Oyun İncelemeleri

Kingdom Under Fire: The Crusaders

PC‘ler için yapılmış olan ilk Kingdom Under Fire oyununun ardından Phantagram
yeni seriyi Xbox için hazırlamaya karar verdi ve Microsoft’un da desteğini alan
firma, ortaya çok başarılı bir oyun çıkardı. Oyun iyilerle kötüler arasında
geçen efsanevi bir savaşı anlatıyor.


İlk savaşta Bersia’yı, kötülerin başı Khilia’ya karşı savunmak için yedi şövalye
gelmiş, efsane gerçek olmuş, kadim büyülü taş Heart’tan, Rick Miner isimli
kahraman doğmuştu. Khilia ve takipçileri, Yıkım Mimberi (Altar of Destruction)
denen yerde bozguna uğratılmıştı. Aradan elli yıl geçti; insanlar huzur ve barış
içinde yaşarlarken, kötülüğün tekrar güçlendiğinin farkında değillerdi…

Seçim size ait ?

Oyunda sadece iyi tarafta bulunacağınızı sanmayın, maceraya başlarken iyi ya da
kötü arasında seçim yapmak size bırakılmış. Oyuna ister insanların generali
Gerald ile, isterseniz de kötülerin lideri kara elf Lucretia ile
başlayabilirsiniz. İyilerin tarafında insanlar, kötülerin tarafında ise ne
ararsanız var: kara elfler, orc’lar, troll’ler, yarı vampir komutanlar…

KUF strateji ve aksiyonla yoğrulmuş bir oyun. Birliklerin hareketleri ve
yerleşimleri taktiksel kısma giriyor. Göğüs göğüse savaşlarda ise bilek gücü
devreye giriyor ve yapacağınız kombolarla düşmanı bozguna uğratıyorsunuz; eğer
düşmanın liderini öldürürseniz, zafer erken geliyor ve böylece çok kayıp
vermeden zafere ulaşıyorsunuz.

Bir lider olarak savaş sırasında uyguladığınız strateji birliğinizin kaderini
belirleyecek…

Elinizde çeşitli yeteneklere sahip birlikler var. Okçular, süvariler,
mızraklılar, piyadeler ve istihkamcılar bunlardan bazıları. Bu birliklerinizi
etkin kullanmak sizin taktik yeteneğinize kalmış; örneğin düşman süvarilerine karşın mızraklılar oldukça etkili ve bunları
piyadelerin önünde kullanmak son derece önemli. Okçularınızı ise elbette hattın
gerisine yerleştirmenizde fayda var.

Birliklerinizi ilerletirken geniş ya da sıkı formatta dizebilirsiniz. Geniş
formatta hızlı ilerlersiniz, düşman okçularının saldırılarında daha az kayıp
verirsiniz ama piyadelerin saldırılarına karşı savunmanız zayıf olacaktır. Sıkı
formatta ise hızınız düşük, savunmanız güçlü olacaktır.

Her birliğin kendine özel yetenekleri var. Piyadeler keşifçi görevi
alabiliyorlar. Göndereceğiniz bir asker ile düşmanların ve tuzakların yerlerini
tespit edebilirsiniz; ayrıca çok daha hızlı hareket edebilirsiniz, böylece
yakalanma ve farkedilme riskinizde düşük olacaktır.

Okçular ise alevli oklar atabiliyorlar; bu, bir orman içinde bulunan düşman
birliklerine karşı son derece etkili bir özellik; ama bu taktik taşlı bölgelerde
ya da yağmurlu havalarda işinize yaramayacaktır. Okçular geniş veya dar bir
bölgeyi ok yağmuruna tutabilir, nokta atışıyla ise çok büyük kayıplar
verdirebilir; ancak bu tarz bir saldırı da saldırı menzili kısalmakta.
İstihkamcılarınız ise kurulmuş olan tuzakları etkisiz hale getirebilir, aynı
zamanda da düşmanın gelebileceği yönlerde tuzaklar kurabilir. Bu tuzaklar
gerçekten bir birliğe büyük kayıplar verdirebiliyor. Tabi bu işleri yaparken
istihkamcılarınızı korumanızda büyük fayda var.


Bu nedenle bulunduğunuz savaşlar size çok gerçekçi geliyor. Eğer iki düşman birlik göğüs
göğüse gelirlerse otomatik savaş moduna giriyorsunuz ve generalin kontrolü size
geçiyor, yanınızda size her an yardımcı olabilecek komutanlar da var. Ekstra
olarak SP denen yetenek puanlarınız yettiğince, yardım çağrısında
bulunabiliyorsunuz; ayrıca size özel yetenekleri ve komboları da
gerçekleştirebiliyorsunuz. Düşman askerlerini öldürdükçe SP çubuğunuz doluyor.
Her bölüm bittiğinde ise kalenize ya da kamp bölgenize dönüyorsunuz. Burada yeni
askerler bulabilir, yeni görevleri öğrenebilirsiniz, ayrıca savaşlarda
kazandığınız puanlarla komutanlarınıza ya da birliklerinize silah, zırh, özel
güçler alabilir, mevcut olanları ise daha da güçlendirebilirsiniz. Üst rütbeli
subaylara özel büyü güçleri de mevcut. Savaş esnasında bunları kullanma
imkanınız da var. Bu kısımda puanları dağıtırken dikkat etmekte fayda var.
Piyadelerin savunma ve saldırı yeteneklerini arttırırken, okçuları zayıf
bırakmayın ya da mızraklıları unutmayın, aynı şekilde komutanların silah, zırh
ve özel kabiliyetlerine de dikkat edilmeli.

Kamp bölgesinde taverna bölümü ise askerlerin moral durumlarını öğrenmeniz için
ideal. Onların çıktıkları ya da çıkacakları seferlerle ilgili görüşlerini
dinlemeniz de önemli. Eksilen kuvvetleriniz için takviye askerleri de yine
buradan temin edebiliyorsunuz.



Oyuna RTS demiştik ama, baraka yap, asker üret, silah yap gibi fuzuli şeylerle
ilgilenmeniz gerekmiyor. Siz sadece birliklerinizin motivasyonu, teçhizatları ve
yetenekleriyle ilgileniyorsunuz, dahası savaş alanında taktiklerinizi
belirliyorsunuz.

Oyuna başlarken insan veya kara elf seçimi yaparak iyi ya da kötü tarafı
oynayabiliyorsunuz demiştim; aslında bu ekranda dört adet seçim mümkün: İyi ve
kötü tarafta fazladan birer hero var; ancak bunları seçebilmeniz için önce
Gerald ya da Lucretia ile oyunu bitirmeniz gerekiyor. Oyuna iyilerle
başladığınız zaman kendinizi yeşil ağırlıklı bol bitki örtülü yerlerde
buluyorsunuz. Kötüleri seçerseniz ise tam tersi bir şekilde, çöle benzer, kurak,
sarı tonlarda mekanlarda başlıyorsunuz. Bu farklı çevre ve mimari de oyunu hem
iyi hem de kötü olarak oynamak için insanı teşvik ediyor. Açıkçası kötülerin
komutanı Lucretia’nın hızı ve özel yetenekleri çok hoşuma gitti, hızı ve çift
kılıcı ile oldukça ölümcül bir düşman Lucretia. Yanındaki subaylarından birisi
ise yarı vampir bir kadın. Kötülerin diyaloglar ise insanlara göre oldukça soğuk
ve zalimce diyebilirim. Phantagram bu farklılıkları oyuna gerçekten çok güzel
yansıtmış.

Multiplayer’ı da unutmamalı !

Böyle güzel bir savaş ortamı sunan oyunu, multiplayer oynayamamak büyük eksiklik
olurdu. Ne mutlu ki, Phantagram bunu da gözardı etmemiş. Oyun sistem kablosuyla
4 oyuncuya kadar destek verdiği gibi, Xbox Live’da da diğer oyuncularla
kapışmanız mümkün; ayrıca Xbox Live’a bağlananlar indirilebilir içerikler de
bulabilecekler, yani oyuna yeni karakterleri ya da yeni haritaları eklemek
mümkün olabilecek.

Kimi savaşlarda ekrandaki karakter sayısı 150 ve üstü olabiliyor, kısacası kan
gövdeyi götürüyor desem yanlış olmaz, yalnız ortalığın bu kadar karışması bazen
birliklerin kontrolünü bir nebze zorlaştırabiliyor. Bunların yanında her
karakterin çok detaylı, binlerce poligondan oluştuğunu düşünürseniz, size
sunulan savaş atmosferini hayal edebilirsiniz. Animasyonlar da oldukça başarılı
hazırlanmış. Oyun esnasında metal ağırlıklı çalan müzikler ise oyuna çok farklı
bir hava katıyor. Birliklerin ilerleyişi esnasında da sizinle subaylar arasında
geçen geyik diyaloglar da cabası; ancak burada hoşuma gitmeyen bir durum söz
konusu: Maalesef konuşmalar esnasında dudaklar çoğunlukla kıpırdamıyor. Ses
efektleri olarak ise, Dolby Digital 5.1’in tüm nimetlerinden faydalanılmış.
Çalan müzikler, etrafınızda çınlayan kılıç sesleri ve vınlayan oklarla mest
olmamanıza imkan yok.

Kusursuza yakın…


Xbox’a özel çıkan bu oyun için bir şaheser demek yanlış olmaz. Oynanışı ile
farklı bir yere sahip; tam bir taktiksel savaş oyunu olan Kingdom Under Fire:
The Crusader, size orta çağlarda geçen savaşları tüm canlılığıyla sunuyor.
Görsel ve işitsel şölen haricinde kendinizi kanlı savaşlarda başrolü oynayan bir
komutan gibi hissedebiliyorsunuz. Crusaders görmezden gelinebilecek bazı küçük
hataların dışında kusursuz bir yapım, hatta oyun o kadar iyi ki RTS’den
hoşlanmayanların bile ilgisini çekebilir…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu