4K, 8K, DLSS, FreeSync derken oynamayı unuttuk
Oyun endüstrisi gitgide bir çıkmaza giriyor. Her geçen yeni bir ekran kartı yeni bir teknoloji duyuruluyor. Firmalar bunları çok büyük teknolojiler gibi bizlere sunuyor ve her duyurulan teknoloji ile de “Daha gerçekçi grafikler” açıklaması yapılıyor. Yapılmasına yapılıyor da özünde ne kadar işe yarıyor bilinmez.
Teknoloji derken oynamayı unuttuk
O kadar baş döndürücü bir hızla ilerliyoruz ki aslında uğraştığımız şeyin bir oyun olduğunu unutup, keyif almak yerine yeni ürünleri alamadığımız için sıkıntı duyuyoruz. Halbuki adı üstünde: Oyun.
Zamanında Commodore 64, Sinclair gibi bilgisayarlar ile dünya evimize geliyordu. 8bit’lik, 16bit’lik cihazları evin CRT televizyonuna bağlar, çizgiler ya da karelerden oluşan görüntüler ile tüm evreni, fantastik dünyaları evimize sokardık. Grafikler, sesler ya da müzikler şahane miydi? Bizim için evet. Aşağıdaki resimde gördüğünüz şeyin ne olduğunu yazmayacağım ama belli değil mi?
Görsel kaynağı: Polygon
Zaman içinde teknolojinin ilerlemesi durdurulamaz bir şekilde ivme kazandı. Hem oyun hem de teknoloji üreticileri de buna ayak uydurup birçok yeni ürünü piyasaya sunmaya başladılar. Eskiden tek parça olarak aldığımız ürünler parça parça satılmaya başlandı. İlk başta güzel bir yanı vardı. Sadece bilgisayarınızın belli bir parçasını değiştirerek ya da geliştirerek daha iyi performans ve kaliteli sonuç elde edebiliyordunuz. Ardından bunun önüne geçebilmek için midir bilinmez, ana kart ile uymamaya başladılar.
Oyunlar da daha kaliteli grafikleri sunabilmek için hikaye yerine teknolojisine odaklanmaya başlayınca hat koptu. Artık karşımızda hikaye ya da ilerlemeden yoksun bir sürü yapım vardı. Kimileri çok tuttu, kimileri ile kayboldu. Ama günün sonunda tüm sektör birlikte kaybetti. Özellikle yaşı ileri olan birçok oyuncu, yeni yapımlardan eski keyfi alamamakta. Bunlara ben de dahilim elbette.
Diğer taraftan birkaç sene önce çok yüksek fiyatlar ödeyerek aldığım bir bilgisayarın şimdi minimum sistem gereksinimlerini anca karşılayabiliyor olması da işin cabası. Mümkün olduğunca yeni oyunları almayıp, onun yerine zamanında oynayamadığım yapımları tercih etmeye başladım. Hem hikaye olarak doyurucu oluyor hem de rahatlıkla oynayabiliyorum. Günün sonunda oynarken yaşadığım tek sıkıntı bir bölümü ya da yaratığı geçememek oluyor.
Tamam teknolojiye karşı değilim. Kesinlikle hem de. Ancak gelişirken, oyunculuğun ruhuna zarar veriyorsa da düşünmek lazım. Elbette tek suçlu firmalar değil. Amaçları her zaman karlılığı artırmak. Ancak bizlerde de büyük suç olduğu kesin. Her zaman için her şeyin en güçlüsüne sahip olmak yerine bizi en çok mutlu edecek oyuna yönlenseydik, bugünkü yapımlar çok daha farklı olabilirdi. Yapay zekaları gelişmiş, hikayeleri dolu oyunlar bizi bekliyor olurdu.
Max Payne’i düşünün. 2001 yılında çıktığında daha önce hiç görmediğimiz oyun dinamiklerini sunmuştu. Bullet Time oyunseverleri büyülemişti. Remedy bunu yaparken sektörü bu kadar etkileyeceğini tahmin etmiş miydi bilmiyorum ama filmlerde bile kullanılan bir teknik olması, aslında eski oyunlar yapılırken, içeriğin doluluğuna ne kadar kafa patlatıldığının çok güzel bir örneği.
Bundan sonra nasıl evrilir bilmiyorum ancak, teknoloji bu hızla değişime devam eder ve bizi sürekli olarak yeni ürünler almaya zorlarsa çok değil, belki de on sene içinde bir çoğumuz oyunlardan uzaklaşmış olacağız.
Sadece Merlin’in Kazanı’na değil, başka yerlere gelen yorumları da gördüğümde üzülüyorum. Geçmişte oyunu tartışırken, şimdi tamamen farklı bir yöne odaklanıp next-gen grafikler, next-gen ürünler üzerinde birbirimizi parçalıyoruz. Bırakıp firmalar birbirlerini parçalasınlar. Siz aldığınız keyfe bakın.