Oyun İncelemeleri

Metal Gear Solid 3: Snake Eater

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, dünya Doğu ve Batı diye ikiye
bölünmüştü. Bu da yeni Era – soğuk savaşının başlangıcıydı.

Tarih 16 Ekim 1962 – Birleşik Devletler Başkanı, Sovyetler Birliği’nin nükleer
silahlarını Küba’da konuşlandırdığına dair bir mesaj alır. Nükleer savaşının
giderek yaklaştığı netleşirken dünya da bunun korkusunu yaşamaya başlamıştır.
Gergin geçen görüşmelerden sonra Sovyetler, ayın 28’inde misillerini Küba
topraklarından çekeceğini kabul eder. Daha sonra Küba misil krizi olarak bilinen
bu olayın çözülmesiyle, insanlığı tehdit eden başka bir olayın daha atlatıldığı
görülür.

Bununla birlikte krizde sonuca bağlanan özel bir durum vardır. Batıya iltica
etmiş Sovyet bilim adamı olan Nikolai Stepanovich Sokolov, Sovyetler Birliği’ne
tekrar gitmek zorundadır. Birleşik Devletler Hükümeti bu şartı kabul eder ve
Sokolov’u ülkesine gönderir; fakat Birleşik Devletler Sokolov’un korkunç bir
silahın tasarımcısı olduğunun farkında değildir. Şimdi Sovyetler, Sokolov’u
ellerine aldıklarına göre bu silahın geliştirmesine devam edebileceklerdir. Eğer
bu silah tamamlanırsa yeni bir korku çağı başlayacaktır.

Tarih Ağustos 1964 – Durumun farkına varan CIA, Sokolov’u ele geçirmek için yeni
bir plan yapar. Groznyj Grad’taki Büyük Sovyet Kalesi’nin güneyine
yerleştirilmiş olan Sokolov’un araştırma bölgesine bir FOX birimi gönderilir.
Eski SAS üyesi Major Zero’ya liderlik eden FOX, hem özel kuvvetler hem de gizli
kıyafetleri açısından artık yeni nesil özel kuvvetler birimi olarak karşımıza
çıkar. Bu FOX biriminin amacı, düşman bölgesine gizli bir ajan göndermek ve onu
uzaktan radyo frekansıyla yönlendirerek düşman bölgesinde solo yılan görevlerini
yapmasını sağlamaktır.

Tarih 24 Ağustos – Yalnız asker ordunun dışından saldırıya geçer. Adamın kod adı
Naked Snake(Çıplak Snake)’tir.

MGS relives yesterday to survive tomorrow…

Snake Eater’a Pakistan üzerinden uçarken başlıyoruz ve az sonra Snake görev
bölgesine inmek için atlayışını gerçekleştiriyor. Başarılı sayılabilecek bir
atlayışın sonunda da kendimizi vahşi bir ormanın içinde buluyoruz. Oyunun
geçtiği başlıca mekan orman olunca, bu olay haliyle oynanışa da yansıyor.
Öncelikle Snake artık silahlı düşmanlarına karşı mücadele ederken doğa
şartlarına da uyum sağlamak zorunda.

İlk olarak bulunduğumuz ormanlık bölgelerin dar alanlar olmadığını
belirtmeliyim, yani aklınıza eski MGS oyunlarındaki dar koridorların orman
şekline bürünmüş halleri gelmesin. Alanlar geniş olduğu için bir noktadan bir
noktaya giderken farklı rotalar izleyebiliyoruz, bu nedenle yakalanma riskiniz
de daha fazla oluyor. Bunun yanında eski oyunlarda işinizi çok kolaylaştıran
radarınızın artık oyunda bulunmayışı gözünüzü dört açmanız gerektiği anlamına
geliyor. Aslında eski oyunlara nazaran ormanda bulunmanın en büyük etkisi açık
alanda olmanız. Açık alanda olduğunuz için tehlikenin nereden yaklaştığını
kestirmek çok daha zor. Eski oyunların genelde koridorlardan oluşan kapalı
mekanlarda geçmesi ve harita dizaynlarının gizlenmeye el verişli olması
nedeniyle Snake düşmanları arasından rahat bir şekilde sızabiliyordu; fakat
Snake Eater’da hareketlerinize daha çok dikkat etmelisiniz. Bir kere hangi
ağacın ya da çalının arkasına saklanırsanız saklanın açık alanda olduğunuz için
görülme riskiniz var. Ayrıca ortamdaki seslere de kulak vermelisiniz. Yürüyen
her kim olursa olsun yerdeki çalı çırpılar nedeniyle yerini belli edebiliyor.
Bazen düşmanınızı göremeyip çıkarttığı sesleri duyduğunuz oluyor, bu nedenle
güven içinde ilerlemek için sık sık birinci kişi görüş açısıyla çevreyi kolaçan
etmelisiniz.

Ormanın zemini her zaman çok sessiz bir şekilde ilerlemenize olanak
tanımayacağı için bu da MGS’nin klasik oyun stilini değiştirmiş, yani eskisi
gibi bir düşman nöbet tutarken arkasından yaklaşıp boynunu kırmak, ya da
silahınızla onu gafil avlamak çok maharet isteyen bir iş olmuş. Düşmanlara
arkalarından yaklaşmaya kalktığınıza belli bir mesafeye kadar fark etmiyorlar
fakat öldürücü hamleler yapabilecek kadar yaklaştığınız anda olayı fark
ediyorlar. Alarm durumlarında saklanacak yerlerin eskisi kadar çok olmaması ve
alarm verildiğinde beliren Evaison/Caution zamanının 2 dakikaya yakın sürmesi,
bu riskli hamleleri oyun içerisinde sık aralıklarla yapmaya çalışmanızı
engelliyor. Yani aslında MGS 3’ün kuralı öldürmek değil, hayatta kalmak. İşte
burada da kamuflaj maharetleriniz ortaya çıkıyor.

Saklanacak yeri kendiniz yaratın!

Oyun çıkmadan önce de üzerinde durulduğu gibi aslında saklanacak yeri kendiniz
yaratıyorsunuz. Evet, arkasına eğilip sinebileceğiniz bir duvar yok ama ortama
uyum sağlayarak o duvarı kısmen de olsa yaratmanız mümkün. Çalılıkların arasına
yatıp kamuflaj kıyafetinizi uygun şekilde değiştirdiğinizde, belki de sizi
saklayacak olan bir duvardan daha fazlasına sahip oluyorsunuz; yani ortama göre
görünmez olmak Snake’in ellerinde. İsterseniz bir timsah başı maskesini kafanıza
geçirip nehir ve bataklığa uyum sağlamanız bile mümkün. Kısacası bir sürü farklı
kamuflaj giyisinizle kendinizi görünmez yapmalısınız.

Ekranın sağ üst köşesinde bir gizlilik sayacı bulunuyor ve o an ki durumunuz,
çevre şartları, yüzünüzü nasıl boyadığınız, üzerinizdeki kıyafet, aldığınız
pozisyon ve hareket dereceniz gibi bir çok etken gizlilik derecenizi belirliyor.
Düşmanlarınız da sizi bu orantıda farkediyorlar, mesela ormanın içinde kar
kıyafeti giyecek olursanız haliyle en uzaktaki asker bile sizi sezecektir?
Unutmadan net üzerinden indirebileceğiniz kamuflajlarda mevcut.

Yalnız tek görünmez olan kişinin siz olduğunu da sanmayın, sizin gibi değiştirme
şansları bulunmasada askerlerin de ortamlara uygun kamuflaj giyisileri olduğu
için onları farketmekte her zaman çok kolay olmuyor, bu nedenle hareket sensörü
ve gece görüş dürbünü gibi teçhizatlar çok önemli rol oynuyor. Fakat kesinlikle
Thermal Googles işinize en çok yarayacak eşyanız olacaktır. Eskisinden farklı
olarak artık Predator filmindeki gibi bir görüntü veren Thermal Googles, en iyi
gizlenmiş düşmanlarınızı ve hazırladıkları booby tuzaklarını bile görmenizi
sağlıyor, aynı şekilde çalıların arasındaki hayvanları bile bulup
görebiliyorsunuz.

