2012’de en çok konuşulanlar
Kıyamet alametleri ile birlikte bir yıl daha geçti ve koskoca 2012’de bitti. Her ne kadar aynı şeyleri bir sene sonra 2013 için söyleyecek de olsak şimdilik gelin bu yıl oyun dünyasında neler olmuş bitmiş kısaca bir bakalım.
Aslında bu tarz makalelerin çoğu –hatta neredeyse hepsi- o yıl çıkan oyunları sıra sıra yazıp hepsini teker teker sizlere açıklamaktan ibarettir. Lakin bu sefer biraz farklı bir yol izleyip sizlere aklımdan geçenleri yazacağım. Bunun yanında ofis arkadaşlarımın da görüşlerine ara ara yer vereceğim.
And the Oscar goes to…
Pekâlâ, sanırım başlamamız gereken nokta doğrudan VGA 2012 olmalı. Neden VGA? Çünkü bu sene VGA’nın birincisi tıpkı birkaç sene önce Oscar’ın en iyi oyuncuları kategorisi gibi büyük bir sürprize sahne oldu.
Hatırlarsanız birkaç sene önce (tam tarihi hatırlamıyorum kusura bakmayın) Denzel Washington ve Haley Berry, Oscar’ı kazanan ilk siyahi oyuncular olarak tarihe geçmişlerdi. Belki VGA’daki o kadar sükseli bir olay değildi ancak Walking Dead oyununun, yılın en iyi oyun olması büyük bir kesimi şaşırttı.
Peki, bu seçim çok mu abes? Kesinlikle hayır!
Bir adventure oyunu olarak ortaya çıkan Walking Dead sadece “point-click adventure” olarak bakıldığında rezalet bir oyun olabilir, nitekim hiçbir bulmaca sizi zorlayacak güçte değil ancak Walking Dead’in de amacı size garip, absürt bilmeceler sunmak da değil. Onun amacı tamamen size ait bir hikaye anlatmak.
Quantic Dream’in (Heavy Rain, Fahrenheit) patronu David Cage’in oyun anlatımı için düşündükleri hakkında sizlere geçtiğimiz senelerde pek çok haber yaptım. Cage’i cidden severim, bence oyun dünyasına gelen nimetlerden bir tanesidir. Onun narriative dediğimiz hikaye anlatımı hakkındaki konuşmaları aklıma geldiğinde Telltales’ın ne kadar benzer bir çizgide ilerlediğini görüyoruz. Monkey Island ile başlayıp Back to the Future ile devam eden bu macera serisini 2012 için muhteşem bir finalle sonlandıran firma ayakta alkışlamak gerekiyor.
Eski dost düşman olmaz
Bunun yanında yine her yılın olmazsa olmazları da 2012’de bizlerle birlikteydi. Bunların en başında Call of Duty serisi geliyor elbette. Son iki senedir Electronic Arts tarafından taciz edilse de Activision, serideki çizgisini ve başarısını hiç bozmadan devam ettiriyor.
CoD serisinin son çıkan oyunu Black Ops 2 için söylenecek fazla bir söz yok açıkçası. Nitekim 15 günde 1 milyar adet satan oyunun sevilmediğini kim iddia edebilir? Öte yandan EA bu sene yeni bir Medal of Honor ile yerini sağlamlaştırmaya çalışırken Battlefield 3’te yediğinden daha büyük bir darbe yedi. Warfighter için alevlenen o umutlar ciddi anlamda oyunla birlikte söndü gitti.
Burada CoD çok iyi MoH çok kötü kavgası yapmak ya da başlatmak niyetinde değilim ancak Dragon Age 2 faciasından beridir şahsen uyuz olduğum bir firma olan EA’yı en ufak bir hatasında taviz vermeden eleştirmeye de devam edeceğim.
Beklenen ama farkedilmeyen kıyamet
Acitivion hiç mi paragöz değil, Bobby Kotick’in aşağıdaki fotoğrafının ne kadar meşhur olduğunu hepimiz biliyoruz fakat en azından Activision, EA kadar baskıcı bir tavır ile yapımcı firmaları sıkıştırmıyor. Dolayısı ile CoD serisi son zamanlarda MoH serisini bir hayli katlamış oluyor.
Lakin hazır laf Activision’dan açılmışken, bir partner firmasına da değinmeden geçemeyeceğim; Blizzard. Blizzard hakkında geçtiğimiz yıllarda yazdığım bir makaleyi hatırlıyorum da, Diablo 3’e yazdıklarımdan sonra cidden yalancı durumuna düşmüşüm.
