F.E.A.R. 2: Project Origin
2005 yılının ilginç sentezlerinden biriydi F.E.A.R. (FEAR). Biraz Japon
kültürü, biraz Amerikan derken ortaya oldukça yoğun, vahşi ve korku dolu bir
oyun çıkmıştı. Beklenmedik derecede de beğenilen yapım, herkesin gönlünde ayrı
bir yere sahip olmayı da başarabilmişti. Aradan geçen zamandan sonra, Monolith
biraz alışılmışın dışında giriş yaparak yeni FEAR’ı duyurdu. Alışılmışın dışında
diyorum, çünkü yapımcı firma FEAR’ın isim haklarını kaybetmişti. Bu yüzden yeni
oyun için isim bulma işlemine girişti ve bunu da oyun severlerden istedi. Uzun
önerilerden sonra Project Origin adı altında karşımıza çıkan yapım, bir süre bu
isim altında sunulsa da, geçtiğimiz aylarda tekrardan FEAR’ın isim hakkına
kavuşan Monolith, oyunun ismini F.E.A.R. 2: Project Origin (FEAR 2) olarak
tekrardan duyurdu. Uzun bir 4 yılın ardından geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan
oyun, biraz beklentilerin altında, ilkinin gölgesinde kaldı. “Neden?” derseniz,
gelin bunu yazımızın devamında paylaşalım.
Kız çocukları her zaman sevimli olur…
Evet, kızlar erkeklere oranla genelde daha sevimli olurlar. Ama bu konuda her
zaman kesin konuşmamak lazım. FEAR bunu bize açık ve net bir şekilde zamanında
gösterdi. O siyah saçlı, korkunç bakışları olan güzel kızımızın, bu sevimli kız
çocukları kategorisine girmediği kesin. Çünkü ilk oyunda isimsiz kahramanımıza
yapmadığı kalmamıştı, tam kurtuldu demiştik ki, yine o yine o! Hatırlarsınız,
ilk oyunun sonunda büyük bir patlamayla yüz yüze kalıyorduk, ama sağ olsun bir
helikopter kahramanımızı o cehennemden çıkartıp alıyordu. Fakat bizi çok seven
Alma, nereye gidiyorsunuz diyerekten helikopteri bir güzel yere düşürüyor ve
bizde kararan ekranla beraber Credits kısmını görüyorduk. Şahsen yeni oyunda bir
devam hikayesi bekliyorken, sadece beklediğimle kaldım. Çünkü bambaşka bir
karakter bambaşka bir hikaye ve bambaşka düşmanlarla karşılaştım.
“Ağaç, salıncak ve Alma üçlüsü favori halüsinasyonlarımızdan.”
Sonuçta helikopterden düşüp de, kesin ölürsünüz diye bir kaide yok. Nice
filmlerden hatta nice gerçek olaylardan şahit olduğumuz gibi helikopterden düşen
biri, sağ kurtulabiliyor. Açıkçası bunu düşünerekten eski karakterimizle devam
edeceğimizi sanıyordum. Hatta geçtiğimiz haftalarda yayınlanan demosu, tam da
düşen bir helikopterin yanında başlıyordu. Bunu görünce bu düşüncem iyice
kuvvetlendi ve kesin bir devam hikayesi olacak diye aklımdan geçirdim. Ancak
işlerin göründüğü gibi olmadığını oyuna başladıktan sonra fark ettim. Öncelikle
FEAR 2’de yönettiğimiz karakterin artık bir ismi var. Eskisi gibi isimsiz değil,
Monolith çok şükür bu karaktere bir nüfus cüzdanı çıkartarak güzel bir isim
vermiş “Michael Becket”.
Yapıma başlarken, yeni bir ekiple yolda ilerlerken buluyoruz kendimizi, bu
kişiler ilk oyunda yaşananları duyaraktan gönderilen ikinci ekip oluyor. İşte
bizde bu takımın bir üyesiyiz. Ancak bu defa karşımızda, ne olup bittiği
hakkında pek bir fikri olmayan bir karakterle beraberiz, hatta üstüne üstlük
hemen o küçük kızımızın şirin yüzünü görmeye başlıyoruz. Korku dolu anlar
başladı derken, gözümüz o etkileyici yapay zekaya sahip klon askerleri arıyor.
