Silent Hunter III
U boot, yani “Das Unterseeboot” Almanca “denizaltı” demektir. Fakat
uboot’larda ölen 30.000 kadar Alman denizcisi için çelikten bir mezarı ifade
eder bu sözcük. 1939 yılından beri İngiliz gemilerine kan kusturan uboot’lar, 2.
Dünya Savaşı’nın en büyük askeri başarılarından biriydiler. Denizlerin altından
giderek düşmanlarını avlayan dev okyanus yaratıkları gibiydiler. Fark edilmeleri
neredeyse imkânsızdı ve gizlilik en büyük silahlarıydı. Fakat sınırlı miktarda
oksijen bulundurabildikleri ve pil ömürleri az oldukları için çoğunlukla su
üstünden gitmeleri gerekirdi. 1944 yılından itibaren müttefik kuvvetleri giderek
daha çok uçak sevk etmeye başladılar uboot’ları avlamak için ve sonarın icadıyla
birlikte uboot‘lar avcı rolünden av rolüne geçtiler. Eğer Tanrı beni
cezalandırıp beni 2. Dünya Savaşında savaşan bir asker olarak zamanda geriye
gönderseydi olmak istediğim en son şey, “bir uboot ta görev yapan denizci
olmaktı” diyebilirim. Bu inanılmaz klostrofobik ortam en sağlam sinirleri bile
gevşetir, en cesur yürekleri bile hüngür hüngür ağlatabilirdi. Sonuçta
denizaltıda bir acil çıkış kapısı yoktu. Tek kurtuluş yüzeyde sizi topları ile
paramparça etmek için bekleyen savaş gemilerinin insafına bağlıydı. Bu anlatması
zor atmosferi bize yaşatmak için türlü kitap yazıldı, film çekildi ve tabi ki
bilgisayar oyunu yapıldı. Filmlerden en başarılısı olarak Das Boot, oyunlardan
en başarılısı olarak ta Silent Hunter serisi gösterilebilir. İşte karşımızda
serinin en son oyunu Silent Hunter 3 bütün görkemiyle duruyor. Vakit geçirmeden
incelemeye başlayalım.
DVD-Rom Lazım Bana
Oyun bir adet DVD’den oluşuyor. Giderek artan sayıları ile DVD oyunlar bir
DVD-ROM’u bilgisayarın eksik olursa olmaz bir parçası kılıyor artık. Yani bir
DVD-ROM’unuz yok ise bu oyuna baştan veda etmelisiniz. Yüklemeden sonra
karşımıza türlü oyun modlarını bulunduran bir ekran çıkıyor. Naval Academy,
adından da anlaşılacağı gibi sizi asıl oyuna hazırlamak için eğitim görevleri
içeriyor. Career’de rahatlıkla anlaşılabileceği gibi kariyer modu. Single
mission modunda ise tarihi birkaç senaryoyu oynayabiliyorsunuz. Keşke bu
senaryoların sayısı daha fazla olsaydı. Museum, oyundaki bütün yüzen, uçan,
kaçan savaş aletlerini yakından görüp tanımanıza imkân sunuyor. Tavsiyem şudur
ki öncelikle Naval Academy görevlerinin hepsini oturup uğraşıp bitirin. Böylece
hem ne yapmanız gerektiğini öğretici videolar ve görevler sayesinde anlıyor hem
de asıl mod olan Career moduna başlarken yanınızda fazladan biraz “renown” puanı
oluyor. Renown, sizin Hitler tarafından ne kadar sevildiğinizin, yani
prestijinizin bir göstergesi. Kariyer modunda bu renown puanları ile yeni
gemiler, tayfalar, alet ve edevat alıyorsunuz. Bunu kazanmak için yapmanız
gereken şey ise basit, emirlere uyup olabildiğince fazla gemi batırmak. Oyunda
batırdığınız gemi sayısı yerine gemilerin toplam tonajı önemli. Yani bir adet
10.000 tonluk yük gemisi yerine 10 adet 600 tonluk balıkçı gemisi batırdığınızda
pek bir renown kazanamıyorsunuz. Kariyer moduna her şeyin günlük güneşlik olduğu
1939dan kıyametin koptuğu 1943 e kadar istediğiniz bir zamanda başlamanız
mümkün. Görevlerdeki performansınıza göre madalya kazanabiliyor, tayfalarınıza
madalya verebiliyorsunuz. AI son derece zeki ve kariyer modunu oynanabilir kılan
en önemli şey.