Sadece üç franchise ile (Diablo, Starcraft, Warcraft) yıllar boyunca hayatını sürdüren Blizzard’ın, ne para ne zaman ne de baskı sorunu varken Diablo 3’te bu derece hayal kırıklığı yaratması belki de o beklenen kıyametin kendisiydi. Gerek beta, gerek ön inceleme gerekse inceleme yazısında söylediğim şeyi tekrarlayayım bu arada “Diablo 3 bir aksiyon RPG olarak gerçekten çok güzel bir oyun, ama maalesef bir Diablo oyunu değil”.
D3’ü beta aşamasında ilk açtığımda bir anda “Neler oluyor?” dedim kendi kendime. Oyundaki o gereksiz canlılık ve parlaklık daha ilk baştan kötü sinyaller vermişti. 3D olayına geçiş tamamen kişisel bir eleştiri olsa da ben hala o klasik 2D görüntüyü tercih edeceğimi buraya eklemeliyim. Lakin oyunun kesinlikle eksi noktası bu değil.
Diablo 3’ün atmosferinin kaybolması, yapımcılara göre –elbette onlar bunu bir “kayıp” olarak tasvir etmiyor-, tamamen World of Warcraft’tan kaynaklı. Oyunun yönetmeni Jay Wilson bizlere WoW’un Diablo 2’den etkilendiğini Diablo 3’ün de WoW’dan etkilenmesinin çok doğal olduğunu belirtmişti.
Tamam, bu gayet mantıklı. Auction House sistemi, co-op yapısı, vs gibi yenilikler oldukça güzel ancak offline olarak oynayamamak? O canlı canlı, pastel renkler? Yeni karakterler getirirken çok sevilen eskileri saf dışı etmek? Maalesef Diablo 3 hakkında hala Blizzard’a kızgınım.
Neyse ki CRPG dünyasında her şey o kadar kötü gelişmedi. Bu biraz şahsi sevincim olsa da buraya eklemek istedim nitekim Baldur’s Gate’in yeniden dirilmesi ve Trent Oster’in ekibinin üçüncü oyunu bile düşünmeye başlaması bana ve eski BG’cilere inanılmaz bir mutluluk vermişti. Belki oyunda inanılmaz değişiklikler veya günlerce sizi oyalayacak yeni içerikler yok ancak bir efsanenin geri dönüşü ve yeni nesillere, eksiden nasıl RPG oyunu yapıldığını göstermesi bile büyük bir olay. Açıkçası BG:EE ve BG2:EE için çok büyük bir haz duyulmasa da sırf BG3’ü yapmaları hatırına bu oyunların iyi satılmasını ve bu şekilde Beamdog’un heveslenmesini istiyorum.
RPG’ler konusunda 2012’de bahsetmeden geçilmeyecek bir de Mass Effect 3 var. Shepard’ın artık bizle “Güle güle” dediği bu üçüncü oyun hikaye açısından çok beğenilse de bitişi konusunda inanılmaz tepkiler aldı. Şahsen ben ilk oyundaki aşırı aksyion yüzünden çok kısa zamanda kendisini oynamaktan vazgeçmiş olsam da BioWare’in RPG oyunlarına her zaman saygı duymuşumdur (Evet, DA2 de dahil, her ne kadar sevmesem de) Bu yüzden bu konuda editör arkadaşımız Mert Günhan’ın yorumlarına yer vereceğim.
Mert, söz sende:
“Mass Effect 3’ün sonu çok tartışıldı çok konuşuldu fakat eninde sonunda bir efsane olmasını engellemedi. Açıkçası oyunun sonunu ben beğendim ve BioWare ne kadar itiraz etse de “Indoctrination” teorisine inancımı korumaktayım. Starchild teorisi, Indoctrination teorisi derken bence Mass Effect 3’ün sonu biz oyunculara bolca tartışacak mevzu, eski anıları yad edecek fırsat tanıdı, sırf bunun için bile BioWare’in duruşunu takdir ediyorum.”
Ağzına sağlık dostum.
Evet, görünüşe bakılırsa konu BioWare olunca ürün ne kadar kötü veya ne kadar hayal kırıklığı yaratsa da bir yerde hala kredisini koruyor.
Sonsuz dünyaların sona ermesi
Tabii bu işe Star Wars: Old Republic’i dahil etmiyorum. Ben her konuda olduğu gibi (!) o konuda da kesinlikle EA’yı suçluyorum. Daha fazla para kazanmak adına aceleye getirmeler ile BioWare’in “MMORPG değil, biz herkesin bir arada oynadığı bir Role Play oyunu yapacağız” heyecanı ile sadece diyaloglarının GB’larca yer kapladığı bir MMO oyunu yapması ve sırf “Adı Star Wars baba, her şekilde gider” mantığı ile ortaya sürülmesi belki de bu senenin Epic Fail’ı olabilir.
Lakin ben o şekilde görmek istemiyorum çünkü zamanında ofisimizde bizlerle olan Kaan Alkın’ın daha 2011’den beri söylediği şeyleri düşününce bu duruma biraz hazırlıklı olduğumun farkına vardım. Dolayısı ile SW:TOR’un bu kadar kötü bir yere gelmesi beni şaşırtmadı.
Neyse bu kötü anıyı bir kenara bırakalım ve hazır MMORPG’lerden söz açılmışken heyecan verici gelişmeden de bahsedelim; Guild Wars 2. World of Warcraft’ın yıllarca süren hükümdarlığını Blizzard artık sıkıntıdan kendi kendine yok etmeye başlamışken birisinin bu duruma müdahale etmesi gerekiyordu ve NC Soft bu işi hakkı ile yapmış gibi gözüküyor. Şahsen “sonu gelmeyen oyunlar” tarafına daha çok ilgi duyduğu için bu konuyu uzun süredir GW2’ye takılıp kalan Ceyda’ya bırakıyorum. Bakalım o yeni MMORPG hakkında neler demiş.
Ceyda?
“Guild Wars 2‘yi, tıpkı World of Warcraft’ı beklermiş gibi bekledim. ’94 yılındaki kadar heyecan olmasa bile, beklediğime değdiğini söylemek zorundayım. 48 sunucu olmasına rağmen oyunun ilk alındığı 25 Ağustos günü saçımızı, başımı yolduk. Oyuna giremedik veya arkadaşlarımızla oynayamadık. Oyun bizi ısrarla “overflow” dediği korkunç bir kara deliğe attı. Guild (lonca) kurduk ama aslında loncada değildik. Korkunç hatalar bizi buldu. Siz okurlar, kesinlikle şanslısınız.
Peki, neydi bu “overflow”? Eminim benim gibi saatlerce PC başında bekleyenler bilir. Sunucuların dolu olmasından kaynaklansa gerek, oyun bizi ısrarla başka sunuculara atıyordu. Ama aslında ana sunucumuzdaydık. Birkaç saat olayı çözümleyemedik ve o sırada açıklama Arena.net’ten geldi. Bize dediler ki; “Sunucular çok dolu, biz de mini sunucular yaptık. Siz aslında ana sunucunuzdasınız ama onların altına da sunucu açtık”. Maksimum bir ay içerisinde sorunlar çözümlendi.
Bütün bunları bir kenara bırakacak olursak hikaye, müzik ve grafikler kesinlikle mükemmel. Guild Wars 2 evreni oldukça büyük, haritadan haritaya geçişlerde sorun yaşamıyor ve sıkılmıyorsunuz. Yalnız kötü haber, bineğimiz yok. Evet, ben buna bayağı bozuldum. Harita geçişlerinde yer alan teleport sistemi bana itici geliyor.
Tyria‘yı tehdit eden Zhaitan isimli ejderhayla ilk karşılaşmamı hatırlıyorum da, neredeyse kıta kadar. Gerçekten ejderha olduğunu anlıyorsunuz. Siz onun tırnağı kadarsınız. Bunun dışında özellikle iki adet yaratık gördüğümüzde, arkadaki yaratığa saldırmak istesek bile, okumuz mantıklı olanı yani öndeki yaratığı vuruyor. Bu her MMORPG oyununda olan o “güzel” özellikten biri değil.
Guild Wars 2’nin beni kendisine çeken en önemli etkenlerden biri, gerçeğe yakın olması. Tamam, büyü yapmak veya kocaman kılıç taşımak gerçekçiliğe yeterince uzak. Fakat mantık hataları olmaması, hikayeyi de özünde güzel gösteriyor. Birçok oyuncu, buna ben de dahil 80 level olduğumuzda oyun bitecek sanıyorduk. Kesinlikle yanılıyorsunuz. Gireceğimiz her zindan, level sınırımıza göre zorlaşıyor.
