World in Conflict
World in Conflict bize yabancı bir yapım değil aslında. Şöyle geçen senelere
bakarsak Massive Entertainment’ın, Ground Control serisini hatırlayabilirsiniz.
İlk Ground Control gerçekten başarılı bir yapımdı. Pek fazla sesini çıkarmadan
piyasaya sürüldü. Kaliteli grafikleri, konusu ve oynanışıyla zamanındaki birçok
stratejiden daha iyiydi. Çoğu stratejinin aksine kaynak toplayıp, birim üretme
mantığı yoktu. Bunun tam tersi olarak birim üretmeden, sadece belli sayıda
adamla belirli görevleri yapıyorduk. Her adamımız gerçekten değerliydi. Bir
birim kaybetmek bile bazı zamanlar kötü sonuçlara dahi neden oluyordu. Mikro
uygulayıp, çeşitli taktikler yaparak düşmanları yok etmeye çalışıyorduk. Taktik
bolluğu ve bunları uygulamak açısından kaliteliydi. Bu oynanış tarzı onu
gerçekten farklı kılıyordu. Ek paketle beraber GC devam etti. Aradan zaman geçti
ve Massive Entertainment ikinci Ground Control’ü duyurdu. GC2, birincisinden çok
daha gelişmiş grafikleriyle ve yeni özellikleriyle dikkat çekiyordu. Özellikle
grafik açısından birçok FPS’yi de geride bırakıyordu. Buna rağmen az sistem
ihtiyacı ve çoğu PC’de rahatça oynanabilmesi en büyük artılarından biriydi.
Senaryoyu devam ettiriyordu ve hikayenin geri kalanında neler olduğunu
öğrenebiliyorduk. Ground Control serisi birinci ve ikinci oyunu olarak başarılı
olmasına rağmen, herkese hitap eden bir seri değildi. Kendine ait bir oyuncu
kitlesi tarafından daha çok oynandı. Bir süre Massive Entertainment’ta pek fazla
ses çıkmamıştı ki, World in Conflict’i duyurana kadar.
Dünya kaos içinde
Massive Entertainment durdu durdu ve sonunda bombayı patlattı. World in Conflict
geçmişi başarılı bir firmanın yeni projesi. Uzun zamandır videoları ve ekran
görüntüleri ortalıklarda dolaşıyordu. Verilen bilgiler ve detaylar gerçekten
insanın ağzını sulandırıyordu. Zaman geçti ve sonunda oyunun demosu yayınlandı.
Demo tam olmasa bile World in Conflict’le ilgili olarak çoğu şeyi bizlere sundu.
Oynanıştan, grafiklere ve performansına kadar fikir sahibi yapabiliyordu. Ama
takıldığım nokta gerçekten çoğu oyuna taş çıkartacak olan grafiklerin,
sistemleri oldukça zorlaması ve yüksek ihtiyacıydı. Özellikle demodaki testi
yaptığımız zaman bazı acı gerçeklerle karşılaşabilirdik. Yüksek sistem ihtiyacı
ve performans sorunu tam sürümde çözülür deyip geçmiştim. Sonunda zaman geçti ve
World in Conflict tam sürümüyle piyasaya çıktı.
Yapımda ilk dikkat eken nokta grafikler. Zaten demoyu oynadıysanız grafiklerin
ne kadar harika olduğunu az çok biliyorsunuzdur. Massive, Ground Control’den
beridir devam ettirdiği muhteşem görsellik olayını bu oyunda da aynen sürüyor.
Directx 10 destekli grafikler gerçek anlamda piyasadaki birçok FPS oyunundan çok
daha iyi diyebilirim. Özellikle Zoom yaptığınız anda detaylar gözünüze
çarpacaktır. Normalde strateji oyunlarında birimlerin üzerindeki detaylara pek
önem verilmez. Uzaktan sesi hoş gelen davul gibi, birimler ve çevre uzak bir
açıdan gerçekten etkileyicidir. Ama yakına gelindiği zaman bulanan kaplamalar,
detaysız modellemeler kendini belli eder. Fakat World in Conflict’te bu olay
yok. Yakına geldiğinizde birimlerin üstündeki detayları, çevredeki kapmaları,
Shader’ın ne kadar iyi kullanılabildiğini görebilirsiniz. Aynı şekilde oyun
içindeki efektler de gerçekten çok etkileyici. Patlamalar, çıkan dumanlar, şehir
ışıkları, güneşin yansıması, ışık oyunları, gölgelendirmeler kaliteli yapılmış.
