Oyun İncelemeleri

Silent Hill 4: The Room

…bundan yaklaşık 2 sene evveldi. Henry Townshend, Ashfield kasabasının güneyinde 302 numaralı orta büyüklükte bir apartman dairesine taşındı. Hayatı gayet sıradan ve mutlu bir şekilde ilerliyordu. Fakat beş gün evvel çok ilginç bir olay gerçekleşti. Baştan rüya olarak düşündüğü şeyin gerçeğin ta kendisi olduğunu anlamasıyla durum daha da ciddileşti. Çünkü Henry dairesinden çıkamıyordu. Camlar kitlenmiş, sokak kapısı ise zincirle çevrelenmişti. Henry ne olduğuna anlam veremese de bir şekilde daireden çıkması gerektiğini düşünmeye başladı. Tüm odaları dolaştı en ufak bir çıkış bulamadı ta ki banyoya girene kadar. Henry banyoya girdiğinde hiç beklemediği bir sürpriz ile karşılaştı banyonun duvarında nasıl oluştuğu bilinmeyen bir delik vardı. İçinden çığlıklar ve iniltiler gelen karanlık bir delik. Henry’nin başka çaresi yoktu tek kaçış yolu olarak düşündüğü deliğe girip ilerlemeye başladı. Acaba nereye çıkacaktı…

Silent Hill’de farklı bir yolculuk

Korku oyunları hakkında azda olsa bilgisi olan herkes mutlaka Silent Hill ismini duymuştur. Oynayanı sadece korkutmayı değil, germeyi ve sinirini bozmayı hedefleyen Silent Hill serileri, arka planlardaki seslerle ekran karşısındakileri diken üstünde tutmayı çok iyi bilen bir oyun. Her köşenin ardında her kapının ötesinde “hah şimdi yaratık çıkacak” diyerek gerilim dolu anlar yaşamamıza sebep olan Silent Hill efsanesi ilk olarak Playstation’da çıkmış ve beklenmedik bir ilgi ile karşılanmıştı. Birkaç yıl sonra Playstation 2’de gördüğümüz ve ilkine göre çok büyük ilerleme kat eden Silent Hill 2, dönemin önemli korku oyunları arasından kolayca sıyrılıp kendine has fan kitlesi oluşturmaya başlamıştı. Hatta öyle ki oyunun PC’ye port edilmesi için büyük baskılar altında bırakılan Konami kendisinden pek beklenmeyen bir hamle yapıp oyunu PC içinde piyasaya sürmüştü. PC içinde piyasaya sunulmasıyla Silent Hill kitlesi çığ gibi büyüdü. Kısa bir süre sonra oyunun üçüncüsü piyasaya sürüldüğünde kimilerine göre mükemmel bir iş çıkarılmışken kimileri ise büyük hayal kırıklığı yaşadı. Ancak şu da bir gerçekti ki; oyun iyi ya da kötü olsa da sadece isminin büyük satış rakamlarına ulaşmasına yetiyordu.

Büyük satış rakamları ve yoğun oyuncu kitlesine sahip olan Silent Hill’in belki de en önemli yanı; üçüncü oyuna kadar sır perdesini çok iyi saklamış olmasıydı. Birinci ve ikinci oyunu oynayıp bitirmiş olan oyuncular dahi senaryonun gerçeklerini tam olarak bilemiyorlardı. Üçüncü oyunda büyük sayılabilecek bazı sırların ortaya serilmesi kimileri için hayal kırıklığı ya da gizemli havanın kaybolması gibi düşüncelere yol açsa da, birbirini takip eden senaryolar hep bir sonraki oyun için merak konusu oldu. Üçüncü versiyonu ile noktayı koyduğumuz Silent Hill’in bu yeni oyunu ilk üç oyunun aksine çok daha farklı bir senaryo üzerinde ilerliyor. Zaman çok daha farklı ama yer yine aynı Silent Hill…