Kısacası, Guild Wars 2 diğer MMORPG oyunlarıyla özellikle World of Warcraft’la kıyaslanmaması gereken ve yeterince de başarılı olduğunu düşündüğüm bir oyun. Bir kere ödeme yapıyorsunuz, sonrası ücretsiz. Ücretsiz olan bir oyunun da bu kadar başarılı içeriklere sahip olması sizi çekmeye yeter diye düşünüyorum. Sanırım tek sorun, GM‘lerimizin hala etkisiz kalması. Yakında bunu da çözerler. Bol oyunlu saatler dilerim.”
Tamam, Ceyda susabilirsin! 🙂
Elbette şimdi GW2’den bahsederken yeni WoW ek paketi Mists of Pandaria’ya değinmeden olmaz. Blizzard belki Diablo 3 ile bizleri şoka uğrattı, Starcraft 2’nin ek paketini bir türlü çıkartamadı veya Project Titan için hala ses çıkartmadı ama Mists of Pandaria eşit derecede diyebileceğimiz bir tepki ile karşı karşıya kaldı. Kimisi çok sevdi, kimisi “Sonuçta WoW’dur” dedi oynadı, kimisi ise Blizz’e ikinci küfrünü etti. Peki Tehcno-Labs’ın donanım editörü ve yılların WoW’cusu Hakan Sülün bakalım ne diyor bu konuda?
“Mists of Pandaria, benim gibi pek çok oyuncusunu, Cataclysm zamanında bıraktığı WoW macerasına geri döndürdü. Hep beraber Blizzard’ın Cataclysm’de yaptığı hataları tekrar yapmayacağını umduk ve eski dostumuza bir şans daha verdik. Peki, bu şansı verdiğimize değdi mi? İşte asıl sorun burada.
Bana kalırsa Blizzard, Mists of Pandaria ile pek çok olumlu adım attı. Talent sistemini değiştirdi, meslekleri kapsamlı hale getirdi, ‘Pet Battle’ adında yepyeni bir eğlence aracı sundu ayrıca yeni kıta, yeni PvP bölgeleri ve yeni Dungeon/Raid’lerle devasa WoW haritasını bir parça daha genişletti. Bunların hepsi eski bir WoW oyuncusunu, Azeroth’a döndürmeye yeterli kılacak sebepler ama sanki yine de bir eksiklik var değil mi? Ben söyleyeyim neyin eksik olduğunu. WoW’un eski hikayesi yok.
Özellikle Burning Crusade ve Wrath of the Lich King zamanlarında, oyuna gelen her yamayla oyuncuları bir heyecan sarardı. Bu heyecan yalnızca karaktere gelecek değişiklikler ya da yeni Dungeon/Raid’ler için olmazdı. Her yama ile Illidan Stormrage’den ya da Arthas Menethil’den bir parça daha kesit görmeyi umut eder ve bu kişilerle yapacağımız son karşılaşmayı iple çekerdik.
Hatta WoW’u, MMO oyunları arasında kral yapan etken de bu olmuştur belki de. Ama artık bu heyecanı göremiyoruz sanki. Cataclysm’den beri oyunun sonunu artık merak etmemeye başladık. Belki Illidan ve Arthas’ın bu kadar kolay ölümü soğuttu bizi senaryodan ve diğer son Boss’ların başına gelecekleri de tahmin etmek zor değil artık.
Bu etki Mists of Pandaria‘yı da vurdu. WoW’u senaryosu için oynayan hiç kimsenin Mists of Pandaria’dan aradığını bulduğunu düşünmüyorum. Yalnızca PvP ve PvE yapmaktan hala sıkılmamış olanlar yeni içerikler sayesinde bir nebze daha eğlence buluyor olabilirler ama şuna artık eminim ki WoW eski WoW değil.”
Bu bir takım oyunu ise takımlar nerede?
2012’nin bahsedilmeye değer olaylarında üzerine konuşmaya değecek başka bir konu da FIFA vs. PES kapışması. Aslında hepimizin yakından bildiği bu iki oyun hakkında ben de bir şeyler söyleyebilirim lakin bugüne bugün Burcu Esmersoy yanında dururken FIFA oynamış bir kişi olan Ali Osman Uz, iki oyun arasındaki rekabeti daha iyi açıklar herhalde. Öyle değil mi Ali?
“Evet Murat, teşekkürler.