Hepsi bir olduğunda muhteşem bir savaş atmosferini ortaya çıkartıyor. Tabii ki
bunda Directx 10’un da etkisi var. Özellikle çatışmaları yakından izlemek çok
zevkli. Çünkü grafiklerle beraber harika animasyonlar World in Conflict’te yer
alan unsurlardan biri. Birimlerin vurulduğunda veya araçların patladığında
verdikleri tepkiler, askerlerin ateş ederken ki halleri vs… gerçekten çok ince
detayları görebilirsiniz. Ayrıca etkilenen çevre atmosferi ve savaşı tamamlayan
son etken. Sessiz ve ıssız gözüken zarar verilmeyeceği düşünülen bir yerleşim
birimi, bir anda cehenneme dönebiliyor. Ama bu görselliğin ve etkileyiciliğin
bir faturası var. Demoda da yer alan yüksek sistem ihtiyacı ve performans sorunu
tam sürümde aynen devam ediyor. Belki tam sürümde biraz daha optimize edilerek,
oyunun daha hafif kalması sağlanabilir diyordum ama olmamış. Yapımı gerçekten
oynamak için yüksek bir isteme ihtiyacınız var. MassTech Engine gerçekten
kaliteli bir motor olmasına rağmen ağır bir fatura ödettirebiliyor. Grafikleri
kısarak oynayabilirsiniz, grafikler düşük seviye de bile güzeller. Ama o zamanda
ayrıntılar konusunda kısık kalıyorlar.Yapım oynanış açısından Ground Control serisini oynayanlar hiç de yabancı
gelmeyecektir. Çünkü Massive’in önceki stratejilerindeki gibi “Kaynak topla,
birim üret yok” kuralı aynen devam ediyor. GC2’de yaptığınız görevlere karşılık
belli bir puan kazanıyorduk ve yeni birimler çağırabiliyorduk. İşte aynı sistem
World in Conflict’te devam ediyor. Görevleri yaptıkça, savaştıkça belli puan
kazanıyoruz. Kazandığımıza göre istediğimiz birimin sadece hangi noktaya
ineceğini belirliyoruz. Bundan sonra yeni birim emrimize giriyor. World in
Conflict’te Makro yapılamayacağı için yine Mikro olayı ön planda. Mikro yaparak
birimlerimizi en az zararla kurtarıp, karşıya en fazla zararı vermeliyiz.
Uyguladığımız taktik ve yaptığımız Mikro savaşın kaderini belirliyor. Eğer
yanlış bir taktik yaparsak tüm oyunu çok kısa sürede kaybetmemize neden
olabiliyor. World in Conflict içinde gerçekten tek bir birim dahi önemli. Taktik
ve Mikro yaparak başarılı olmaya çalışırken, yapay zeka da armut toplamıyor.
Gerçekten de yapay zeka oyunda zorlayıcı. Bazı zamanlar bizleri tongaya
düşürecek taktikler yaparak şaşırtabiliyorlar. Bu yüzden uyguladığımız taktiğe
dikkat etmeliyiz.
Üç iki bir ve sessizlik
Oyundaki sesler kaliteli, kontroller ise oyuncu dostu diyebilirim. Grafiklere eş
olarak aynı şekilde harika sesler var. Atmosferin görsel kısmı yanında işitsel
olarak tamamlıyorlar. Seslendirmeler ve efektler son derece iyi. Her aracın sesi
neredeyse ayrı ayrı. Eğer dikkatli dinlerseniz, seslerdeki ince detayları
duyabilirsiniz. Massive’i gerçekten bu anlamda kutluyorum. Kaliteli grafiklerle
öne çıkarken sesleri ikinci plana atmamışlar ve uğraşıp yapmışlar.
Oyundaki ara birim son derece kullanışlı. Aradığınız veya ulaşmak istediğiniz
menüyü direk karşınızda görebiliyorsunuz. Karman çorman yapılmamış. Görsel
açıdan oyuncu ara birime baktığı zaman kafası karışmıyor. Bazı oyunlarda öyle
ilginç arabirimler olur ki, kullanıcı baktığı zaman neyi ne yapacak kafası
karışır. Ama bunu World in Conflict’te göremiyorsunuz. Zaten bir süre sonra kısa
yol tuşlarına alışıp, ara birimi biraz daha es geçeceksiniz.
Oyunda taraflar arası denge son derece iyi ayarlanmış. Zaten geçmişinde başarılı
stratejilere imza atan firma, World in Conflict’te kıvamı tutturmuş. Birimler
arasındaki üstünlük ve denge genel olarak başarılı. Ama arada bir iki hata
olabiliyor. Fakat bu ufak hatalar pek fazla göze çarpacak veya ortamı
baltalayacak cinsten değil. Hangi tarafı alırsanız alın, kesinlikle denge
formülünün iyice harmanlanmış ve yapım içinde oturaklı olduğunu görebilirsiniz.
Yıkım her yerde
World in Conflict’in konusu GC serileri kadar daha detaylı değil. Ortalıkta 3.
Dünya Savaşı var. Almanların Avrupa’ya saldırması, Sovyetlerin çökmesi ve süper
güç olarak Amerika’nın bu olaya müdahale etmesi ortalığın karışması senaryosu
işleniyor. Yapımda görevleri yaptıkça senaryo hakkında daha çok bilgi
ediniyorsunuz. Ama gene öğrendiklerimiz gene bilindik klasik şeylerden oluşma.
Artık çoğu stratejide standart olan serbest kamera açısı sayesinde, her noktayı
görüp ona göre kritik müdahaleler yapma ve taktik geliştirme imkanımız var.
Zaten böyle bir oyunda kameranın açısının serbest olması gerekir. Sonuç olarak
World in Conflict buram buram kalite kokan bir oyun. Kesinlikle oynanmalı ve el
atılmalı. Ama en büyük kusuru gerçek anlamda bir sistem canavarı olması. Görsel
yönden resmen tavan yapan bir oyun. Ama bunun faturası ağır oluyor. Rahat
oynamak için iyi bir sisteme sahip olmak gerekiyor. Oyunun minimum sistem
ihtiyaçlarının biraz daha üstünde bir sistemle oyunu oynamanızı tavsiye ederim.
Eğer sisteminize güveniyorsanız deneyin.