80 Days
Dikkatinizi çekiyor mu bilmem ama son zamanlarda ne kadar fazla Jules
Verne’in romanlarından uyarlanan oyun oynamaya başladık? Frogwares’ten Journey
to the Center of the Moon, Kheops Studio’dan Return to the Mysterious Island,
Voyage derken şimdi de yine Frogwares karşımıza 80 günde devriâlem ile çıkmaya
hazırlanıyor. Hatırlarsanız Frogwares, Silver Earrings ile çok iyi bir iş
çıkarmıştı ve şimdi bize bütün zamanların en iyi macera oyununu sunmak üzereler.
Oyunun iki adet demosu yayınlandı. Birisi Bombay’da diğeri ise trende geçmekte
ve her ikiside 500-600 mb kadar yer kaplamasına rağmen maalesef oldukça kısa
sürmekte.
Bir oyun yapımında belki de en uzun ve zorlu süreç hikâyenin ve karakterlerin
yaratılmasıdır.
İşte bu yüzden son yıllarda önümüze hep kitapların, filmlerin ya da geçmişteki
savaşların oyunları çıkmakta. Yapımcılar bu konuda hazıra konmayı nedense çok
fazla benimsediler. Ama şunu itiraf etmeyelim ki, şu ana kadar yapılmış bütün
Jules Verne oyunları ortalamanın çok üzerinde olan oyunlardı. Hikâye konusunda
hazıra konan yapımcılar, oynanabilirlik ve bulmacalar açısından ortaya özgün ve
kaliteli yapımlar çıkartmışlardı. Demolardan gördüğüm kadarıyla yine bir Jules
Verne klasiği yine oldukça kaliteli bir oyunu ile karşımıza çıkacak.
Oyunumuzun konusu ile başlayalım incelemeye. Frogwares, orijinal hikâyeyi aynen
kullanmamış. Bizim hikâyemiz Fogg’un hikâyesinden daha sonra 1899 yılında
geçiyor. Genç İngiliz maceracı Oliver Lavisheart Amerika’dan döndüğünde
ailesinin kendisine hazırladığı sürprizi öğrenir. Hiç görmediği ve tanımadığı
bir kızla evlenmesi istenmektedir. Aynı zamanda Oliver’in amcası Matthew,
Fogg’un 80 günde dünyayı dolaşmasının bir mucize olmadığının ve kolayca
tekrarlanabileceğinin üzerine bir iddiaya girmiştir. Ancak Matthew bu seyahat
için çok yaşlıdır ve yeğeninden bu konuda yardım ister. Bütün yolculuğun
parasının amcasının cebinden çıkacağı için ve ayrıca bu evlilikten kurtulacağı
ümidiyle Oliver amcasına yardım etmeyi kabul eder. Oliver’in amcası, dünyanın
dört önemli ülkesinde büyük icatlarda bulunmuştur. Oliver’de bu ülkeleri yani
Amerika, Japonya, Hindistan ve Mısır’ı gezerek amcasının icatları hakkında kanıt
toplayacaktır. İddianın en zor kısmı; Oliver bu kanıtları 80 gün içinde toplamak
zorundadır. Oyun boyunca Oliver, iddianın altında yatan gerçekleri ve ailesi
hakkında bilmediği birçok şeyi öğrenecektir. Kendisini daha iyi tanıyacaktır.
Bütün bu koşuşturmaca içerisinde ister istemez Oliver başta bir Alman
Arkeolojist olmak üzere birçok insana yardım edecektir. Diplomatlıktan,
casusluktan tutunda vampir avcılığına kadar bir sürü görevi olacaktır(Sıkı
durun, Dracula ile bile tanışacağız). Orijinal hikâyede hatırlarsanız Fogg’ın en
büyük düşmanı onu engellemek için elinden geleni yapan müfettiş Fix idi. 80
Days’te de Fix’in oğlu başımıza bela olacak ve bizi engellemek için elinden
geleni ardına koymayacak.
Her şehir aşağı yukarı on tane oyunu bitirebilmek için keşfetmemizi bekleyen
yapılar, mekanlar içerecek. Bunun haricinde tabii ki opsiyonel olarak
gezebileceğimiz sayısız mekân da cabası. Yapımcılar, şehirlerin tasarlanmasında
yerel fotoğrafçıların çektiği yüzlerce fotoğrafı kullanmışlar. Şehirlerdeki
dikkat çekici ve ünlü yapıları oyunda da kullanmışlar. Oyun dünyası ve
dolayısıyla şehirler inanılmaz derecede etkileyici ve dinamik. Başta
kahramanımız Oliver olmak üzere oyundaki önemli önemsiz bütün karakterler
mükemmel tasarlanmış ve çizilmiş. Bir çok macera oyununda olduğu gibi jenerik
karakterler yerine birbirinden farklı bir çok karakter oyun içerisinde bize
gerçekten bir şehirde ki insan topluluğunu hissettiriyor. Bütün bunlarla beraber
demolarda gördüğüm kadarıyla seslendirmelerde oldukça kaliteli. Örneğin
karakterlerin hepsi kendi milletinin şivesi ile konuşuyorlar.Macera dediğin özgün olmalı…
Gelelim arayüze. İlk ekran görüntülerini gördüğüm de Tomb Raider tarzı aslında
tamamıyla aksiyon olan ama bize macera – aksiyon olarak yutturulmaya çalışılacak
olan bir oyun oynayacağımı düşünmüştüm. Demoları oynadığımda ise durumun hiçte
böyle olmadığını gördüm. Birkaç basit “arcade” diyebileceğimiz bulmaca haricinde
oyunumuz tam anlamıyla bir macera oyunu olacak. Frogwares, cesur bir karar
vermiş ve gerçek zamanlı bir 3D arayüz kullanmış. Oyunumuzun arayüzü vakti
zamanında Lucas’ın Grim Fandango’da kullandığı ve pek de başarılı olamadığı
arayüze oldukça benziyor.
Genelde point & click arayüzü haricinde arayüz kullanılan macera oyunlarına pek
sıcak bakmam ama 80 Days’te yapımcılar gerçekten akıcı ve kaliteli bir arayüz
yapmışlar. Oyunumuzda karakterimizi hem “third person” hem de “first person”
açıyla görebiliyoruz ve 360 derecelik hareket açımız var. Fareyi karakterimizi
hareket ettireceğimiz yönü belirlemekte kullanıyoruz(kamera açısı diyebiliriz)
ve A-W-D-S tuşları ile karakterimizi hareket ettiriyoruz. Shift’e basılı tutarak
karakterimizi koşturuyor, Space tuşu ile de zıplatıyoruz. Farenin sol tuşu
konuşma ve kullanma tuşumuz, sağ tuş ise envanteri ekrana getiriyor.
Kontrollerin hepsi bu kadar. Demolardan gördüğüm kadarıyla oyunda oldukça da
basit bir envanter sistemi kullanılmış ve envanter içi bulmacalara yer
verilmemiş.
Sadece demolara bakarak oyunun bulmacaları hakkında fazla bir şey söylemenin
doğru olmayacağını düşünüyorum. Nitekim oyunu tamamıyla görüp ona göre karar
vermek lazım. Demoda oynadığım birkaç bulmaca ise fazlasıyla etkileyici idi.
Şimdi gelelim oyunumuzun türe getirdiği en önemli yeniliklere. Hani bazıları der
ya macera oyunları hep aynı, hiç gelişmiyor diye. Frogwares 80 Days ile şu ana
kadar hiç yapılmamış bazı yenilikleri oyuna katmış.
80 Günde âlemi devirdin devirdin. Deviremedin…
Oyuna başlarken “tourist” ya da “raider” isimli iki zorluk seviyesinden birisini
seçeceğiz. Bu seçim oyunu gerçekten çok etkiliyor. Şahsen “tourist” seçimi ile
oyundan pek fazla zevk alınacağını sanmıyorum. Eğer seçiminiz “tourist” olursa
oyunda zaman kısıtlamanız olmayacak. Birçok opsiyonel bulmacayı ve görevi çözmek
zorunda olmayacaksınız. Şehirlerde istediğiniz gibi gezinip sadece oyunu
bitirmek için gerekli olan bulmacaları çözeceksiniz. Oliver kolay kolay
yorulmayacak ve yorulduğunda da dinlenmesi kolay olacak. Oliver’in karnı
acıkmayacak ve oyuna oyun boyunca size yetecek bir parayla başlayacaksınız.
Eğer doğru seçimi yapıp da “raider”ı seçerseniz oyunu bitirmek için 80 gününüz
var (Bizim zamanımızla 40 saat). Oliver’in karnı acıktığında O’nu
doyurmalısınız. Yorulduğunda dinlenmesini sağlamasınız. Bütün bunlar için ise
ekonominize dikkat etmelisiniz. Paranız bittiğinde kendinizi birden hapiste
bulabilir ve oldukça değerli vaktinizi boşa harcayabilirsiniz. Bu yüzden hızlı
düşünmeli ve doğru kararlar vermelisiniz.
Daha öncede bahsettiğim gibi oyunumuz gerçek zamanlı ve zamanı sağ üst köşede ki
saatten izleyebiliyoruz. Aynı zamanda Fogg’un daha önce yaptığı yolculuktan ne
kadar önde ya da geride olduğumuzu da görmemiz mümkün. Oyunun gerçek zamanlı
olması sadece üst köşedeki saat anlamına gelmiyor. Zaman geçtikçe hava
kararıyor, geceyi ve gündüzü ve hatta hava şartlarını gerçek zamanlı yaşıyoruz.
Güneş batıyor, ay doğuyor, yağmur yağıyor, kar atıştırıyor. Her şey bununla
bitmiyor. Bulmacaları ve görevleri birbirinden farklı metotlarla çözebiliyoruz.
Şehirlerde istediğimiz gibi gezebiliyoruz. Paramız yoksa tabanvay, varsa belki
bir araba, motosikleti fil ve hatta içerisine bindiğimiz kocaman bir tekerlek ya
da uçan bir halıyı ulaşım için kullanmamız mümkün.Ekranda sol üst köşede ise bizi gerçekten büyük bir işkenceden kurtaracak küçük
bir harita var. Burada ki sarı üçgen bizi gösterirken yeşil ok, görevimizle
ilgili olarak ne yöne gitmemiz gerektiğini gösteriyor. Şehirlerin oldukça
ayrıntılı ve büyük tasarlandığını düşünürseniz bu haritanın ne kadar gerekli ve
kullanışlı olduğunu anlarsınız.
Gelelim demolara. El insaf, iki demonun toplamı 1 GB’ı geçiyor.
İlk demoda daha öncede söylediğim gibi Bombay’dayız. Oyuna başlar başlamaz
otelimize gitmemiz gerekiyor. Otele gittiğimizde ise kapıyı bir öküzün(harbi
öküz) kapattığını görüyoruz. Hayvanata dokunamadığımız için Yılan tapınağına
gidip yılan getirmemiz gerekiyor. Bu demo maalesef çok fazla bug içeriyor. Oyun
boyunca sürekli Oliver bir yerlere takılıp kalıyor ve oyunu demolarda save
edemediğimiz için çıkıp en baştan oynamak zorunda kalıyoruz. Bu yüzden Bombay
demosunu ben bitirmedim, bunun yerine şehri kullanabileceğim bütün
araçlarla(fil, motorsiklet, uçan halı vs. ) baştan sona bir güzel gezdim. İkinci
demoda ise bu problemler çözülmüş gözüküyor.
Bu demoda bir tren ile yolculuğumuza başlıyoruz ancak trenimiz bozulmuş, kaptan
ümitsiz ve treni tamir etmek bize kalıyor. Ayrıntılı bir çözüm vermeyeceğim ama
kısaca neler yapacağımızı anlatacağım. Çözümü oyun çıktıktan sonra en kısa
sürede sitemizde bulabileceğinizden emin olun çünkü ben dört gözle oyunun
çıkmasını bekliyorum. Trenin üzerine çıktığımızda altı adet bataryayı ortadaki
küçük raylı sistemle karşıya taşımamız gerektiğini görüyoruz. Dikkat etmemiz
gereken bu bataryaları aynı şekilde karşıya yerleştirmek ve taşırken yuvarlak ve
kare bataryaları beraber götürmek. Zorlanacağınızı sanmıyorum. Bataryaları
karşıya taşıyıp sıkışmış olan kolu da yağlayıp trenin çalışmasını sağladıktan
sonra yolculuğumuz başlıyor ama o da ne. Yolculardan birisinin (ki kendisi bir
prenses) hazinesi çalınıyor. Bu yüzden de kaptan treni yavaşlatıyor. Hazineyi
bulup treni tekrar hızlandırmak ise yine bize kalıyor.
Prensesin odasında biraz ipucu aradıktan sonra doktorunu çağırıp prensesi
hipnotize ettiğimizde hazinesinin mutfakta olduğunu öğreniyoruz. Ancak şöyle bir
sorun var. Mutfaktaki beş düğmeye birden aynı anda basmalıyız. Bunun için ise
gönüllüler bulmamız gerekiyor. Treni baştan sona gezip beş adet gönüllüyü
mutfağa yolladıktan sonra hazineyi kolayca buluyoruz ve prensese verip tekrar
kaptanın yanına gittiğimizde demo sona eriyor ve tadı damağımızda kalıyor.
En iyi macera oyunu geliyor diyorum başka da bir şey demiyorum…
Şu ana kadar kaç macera oyununda kahramanınız yoruldu, uyudu ya da yemek yedi?
Kaçında geceyi, gündüzü, mevsimi gerçek zamanlı olarak yaşadınız? Kaçında
oldukça geniş tasarlanmış şehirlerde istediğiniz araçlarla gezip dolaştınız?
Bütün bunları, bütün zamanların en iyi macera oyununda bulacağımıza inanıyorum.
Bekleyelim ve görelim…