PES 2013 ve FIFA 13 rekabeti son birkaç yıla oranla biraz daha iddialı geçti. Konami, PES 2013’te oyunun 2011 ve 2012 versiyonlarına oranla daha iyi bir iş çıkardığı için PES tutkunları geçtiğimiz yıl daha fazla keyif aldı. Ancak bu rekabetin galibi kim diye soracak olursanız, FIFA 13 demek zorundayım. Çünkü PES her ne kadar iyi bir gidişat sergilemiş olsa da, FIFA 13 çok güçlüydü.
Özellikle lisans zenginliği ve daha gerçekçi oynanış dinamikleri FIFA 13’ü daha doyurucu bir futbol oyunu yapıyor. İki oyun da önümüzdeki yıl için büyük ümit vaat ediyor. FIFA 14’te radikal değişiklikler olur mu bilemiyorum ama, Konami için 2013 yılı, yani PES 2014 bambaşka bir deneyim olacak. FOX Engine ile geliştirilmesi beklenen PES 2014, lisans sorunları hariç müthiş bir futbol deneyimi vaat ettiğini bizlere şimdiden gösteriyor. Bu yılın Eylül-Ekim aylarında iki oyunun da detayları belirginleşecektir. Açıkçası bu yıl iki oyundan da çok umutluyum.”
Kan borcu nasıl ödenir?
Bunun haricinde 2012’ye dair değinilebilecek diğer olaylarda Hitman serisinin yeni bir motor ve ilk defa PS3 ve multiplayer desteği ile çıkan Absolution mevcut. Uzun süredir Ubisoft’un AC serisi ile devam ettirdiği suikastçı geleneğini “Gerçek suikastçı geri döndü” gibi iddialı bir slogan ile yıkmaya çalışan IO Interactive, yeni Hitman oyunu ile severlerini olduğu gibi kel ajan 47 ile ilk defa buluşanların da gönlünü fethetti.
Öte yandan rakibi Assassin’s Creed ise beşinci oyunu AC 3 ile yeni oynanış mekaniği, dinamikler, kocaman haritaları ve akıldaki pek çok soruya cevap veren hikayesi ile başta ben olmak üzere AC hayranlarını çok sevindirdi. Belki Connor’a Ezio gibi ısınamadık ama altıncı oyunun çoktan beklemeye başladık.
Son olarak gecikmeli de olsa Xbox 360’ın artık resmi olarak Türkiye’de satılması da hem Xbox kullanıcıları hem de rakibi Sony firmasını oldukça memnun etti. Sonuçta kaliteyi arttıran şey rekabetin kendisidir değil mi?
Sonuçta Sony de konsol konusunda PS4‘ün dillerde dolaşmasına izin verirken beşinci nesil PS3 konsolunu üç farklı disk formatında bizlere sundu.
Ve diğer sevgili dostlar ile henüz doğmamış küçük mutluluklar
2012’de bunlar olurken önümüzdeki koca yılda bizleri nelerin bekleyeceğine bakmak da bir o kadar heyecanlı. Her şeyden önce baharda bizlerle buluşacak yeni bir GTA oyunu var. Zaten yıla damgasını vuracak olan GTA V, bütün oyun dünyasının en geniş oyunu olmak için geliyor. Bunun yanında Skyrim’in yeni ek paketi Dragonborn bu yıl içinde PC ve PS3’e gelecek ve bizler evimizi ailemizi kurduktan sonra kendimize bir ejderha alabileceğiz artık.
Öte yandan CD Projekt RED bizlere iki yeni sürpriz oyun hazırlıyor. Bunlardan bir tanesi bir süredir dillerde dolaşan Cyberpunk 2077, bir diğeri ise ondan önce çıkma ihtimali olan Witcher 3. Hepimizin tanıdığı ve sevdiği Polonyalı firmadan gelecek bu iki oyun RPG severleri heyecanlandırıyor.
Son olarak adının geçmesi gereken Bioshock: Infinite, Starcraft 2: Heart of Swarm ek paketi, Beyond Two Souls, Last of Us’ı ve Tomb Raider’ı da saygıyla anıyoruz.
Elbette burada bahsetmediğimiz daha nice oyun mevcut. Her şeyden önce bir Dishonored oyunu var ki Bethesda, Arkane Studios sayesinde bu sene de adından epey bahsettirdi. Bunun yanında Max Payne 3 ve XCom: Enemy Unknown oyunlarını da es geçmemek lazım. Fakat burada hepsine değinecek olursak sizlere iki cilt ansiklopedi yazmamız gerekir. Dolayısı ile onlara da zamanla ayrı ayrı değiniriz.
Şimdilik hepinize iyi yıllar.