“Neredesiniz yahu?” demeye kalmadan nereden geldiği, kim oldukları belli olmayan
esrarengiz düşmanlarla çatışmaya başlıyoruz. Hadi bakalım diyerekten oyuna
dalıyoruz ki, büyük bir patlama ile ortalık toz duman oluyor. O anda ilk yapımın
sonlarından bir müddet öncesinde olduğumuzu fark ediyoruz. Monolith’in o büyük
patlamadan sonrasını bize farklı bir gözle göstermeye çalıştığı FEAR 2, işte bu
dakikadan itibaren gerçekten başlamış oluyor. Tabii bölümleri geçmeye
başladıktan sonra da, akıllar çok zevkli saatlerin geçtiği ilk oyuna gidiyor,
“FEAR nasıl bu hale geldi?” diye sorabilirsiniz.Alma’nın güçsüz olduğunu kim söyledi?
Biri Monolith’e, Alma hakkında bu tip bir yorum yapmış olacak ki, yeni oyunda
karşımıza çıkan kız, eskisini fena halde aratıyor. Ayrıca doğaüstü olaylar
yapımla beraber doruk noktasına da ulaşmış. Tabii bu inanması güç şeylerden önce
çarpıştığımız askerler, bize pekte zorluk çıkartmıyorlar. Oyunu hard modda
oynamama rağmen, ilk FEAR’daki yapay zekayı mumla aradım desem yeridir. Neyse,
buralara geleceğiz ama öncelikle oynanabilirlik, atmosfer gibi noktalardan
bahsetmek istiyorum. Bildiğiniz gibi FEAR’ın en güzel yanlarından biriydi bu iki
özellik. Pek bir kayıp olmadan, hatta dışarıya çıktığımız zamanlarda daha da
etkileyici bir hale bürünen yapısıyla, yeni oyuna da oldukça başarılı bir
şekilde yansıtılmış. Fakat eski oyun motorunun kullanılması yapım için büyük bir
handikap olmuş diyebilirim. Çünkü ilk oyunda mekanların zarar görmesi, ortalığın
dağılması gibi etkenler çok etkileyici gelmişti o günlerde, ama ne yazık ki FEAR
2’de bunun üstüne bir şey konamamış. Aynı efektler direk karşımıza çıkmış ki, bu
durum oyunu rakiplerinin gerisinde kalmasına sebep olmuş.
“Yaratıklardan bazıları Condemned 2 ile benzerlik taşıyor.”
Hala birkaç parça nesne dışında etrafa dağılan bir şey yok. Scripted olarak
hazırlanan kolonların parçalanması ise, sadece patlayıcı variller eşliğinde
gerçekleşiyor. Düşmanların Bullet Impact dediğimiz kavramı ise, ilk oyuna oranla
pekte başarılı yaptıkları söylenemez. Ama buna rağmen vuruş hissi başarılı
sayılabilir, tabii sap gibi açık hedef olmasalardı, daha da iyi olurdu orası
ayrı… Oyunun atmosferi her ne kadar göze hoş gelse de, çok aşırı derecede olan
çizgisellik bazı anlar oynayanı sıkabiliyor. Gideceğimiz farklı bir yönün
olmaması yüzünden, bizi kabak gibi bekleyen Scripted sahnenin içine giriyoruz.
Hani bu tip şeyler her oyunda var, ama burada biraz abartılı ve gerçekçilikten
uzak bir şekilde karşımıza çıkıyor. Belki gideceğimiz yere bir iki farklı yol
olsaymış, bu sahneler en azından bu derece göze batmazdı diye düşünüyorum.
Atmosfere girmişken demişken, FEAR 2 bu konuda ilkinin izinden gitmeyerek biraz
bonkör davranıyor. Artık ofis, okul, hastane, sokak vs… gibi bir şehirde olması
gereken her yeri ziyaret ediyoruz.
Hatıralar sarmış dört bir yanımı…
Eskiden oyun oynarken, konsept her daim belliydi. Oyuna başlarsın ilk başlarda
zayıf silahlar ve zayıf düşmanlar, biraz ilerlersin düşmanlar biraz gelişir
tabii doğal olarak silahlarda… Sonlara doğru ise coşku tavan yapar. Hatta bu
duruma eski demek de pek doğru değil; Half-Life 2, Doom 3, FarCry zamanlarında
da durum böyleydi. Bu kriteri yeni yeni aşan oyunlar görsek de, FEAR 2 “Ben eski
kafalı biriyim, hatıralarla yaşarım.” diyerekten karşımıza bu tip bir giriş
yapıyor. Klasik olarak, önce askerleri kurşundan geçiriyor, daha sonra da
yaratıklarla yüz göz oluyoruz. Bir de bu durum öyle bir hal almış ki, Monolith
tabiri caizse bizim ezberimizi güçlendirmeye çalışıyor. Çatışmanın yaşanacağı
yer “Ben buradayım” diye bas bağırıyor. Yaratığın çıkacağı yer de “Hazırlan
geliyorum” diyor. Korkacağınız yer ise, her daim el sallama aşamasında zaten…
Tabii ki doğal olarak “Çok korktum cidden” kıvamında oyunda ilerlemeye devam
ediyorsunuz.Yapımdaki korku unsurunun azalmasına sebep olan bir diğer şeyde yapay zeka. İlk
FEAR’ı hatırlarsınız bu konuda zamanının en iyilerindendi. Düşmanlar,
beklenmedik bir anda akrobatik bir hareketle yer değiştirip, size, “Ne oluyor?”
tarzında cümleler kurdurtuyorlardı. Gerçi çoğu zaman açık hedeftiler, ama yinede
çok iyilerdi. Fakat FEAR 2’de düşmanlar önlerindeki eşyaları siper olarak
kullanmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Hatta zaman zaman o kadar saçma sapan
hareketlerde bulunuyorlar ki, adam geliyor masayı siper yapıyor, ama o siperi
kullanmıyor. Sanki beni öldürecekmiş gibi bir de karşımda dikildiği oluyor ki,
bu durumda sinirlenmemek elde değil. Sıkıyorsun tabii kafasına, ancak yapay
zekanın aptallığı bununla da kalmıyor. Bazıları var ki, gereksiz yere karşımızda
sap gibi durabiliyor. Ona da şekil olsun diyerekten bir el bombası
sallıyorsunuz. Aynı şekilde birçok yaratık düşünce yoksunu bir halde şuursuzca
saldırıyor. Tabii yine sonuç belli, hazin son. Bu konudaki en büyük eksilerden
biri de, Slow-Motion efekti. Aslında bu özellik ilk oyunda da vardı, ama burada
bu efekti aktif hale getirdiğiniz de o kadar uzun sürüyor ki, hani biraz daha
uzun olsa o şekilde oyun bitecek yani… Tabii bu biraz mübalağa, ama Monolith
cidden işin suyunu çıkarmış, zaten kötü olan yapay zeka bir de bu efekt ile tam
anlamıyla rezil oluyor.
“Kapalı mekanlar sıkıcı olsa da, sokaklar için aynı şeyi söylemek mümkün değil.”
Kesinlikle görsel şölen! Hadi canım sende!
FEAR çıktığında ciddi derecede etkilemişti hepimizi, çünkü şartlar dahilinde çok
iyi grafiklere sahipti. Üstüne bir de çevre etkileşimi ile tadından yenmeyen bir
oyun ortaya çıkmıştı. Ama FEAR 2, bu seviyeyi ne yazık ki yukarılara
çıkartamamış. Zaten yazımın başında da belirtmiştim. Yapımcı eski motoru
kullanarak bu oyunu geliştirdi. Doğal olarak çokta fazla bir şey beklememek
gerekiyor. Zayıf karakter ve silah modellemeleri, düşük kaplama boyutları,
birkaç Scripted sahne dışında mekanların statik oluşu, açıkçası oyunun eski
nesilde kalmış bir yapım gibi görünmesine sebep oluyor. Tabii birkaç görsel
efekt ile bir nebze olsun oyunun göze hoş gelmesi sağlanmış. Bilhassa robot
kullandığımız anlarda, güzel bir aksiyon filmini andıran atmosfer gerçekten iyi
diyebileceğimiz nadir yerlerden, onun dışında grafiksel anlamda büyük
beklentileriniz olmasın derim.
Oyunun ses konusunda da ağım şahım bir durumu yok, ama genel tabloya
baktığımızda yapımın en iyi kısmı denilebilir. Silah sesleri ve müzikler kulağa
hoş geliyor. Kapalı mekanlardaki patlamalar biraz sönük olsa da, dışarıda baya
iyi bir şekilde karşımıza çıkıyor.
Bitirelim artık…
FEAR 2, bana göre önceki oyunun gölgesin de kalan bir yapım olarak duruyor.
Birçok açıdan oyun yeniymiş havasını pek veremediği gibi, sanki eski oyuna
birkaç yeni mekan eklenerek, ek paket olarak sunulmuş havasında. Multiplayer
olarak da pek çekici bir yanı yok. Daha iyileri olduğunu rahatlıkla
söyleyebilirim. Açıkçası uzun zamandır bekliyordum, ama beklediğim gibi çıkmadı.
Evet güzel bir oyun, fakat ilk FEAR gibi etkileyici değil. Oynarsanız hoş birkaç
saat geçirebilirsiniz, oynamazsanız da bir şey kaybetmeyeceğiniz bir yapım
F.E.A.R. 2: Project Origin.