Delta Force: Black Hawk Down
Hmmm dur bakalım, ne zaman Black Hawk Down’ u sinemada izlemiştim ? Evet geçen yıl nisan ayları filandı yanlış hatırlamıyorsam. Film, aklımda sadece neredeyse bütün Amerikan ordusunun tamamen kahramanlardan oluştuğu, arada sırada kendine dikkat etmeyen bazı acemi kahramanlar! dışında kimsenin ölmediği ve bizim askerlerin “emredersin komutanım” şeklindeki, askerlik süresince dillerine pelesenk olan cümlenin İngilizce karşılığı olan “yes sir” ün kısaca “uhh” diye acayip bir şekilde telaffuz edildiği bir eser olarak kalmış. Ah pardon bu arada film boyunca aç, zavallı Somali’lilerden son derece kaba bir şekilde “sıskalar” diye sözedildiğini unuttum.
Bir müddet sonra piyasaya, filmin Novalogic tarafından bir Delta Force serisi oyunu haline getirileceği haberleri düştü. Açıkçası Delta Force oynamayı serinin 3.oyununu müteakip “ Bu ne ya abi! Bombaatarlı bi M16’ yla koca oyun bitti gene. Yok yok ölmüş bu seri…” diyerekten ve hatta “Task Force Dagger” isimli hezimeti gördükten ve bu esnada ne kadar yerinde ve stratejik bir karar verdiğimi düşündükten sonra “Delta Force: Black Hawk Down”, bende pek umutla karşılanan bir oyun olmadı. Ama ilk gördüğümde “ya belki bu sefer belki bombayı patlatmıştır babalar.” diyerekten oyunu aldım ve birkaç ufacık tatsızlık olsada oyundan memnun kaldım.(-aldım, kaldım- lütfen kafiyeye dikkat ediniz:)
Neyse sevgili okuyucu, filmi bilmeyenler için şimdi de biraz hikayeyi özetleyeyim. Olay Somali’ nin başkenti Mogadişu’ da ve kırsalında geçiyor. Hani bir zamanlar Sadettin Teksoy’ un gittiği ve eski Somali ordusunun harap olmuş helikopterleri önünde unutulmaz “işte bakın sayın seyirciler bu adamlar cahillikten helikopterleri bile sökmüşler. İşte dünyada bir millet böyle fakir, aç olur. Adam olmaz bunlardan.” anonsunu geçtiği yer varya orası işte. Biz buraya insani yardım! amacıyla gelen Amerikan ordusuna mensup bir delta force askeri olarak (bir dakika bu çok tanıdık bir hikaye sanki bugünlerde buna benzer şeyler duyuyorum…) orda burada asayişi sağlama operasyonlarına katılıyoruz. Piyasada aç bilaç dolanan masum Somali’ liler ve başını Muhammed Farah AIDID adında birinin çektiği bir kısım kötü yürekli gerilla var. Bu gerillalar Birleşmiş Milletler tarafından aç halka yollanan gıdayı çalıyor. Bizim de gönlümüz A.B.D. ordusu olarak buna elvermiyor ve AIDID birliklerine karşı savaşa girişiyoruz. Konu kısaca böyle.
Evet sevgili oyunsever kişilikler, yiğidi öldür hakkını ver demişler. Şunu üzerine basa basa ifade edeyim ki ben MoHAA’ dan bu yana aksiyon düzeyi bu kadar yüksek bir oyun oynamamıştım. Öyle serinin eski oyunlarında olduğu gibi “yok bu dağdan şöyle ineyim, yok Taklamakan Çölü kadar geniş haritada en alt sınırdan en üst sınıra kadar çıkıp kampa buradan sızayım, aman hafız mermi bitti ne yapıcaz şimdi!?” gibisinden karın ağrısı noktalar kaldırılmış. Böylece oyuna akıcılık ve heyecan getirilmiş. Ancak bu yapılırken oyuncunun bağımsız davranma isteği pek göz önüne alınmamış. Çoğu görevde çizilmiş olan belirli bir rota var ve bunun dışına çıkıldığında oyunda başarılı olma imkanı çok az. Nereye gideceğimiz köşede çıkan haritada belli ve oraya ulaştığımızda yeni checkpoint’ imiz belli oluyor. Böylece haritada o nokta senin bu nokta benim dolanıyoruz. Ama sokak savaşı yaparken esnek davranma şansımız olabiliyor. Yani illa ki belirli yoldan değil de başka evlerin arasından da dolansak sonunda aynı noktaya gidebiliyoruz.
Son çıkan FPS’ lerde sabit durumdaki ağır silahların kullandırılması modası bayağı yaygınlaştı. DF/BHD’ da da bunu görüyoruz. Oyunda Hummer ların, Black Hawk’ ların ve orda burada yöresel gerillaların kurduğu .50 kalibrelik ağır makinelileri kullanabiliyoruz. Fakat bazen başına geçtiğimiz sabit makineliden ayrılamıyoruz. Bu da zannedersem oyunda oluşan minicik bir bug.
Ben oyundaki tüm mission’ ları oynadım. Akıcı bir oyun olduğundan bu missionları kısa sürede bitirirsiniz. İlk başlarken sadece 3 görev açık. Herhangi birini seçerek olaya girebiliriz. Mission’ lar bitirildikçe “Instant Action” adı altında başka bir listeye giriyor. Daha sonra bu listedeki görevlerde beğendiğimiz herhangi bir mission’ ı oynabilmek mümkün. Bu gayet güzel bir özellik. Oyunda 16 mission var. Fakat bunların 6 tanesi kapalı ve kronolojik bir sıra izleyen diğer 10 mission oynanmadıkça gizli olanlar açılmıyor. Burada ilk 10 görev filmden bağımsız olarak yaptığımız ama filmin içindeki çatışmaları anımsatan görevler. Son 6 görev ise filmin senaryosunu takip eden, birebir olmasa da senaryodakine çok benzer görevler.
Genelleme yaparsak oyunda 3 farklı görev türü var. Bunlar:
- Hummer tepesinde konvoya katılma ve hedefe doğru hareket halindeyken bize saldıran düşmanı harcama,
- Helikopter tepesinde düşmana baskın verme, esir alma, adam kurtarma ve yine düşmanı harcama,
- Ayaklarımızın üstünde koşar adım görev bölgesine intikal etme, karşımıza çıkanı vurma, esir alma, adam kurtarma
gibi görevler.
Araç görevleri o kadar zor değil. Filmdekine benzer sahneler yaratılmaya çalışılmış. Yani sokak aralarından ilerlerken bizi durdurmak için yanaşan kamyonetleri patlatmak, dam tepelerindeki gerillaları öldürmek filan gibi işler bunlar. Basit yani. Araçlar falan da kolayca patlıyor. Buralarda fazla zorlanmazsınız. Tek tehlike oraya buraya gizlenmiş düşman Technical’ ları (üzerinde makineli olan kamyonetler) ve roketçiler. Ama bunların da en fazla 2-3 load sonra yerlerini görüp işlerini bitirmeniz içten bile değil.
Helikopter görevleri ise biraz daha kastırıcı. Çünkü helikopterler beşik gibi sallanıyor ve yüksek hızdan dolayı nişan almak, adam vurmak zor. Oyunda şöyle bir şey yapmışlar. Ortamda masum sivil halk ile gerillalar karışık. Bu nedenle göreve giderken o kargaşada kime ateş edeceğinizi karıştırabiliyorsunuz. Üstüne üstlük roketçilerin hepsi koyu elbiselerle çizilmiş. E binalarda da zaten koyu bir ton hakim. İşte bu nedenle roketçileri vurmak çok zor. O roket atanlar da hep 12’ den mi vurur be kardeşim. Elemanları bir kaçırdınız mı işiniz çok zor. Kesin indiriyorlar helikopterleri. Bu bölümlerde hızlı olmak şart.
Taban tepme görevleri ise oyunun en can alıcı ve stresli kısmı. Yani burada yapımcıları tebrik etmek istiyorum. Bence adına “sokak savaşı” denilen ve 2.Dünya Savaşı’ nda Almanların Stalingrad’ ta yenilmelerini sağlayan bataklığı çok iyi yansıtmışlar. Öyle anlar geliyor ki “aman bu kurşun nerden geldi, pencerenin ardında biri mi var?, duvarın arkasından kim çıkacak?” gibi hayati suallere cevap arayabiliyoruz. Ayrıca mekanlara genelde koyu tonların hakim olduğunu belirtmiştim. Gerillalar da koyu tonlarda çizilmişler. Dolayısıyla gündüz oynadığımız görevlerde bile damlarda, bina içlerinde, pencerelerde duran düşmanları görmek güç olabiliyor. Özellikle bina içlerine girildiğinde oldukça çok karanlık bölge var. Ancak her zaman yanımızda bulunan gece görüş gözlüğü sayesinde bu durumlardan kolayca sıyrılabilirsiniz. Fakat hemen sevinmeyin. Gece görüş gözlüğü aslında o kadar da net bir görüşü bize sağlayamıyor. Yani bir adamın elinde silah var mı yok mu uzaktan anlayamıyoruz. Dolayısıyla dikkatle kullanılması gerekilen bir ekipman.
Düşmanlarımız olan gerillaların sayıcı hiçte az değil. Üstüne üstlük masum yerli halk bile bizi sevmiyor ve aralarından geçerken bize taş atıyorlar. Bu taş atma olayı çok nadir olarak canımızdan götürebiliyor. O da kafamıza falan gelirse. Düşmanlarımızın zekası öyle pek muhteşem değil. Ancak salak salak da kurşunlara hedef olmuyorlar. Üstlerine doğru ateş açtığımda siper almak için harekete geçenleri gördüm. Ayrıca çapraz ateş ya da arkamdan dolanma taktiği yapanlar bile oldu. En azından yanındaki arkadaşını vurulduğunda diğeri dönüp karşılık veriyor. Kısacası oyunda orta karar bir A.I. var. Biz vurdukça yeni düşman gelmiyor. Yani MoHAA’ da rastladığımız “vurdukça adam üreten binalar” saçmalığı oyunda yok.Ama şöyle bir aptallık var. Bizden görev öncesinde sivil kayıpları mümkün olduğunca minimumda tutmamız isteniyor. Bu doğrultuda vurulması yasak olan hedeflerin üzerinde imleç kırmızı oluyor. Ama bize taş atan sivillerin üzerinde ise imleç kırmızı/beyaz oluyor. Yani filmdeki “istersen öldür nasılsa bunlar sıska!” mesajı burada daha güçlü bir şekilde
veriliyor!
Oyun içinde son derece zekice yerlere konulmuş sağlık ve mermi sandıklarını alarak yolumuza devam ediyoruz. Neden mi zekice dedim? Şöyle anlatayım. Bu kutular ikmal noktası mantığı gibi bir mantıkla dizilmişler. Yani çatışmaya giriyorsunuz, yaralanıyor ve merminiz iyice azalmışken bunları buluyor ve böylece bir sonraki etaba hazırlanıyorsunuz. Benim gibi arkada yığınlarca alamadığım sağlık/mermi ekipmanı bırakarak bunları mundar etmekten nefret edenler için ideal. Ayrıca oyuna bir “Third Person” görüşü de eklenmiş fakat oldukça kullanışsız. Yapımcılarda bunun farkında olmali ki görüşü T.P. yaptığınız zaman hedef imleci bile çıkmıyor.
Oyunda silahlar 3 kategoriye ayrılmış. Makineli tüfek gibi hep kullandığımız (primary), tabanca gibi zulada duran (secondary) ve arada sırada salladığımız tanksavar, C4, mayın (accesory) gibi silahlar. Tüfeklerin çeşidi çok fazla. Öyle ki hangisini seçeyim diye düşünebilirsiniz. Tam 12 farklı tüfek var. Bunlar M60, M240 gibi ağır makinelilerden tutun da emektar M16 ve türevlerine kadar geniş bir yelpazede bize sunuluyor. Üstelik çizimleri de mükemmel. Ayrıca silahlar karakterlerine göre de değişik yapılmış. Yani bir MCRT .300 Tactical tüfeği ile mükemmel nokta atışı yapabiliyorken bir M240 ile karşıdaki adamla beraber adamın etrafındaki cam ve çerçeve de iniyor. Ayrıca M16 ve türevleri ile Auto durumunda atış yaparken tüfek çok geri tepmiyor. Böylece bir adam vuracağım diye koca şarjörü harcamıyoruz. Bu da bize yapılan bir kıyak:) Son olarak, silahlarda şarjör değiştirmeler gerçekten çok güzel. Fakat yeni şarjör takıldıktan sonra neden kurma kolu çekilmez
ki?
Secondary sınıf silahlar ise çok az. Baretta ve Colt tabancaları ile Shotgun. Ben oyunda bunları nadiren kullandım. Shotgun sokak savaşında, özellikle bina içlerinde fazlasıyla yavaş kalıyor. Tabancalar daha iyi. Özellikle .45 Colt mükemmel bir silah. Tek sorun mermileri hemen bitiyor. Tüfeklerin çizimine gösterilen önem bunlara pek gösterilmemiş. Ayrıca adamımız bunları çok saçma bir şekilde tutuyor.
Accesory kısmında ise en çok kullandığımız C4 patlayıcısı. Hemen her görevde orayı burayı uçur gibisinden bir şeyler olduğu için bunu hep alıyoruz. Burada mayınlar ve tanksavar roketi çok gereksiz şeyler. Ya zaten paso ilerliyoruz nereyi mayınlıyacağız artı gerillaların bırakın tankını sağlam görünen bir tane bile kamyoneti yok ki! Ne patlatıcaz hayvan gibi aletle!..
Bunların yanında üzerimizde el bombası, işe yaramayan duman bombaları ve flash bombaları da var. El bombaları ile flash bombaları bina içlerinde size oldukça yardımcı olacak silahlar. Bombaları farenin sol tuşuyla standart veya sağ tuşla bizim belirleyeceğimiz bir uzaklığa atmak mümkün. Aman hemen söyleyeyim, el bombalarını dikkatli kullanmalısınız çünkü oldukça etkililer. Ben kaç defa havaya uçtum.
Silah olarak M16 ve türevleri yine bir Delta Force oyununu başından sonuna dek götürmek için yeterli. Maalesef bu noktada yapımcılar gene kendilerini aşamamışlar. Ama silah çeşidini ve kullanılabilirliklerini arttırarak bunu telafi etmeye çalışmışlar. Ben sadece M16 ailesine takılmamanızı öneririm. Gerçekten onlar kadar işe yarar daha farklı silahlarda mevcut.
Oyunda belirli sayıda save hakkımız mevcut. Öldükten sonra göreve ister baştan ister save noktamızdan başlayabiliriz. Ancak kaç tane save hakkımız olacağını görevine göre oyun belirliyor. Yapacak bir şey yok. ayrıca load ve quickload süreleri de o kadar uzun değil. Oyunu multiplayer oynama şansım olmadı. Bu nedenle multiplayer bölümü hakkında fazla bir şey söyleyemeyeceğim. Ama oyun 16 kişiye kadar bildik multiplayer özellikleri olan bir oyun.
Biraz da oyunun ses ve grafiklerinden bahsedeyim. Sesler bence çok hoş. Patlamalar, silah sesleri, kurşun sekme sesleri, (tahta ve metalde ayrı…), motor sesleri bayağı iyi. Ayrıca aksiyonun arttığı noktalarda araya giren müzik insanı bayağı motive ediyor. Yanından geçtiğimiz elemanın bize bağırıp çağırması, operasyon bölgesindeki karışıklık nedeniyle halktan çıkan veya görev sırasında gerillaların oraya buraya rastgele ateş etmeleri nedeniyle oluşan sesler oyun heyecanını attırıyor. Sesler ile bize daima bir kaos ortamında olduğumuzu hatırlatıyorlar. Yani öyle ortada rahatça gezinmek yok:)
Grafiklere gelince, ben adamların yüzleri ve pencere camları gibi ufak tefek birkaç şey dışında grafiklerde fazlaca bir sorun göremedim. Bende herhangi bir grafik arıza da oluşmadı. FPS’ lerin kanında dolanan en tehlikeli virüsler olan duvar arkalarından vurulma ve görünmez engellere takılma gibi sorunları da yaşamadım. Ama bir kez bir tahta kulübenin üstüne atladığımda sanki tavanı hiç yokmuş gibi pat diye aşağı düştüm. Bir de kurşun deliklerine taktım. Duvarlarda adam gibi kurşun deliği açılmıyor. Yani filmde o .50 kalibrelik ağır makineli ile kapı, duvar, pencere yıkılıyordu. Burada, duvarlardan bırakın yıkılmayı adam gibi vurulma efekti bile yansımıyor. Bu bence grafik bakımından en önemli eksi noktası bu. Ayrıca bu Delta Force serisi bu pencere camı korkusunu üzerinden atamadı. Hala cam yerine aptal kaplamaları kullanıyorlar veya evleri camsız yapıyorlar. Uzaktan bakılınca hoş ama yanına gelince mafiş…Ayrıca oyuna kan efekti koymuşlar ama biraz az. Adam vurulunca kanın fışkırdığını görüyoruz ama duvarlar bulaşan veya yere akan kan göremiyoruz. Ama haklarını vermek lazım, ölmeler bayağı iyi. Adamları vücutlarının farklı noktalarından vurduğunuzda farklı ölüş tarzları var ki gerçekten güzel olmuş. Gerçi arada sırada, vurulunca takla atarak ölenleri filan görüyoruz ama olsun canım o kadar kusur kadı kızında da olur:) ayrıca kullandığımız araç, gereç, silah ve ekipman mükemmele yakın çizilmiş. Askerlerimizin hareketleri de oldukça güzel modellenmiş. Ayrıca üniformalarda gerçek kumaş gibi gözüküyor.
Oyun minimum sistem olarak 8 MB ekran kartı istiyor fakat bu seviyede bir ekran kartıyla tüm özellikler kapalı olarak belki oynayabilirsiniz. Sağlıklı bir oynayış için en az 32 MB’ lık bir kart şart. Ben AMD 2000+, 256 MB DDR RAM ve 64 MB DDR RAM’ li GeForce4 ile tüm özellikleri full oynadım takılma falan olmadı. Ama çatışmaların çok olduğu bazı bölümlerde oyun yavaşlayabiliyor.
Hmmm evet, yazının sonuna geldik demek. Bence Delta Force: Black Hawk Down, serinin eksik noktalarını telafi etmek için üzerinde oldukça çalışılmış, heyecanlı, sürükleyici, artık sıkmaya başlayan taktik FPS-Aksiyon türünden klasik FPS türüne yumuşak geçiş yapmak üzere tasarlanmış bir oyun. Açıkçası kuşkuyla beklediğim bir oyundu fakat bana oldukça zevkli saatler yaşattı. Evet belki size önüne çıkanı vur, öldür ilerle gibi bir oyun gelebilir ama gerçekten çok sürükleyici bir oyun olduğu kesin. Bence alın ve hemen oynayın. Ama şunu da ifade edeyim ki oyun buram buram Amerikan propagandası kokuyor. Bu da mide bulandırıcı diğer bir husus. İyi oyunlar dilerim, görüşmek üzere.