Oyun İncelemeleri

Okami

Onun için tek bir şey söylenebilir; sanat


İyi bir oyun için en önemli faktör nedir sizce? Grafik, ses, hikaye, atmosfer, oynanabilirlik… İyi bir oyun için bu saydıklarımın en iyi şekilde kombinasyonu gereklidir kesinlikle. İşin garip olan kısmı, bu faktörlerden birinin tek başına herhangi bir oyunda başarılı olması o oyunu ‘oyun’ yapmaya yetmiyor. Grafikleri hoş, gerisi boş olan bir sürü yapım var piyasada. Gerçek bir oyuncu zaten böyle oyunlardan sakınmayı ve nihayetinde kaliteli olanını seçmeyi de biliyor. Fakat ne yazık ki oyun dünyasında Okami gibi, ismi aklıma geldiğinde “acaba onun için ne söylesem, nasıl anlatsam…” diye düşündüğüm, kendimi parçaladığım şaheserlere çok nadir rastlanıyor. Zaten onun için tek bir şey söylenebilir; sanat…
Okami’nin hikayesi Kamiki adındaki bir köyde geçiyor. Köy, barış ve huzur içinde yaşıyor yaşamasına fakat bunun için bir bedel ödeniyor. Köye musallat olan Orochi adındaki sekiz başlı bir yılan her yıl festivale geliyor ve bir bakireyi alıp götürüyor. Orochi’nin köye dadandığı ilk festivalden yüzyıl sonra Shiranui adında beyaz bir kurt ortalıkta dolaşmaya başlıyor. Bu sırada köyde Nagi adındaki bir savaşçı Shiranui’yi gördüğünde Orochi’nin adamlarından biri olduğunu düşünüyor ve onu köyden uzaklaştırmaya çalışıyor. Bir süre sonra festival zamanı geliyor ve Orochi köye geri dönüyor. Orochi bu sefer kendisine kurban olarak Nagi’nin sevgilisini, yani Nami’yi seçiyor. “Eee hani bu arkadaş bakire seçiyordu” dediğinizi duyar gibiyim. Sulandırmayalım. Sevgilisini ve köyünü bu musibetten kurtarmak isteyen Nagi, cesaretini toplayıp Orochi’nin karşısına dikiliyor ve tam öldürülecekken Shiranui son anda yetişiyor ve sekiz başlı bir yılan olan Orochi ile dövüşmeye başlıyor. Shiranui onunla başa çıkmakta zorlanıyor ve gücünün son damlasıyla köye bir kılıç indiriyor. Nagi bu kılıcı kaptığı gibi Orochi’nin üzerine atlıyor ve onu mağlup etmeyi başarıyor. Kılıç, Orochi’yi sonsuza dek mühürlemek için savaştıkları mağarada kalıyor. Nagi kanlar içindeki kurdu köye taşıyor fakat köye vardıklarında kurt hayata gözlerini yumuyor. Köy halkı da kurt adına bir heykel yapmakla yetiniyor…


Bütün bu olaylardan sonra yüz yıl boyunca köyde huzur ve barış hakim oluyor. 100. yılda festival zamanı yaklaşırken olan oluyor ve birisi mağaradaki kılıcı yerinden çıkartıyor. Nihayetinde Orochi de serbest kalıyor. Kötülük ve karanlık köye yeniden hakim olmaya başlıyor. Bir ağaç perisi ve aynı zamanda Kamiki köyünün koruyucusu olan Sakuya bütün bunlara dayanamıyor. Shiranui’nin heykelinin yanına gidiyor ve onu hayata döndürüyor.


Shiranui aslında bir güneş tanrıçası olan Amaterasu’nun ta kendisi. Yokluğunda güçleri on üç küçük tanrıya bölünmüş. Yaşama döndükten sonra Issun adında bir de küçük arkadaş edinen Amaterasu, bu vakitten sonra kendisini on üç küçük tanrıda bulunan güçlerini toplamaya ve gezdiği yerleri Orochi’nin karanlığından kurtarmaya adıyor.Okami için bir sanat demiş miydim?


Hikaye çok derin olmasa da kesinlikle sıra dışı. Aslında Okami tepeden tırnağa sıra dışı bir yapım. Oyunu işleyen programcılar (Clover Studios) sanki bilgisayar başında oturup kod yazmamışlarda, almışlar ellerine paleti, geçmişler tuvalin karşısına, iyilik ve güzellik adına ne varsa kağıda dökmüşler. Sevgi, doğa, huzur, aşk, yardımlaşma… Kısaca aklınıza gelebilecek her türlü güzelliği Okami’de görmek mümkün. Yaptığınız her iyiliğin karşılığını manevi değerler olarak geri alıyorsunuz ve emin olun ki Clover Studios oyuncuyu bu yönde tatmin etme yolunda hakikaten iyi bir iş çıkarmış.


Daha oyuna başlar başlamaz hissettiğim duyguları size anlatamam. Okami’nin kesinlikle diğer oyunlarda olmayan bambaşka bir atmosferi var. Öyle ki, yemyeşil bir dünyada (tabi her zaman yeşil kalması sizin elinizde), iyiliklerin ve güzelliklerin peşinde koşan Amaterasu’nun basıp geçtiği yerlerde çiçekler bile açıyor. Bütün hikaye masalsı ve huzur dolu bir dünyada geçiyor. Shadow of the Colossus’daki kadar olmasa da Okami’de de oyuncuya hissettirilen bir yalnızlık durumu hakim.


Yaratıcılık adına her şey


Okami, oynanış olarak Shadow of the Colossus’la benzer özellikler taşıyor. Oyuncuya yansıtılan yalnızlık hissi, epik ve masalsı bir hikaye, duygu yüklü mekanlar, atmosfer… Bunların dışında Okami’de yaratıcılık adına öylesine fevkalade bir şey var ki, o da oyun boyunca sık sık kullanacağımız fırça teknikleri. Hikayede, her biri on üç küçük tanrıya dağıtılmış olan bu teknikleri elde etmenin peşineyiz. Genelde karşılaşacağımız bulmacaların çözümü bu fırçaları kullanmaktan geçiyor. Her birinin farklı farklı işlevi var. Mesela karşı kıyıya ulaşmak oyunu R1 ile durdurup bir köprü çiziyoruz ve aynı köprüyü kullanarak karşıya geçiyoruz. Yere bir daire çizip çiçeklerin açmasını yada karanlık çöktüğünde aynı yöntemle göğe daire çizerek güneşin doğmasını sağlayabiliyoruz. Fikir güzel, fakat imkanlar kısıtlı. Okami hakkındaki haberleri ilk okuduğumda bu opsiyonun çok daha özgürce olabileceğini, yani hayalimizdeki bir çok şeyi çizip oyuna yansıtacağımızı düşünmüştüm. Mesela suya bir kayık çizip içine binmeyi hayal ettim oyun elime geçmeden önce. Evet, belki de abarttım ama imkanlar bu kadar kısıtlı olmamalıydı bence. Gene de fikrin yaratıcı ve fevkalade olduğu bir gerçek.


Fırça tekniklerini kullanarak yapacağımız sürüyle görev var. Mesela oyunun başlarında hasarlı olan bir değirmenin kırılan parçasını tamamlayarak çalışmasını sağlıyoruz. Görevlerin hiç biri sıkmıyor. Fakat bazı görevlerde zorlandığımız da olmuyor değil. Yapımın adventure yönünün iyi olduğu kadar aksiyon yönü de gayet iyi. Savaşlarda bazı fırça tekniklerini bolca kullanma şansımız var. Oyunu R1 ile durdurup düşmanın üstüne bir çizik atma ve onu ikiye bölme gibi… Hele hele düşmanlar yan yanaysa uzunca bir çizik atıp toplu katliam yapmakta bayağı zevkli oluyor.


Karşımıza çıkan düşmanları öldürdükçe yada buna benzer durumları aştıkça para kazanıyoruz ve bu paraları oyunun bazı noktalarında rastladığımız satıcılardan bir şeyler satın alarak kullanabiliyoruz. Örneğin satıcılardan aldığımız yemlerle etrafta gördüğümüz hayvanları besleyebiliyoruz. Tabi her hayvana uygun olan yemi vermek gerekiyor. Bunu yaptıktan sonra araya harikulade bir video giriyor. İzledikçe gerçekten bir hayvanı beslediğiniz hissine kapılıyorsunuz.Rüya gibi grafikler


Sahi grafiklerden hiç bahsetmedik. Grafikler Cell Shade’de kullanılan son teknoloji arkadaşlar. Üstelik yapımın tarzıyla da bir hayli bütünleşmiş. Hatta şimdiye kadar tarzı ile bu derece bütünleşen başka bir oyun daha görmediğimi söyleyebilirim .Okami’yi başka grafiklerde düşünmek bile istemiyorum artık. Oyun PS 2’lerimizde 25-30 FPS arası tıkır tıkır işliyor. Frame Rate’in hiç düşmemesi de cabası.


Müziklerde tıpkı grafikler kadar etkileyici ve Okami’nin tarzına uygun. Dinledikçe rahatlıyorsunuz. Ses efektleri ise böyle bir yapımda olabileceğinin en iyisi. Ne ilginçtir ki ara dialoglar bazen çok sıkıcı olabiliyor. Karakterlerin farklı bir konuşma dilleri var ve siz bu yüzden her şeyi alt yazıdan takip etmek zorunda kalıyorsunuz. Benim gibi alt yazı takip etmeyi sevmeyenlere bu durum sıkıcı gelebilir. Bütün bunların üzerine bir de bazı konuşmaların abartılı derecede uzun oluşu, sinir katsayınızın yükselmesine sebebiyet verebiliyor. Örneğin oyuna başlamadan önce en az on beş dakika bu konuşmaların bitmesini bekledim. Dialogların hepsini atlama gibi bir seçeneğinizde yok. Neyse ki Okami’nin dünyasına tekrar daldığınıza bunları unutuveriyorsunuz.


Hemen bitmesin Okami


Korkmayın. Oyunun süresi sizi fazlasıyla tatmin ediyor. Fakat hikayeyi bitirdikten sonra insan devam oyunu için sabırsızlanmaya başlıyor. Sizlere bu konuda kötü bir haberim var ne yazık ki. Capcom firmasının finansal basın bildirisinde, kendisine bağlı bir şirket olan yapımcı Clover’ı 2007’nin Mart ayında kapatıyor. O yüzden şimdilik Okami 2 imkansız gibi gözüküyor. Neyse siz düşünmeyin bunları. Alın ve bir an önce Okami’nin dünyasına dalmaya bakın. Hepinize bol huzurlu ve oyunlu günler diliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu