Siz Hala Orjinalleştiremediklerimizden Misiniz?
Bir konu hakkında yazı hazırlayacağım zaman mümkün olduğunca araştırır ya da
fikri olan arkadaşlarıma düşüncelerini sorarım. Bu yazıyı hazırlamaya karar
verdiğimde Merlin’in Kazanı yazarlarına danışmayı uygun buldum. Kullandığımız
foruma düşüncelerini post etmeye başladılar. Mesajlar artmaya başladıkça konu
düşüncelerimin dışında gelişip, meydan muharebesi almak üzere idi. Peki neden bu
hale mi geldik? Okumaya devam edin o zaman.
Mesajların tamamı bir araya geldiğinde, genel kanı “orjinal kullanmanın
faydalarında” birleşti. Kitapçığı, kutusu, teknik desteği gibi detaylar bir
araya geldiğinde, orjinal kullanmanın ne kadar hoş olduğunu düşünmeye başladık.
Kaldı ki alınacak oyunun kolleksiyonumuza katacağı zenginlik ise işin diğer bir
hoş noktası. Belki çok fazla oyunumuz olmayacak ama maymun iştahlılık ile
gördüğümüz her oyuna da saldırmayacağız.
Kulağa oldukça hoş geliyor. Değil mi? Ama hepimizin takıldığı nokta “Bu
orjinale nasıl ulaşacağımız” idi. Fiyatlarının yüksekliği, çeşitliliğin azlığı,
olanlara da ulaşmanın zorluğunu düşününce tıkandığımızı hissettik. Bunlar içinde
biri var ki nerede ise “Asla orjinal kullanmayın!” dercesine bas bas
bağırıyordu. Bu da oyunların yüksek satış fiyatları idi. Ülkemizin ekonomik
koşulları göz önüne alındığında tek oyuna verilecek olan 30-40 USD arası rakamın
pek çok bütçeyi zorlayacağı kesin. Bu sadece oyun severler için değil,
ithalatçılar için de oldukça zorlayıcı oluyor. Taahüt ettikleri satış
rakamlarına ulaşamayıp, sonucunda piyasaya çıkan birçok oyunu ülkemizde satışa
sunamıyorlar. Bekledikleri kazancı elde edemedikleri için reklam veremiyor hali
ile dergiler çıkamıyor ya da kazançları yeterli içerik sunmalarını
engelleyebiliyor. Görüldüğü üzere zararı tek noktada olmayıp zincirleme bir
reaksiyon yaratıyor.
Milyonlarca oyun severin yaşadığı bir ülkede olmamıza rağmen, çok daha düşük
nüfuslu ülkelerdeki orjinal satış rakamlarına ulaşamıyoruz. Sonuç? Az çeşit,
yüksek fiyat, yetersiz dağıtım. Keşke etkisi bu kadar yüzeysel olsa diyorum. Ama
ne yazık ki değil. Son derece zeki programcıların yetiştiği ülkemizde oyun
pazarına girmek isteyip tıkanan birçok cevher olduğu gibi yarım kalan birçok
proje kayıp zaman -nakit- anlamını taşıyor. Dünyada oyun pazarına baktığımızda
10 milyon dolarlık rakamlar ile bizim sinema endüstrimizden bile fazla bütçeye
sahip oyunları görüyoruz. Buradan aslında çok büyük bir sektör olan oyun
pazarında ne kadar alt kademelerde olduğumuz anlaşılıyor.
Tabii ki ülkemizde oyun sektörüne en büyük darbeyi korsan oyun satıcıları
vuruyor. Çoğu zaman çalışmayan oyunlara dökülen paralar bizi geri dönüşü daha
zor noktaya getiriyor. Polisin defalarca bu korsan oyun/program satıcılarına
baskın yapması ne yazık ki kopyayı durdurmaya yetmiyor.
Tablo karanlık gözüküyor değil mi? Ama ARTIK o kadar değil. İthalatçı
firmalar maliyetlerini düşürmek için dağıtımcı firmalar ile özel anlaşmalar
yaparak bu sorunun üstesinden gelmeye çalışıyor. Özellikle bu aydan itibaren
piyasada ciddi atılımlar yapacak birçok firma bulunuyor. Bunlardan AvaTürk ve
Aral İthalat’ın sonbahar sezonunda daha düşük fiyatlar ile piyasamıza
sunacakları oyunları gördüğümüzde, bazı konuların aşılmaya başlandığı açıkça
görünüyor. Yine geçtiğimiz günlerde Alsan ve Dinç İnteraktif’in ortaklaşa olarak
piyasaya sunduğu Lanet’in Hikayesi gelecek vaad ediyor. Bu noktada en büyük
sorumluluk ise bizlere düşüyor. Alacağımız her oyundan elde edilecek gelirin
tamamı belki ülkemiz kasasına girmeyecek. Ama sektörün oluşmasında oldukça
önemli rol oynayacak.