Sherlock Holmes vs. Jack the Ripper
Endüstri devrimi kendini tüm ağırlığıyla hissettirirken, İngiltere çok ince
bir buzun üstünde yürüyordu. Her ne kadar en üstün üllke konumunda olsalar da,
arka sokaklar bunu yalanlıyordu. Hele hele WhiteChapel District… Doğu Londra’da
bulunan bu yerleşim merkezi, tüm çirkinlikleri gözler önüne seriyordu.
Alkolikler, dilenciler, yankesiciler ve fahişeler burayı mesken edinmişti.
Irkçılık artarken, Yahudi göçü de diğer bir sorundu. Doğu Londra, artık sokağa
çıkmaya bile cesaret edemeyeceğiniz bir yerdi. Boğazınızın nerede kesileceğini
bilemezdiniz. Sisler dört yönü kaplamışken, hükümet bu kaosu bastırmak için
“Public Work Houses” adında bir cemiyet kurdu. Fakat tahmin bile edilemeyecek
kadar büyük bir sorun vardı. Bu koşullar, olabilecek en büyük sosyopat ortaya
çıkarmıştı: Karındeşen Jack.
Efsane dedektif
Kendisine WhiteChapel District’i mesken edinen Karındeşen Jack, korku hikayesi
haline gelmişti bile… Kurbanları fahişelerdi. Boğazları kesiliyor ve iç
organları yerlerinden çıkartılıyordu. İç organları bu kadar ustaca yerinden
çıkarmak ancak bir cerrahın işi olabilirdi. Polis güçleri bu “Dahi” seri katili
yakalamakta başarısız olmuşlardı. Scotland Yard’ın eline geçen mektuplar,
kendileriyle edilen alaydan başka bir şey değildi ve halkın diline düşmemeliydi.
Sadece üç yıl içinde, 11 kadın aynı şekilde ölü bulundu. Boğazları kesilmiş ve
iç organları alınmış olarak…
Scotland Yard’ın artık başka çaresi kalmamıştı. Madem karşılarında zeki bir
sosyopat vardı, en az onun kadar akıllı birisi gerekiyordu. Bu da tarihin en
büyük dedektifi Sherlock Holmes’tu. Aseksüel, çok çalışan zihnini bastırmak için
kokain ve morfin kullanan, tarihin gelmiş geçmiş en zeki dedektifi. O kadar ki,
aile yadigarı bir saati inceler; saatin sahibinin son zamanlarda büyük borç
altında olduğunu, yine de bunu kimseye göstermemek için şık giyindiğini,
takıntılı bir kişilik olarak saati her gün parlattığını ve maddi başarısızlığını
kendisine hatırlatmak için saatin üzerine ufak bir çentik attığını
anlayabilirdi. En sonunda Karındeşen Jack, dengini bulmuştu.
“Sherlock Holmes, Doktor Watson ile birlikte, ününe yaraşır bir efsanenin peşinde. Çok kısa zaman içerisinde beş kadını öldürmüş, altıncısını öldürecek Karındeşen Jack’in.”
Sherlock Holmes: The Awakened gönlümde taht kurmuştu. Sonu hala gücünüze dayalı
gibiydi. Cthulhu var mıydı, yoksa bu ayinleri yapanlar ruh hastası tipler miydi?
Bunu asla öğrenemedik. Lakin bu ürün, eski Adventure’ların keyfini bize
fazlasıyla yaşattı. Araştır, delil topla, iki eşyayı birbirine bağla… Karanlık
ve ürkütücü bir ortamı olsa da; PC’min başında uzun saatler geçirmemi sağladı.
Karanlık cinayetler
Ne yazık ki Sherlock Holmes: Nemesis’de bu bütünlüğü bulamadım. Ortada ürkünç
bir durum yoktu. Atmosfer yoktu. Yakışıklı bir hırsızın peşine düşmenin nesi
gerilimli olabilirdi. Böyle bir yapım ancak ve ancak, Arsène Lupin ve Sherlock
Holmes’un isimlerinden faydalanmak üzere yaratılmış olabilirdi.