Gerçekçilik Ön Planda
Her simülasyon oyununda olduğu gibi gerçekçilik ön planda. Fakat bu sizi
korkutmasın, gerçekçiliği görevlere başlamadan önce ayarlayabiliyorsunuz. Bu
ayarlarda gerçekçi sensörlerden bozuk torpido olasılıklarına, dış kameranın
yasaklanmasından gerçekçi reload sürelerine kadar pek çok ayar mevcut.
Gerçekçilik seviyesini %0 yaparsanız daha önce hayatınızda hiç denizaltı
simülasyonu oynamamış olsanız bile fazla zorlanmazsınız. Aynı şekilde %100
seviyesinde benim gibi en sıkı ve sabırlı simülasyon oyuncuları bile soğuk soğuk
terliyor. Sırf daha gerçekçi olsun diye bütün seslendirmeleri Almancaya bile
ayarladım. Gerçekçilik açısından tek hoşuma gitmeyen olay oyunda, önceki
oyunlardaki gibi hiçbir şekilde Nazi Almanyası’nın sembolü olan gamalı haç
bulunmaması. Gamalı haç, ünlü Bismarck gemisinin üzerinde dev boyuttaki
amblemlerden madalyalara kadar her yerde olması gerekirken, yok. Açıkçası Return
To Castle Wolfenstein’da bile olan bir şeyin bu oyunda olmaması enteresan bir
muamma. Öte yandan oyundaki atmosfer inanılmaz. Tarihte ilk defa bir denizaltı
simülasyonunda adamlarınızı bizzat görüp verdiğiniz emirlere cevap vermelerini
izleyebiliyorsunuz. Yani denizaltının içini de görebilmeniz mümkün. Fakat
adamlarınız çoğunlukla put gibi oldukları yerde duruyorlar. Tabi ki
konuşuyorlar, tehlikeli durumlarda dikkatli ve meraklı şekilde etraflarına
bakınıyorlar ama bence daha hareketli olmaları lazımdı. Örneğin; acil dalış emri
verdiğinizde ortalıkta kıyamet kopması gerekirken son derece sakin bir şekilde
birkaç vanayı çevirir gibi yapıyorlar. Fırtınalarda ya da tepenizdeki
destroyerden birbiri ardına depth charge yerken kimsenin dengesi bozulup
düşmüyor ve kimsenin burnu kanamıyor. Aynı şekilde içinden su sızan yerler ile
bir Allah’ın kulunun ilgilendiği yok. Bir de subaylarınızın tipleri hep aynı ve
yeni subay aldığınızda ya da yerine başka subay koyduğunuzda bile değişmiyor. Bu
negatiflik yaratan bir etken. Kullanımı gayet kolay olan arayüz sayesinde her
emri yaptırabiliyorsunuz. Bir şey hariç, o da size gelen radyo mesajları; onu
“M” tuşuna basarak okuyabiliyorsunuz.
Silent Hunter 3, günümüzün en son grafik teknolojilerini en sonuna kadar
kullanıyor
bıraktıkları köpükler, pervanelerin yarattığı kabarcıklar de gayet güzel
yapılmış. Günün belli saatlerinde ışıklandırmalardaki değişim son derece
başarılı. Gemiler ve uboot’lar inanılmaz derecede detaylı. Uboot’unuzla sakin
denizlerde gezerken tayfalarınızın dürbünle etrafı gözetlemesi, savaş durumunda
güverte topunu menzillemeleri, düşmanın destroyerlerinde ve savaş gemilerindeki
personelin savaş pozisyonları almaları gayet iyi düşünülmüş detaylar ve bizi
Silent Hunter 2’nin hayalet gemilerinden kurtarıyor. Fakat ticari gemilerdeki
tayfalara veya vurulan gemilerden panik içinde atlayan insanlara rastlayamadım
maalesef. Vurulan gemilerden bazıları yana yatıyor, bazılarının kıç ya da burun
tarafları önce suya gömülüyor, bazıları da ortadan ikiye ayrılıyorlar.
Patlamalar etrafa bir sürü parça savuşturuyor ve ortalığı aydınlatıyorlar. Fakat
çarpan torpidoların gemide yarattığı hasar, açtığı delikler modellenmemiş.
Oyunda bir de yeni olarak sinematik kamera mevcut. Bu kamera sistemi aksiyon
sahnelerinde, mesela bir destroyer tam tepenizden geçerken, attığınız torpido
patlamak üzereyken ya da bir uçak üzerinize dalış yaparken devreye giriyor ve
ekranın sol alt köşesinde beliriyor görüntüler. Üstlerine tıkladığınız zaman da
tam ekran (hatta widescreen) olup tam anlamıyla size bir sinema filmi deneyimi
yaşatıyorlar. Tek sıkıntılı durum çözünürlülüğün 1024x768x32’ye sabitlenmiş
olması ve değiştirilememesi. Her oyunu en az 1280×1024 ile oynamaya alıştığım
için ilk başta biraz garibime gitti fakat daha sonra alıştım. Nedenini
araştırdığımda ise oyundaki grafik motorunun azizliği yüzünden zamanı
hızlandırdığınızda daha yüksek çözünürlüklerde inanılmaz performans düşüklüğü
olduğunu öğrendim.
Mükemmel atmosfer için gereken en önemli şeylerden biri de kuşkusuz
sestir.
Silent Hunter 3’teki sesler özenle hazırlanmış. Her geminin kendine özgü ayrı
bir sesi var ve bunlardan biri tepenizden geçerken pervanelerinin yarattığı ses
içinizi korku ile dolduruyor. İngilizce seslendirme Alman aksanı kullanmadan
yapılmış ve sanki bir Amerikan denizaltındasıymış gibi bir his verdiği için
Almanca seslendirmeyi seçtim. Seslendirmeler gayet başarılı ve durumunuza göre
değişiyorlar. Normalde güçlü ve sert seslerle tayfalarınız size cevap veriyorken
kıran kırana bir savaş durumunda avazları çıktığı kadar bağırıyorlar. Sessiz
ilerleme komutu verdiğinizde ise fısıltılarla konuşuyorlar. Patlama sesleri
kafanızda yankılanıyor. Batan gemilerden ise türlü değişik mekanik sesler
geliyor. Biraz hayal gücünüzü kullanarak o anda geminin omurgasının kırıldığını
vs. hayal edebiliyorsunuz. Dibe oturan gemiler büyük bir sesle tabana
çarpıyorlar. Derinlere dalarken denizaltının üstündeki basıncın etkisinden
dolayı ürkütücü gacırtılar duyuluyor. Fakat Morrowind’deki bir ses efekti ile
aynı olduğu için bu gacırtılar aklıma Morrowind’i getiriyor ve bu yüzden
korkmuyorum, korkamıyorum.
olsa da eksikleri de yok değil maalesef. Yazıda ara ara bahsettiğim
eksikliklerin yanı sıra oyunda son derece sinir bozucu buglar bulunuyor. Denizin
altında giderken köprüde gözüken tayfalardan tutun da hedefe çarpıp havaya
birkaç metre sekip havada patlayan torpidolara kadar bir sürü bariz sorun var.
Birbirinin içinden geçen gemiler de cabası. Ayrıca oyunun save game sistemi de
çok sorunlu. Kariyer modunda oynarken bir single mission oynayayım derseniz
yandınız. Görevi bitirip kariyere kaldığınız yerden devam etmeye çalıştığınızda
oyun size o görevdeki denizaltıyı veriyor ve siz daha “Öeh? Neler oluyor” demeye
varmadan kendinizi desktopta buluyorsunuz. Sırf bu yüzden kariyer moduna iki
kere baştan başlamak zorunda kaldım. Silent Hunter 3, olayların son derece yavaş
geliştiği bir oyun olduğu için çektiğim sıkıntıyı anlamışsınızdır umarım. Oyun
aslında daha erken çıkacaktı, fakat, Ubisoft oyunun çıkışını ayrıntılı bir
kariyer modu eklemek için uzattı. Ancak görüyorum ki oyun halen %100 bitmemiş.
Bu sorunların çoğunu gideren 1.1 yaması çıkmış fakat henüz denemediğim için bir
şey söyleyemeyeceğim.
Gelelim nihai karara, efendim Silent Hunter 3, daha önce 1.000.000 kere
söylediğim gibi yapılan gelmiş geçmiş en iyi denizaltı simülasyonu ve Ubisoft’un
kısa süre önce yapımına başlandığını açıkladığı Silent Hunter 4’e kadar da durum
böyle kalacak büyük bir ihtimalle. Bu türü bilen bilmeyen herkes tarafından
oynanması sevaptır. Hiddetle, şiddetle, ferazetle, delaletle, hıyanetle,
asaletle, hidayetle, hile ve cebren ile tavsiye edilir.