High Heat Major League Baseball 2004
Amerikalıları Avrupalılardan ayıran yegane iki spor dalı vardır. Beysbol ve Amerikan futbolu. Bunlardan ikincisi her sene geliyor zaten çeşitli firmalardan –ki en ünlüsü Electronic Arts tabi- ama ilkini pek bir süredir göremiyorduk.
Sanırsam ki en son 2001 senesinde Triple Play ile bilgisayarlarımıza konuk olmuş, son iki sezondur da pas geçilmişti beysbol. Amma ve lakin eğlenceli oyundur. Özellikle bilgisayar ortamında zaman geçirmek için iyi seçenektir. Birkaç topa vur, birkaç atış yap. Zaten kalanını oyun otomatikman hallediyor.
Önce oyun mu, kurallar mı?
Ufak bir parça beysbol kurallarını hatırlatayım dedim önce ki bilmeyenlerimizin bir fikri olur, bilenlerimiz de yanlışımızı düzeltsinler.
Oyunumuz iki takımın karşılaşması şeklinde oynanır. Genel kural atıcının (oyun için kullanılan topu, kaleye –tutucuya- fırlatan kişi) vurucuyu (atılan topa kaleciden –tutucudan- önce elindeki sopa yardımı ile vuran kişi) ekarte ederek (atışlarına vuramamasını sağlayarak) puan almasını engellemesi ve tam tersi olarakta vurucunun topa vurduktan sonra saha etrafında tam bir tur atarak puan alması şeklindedir. Her vurucunun atışı karşılamak için üç hakkı vardır. Atışı karşıladıktan sonra koşmaya başlayan vurucu, toplamda dört köşeye uğramak zorundadır. İstediği herhangi bir köşede durup diğer vurucunun ya da vurucuların seriyi tamamlamasını bekleyebilir. Böylece tam bir tura gidebilirlerse tam puan alınabilir. Becerikli oyuncular ise topa çok iyi vurup oyun sahasının dışına atarak “Home Run” yapabilir. Bunun anlamı atıcının takımının topu tutamayacağı ve vurucunun engelleme olmadan sahayı dolaşabileceğidir. Engelleme de şöyledir; atıcı takım vurulan topu yere değmeden yakalarsa vurucu dışarı çıkar. Yere değdikten sonra yakalar ama vurucu bir köşeye gelmeden o köşenin oyuncusu topa sahip olursa gene dışarı çıkar.
Bu ana kuralların dışında bir de taktikler vardır. Örneğin topa yavaşça dokunmanız biri topu alana kadar birkaç saniye kazandırır. Topu tüm tutucuları ortasına atmanız biri koşmayı akıl edene kadar gene birkaç saniye kazandırır. Ya da topu direk atıcının üzerine nişanlayabilirseniz –ki bu en zor hareketlerden biri- muhtemelen ikinci köşeye kadar sorunsuz koşacak vaktiniz olur.
İşte bilmemiz gerekenler bunlar. Yani bu kadarı oyunu anlamlıca oynayabilmek için yeterli. Şimdi oyunumuza dönelim.
Dediğim gibi ben en son Triple Play 2001 oynamıştım ki o da 2000 senesinde gelmişti. Yani yaklaşık üç senedir beysbol oynamıyordum. O açıdan biraz parmaklarımı açmak gerekir diye düşünüp hemen tek maçlık kısma girdim.
2001’den beri inanılmaz atılımlar olmamış açıkçası. Ama yeterli ilerlemeler kaydedilmiş. Örneğin eskiden üç boyutlu dediğimiz grafikler, artık daha gerçekçi, canlı, sanki daha bir sinematik hale gelmiş. Karakter hareketleri bilgisayar animasyonlarından daha doğal, daha gerçekçi olmuş. Karakterler uzaktan biraz robotmuş hissi veriyor ama oyun içi ekrana dönünce ve karakterler büyük görüntülerine kavuşunca yaptıkları, perspektifin düzgünlüğü gerçek bir spor karşılaşmasını kaleci gözünden izliyor edası yaratıyor. Karakterlerde tek göze batan konu, hala çözüm bulunamayan ve bütün üç boyutlu oyunlarda da olan giysi sorunu. Mesela oyuncunuzun kolunu görüyorsunuz, kolundan büyük bir tişört giydiğini de görüyorsunuz ama bir türlü o kolun bol kısmının kıvrıldığını görmüyorsunuz. Tabi ki buna yüz bulup astar istemek derler ama ben oyuncuyum, işim bu. Her zaman bir bahane yaratır, çok daha iyisinin olabileceğini söylerim. Haklıyımdır da. Baksanıza on senede grafikler nereden nereye geldi?
Karakterleri geçelim, sahaya gelelim. Tüm stadyumlar gerçeğine sadık kalınarak oyuna aktarılmış. Ayriyeten sahayı tam olarak gördüğünüz atış sonrası ekranı dışında, genel olarak NBL (Ulusal Beysbol Ligi) kanalının yayınını izler gibi yer alıyorsunuz. Yani vuruşu tamamlayabilirseniz kamera stat tepesinden çekime geçiyor ve kontrol (atıcı iseniz) size geçiyor. Ama eğer vuruş tamamlanmazsa, oyun bilgilerinin ve oyuncu istatistiklerinin menü halinde ekranda yer aldığı görüntü üzerinde oynuyorsunuz. Gerçekten çok başarılı, bu görüntüde de sahanın yansıtılışı harika. Bir iki ufak hata var ki onlarda sanırsam göz ardı edilebilir ama puan kırdırır haliyle.
Mesela saha kenarlarına giderseniz, adamınızın duvarların bazılarından geçebildiğini fark edersiniz. Umalım da bir minik güncelleme ile bunu halletsinler. Yoksa öyle zaman oluyor ki bu hata sayesinde hem siz hem de karşı takım Home Run vuruşları karşılayabiliyor.
Grafiklerde son konumuz da reklamlar demek istiyorum. Bugüne kadar gördüğüm en güzel reklam panoları oyuna eklenmiş. Top çarptığında sallanmaları, rüzgarda hareket etmeleri gibi efektler de eklenmiş ve bunlarda gerçekçiliği bir adım daha ileri götürmüş.
Gelelim sesler konusuna. Son dönemdeki birkaç oyunda yaşadığım “ana menü sesleri faciası” vakalarından sonra, High Heat 2004 neyse ki rahat bir nefes aldırdı. Biraz sert olsa bile, açıkçası saçma sapan tekrarlayan seslerden müzik yapan zihniyete de firmaya da ezelden karşıyım. Bütün bilgisayar sahiplerine bir oyun sunuyorsanız, onlara saygın bir ürün sunma zorunluluğunuz vardır ve insanların ilk intibası kesinlikle menü dizaynından ve müziklerden geçer. Buraya kadar iyi, peki ya oyun içindeki seslere ne demeli? Bir kere seyirci sesleri hemen her oyunda aynı. Ne olursa olsun gerçek stadyum havası yaratamıyorlar ama orada olduklarını açık seçik belli ediyorlar neyse ki. Oyuncu sesleri de genel olarak hayıflanmalar, gülüşmeler ve bir iki gırtlak sesinden ibaret. Sopanın sesi, topun yere düşüş tıkırtıları, topun tutucuya vardığındaki sesi ise zaten gerçekten alınma. Arada birkaç bilgisayar efekti duysak da onlar bile gerçeğe yakın dizayn edilmiş.
Son olarak kontrollere göz atalım. Bir kere aklınıza sokun ki tuşları ayarlayamıyorsunuz. Halihazırda ne varsa, oyun onları kullanmanıza zorunlu tutuyor sizi. Neyse ki rezalet yerlere yerleştirme yapmamışlar. Zaten genel olarak birkaç tuş kullanılıyor. Yön tuşları ve “Enter”. Atış ve vuruşları bunlarla ayarlıyorsunuz. Sadece farklı yönlere falso verebilmek için farklı yön tuşlarına basmanız gerekiyor. Bir de oyun içinde farklı köşelerdeki oyuncuları oyundan çıkarabilmek için o kaledeki tutucunuza topu atabilirsiniz. Bunun içinde yön tuşları ve “Insert” tuşu yardımcı olacaktır. Atıcı vazifesinde olduğunuzda ve vurucu topu karşıladığında ise topun düşeceği yeri gösteren mavi dairenin ortasına gelmeniz topu tutmanıza yeterli olacaktır. Ancak tuttuktan sonra hemen kalelerden en önemli gördüğünüze topu atmanız lazım ki (Enter tuşu ile) yetişebilirseniz karşı takım oyuncularından en azından birini seri dışına itebilin.
Birazda konunun eksik taraflarına parmak atmak lazım. Bir kere menüler hiç de kullanıcı dostu değil. Belki şekil olarak güzel olabilir ama ana menüde insan pek rahat hissetmiyor kendini. Yanlış bilmiyorsam da (oyun kuralları böyle değil çünkü) spiker arada sırada takılıyor. Aynı cümleyi birkaç kere tekrarlamadan durmuyor.
Ve işte yazının sonu. Oyun uzun süre için makinede yer kaplayabilecek bir yapıda. Birkaç maç yap, kapat ve aradan bir süre geçsin. Sıkıldıysan tekrar aç ve bir maç yap ve tekrar kapat şeklinde idare edecek bir süre götürür sanıyorum. Çok fazla bir yer de kaplamadığından sorun olmadan mutlu edebiliyor.
Ne diyebilirim, bu senenin başka bir örneği daha gelir mi bilinmez oyunlarından biri. En azından deneyim olsun diye alınabilir, grafiklerle eğlenilebilir.