25 To Life
GTA adını büyük küçük çoğu kişi bilir. Araba çalmak, hırsızlık yapmak, adam
yaralamak vs… bunların çoğunu yapmamıza olanak tanıyordu. GTA’dan sonra mantar
gibi bir çok oyun daha ortaya çıktı. Çoğu ünlü seriyi taklit etmişti veya onu
temel almıştı. Bazıları iyi bazıları kötü denizde yüzdüler. Şimdi karşımızda
yine böyle bir oyun daha geliyor. 25 to Life, suç yapmayı temel alan bir yapım.
Temel alması sorun değil de, bunu bize sunabilecek mi?
Hey adamım
Kahramanımız zenci ve daha önce bir çok olaya bulaşmış biridir. Son olarak bir
iş daha yapıp, ailesi ile huzura ermek ister. İşler istediği gibi gitmez, başı
iyice belaya girer. Bir an önce bu pislikten kurtulmalı ve ailesini beladan uzak
tutmalıdır. Televizyonlarda hafta sonları öğlen saatlerinde gösterilen, ikinci
sınıf Amerikan macera filmlerinin klişe konusu karşımızda.
25 To Life GTA temelli (Bkz- Suçlar) ve Max Payne tarzında aksiyona sahip olmaya
çalışan bir oyun. Her iki yapımdan da bir şeyler almaya çalışmış, yine de
bunları becerememiş. En başta karakterimiz hantal, sağa sola atlama gibi bir
becerisi yok. İnsan daha hareketli isterdi, Max Payne’deki sağa atla veya sola
doğru sıçrarken ateş etmek gibi atraksiyonlar yok. Genel olarak yaptığınız kazık
gibi iki adım öteye hoplamak. Zıplaması iyi olmayan karakterimizin eğilmesi de
bir garip. Eğildiği zaman paçalı güvercinler gibi yürüyüş şekli akıllara zarar.
Suç işleme 25 To Life’da yer alıyor, ancak GTA’daki gibi zevkli değiller. Banka
soyma, adam öldürme, polislerden kaçmak gibi atraksiyonlara girebiliyorsunuz.
Aslında bunlarda görevler, kısaca serbestliğiniz yok, çizgiselsiniz. Genel
olarak sizi olayın ortasında bırakıyorlar, yiyorsa buradan kaç diyorlar. FBI,
SWAT, polis ne varsa peşinize düşüyor. Siz de bir yol bulup kaçıyorsunuz,
genelde de başarıyorsunuz.
Iron, Lion, Zion
Kaçmayı başarmak veya görevi yapmak, yapay zeka sayesinde kolay oluyor.
Karşınızda olmayan bir yapay zeka var. Genel olarak size karşı koşup ateş etmek
veya hiç bir yere saklanmadan çatışma ortasında şarjör değiştirme gibi huyları
var. ‘Kekliği düz ovada avladım, kanadını kanadına bağladım’ türküsü bu
düşmanlar için söylenebilir. Mesela polisler güya etrafımı sarmıştı, bir tanesi
hariç diğerlerini hakladım. Adamın gözü önünde hemen arabanın arkasından
dolanarak yan tarafına geçtim. O ise halen ilk göründüğüm noktaya bakıyordu, bir
kere ateş ettim bana bakmadı. İkinci atışta aklı başına geldi, ama eşşekler
cennetini boylaması bir oldu. Başımdan geçen ufak bir örnek, daha bunun gibi
niceleri oyun içinde yer alıyor.
Konsollar ile aynı zamanda piyasaya çıkan 25 to Life’ın grafiklerinden de ümidi
kesin. Güzel değiller, çevre ve bazı zamanlar modellemeler, sanki kara kalemle
kargacık bırgacık çizilmiş gibi duruyor. Devşirme grafikler, oradan buradan
toplanıp rastgele yapıştırılmış. Bazı zamanlar göze hoş gelebilecek bir iki yer
olsa da, grafikler ne yazık ki vasat. Ara sinematikler güzel hazırlanmış,
izledikten sonra “Ooo grafikler de iyidir” düşüncesinde oluyorsunuz, ama hayal
kırılığı. Sesler, grafikler gibi istediğiniz yere ateş edin, hep aynı tınlama
kulağınıza geliyor. Duvara ateş ettiğiniz zaman farklı, bir çöp kutusuna ateş
ettiğiniz zaman farklı ses gelmesi lazım, ancak oyun bunu bir türlü başaramıyor.
Grafikler ve ses efektleri konusunda sınıfta kalan 25 To Life, Soundtrack’lerden
bir hayli kurtarıyor. Rap sevmeme rağmen, yapımın atmosferine iyi giden parçalar
var. İnsan dinlerken sıkılmıyor, hatta hoşuna gidiyor. Müzik konusunda oyun iyi,
tek eksiği Soundtrack listesinin kısa olması. Fizik konusundan hiç söz
etmeyeceğim bile, çünkü fizik motoru yok. Güya gittiğim yerde çocuk salıncakları
vardı, ama hiç sallanmıyorlardı, kazık gibi öylece duruyorlardı. Düşmanlarımızın
ölüş şekilleri fena olmasada, cesetlerinin ortadan hemen yok olması, ayrı
istisna.
Zencili
Polislerle veya diğer çete üyeleri ile sürekli savaş içindeyiz. Görevler boyunca
genel olarak çatışıyoruz. Düşmanlarımızın gerizekalılıkları işimize yarasa da,
sayıları çok fazla bunu da belirtelim. Polisler ile savaşırken olay mahalinden
sıvışmak için rehine alabiliyorsunuz, ama ben ne zaman rehine alsam hiç
acımadılar, genelde onu öldürdüler. Bu yüzden pek bir işe yaramıyor. Silah
olarak bir hayli güzel yelpazemiz var. Uzi, sniper, keleş, tabanca, roket atar,
bıçak, pompalı, beyzball sopası vb… bir çok silah emrimizde. Cephane
sorunumuzda pek bulunmuyor, ölen düşmanların silahlarını toparladığımız zaman
bize mermi olarak geri dönüyor. Yanımızda iki taneden fazla silah taşıyamıyoruz,
bence gerçekçilik açısından tüm silahları taşımamız yerinde olmuş. Single
Player’dan sıkılanlar isterse, Multiplayer’da cirit atabilirler. Çoklu oyuncu
da, dört adet oyun mod’u bulunuyor. Bunlar klasik Deathmatch olarak bildiğimiz
War, polisler ile çarpıştığınız Raid, grafiti ile madara ettiğiniz Tag ve diğer
çetenin değerli eşyalarını çalıp, kendi hazinemize kattığınız Robbery.
Arkadaşlarınız ile LAN üstünden veya Net üzerinden 16 kişiye kadar
oynayabiliyorsunuz.
Oyunun ana menüsü hareketli arka plandan oluşuyor, gerçi çoğu oyunda artık öyle,
yinede hoş olmuş. Oyun içi arabirim manda gözü gibi kocaman. Arabirim elemanları
yüzünden ekranda az yer kalmış, insan biraz ufak yapardı. Bir de hedef işareti
yok mu? O ayrı bir vaka. Yapımı isterseniz FPS kamera açısından da
oynayabiliyorsunuz, ayrıca ne yapmamız gerektiği oyun içinde kolay bir dilden
bize gösteriliyor. 25 To Life açıkcası vasat bir oyun. Ben daha iyi bir şeyler
beklerdim, ama bu konuda yanıldım. Almanızı tavsiye etmem, ama her şekil
aksiyona girerim derseniz, o zaman başka.