Şimdi ise Sherlock Holmes, ününe yaraşır bir efsanenin peşinde. Çok kısa zaman
içerisinde beş kadını öldürmüş, altıncısını öldürecek Karındeşen Jack’in. Tabii
ki kendisi buna izin verirse… Doktor Watson ve Sherlock Holmes, şimdi en ölümcül
görevleriyle yüzleşmek zorundalar.Yeri geldiğinde Sherlock’u, zaman zaman da Watson’ı kontrol etmek zorundayız.
İkisi de, sislerin içine bodoslama dalıyor. İşlenen her cinayet, olay örgüsünü
daha da çok ortaya koyuyor ve tarihsel gerçeklere dayanan veriler sunuyor. Olay
yeri incelemesi ise çok kapsamlı. Olay yerinde tek bir bulguyu bile gözden
kaçırırsanız, bir sonraki aşamaya geçmeniz imkansızlaşıyor. Her delil, nerede
bulunduğu ve kişisel fikirler günlüğünüze kaydediliyor ve böylece her şeyi
ezberlemek gibi bir zorunluluktan kurtuluyorsunuz. Atmosfer kesinlikle karanlık
ve limanda çalışan daha da karanlık tiplere musallat oluyorsunuz. Polis,
yetersizliğiyle size pek yardımcı olamıyor; yardımcı olabilecek kişilerse büyük
bir suç potansiyeli taşıyor.
Sherlock Holmes için bu pek büyük bir sorun değil. Her ortama kolayca uyum
sağlayabiliyor. Kılık değiştirme, makyaj ve ses tonu değiştirme yetenekleri
olağanüstü seviyede. Watson ise, dürüstlüğüyle güven kazanmış bir tip. Yani
seçkinlerden bilgi toplamak, Watson ile çok daha kolay hale geliyor. Doktor
Watson, pek zeki olmaması ile (En azından Sherlock Holmes ile
karşılaştırıldığında) sizi sinir etse de, faydalı işler başarabiliyor.
Bulmacalar, klasik bir Adventure oyunundan beklenebilecek nitelikte. Şema
çözmek, mektubun anlamını iyi kavrayıp ilgili kişiyle konuşmak, eşyaları
toplayıp birleştirmek vs… gibi. Elbette hiçbir şey yazıldığı kadar basit değil.
Mozoleye girişin şifresini bulmak, size pekala afakanlar geçirtebilir. Lakin
türü sevenler için bu bir külfet değil, ödül olacaktır.
“Olay yerinde tek bir bulguyu bile gözden kaçırırsanız, bir sonraki aşamaya geçmeniz imkansızlaşıyor. Her delil, nerede bulunduğu ve kişisel fikirler günlüğünüze kaydediliyor ve böylece her şeyi ezberlemek gibi bir zorunluluktan kurtuluyorsunuz. “
Sonuna doğru…
Grafik motoruna gelirsek; aslında pek gelmesem de olur. Bu yapım, kesinlikle
üstün grafikleriyle betimlenecek bir oyun değil. Bazı cesetler bile sanki iki
boyutlu. Aynı diyalog kurduğunuz karakterler gibi. Grafikler ve efektler beş yıl
öncesi için çok iyi sayılabilirdi, fakat şimdi için biraz demode ve vasat
görünümlüler. Aslında bu macera oyuncuları için çok önemli değil. En azından
benim için önemli olmadı. Ürünün, karanlık atmosferine bir kere kapılınca
grafiği unutuyorsunuz.
Sesler ve müzikler ise tam tersi. Müzikler, sizi sislerin içine sürüklüyor. Çok
profesyonel bir ekip tarafından seslendirme yapılmış. Diyalogların gerçekçiliği,
kendinizi 1800’li yılların sonundaki İngiltere’de bulmanızı sağlıyor. Serseriler
fazlasıyla serseri, asiller ise bir o kadar asil. Sherlock Holmes ve Doktor
Watson’u seslendirenler de akıllıca seçilmiş.
Karşınızda müthiş bir grafik bulamayacaksınız. Görsel bir şölen de beklemeyin.
Adventure türünü sevmeyenlerdenseniz, ismine de pek aldanmayın, çünkü çabuk
sıkılmanız muhtemel. Lakin içinizde, zamanının klasik oyunculuğunda birazcık ruh
varsa, ödeyeceğiniz her kuruşa değecek bir yapım olduğu tartışılmaz.