Yalnız itiraf etmeliyim ki zaman zaman oyunda zorlandığınız anlar olacak, hatta
bazen kısmende olsa hile bile yapacaksınız. Şimdi oyunda hareket etmek zor, ard
arda bir kaç kez düşman tarafından görülüp yüksek güvenliğin sağlandığı zamanın
geçmesini bekleyince de ister istemez biraz sıkılıyorsunuz. Bilirsiniz MGS’de
mekanlar; sahne arası geçişlerle birbirine bağlanır. Bazen gitmeniz gereken yere
– alarm, düşman demeyip hiç kimseye aldırmadan – arkanıza bakmadan koşarak
gidiyorsunuz. Diğer ekrana geçtikten sonra da alarmlar susmadığı için ya yine
saklanıp ortalığın yatışmasını bekliyorsunuz ya da ölüp oyuna son kaldığınız
yerden sakin bir şekilde devam ediyorsunuz. İşte MGS’nin yeni oyun stili asıl
kendini burada belli ediyor zaten, artık ortalıkta dolaşıp askerlerle
eğlenemediğiniz için Snake Eater’ın tadı oynanış olarak öncekilerden farklı
olmuş. Aslında bu bir yandan daha iyi olmuş bir yandan da daha kötü. Mesela Sons
of Liberty’de askerleri gafil avlayıp Dog Tag toplamak ayrı bir keyifti, MGS3’te
askerlerin Dog Tag’leri bile yok, bu da zaten oyunun mantığını bir kez daha
gözler önüne seriyor. Bunun dışında harita dizaynları da doğal olarak yine
farklı, mesela kapalı alanlarda artık güvenlik kameraları yok ya da oyunda aktif
olarak dolapların içine saklanıp duracağınız anlar yok, yani aslında dolaplar
var ama bunları kullanmaya gerek duymuyorsunuz. Havalandırma boşlukları ve
tüneller gibi hareket ederek ilerleyebileceğiniz gizli saklı yerler ise daha
önem kazanmış.

Big Boss

Senaryoya çok fazla girmek MGS için tabiki yanlış olur fakat Hideo oyunu çok
güzel bağlamış ve oyun sonunda yine sizi şaşırtmayı beceriyor. Bunun yanında
bazı oyuncuların sıkıcı olduğunu düşündüğü telsiz konuşmaları önceki oyunlara
göre oldukça kısaltılmış, ki bence bu konuşmaların uzun uzun olması çok daha
iyiydi! Aralarda yine uzun ara videolar var ama telsiz konuşmaları ciddi ciddi
kısalmış. Belki bu nedenle senaryo bana önceki oyun(İlk oyunla zaten
kıyaslamıyorum!) kadar kadar karışık gelmedi. Yine de Hideo iyi iş çıkartmış
tabi ki.

Hedefe atış yapmak için birden fazla şansınız olmayabilir!

Silahlarınızın hemen hemen hiç birinde lazer olmadığı için nişan alıp nokta
vuruşu yapmak eskisi gibi kolay değil, bu nedenle nişan alırken çok dikkatli
olmalısınız. Hatta ilk başlarda bazen Mk22 ya da M1911A1 gibi rahat nişan
alabildiğiniz silahlarla hedef alıp ateşlediğinizde tam on ikiden vurduğunuzu
sanıp yanıldığınız olabiliyor. Aslında bunu önce oyunun bir hatası sandım fakat
daha sonra çok dikkat edildiğinde herşeyin daha hassas olduğunu gördüm. Bunun
yanında düşmanla yüzyüze kaldığınız çok yakın mesafe durumlarda panikle ard arda
atışlar yapıyorsunuz ve isabetli atışların verdiği zararın bazen olması
gerekenden az olduğu da görülebiliyor.

Diğer bir nokta ise tüm teçhizatınızı aktif olarak taşıyamamanız; belli bir
ağırlığa kadar belirleyeceğiniz item’lerinizi önceden olduğu gibi istediğiniz an
kullanabiliyorsunuz. Diğer eşyalar ise çantanızda kalıyor ve pasif olan bu
teçhizatlarınızı buluduğunuz duruma göre aktif eşyalarınızla yer değiştirerek
kullanıyorsunuz.

Snake Eater

Snake’in çevre şartlarına dayanıklı olabilmesi için yemek yemesi de gerekiyor.
Snake Eater çıkmadan önce en çok merak edilen noktalardan biri de buydu aslında.
Snake’in açlık göstergesi ne kadar doluysa Snake’te o kadar dayanıklı oluyor.
Mesela bir sarmaşığa tutunup sarktığınızda ya da yüzerken suyun altında ne kadar
kalabileceğiniz buna bağlı. Çevrede kuş, akrep, örümcek, meyve, mantar, yılan,
yengeç, kurbağa, fare ve keçi gibi daha bir çok hayvan var, ayrıca bunlar kendi
içlerinde de farklı cinslere ayrılarak çeşitlilik yaratıyorlar. Bunların dışında
ağaç diplerinde sıkça rastlayacağınız mantarlar, nehirden yakalayabileceğiniz
balıklar, mağralarda karşılaşacağınız yarasalar da besin olarak
kullanılabiliyorlar. Tabi bu hayvanların arasında tehlikleli olanlar da yok
değil. Timsahları çok sinirlendirirseniz sizi tek hamlede dişlerinin arasına
alıp öldürebiliyorlar, ya da akrep, örümcek ve yılan gibi hayvanlar zehirleriyle
dayanıklılık seviyenizi inanılmaz bir hızla düşürüyorlar. Neyseki bu tehlikleli
hayvanlar oyuna saf zorluk olsun diye konmamış, yani amaçları gelip size zarar
vermek değil. Oyunun bu konuda oldukça detaylı olduğunu söyleyebilirim, hayvan
çeşitliliği bir yana, mesela nehre girdikten sonra üzerinize sülüklerin
yapışması ve onları sigaranızı kullanarak üzerinizden atmanız, dağıttığınız
kovanlardaki arıların size ya da düşmanlarınıza dert olması, gıda zehirlenmesi,
çöl-dağlık bölgelerde öldürdüğünüz askerlerin üzerine akbabaların üşüşmesi falan
çok hoş olmuş.

Snake’in diğer bir özelliği de rambovari bir şekilde kendini tedavi edebilmesi,
öncelikle çevreden edineceğiniz Ration’larla sağlığınızı artık
düzeltemiyorsunuz. Ration’lar sadece açlık seviyenize etki ediyor. Tüm oyun
boyunca bulacağınız çok az sayıda yaşam paketi var ve bunları da mümkün
olduğunca kullanmamalısınız. Dediğim gibi Snake yaralandığı zaman kendi
tedavisini dikiş atarak, yaralı bölgeyi dezenfekte ederek, vücuttaki kurşunu
çıkartarak, yanıklarına merhem sürerek ve daha bir çok şekilde tedavi ederek
yapabiliyor. Aynı şekilde gıda ya da hayvan zehirlenmelerine karşı da
bitkilerden elde edebileceği panzehirleri kullanabiliyor. Sonrasında sağlığınız
başka bir maddeye gerek kalmadan yavaş yavaş düzeliyor. Cure denen bu tedavi
ekranı ciddi anlamda detaylı olmuş açıkçası, kırılan kemiklerinize kadar her şey
detaylıca işlenmiş ve oyunun kuralının hayatta kalmak olduğu sanki bir kez daha
anımsatılmış.

Snake’in yakın dövüş teknikleri de geliştirilen özellikler arasında,
düşmanınızı farklı şekillerde tutup yakalama, bıçakla boğazlarını kesebilme gibi
birbirinden farklı 6-7 hareket yapabilmek mümkün. Üstelik Mk22 ya da M1911A1
kendi dahili bıçaklarıyla kombine olarak kullanılabiliyor. Yine orman içerisinde
ağaçlara tırmanıp, dallardan sarkarak ateş edebilmekte yapabildiğimiz
hareketlerden bazıları. Oyun boyunca M37, SDV – Sniper tüfeği ve AK-47 gibi bir
çok tanıdığımız silahın yanında Scorpion gibi farklı silahlara sahip olabilmemiz
de mümkün; ayrıca oyun sonunda elde edebileceğimiz bonus silahlar da bulunmakta.

Gerçekten yaşayan bir orman yaratılmış…

Açıkçası MGS3’te yaratılan orman kesinlikle beklentilerimi karşıladı. Oyunun
orman bölümlerinde kullanılan dizaynlar kesinlikle tekdüze değil. Bataklıklar,
nehirler, çukurlar, tepeler, yıkılmış ağaç kütükleri kullanılarak adeta canlı
bir orman yaratılmış. Oyunun her sahnesi ayrı bir kare aslında, yani hiç bir
yer, bir ötekine benzemiyor. Nehir kısımlarında bulunan sis tabakası, yağmur,
rüzgar, farklı mekanlarda bulunan değişik ağaçlar, çevredeki hayvanların ortama
katkısı falan birleşince ortaya gerçekten çok iyi bir çalışma çıkmış. Zaten
başınızı kaldırıp ağaçlarla güneşin buluştuğu noktalara bakınca görünen sahne
olayı özetliyor. Dağlık ve mağralık bölgelerde oyunda bulunacağımız açık
mekanların diğerlerini oluşturuyor. Özellikle su altı kanallarıyla iç içe geçmiş
mağaralarda geçen bölümlerde, meşalenizi yaktığınızda atmosfer çok iyi bir hal
alıyor. Oyun farklı zaman dilimlerinde de geçtiği için gece geçen bölümleri
oynama fırsatıda buluyoruz. Araştırma üsleri ve bazı karargahlar gibi kapalı
mekanlar da diğer bölümler arasında.

Bahsettiğim gibi oyun alanları geniş olduğu için haritanızı kullanmazsanız zaman
zaman yolunuzu şaşırabilmeniz de mümkün. Bunun dışında oyunun akışı çizgisel
olarak hazırlanmamış; yani mesela ormandayken tüm bölümleri gezmeden de yolunuza
devam edebilirsiniz, fakat ormanın diğer bir noktasında gitmenize gerek olmayan
fakat sonunda görmediğiniz bir yer olabilir. Yine mağralık bölgelerdeki bir çok
gizli delik ve oyukta ekstra eşyalar olabiliyor.

Grafiksel kalite olarak oyunda tabi ki teknik açıdan görsel bir ilerleme var;
yalnız oyun açık alanlarda geçtiği için ve yaratılan ormanla beraber doğa açığa
vurulduğu için sanki grafikler göze çok daha iyiymiş gibi geliyor. Aslında
teknik açıdan önceki oyunla çok fazla fark yok ama ikinci oyunun gri tonlarda
geçen atmosferiyle Snake Eater karşılaştırılınca dışardan bakıldığında MGS3
ister istemez öne çıkıyor. Ne bileyim, dalların arasından vuran güneş ışınları,
yeşillikle örtülü ortam, karanlıkta meşalenizi yaktığınızda oluşan sahneler
falan hepsi çok iyi. Oyunun ara geçiş sahneleri ise yine insanın ağzını açık
bırakacak derecede güzel zaten. Kontrollerde ise yine temelde pek değişiklik
yok, bazı küçük farklılıklarla yeni hareketlerinizi uygulayabilmeniz mümkün.
Yalnız ormanlık bölgelerde nadirde olsa bazı yerlerde eğilip sırtınızı yaslamak
sorun çıkartabiliyor bazen, karakterimiz burada eğilip sürünmek arasında
kararsız kalabiliyor. Düşmanlarınızın hareketleri ise yine çok iyi, sizi görünce
üzerinize atılmak yerine kaçıyor destek istiyorlar ya da saklanıp ani manevralar
yapıyorlar. Dolby Pro Logic II ile sesler de inanılmayacak biçimde kaliteli
hazırlanmış. Yazının başında bahsettiğim düşmanın nereden yaklaştığını belirten
çıtırtılar, yaşayan doğanın sesi, karakter seslendirmeleri, müzikler… hepsi
müthiş ve ben bunlara söyleyecek söz bulamıyorum.

Açıkçası Metal Gear Solid 3: Snake Eater PlayStation 2’de çıkmasını beklediğim
son oyundu ve beklentilerimi de büyük ölçüde karşıladı. Sons of Liberty gerçkten
MGS için bir devrim niteliğindeydi, zaten MGS3’ten de bu kadar değişiklik
beklemek yanlış olurdu; fakat belirtmeliyim ki Snake Eater, Sons of Liberty’den
her yönüyle üstün bir oyun değil. İki oyunun da birbirlerine göre üstün olduğu
noktalar var. Bunun nedeni de oyun stilindeki değişiklik kuşkusuz. Daha öncede
söylediğim gibi sizi üzecek en büyük şey oyunun bitmesi olacaktır. Oyunu oynayıp
bitirdikten sonra da Hideo Kojima’ya bir teşekkür edip ardından MGS4’ü yapması
için dua edin…

Karakterler


Snake:

FOX özel kuvvetlerinin üyesi. Lakabı ‘Jack’. The Boss’un son öğrencisi. The Boss
tarafından birebir yok etme, casusluk, psikoloji vs.. 50’lerin tüm dövüş
sanatları öğretilmiştir. CQC onunla birlikte oluşturulmuştur.


Zero:

FOX özel kuvvetlerinin komutanı. Snake’e görevi boyunca radyo vasıtasıyla yardım
ediyor. SAS’taki deneyimlerine dayanarak, soğuk savaş bölgesindeki – casusluk
elementleriyle özel kuvvetleri birleştirip tamamıyla yeni bir takım olan – FOX
takımının gizli görevleri yapmasına yardımcı oluyor. Görevlerdeki katkılarını
gördükçe tavsiyelerinin gerçekten önemli olduğunu göreceksiniz.


Para-medic:

FOX’un destek takımında. Radyo yoluyla tıbbi ve cerrahi bilgileri sağlıyor.
Koyu bir film hayranı.




Sigint:
FOX’un destek takımında. Silah, ekipman ve benzeri teknolojiler hakkında bir
uzman. Snake’in kullandığı dürbün, maske gibi birçok şey Sigint’in buluşudur.


Volgin:

Tam adı Yevgeny Borisovitch Volgin’dir. Bir GRU albayıdır. Saldırılarında
elektrik akımını kullanır. Batıda ‘’Şimşekpatlatıcı (Thunderbolt)’’ olarak nam
salmıştır.


Ocelot:

Albay Volgin’in büyük yardımcılarındandır. Büyük bir takım olan GRU Spetsnaz
takımına liderlik eder. Kurşun sektirmede bir dahidir, fakat savaş yeteneği
zayıf olan biridir.


Eva:

Snake’i destekleyen bir bayan KGB ajanı olan Eva, NSA eski kod
kırıcılarındandır.
Mavzer kullanır. Motosiklet hayranıdır.




Sokolov:
Tam adı Nikolai Stephanovic Sokolov’dur. Gizli OKB – 754 bürosunun
müdürüdür. Aynı zamanda Shagohod’un tasarımcısı ve geliştiricisidir. Khruschev
şirketinin mali yardımıyla birçok silah geliştirmiştir. Karısını ve kızını
Birleşik Devletlerde bırakmış bir aile babasıdır.

Cobra Takımı: İkinci Dünya savaşı (WWII) sırasında farklı ülkelerden en
iyi askerlerin bir araya gelerek oluşturduğu gizli özel bir güçtür. Savaştan
sonra bu takım dağıldı, fakat The Boss tarafından tekrar toplandı. Üyeler
savaştaki duygularına göre kod adı kullanır.


The
Boss:
The Joy olarak da bilinir. İkinci Dünya Savaşı’nda müttefiklere
(Dünyadaki en iyi askerleri içeren) Kobra Birimi’nde liderlik ederek zafer
getiren bayan kahramandır. Snake’e 50’lerin tüm imkanlarını kullanarak bildiği
her şeyi öğretir. Snake’le birlikte CQC’yi oluşturur. SAS’taki Major Zero,
meslektaşlarından biriydi.


The
Sorrow:
Savaş kabiliyetinin yetersizliğine rağmen bir medyum yeteneğine
sahiptir. Ölülerle konuşabilir ve onlardan savaşlarla ilgili bilgi alır.
Ölülerin ruhunu içine çekebildiği gibi onların dövüş kabiliyetlerini de
kullanabilir.


The
Fear:
Bir bubi tuzağı uzmanıdır. Her iki dirseği de çok oynaktır. Ağaçlara
tırmanabilir ve ağaçtan ağaca atlayabilir. Williem Tell adında bir tatar yayı ve
Little Joe adında bir de tabanca taşır.


The
Fury:
Bir Sovyet uzay kıyafeti giyer ve alev püskürtücü taşır. Savaştan
sonra resmi olmayan bir görev için uzaya kozmonot olarak gider. Dünyaya geri
dönerken atmosferde vücudunun büyük bir kısmı yanar.


The
Pain:
İki metrenin üzerinde dev bir adamdır. Bir arı kümesini kontrol eder.

Vücudunda kurşun arı olarak adlandırdığı zehirli arıları taşır ve onları
ağzından gönderir.


The
End:
1860’larda doğmuş (Yüz yaşın üzerinde) eski bir nişancı. Tüm eski nişan
tekniklerinin babasıdır. Vücudunun içinde ve dışında yosunlar vardır. Yosunların
fotosentezinden sağladığı enerjiden dolayı günlerce aç, susuz, hareketsiz
kalabilir.

Shagohod:


Tasarım:
Sokolov / Granin Tasarım Bürosu
Çalışıp çalışmadığı: Bilinmiyor
Geliştirildiği Yıl: 1961
Dövüş Ağırlığı: 152,5 ton
Ortalama Uzunluk: 22,800 mm
Uzunluk: 8,200 mm
Genişlik: 6,400 mm



Teçhizatı:
12,7 mm DShKM ağır makineli Silah
(300 kurşun) x 2
12,7 mm DShKM AA makineli silah
(360 kurşun) x 1
100 – Varil Makineli Silah Yuvası x 1
9K112 Kobra Misiller x 6
SS – 20 Pala Sınıfı Nükleer Misil x 1
Maksimum Hız: 80 kph
Menzil: 650 km
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu