Oyun İncelemeleri

Assassin’s Creed: Revelations

Tarihi olayları izlemek, dinlemek ve okumak benim için her zaman zevkli bir uğraş olmuştur. Tarihi çok severim ancak bazılarının düşündüğü gibi olayların yer ve özellikle zamanları ile ilgili bir tarihi değil daha çok gizemli ve uzun bir zamana yayılmış olayları. Kısacası hikaye kısmını. Yani bana Karlofça antlaşmasının tarihini veya Pasarofça’nın maddelerini sorsanız bilmem ancak Osmanlı’nın nasıl yükseldiğini, Fatih’in İstanbul fethinden önce ve sonra neler yaptığını, gizli anlaşmaları, çoğu yerde yazılmayan olayları, gelişen olayların gizli nedenleri, vs. gibi şeyleri sorabilirsiniz.

Nitekim tarih aslında gerçek hikayelerden oluşmaktadır ve bu hikayelerin çoğu da bizlere belli bir seviyede anlatılır. Tarih boyunca ortaya çıkmamış bazı gerçekler vardır ki hala dünyamızı etkilemekte ve hala insanlıktan gizlenmektedir. Bunlar çoğu zaman birer mitmiş gibi anlatılmaya çalışır, çoğu zaman da bahsedilmesine bile şiddetle karşı çıkılır.

İşte beni en başından beri Assassin’s Creed serisine çeken de bu olmuştu. Onun gizemli hikayesi açıkası bütün oyunlarını hiç sıkılmadan oynamamdaki en büyük sebeptir. Tarihi gerçeklerden ve efsanelerden yola çıkarak hazırlanmış bir hikayenin içindeki gizemler, tahmince sadece benim değil bu serinin tüm hayranlarının esas odak noktası olmuştur. Yeni oyunlarla birlikte ekstra özellikler geliştirilmiş, oyun daha varyasyonlu ve daha eğlenceli bir hale bürünmüş olabilir, ancak bir terzi dükkanına yatırım yapmak hiçbir zaman Vatikan’nın altındaki gizli bir odada Junoile konuşup eski dünyanın sırlarını öğrenmek kadar heyecanlı olmamıştır.

Şimdi ise hikayede serinin içimize işleyen kahramanı Ezio ile ilgili son kısıma geldik. Üstelik bu seferki oyun, dünyanın geri kalanını bilmem ama, Türk oyucular için ayrı bir öneme sahip. Nitekim Avrupa’nın incisi İstanbul yeni oyunumuzun başrolünde bulunuyor.


Her turist bir değil tabi
AC: Revelations temelde Brotherhood ile aynı mekanik yapıya sahip bir oyun. Oyunda teknik anlamda çok fazla bir değişiklik olduğunu söyleyemeyiz. Savaş mekaniği, oynanışı, sunumu itibari ile Ubisoft güzel tutturduğu bir çizgiden kalitesini arttırarak ilerliyor. Yine güzel öldürme animasyonları, çatılardan atlamalar, zıplamalar ve yine her tarafımızda bulmacalar mevcut, ancak elbette Brotherhood’un %100 aynısı da diyemeyiz.

Her şeyden önce karakter modellemelerinde oldukça sağlam bir gelişim olduğunu daha ilk andan Desmond’ın suratında fark ediyorsunuz. Yüz mimikleri, hatları, yüz renginin bölgelere göre değişimi eski oyunlara nazara bir kat daha iyi diyebiliriz. Her ne kadar eski tipinden biraz farklı gelse de insana, yeni Desmon’un görsel özellikleri eskisine nazaran çok daha iyi. Aynı şeyi Ezio için de söylemek mümkün elbette. Hoş, ellili yaşlardaki hali ne kadar hoşunuza gider bilmiyorum ama eskiye nazaran görsel açıdan kesinlikle farklı bir Ezio çıkıyor karşımıza. Sanki Ubisoft yılların verdiği yükü ve bilgeliği olabildiğince yüzüne yansıtmaya çalışmış Floransalı kahramanımızın.