Kendi gözünden evine bakmak

Silent Hill oyununu kurup oynamaya başlayan herkes ilk sahnede şaşırmaya başlayacaktır. Çünkü ilk sahnesi evde başlayan oyunun, first person görüntüleri alışılmadık bir durum. Oyunun normal bölümleri haricinde eve uğradığımız zamanlarda kendi gözümüzden oynuyoruz. PC’ye port edilen Silent Hill’de kendi gözümüzden oynadığımız bu kısım kontrol açısından hiç bir problem yaratmıyor. Dördüncü oyunla birlikte gelen bir diğer yenilik ise; sandığımızın olması. Tıpkı Resident Evil’daki gibi üzerimize fazla gelen eşyaları aktardığımız bir sandığımız var. Üzerimizde en fazla 10 adet cisim taşıdığımızı düşünürsek ve her silahın mermileri 10’luk paketler halinde birer tane slot meşgul ettiğini de hesaba katarsak sandığımızı sık sık ziyaret edeceğimizi söyleyebiliriz. Üçüncü ve en büyük yenilik ise; delik sistemi (!) “Bu ne demek?” derseniz kısaca açıklayalım. Oyunda ilk olarak banyomuzda karşılaştığımız deliğin aynısından tüm oyun boyunca defalarca göreceğiz. Bu delikleri kullandığımız zaman hemen evimize geri döneceğiz. Save etmemiz sadece evdeki kırmızı defteri kullanmamızla gerçekleştiği için evimize sürekli geri dönmemiz gerekecek. Minik bir ipucu da sağlık sistemimiz ile ilgili. Silent Hill 4’te her zaman olduğu gibi sağlık paketlerimiz olacak ama kullanmak istemediğimiz ya da sıfırı tükettiğimiz durumlarda evimize dönersek sağlık çizgimizin yavaş yavaş dolduğunu göreceğiz. Alın size eve dönmek için bir sebep daha.

Teknik olarak pek çok detayın yeni oyunda olmadığını fark edeceğiz. Öncelikle Silent Hill 2 ve 3’te en büyük yardımcımız olan fenerimiz artık yok. Çünkü mekanlar biraz daha aydınlık. Bir diğer ayrıntı ise; düşmanlar yaklaştığı zaman hışırtı çıkaran radyomuzun olmaması. Silent Hill’in ünlü sis bulutlarının biraz daha çekildiğini ve bulmacaların da biraz daha basitleştirilip seyrekleştirildiği ortada. Oyun biraz daha aksiyon tarafına kaymış gibi. Silah kullanımında ise güzel yenilikler mevcut. Mesela ateşsiz silahlarımızın çeşidi bayağı arttırılmış. Ayrıca yeni bir vurma sistemi getirilmiş. Bu sistem sayesinde; elimizde sopa boru gibi ateşsiz silah varken, “action” tuşuna basılı tutarsak, yukarıda dolan bir çember görüyoruz o çemberin dolma miktarına göre etkili vuruşlar yapıyoruz. Çemberi doldurup vurmamız halinde ise verebileceğimiz maksimum zararı karşı tarafa iletiyoruz. İşte bu bir kaç ayrıntı bile oyunun gidişatını ve oynanabilirliğini ciddi ölçüde etkiliyor. 

Düşmanlarımız ise Silent Hill fanatiklerini şaşırtmayacak tarzdalar. Her birinin görünümü çürümüş kirlenmiş ve kurumuş kanlarla bezenmiş halde. Ancak yeni bir düşmanımız var ki; Allah muhafaza. Ghost; yani hayaletler. Bu yaratıkları gördüğünüz anda kaçmanızı tavsiye ederim. Hayaletlerin üzerine attığınız her kurşun ziyan, her sopa darbesi gereksiz güç kullanımı olacaktır. Çünkü hayaletler reel anlamda hiçbir zaman ölmüyorlar. Ancak yolunuzu tıkadıklarında bir süre sizi rahat bıraksınlar diye yere düşürene kadar vurabilirsiniz. Arkanıza bakmadan uzaklaşın çünkü yeniden harekete geçeceklerdir.

Evim, evim, güzel evim

Şimdi elimizde konsoldan daha sonra çıkmış bir PC oyunu var. Bu ne demek? Kıyas yapmak gerek. PC versiyonunun konsoldakinden ne farkı var? Öncelikle şunu söylemeliyim ki sadece konsolu ya da sadece PC’si olanlar için hiç önemli bir fark yok. Ancak her iki sisteme de sahip olup hangisinde oynamaya karar veremeyenler için biraz ayrıntılara girelim. Her iki versiyonunda senaryo ve bulmacalar açısından en ufak bir farkı yok. Asıl farklılık grafiklerde ama ona daha sonra bahsedeceğim. Öncelikle kontrolleri ele alalım. Konsoldan port edilmiş her oyun gibi Silent Hill’in de kendi ne özgü sorunları oluyor. Kontrollere bir türlü alışamadığımı, konsolda oynarken hiç sorun yaşamadan ilerliyorken, PC’de bir merdivene çıkabilmek için defalarca dönüp dolaştığımı söyleyebilirim. Kontrollerin değiştirilebilmesi oldukça önemli. Ancak Silent Hill 4’ü adam akıllı oynayabilmek için bir adet game pad’in kullanılması şart. Bir problemde menüler. Menüleri mouse’la mı yoksa klavye ile mi kontrol etmem gerektiğini hala tam olarak kavrayamadım. Neyse ki ayarlanacak fazla bir şey yok.

Gelelim grafiklere. Şu bir gerçek ki; oyunun orijinali gerçek sisteminde daha güzel olması gerekir. Tamam ama karakter modellemeleri deyince PC bir başka güzel oluyor. Oyunu oynayanın omzundan izleyip genel görünüme baktığınızda çok büyük bir fark göremiyorsunuz belki ama, araya minik videolar girip karakterleri yakından gösterdiklerinde modellemelerdeki detay gerçekten hayran kalınacak boyutta. Efektler konusunda ise biraz cimri davranılmış. Gerek duyulmamış da diyebiliriz. Oyun zaten yeterince karamsar ve çürük hissi yaratan mekanlara sahip. 

Silent Hill’in gözbebeği, rahatsız edici sesler

Sesler dersek Silent Hill’in belki de en iyi yanına parmak basmış oluruz. Silent Hill’in dayanılmaz arka plan sesleri yine kulaklarımızı tırmalıyor, gerilim dolu anlar yaşatıyor. Seslendirmeler pek başarılı olmasa da genel ses yapısının mükemmele yakın olduğunu söyleyebilirim. Özellikle de surround ses sistemine sahip olan oyuncuları korku dolu anlar bekleyecek. 

Sesler, grafikler derken PC kullanıcısının en çok merak ettiği soruya da değinmeden olmaz; “Benim makinemde çalışır mı?”. Silent Hill’in Readme dosyasında bakarsak; 1 Ghzlik işlemcinin, 256 MB RAM’in ve 32 MB’lık ekran kartının yeterli olacağını görüyoruz. Kendi izlenimimden, bu belirtilen konfigürasyonun biraz daha üstünde PC ile ancak oyunu hakkı ile oynayacağımızı söyleyebilirim. Çünkü Silent Hill 4 ün PC versiyonun özelliği detaylı karakter görüntüleri onları açamadıktan sonra PC de oynamanın çok da büyük bir görsel yanı yok. 

Son olarak toparlamak gerekirse. Silent Hill yine bildiğimiz Silent Hill… Bunun iki sonucu olabilir birincisi; o kadar sağlam bir oyun ki kendinden hiç ödün vermiyor. Bir diğer düşünce ise 4. oyun oldu hala büyük bir gelişim yok. Elbette oyunu sevenler ve sevmeyenler arasında gidip gelecek olan bu düşüncelere benim yorumum şu şekilde. Eğer Silent Hill 4: The Room, başka isimde piyasa sürülmüş her hangi bir oyun olsa idi çok yüksek puanı hak edebilirdi. Ancak Silent Hill serisinin son versiyonu olarak düşündüğümüzde artık konseptin biraz eskimeye yüz tuttuğunu kabullenmemiz gerekir. Sonuç mu? Son paragrafı karamsar bir dille yazdığıma bakmayın. Kesinlikle oynanması gereken bir oyun. Sadece daha iyisini beklemek hakkımız diye düşünüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu