Kreed
“Her şey önce bir gaz bulutuydu” diye başlamak lazım aslında; ama, bu Ruslara ne olduysa oldu ve kendilerince bir şeyler üreterek piyasaya “Big Bang!!!” efektiyle indiler. İndiler inmesine de bu iniş kaliteli yapımları ardı ardına patlatarak ortalığı sarsma babında değil; belki heves, belki de ciddi manada uzun soluklu olarak piyasanın içerisinde bulunma maksadıyla sürekli oyun üretme şeklinde gerçekleşti. Aşikar olan bu çöreklenme seri bir üretimin tam aksine, her aşamada ciddi bir uğraşının eseri. Tabi tecrübenin varlığı da büyük şirketlerin ürünleri ile onlarınkiler arasındaki yegane farkı oluşturuyor. Zamanla da, inanıyorum ki, adam gibi oyunlar üretecekler. Keşke aynı heves –ya da her neyse- bizde olsa da, varsın kötü oyunlar yapsak. Gerçi Kabus22 ve Beyoğlu&Beyoğlu’nun arifesinde bu sözler biraz yaralayıcı olur. Zaten burası da yeri değil. Gelin biz, aklımıza gelebilecek her noktanın sıfırdan üretildiği Kreed’de kuzeyin soğuk çocuklarının neler yaptıklarına bakalım.
Kreed’den çıkamadım, çıkılmıyor Mihriban
Kreed, konusu uzak gelecekte ve dış uzayda geçen bir aksiyon oyunu. Her ne kadar gelişen olayların tarihi günümüze dayansa da sizi o kadar geçmişe götürmek istemiyorum(??). Olaylar, Aspero isimli bir ticaret gemisinin içerisinde bize yansıtılıyor ve belli olmayan bir sebep ışığında bulunduğumuz uzay gemisinin Kreed’e sürüklenmesiyle başlıyor. Bir süre sonra da bir patlamanın ardından mekiğin içi dünya dışı Tiglaary ırkından yaratıklarla doluyor. Aslında insanların bu yaratıklarla olan savaşı 21. yy’a kadar dayanmakta. Öncelikle savunma amaçlı gelişen silahlanma ve teknolojik yükseliş, ardından atmosferi bu yaratıklardan arındırma işiyle birlikte dış uzayı keşfetmeye kadar sürmüştür. Uzayın derinliklerine doğru da İnsan ırkı ve Tiglaary’ler arasında üstünlük mücadelesi halini almıştır. Zaman kendi içerisinde bu şekilde devam ede dursun yine bu iki taraf arasındaki bir savaş sırasında daha önce emsali görülmemiş bir bölge keşfedilir. Bu bölgenin sınırlarına dahil olunmasıyla da savaşan askerlerin hepsi yok olur. Daha sonraları buraya yapılan keşif gezileri, bölgeye giden uzay araçlarının kaybolmasıyla sonuçlanır. İnsan aklı buranın gizemlerini çözmeye yetersiz kalır ve bu bölgeye “İnanç” anlamına gelen “Kreed” ismi verilir. Biz de az önce anlattığım gibi buradan kurtulmaya çalışan, Tiglaary’ler ile mücadele etmesi için yetiştirilen bir “Legion”’u canlandırarak gelişmelere tanık oluyoruz. Tabi biz yaşananların ve yaşanacak olanların sonlarına rastladığımızdan geçmişte meydana gelenleri bölümler içerisinde okuduğumuz notlar sayesinde ediniyoruz.
Konu derin ve bol aksiyonlu görünüyor, zira oyun içerisinde de bunu tam anlamıyla görmek mümkün. Hatta çoğu kez karşılaştığınız düşmanlar ile olan çatışmalarda, kendinizi sağ salim boş bildiğiniz bir odaya atmak için parmaklarınızda yoğunlaşan adrenalini kontrol etmekte çoğu zaman zorlanıyorsunuz. Nedeni ise sağlık paketlerinin ve cephanelerin her tarafa bol keseden dağılmamış olması. Yükselen zorluk seviyesi ile daha da azalıyorlar. Bölümlerde karşılaştığınız aksiyonun seviyesi de reflekslerinize yansıyor, kafanızı sağa sola atmanız bir süre sonra çok da anormal bir davranış olmuyor. Bundaki en büyük etken ise düşmanlarınızın zekaları. Kendilerini sizinle savaşacak kadar güçlü hissetmeyen yaratıklar arkalarına bile bakmadan kaçarken, silahlı bir Tiglaary sizin dibinize kibrit suyunu boca etmek için peşinizden büyük bir gayretle koşturuyor. Bu konuda en çok hoşuma giden enstantanelerden biri full sağlığı olan; ama, yalnız ve öleceğini bilen bir yaratığın sizinle karşılaştıktan sonra afallaması, ardından da bir arkadaşını bulana kadar kaçması; bulunca da birlik olup sizi koşturması. En büyük korkuyu da mermileriniz bitip, elinizde sadece bıçak kaldığında yaşıyorsunuz. Zorluk seviyesinin artmasıyla çoğalan yaratıklar da ölüm fermanınızı imzalamak için birbiriyle yarışıyor. Sizi dinliyorlar ve kurşununuz bittikten sonra reload yaparken saldırıyorlar. Saklanıyorlar ve beraber hareket ediyorlar. Bütün bunlar iyi derecede çalışıyor ve “adam gibi” bir oyunun sahip olması gereken önemli bir puanı başarılı bir şekilde kapıyor.
Ölmeden Kreed’e gömdüler beni
Gelelim ekranlardan yansıyanlara. Zaten görsel kısımlar da üst paragraftaki kadar iyi olsaydı tadından yenmez bir oyun olup çıkardı Kreed. Halbuki geçtiğimiz yılın sonlarında yapımcı firma Burut CT ekibi tarafından hazırlanan ve oyunun resmi internet sitesinden halen isteyenlerin indirip de izleyebileceği, Kreed’de kullanılan teknoloji ile hazırlanmış demoscene’de görünenler göz kamaştırıcıydı. Tavanda dönen dev pervaneler, arasından geçen ışıklar, gölgeler, karakterlere özel gölgeler ve dahası Kreed’in bomba etkisi yapacağının bir kanıtı niteliğindeydi. Oyunun çıkışından önce internet sitelerinde verilen oyun içi görüntüleri de bunun aynen böyle olacağını destekler nitelikteydi. Ama buna rağmen aradıklarımızı oyun içerisinde detay seviyesini artırmamıza rağmen göremiyoruz. Demek ki hepsi göz boyamak için yapılmış. Photoshop tekniği bayağı bir ilerlemiş anlaşılan. Aslında çok da aldırış etmeyin benim bu kadar kötülediğime, çünkü benim bu yargıya varmamdaki tek neden beklediklerimi görememem oldu. Hoş, şu haliyle de çok iyi görünmemekle birlikte fena sayılmaz denebilir. Ama büyük balık küçük balık mevzusunda arada eriyip giden şey, bu iş için harcanan para olduğu göz önüne alınırsa insanın gözlerinin dolması içten bile değil. Büyük beklentilerin sonundaki hayal kırıklıkları da büyük oluyor zira. Oyunu oynadıkça Rusların bu oyunu sadece yapabildikleri ışık tekniklerini “Bakın nasıl yapmışız ama!!?” demek için kastıklarına dair bir fikre kapıldım. Kötü yapmışsınız canımın içi. Hepsini oturup çizmişsiniz. Doğal bir ışık-gölge kombinasyonu göremedim, koskoca X-Tend’e de hıyanet etmişsiniz!
Oyunun bununla kalmayan bazı eksik noktaları daha var. Mesela sesler özensiz, bilhassa silahlar. Tetiğe dokunduğum anda hoparlörlerin infilak ettiğini sanmadım desem abartmam. Tok ve doyurucu bir ses almanız çok mümkün değil, aynı şeyi bütün silahlarda görmek de ses seviyesini kısmamız gerektiğini bize acı bir şekilde bildiriyor. Kullanımları ve reload sürelerinin uzunluğu da biraz can sıkıcı. Düşmanlarınızı vurduğunuzda da aldığınız vurma hissi o kadar tatmin edici değil. Olayların geliştiği 24. yy’a göre biraz fazla mekanik olan silahlar ile (shotgun, makineli) bir yaratığı vurduğunuzda, düşmanınız beklenilenlerin en azı olarak mantıklıca sendelemiyor. Sanki hiçbir şey olmamışçasına size saldırmaya devam ediyor. Olayların geçtiği mekanlar da bir süre sonra insanı bayıltmaya başlıyor. Sürekli aynı koridorlarda kendinizi kaybetmişçe dolaşıyormuş hissine kapılmanız kuvvetle muhtemel.
Bir sen eskimezsin, bir sen Kreed
Verdiği hava nedeniyle bir süre sonra yıllar öncesinin ilk Unreal’ını tekrar ediyormuşsunuz gibi gelebilir Kreed’i oynarken. Hatta bölüm tasarımlarının bazıları çalıntı bile olabilir. Ama zaten kavurucu bir yaz gününde eğer kumsalda güneşlenemiyorsanız evde oturup oyun oynamak biraz daha mantıklı ve sağlıklı göründüğünden Doom3’e kadar alıştırma yapmak için oynanabilir. Zaten PC oyuncuları için adamakıllı oyunların azlığı maziyi tazelememizi sağlıyor. Gerçi o da güzel. Durun bir dakika… Oynanabilirlikteki sorunlardan söz etmiş miydim ben??? Bol oyunlu ve eğlenceli günler.