Karakterleri bir kenara bırakıp assoliste gelecek olursak o konuda da Ubisoft bizleri hayal kırklığına uğratmıyor sağ olsun. İstanbul 1500’lü yıllarda tam olarak nasıldı açıkçası çok detaylı bilmiyorum ancak Revelations’da karşıma çıkan İstanbul’un kesinlikle o yılları yansıttığını söyleyebilirim. Şehrin tüm bölgelerindeki o canlılık, o otantik hava, cumbalı evleri görünce ciddi anlamda içiniz bir hoş oluyor. Bu arada hemen söyleyeyim oyunda şehre hem İstanbul, hem Constantine, hem de Konstantinyye şeklinde hitap ediliyor.

Atmosfer her zamanki Assassin’s Creed serilerinden farklı olarak bu sefer bizim için daha yoğun hissediliyor. Özellikle halkın arasında gezip, görevler haricinde etrafta koşturduğunuzda insanların konuşmalarını ve zaman zaman yaptıkları tartışmaları dinlemek artık daha zevkli oluyor. İşin garip kısmı bu arka plan konuşmalarındaki Türkçe oldukça güzel bir şive ile kullanılırken ana karakterlerde kullanılan Türkçe biraz yamuk yumuk geliyor kulağa. Nitekim bütün bu Türkçe kelimeleri yabancıların seslendirdiğini düşünürsek yine de duyduklarımız oldukça etkileyici. Yine de keşke yabancılar yerine iyi İngilizce konuşan Türk ses aktörleriyle çalışyamış Ubisoft.

Yusuf dahi sizinle Türkçe konuşurken bile acaba o da mı İtalya’dan geldi diye düşünüyorsunuz bir an. Üstelik bahsettiğimiz konuşmalar öyle bir iki cümle ile de kalmıyor. Bazen cümlenin yarısı hatta yüzde 90’ı tamamen Türkçe kelimelerden oluşuyor. Bunun yanında seçilen kelimeler de bir yabancı için telaffuz edilmesi oldukça zor kelimeler. “Bu ne büyük şeref usta” veya Haydi rastgele” gibi cümleleri bir oyunda duymak garip bir his yaratmadı desem yalan olur. Fakat bunun sadece biz Türk oyuncular için bir sorun olduğunu düşünürseniz genel olarak ses aktörlüğü oldukça güzel. Müzikler ise her zamanki otantik tonunda oyundaki atmosfere göre değişken ve tamamlayıcı bir yapıya sahip.

Oyundaki animasyonlar tıpkı eski oyunlarda olduğu gibi genellikle savaş sahnelerinde ortaya çıkıyor ve onlarda iyice elden geçirilmiş. Özellikle oyunun başlarında bir sahne vardı ki çok ilgimi çekti;  Ezio ile silahsız bir şekilde askerin tekini etkisiz hale getirirken, Ezio önce askerin kolunu kırdı ardından da sırtına vurarak onu yere serdi. Fakat burada takdire şayan nokta askerin kırılan kolunun ragdoll misali gelişi güzel sallanmasıydı. Tıpkı kırık bir kolun yapacağı gibi. Öte yandan askerin geri kalan tarafı belli bir animasyon kuralı içinde hareket etmeye devam ediyordu. Yani kırık kol, vücuttan bağımsız bir şekilde hareket ediyordu.

Oyunun teknik yönlerindeki önemli noktalardan birisi de tuş takımının değişmiş olması. Artık tabanca, fırlatma bıçağı gibi ikincil silahlarınıza çok daha kolay ulaşabiliyorsunuz ve bunlara da bir kısayol atayabiliyorsunuz. Bu şekilde gerek gizlilik gerektiren gerekse savaşmanız gereken görevlerde hızlıca davaranıp sorunun üstesinden gelebiliyorsunuz.

Bütün bu iyi yönlere rağmen yıllardır süren şu yapay zeka dengesizliği hala karşımıza çıkıyor. Bazen dibine bile geldiğimizde bizi fark etmeyen, hatta tepeden önüne düştüğümüzde bize bakıp arkasını dönen askerlerin yanı sıra, 10 metre uzağındayken bir zıplama sesinden nerede olduğumuzu anlayan askerlere kadar saçma bir yapay zeka paleti var karşımızda. Oyundaki yapay zekanın yarısını aptal, yarısını akıllı nasıl yapıyorlar onu anlamıyorum. Bunun yanında her ne kadar az önce övmüş olsam da grafikler sanat eseri değil tabii. Bazı noktalarda grafik hataları, hatta saçmalamaları karşımıza çıkıyor. Bazı yerlerdeki doku problemleri  de gözden kaçmıyor değil.

Elbette bunları sizlere oyunu kötülemek adına değil sadece karşımıza çıktığı için söylüyoruz. Nitekim bütün bunlar, belki yapay zeka hariç, hiçbir şekilde Revelations’tan zevk almanızı engellemiyor.

Oyunu PlayStation 3’te oynadım ve şunu söyleyebilirim ki bir konsolun bize verdiği sınırlı seviyedeki performansla bile genel grafikleri gördüğümde oyunun sağlam bir PC’de nasıl olacağını tahmin bile edemedim. Özellikle suyla ilgili grafikler gerçekten çok sağlam olmuş.

Bir İstanbul masalı
Masyaf’ta başlayan hikayemizde Ezio, üstadı Altair’in hayaletinin peşinden Orta Doğu’ya kadar gidiyor. Söylenenlere göre Altair, Masyaf kalesinin altındaki bir kütüphaneye çok güçlü bir nesne saklamış. Bu nesne o kadar güçlüymüş ki, Tapınakçılar ile Suikastçılar arasındaki savaşı sonsuza dek bitirebilirmiş.

Kütüphanenin kapısı ise beş özel anahtar ile korunuyor. Niccolo Polo’nun günlüğünü Tapınakçılar’dan ele geçiren Ezio, Altair’in kütüphanesine girmek için gerekli beş anahtarın İstanbul’da olduğunu öğrendiğinde Osmanlı’nın son başkentine doğru yola çıkıyor. Elbette bu anahtarları bulmak o kadar da kolay değil. Nitekim oyundaki baş düşmanımız, yıkılan Bizans İmparatorluğu’nun varisi Manuel Palaiologos. Manuel Palaiologos, Biazns Tapınakçıları’nın da yardımı ile tahtı ele geçirmeyi ve Bizans’ı yeniden kurmayı amaçlıyor. Öte yandan Ezio’nun akıl hocalığı da yapacağı şehzade Süleyman’ın da bir rakibi var; amcası Ahmet.

Galata bölgesinde başlayan İstanbul maceramız, Osmanlı suikastçısı Yusuf Tazim sayesinde bize şehrin o yıllardaki halini de tanıtıyor. Tıpkı Brotherhood’da olduğu gibi oyuna kısa bir gezinti ile başlıyoruz. Bu sırada Galaat kulesi ve Haliç’i görebiliyoruz. Zaten oyunun başlarında da kuleye tırmanma görevimiz mevcut. Daha sonrasında ise Beyazıt bölgesi, İmaparatorluk bölgesi, Constantine bölgesi ve Kapadokya’yı görme şansımız oluyor.

Revelations’ın en çok beğendiğim özelliklerinden bir tanesi de bu şehri dolaşma görevleri sırasında size etrafa bakma imkanı sağlaması. Kendimi çok zorladım ancak Brotherhood veya AC 2’de böyle bir özellik olduğunu hatırlayamadım. Demek istediğim şu; Yusuf ile ilk karşılaşmamızda biraz ayaküstü muhabbet ettikten sonra bizi Suikastçılar’ın saklanma yerine getiriyor, bu sırada da biraz etrafı tanıtıyor. İşte bu anda Ezio ile Yusuf’a yakın durursanız Ezio, Yusuf’u otomatik olarak takip ediyor ve siz de bu sırada Ubisoft’un nasıl bir İstanbul inşa ettiğini görebiliyorsunuz. Dediğim gibi önceki oyunlarda olduğunu hatırlamadığım bir özellik olduğundan ve Yusuf ile gezerken etrafı incelediğim şehir İstanbul olduğunan bence bu büyük bir artı.

Revelations, İstanbul’u olabildiğince detaylı şekilde karşımıza çıkartmaya çalışmış. Elbette her sokak ayrı ayrı tasarlamamış ancak size hiç yaşayamadığımız Osmanlı İstanbul’u havasını olabildiğince vermeye çalışmış. Boğaz’dan veya Haliç’ten yüzerek ya da tekne ile geçmek, Galata Kulesi’nin tepesine çıkmak, Aya Sofya’yı ziyaret etmek, Topkapı Sarayı’nın surlarına tırmanmak gerçekten farklı bir duygu. Üstüne üstlük tüm dünyanın da bu şekilde eserlerimizi tanıyacak olması da bir o kadar gurur verici.

Tıpkı AC 2’de veya Brotherhood’da olduğu gibi şehrin bütün kilit mekanları en ince ayrıntısına kadar tasarlanmış durumda. Demin saydığım Aya Sofya, Gala Kulesi, Topkapı Sarayı, Yerebatan Sarnıcı gibi yerler yapılabilecek en detaylı şekilde hazırlanmaya çalışılmış.

İstanbul’a gelen Ezio yine burada suikastçıların yardımı ile bir yandan Altair’in anahtarlarına ulaşırken bir yandan da İstanbul’un Tapınakçılar’ın eline düşmemesi için elinden geleni yapıyor. İlerleyen bölümlerde karşılaştığı Piri Resi, Sofia Sartor ve Şehzade Süleyman’ın da yardımlarını arkasına alan ve aynı yardımları da onlara sunan Ezio, Avrupa’nın incisini sessizce kötülüğün elinden kurtarıyor. Yine hemen merak edilen soruya yanıt vereyim; evet oyunda Yeniçeri veya normal Osmanlı askerleriyle de savaştığımız oluyor. Nitekim Yusuf Tazim de size ilk geldiğinizde bu durumdan bahsediyor:

“Osmanlı askerleri düşmanımız değil ancak yanlış bir harekette bizlere de saldıracaklardır.“

Bir İstanbul savunması
Ezio’nun her iki oyununda onun tedarikçisi ve dostu konumunda olan Leonardo bu oyunda bizimle değil ancak onun yerine bir başka üstat, Piri Reis yardımımıza koşuyor. Bunun yanında Yusuf da bizleri yeni silahlar ve savaş teknikleri ile tanıştırıyor. Bunlardan en önemlisi ise Hook Blade, yani kanca bıçak.

Hook Blade’i zaten az çok daha önceden duydunuz. Şu meşhur videoda da izlediğiniz gibi Ezio’nun gizli bıçaklarından bir tanesi Tapınakçılar ile yaptığı savaşta kırılıyor. Bunun üzerinde Yusuf onu kendilerinin uzun zamandır kullandıkları kanca bıçak ile tanıştırıyor. Zaten Yusuf’u dikkatlice dinlerseniz, kendi kullandıkları silahlar hakkında konuşurken Avrupalı’ları bu konuda biraz aşağıladığını da fark edeceksiniz.
Bu kanca bıçak sayesinde gerek düşmanlarımızı öldürürken, gerek hızlı hareket ederken bizlere yeni avantajlar sağlıyor.

Örneğin artık düşmanlarımızın üzerine hızlıca koşup yeni bıçağımız sayesinde onların üstünden atlayarak anında arkalarına geçip öldürebiliyoruz veya onların duruşlarını bozarak gardlarını indirmelerini sağlıyoruz. Kanca bıçak aynı zamanda Zipline dediğimiz binaların çatıları arasına bağlı olan uzun iplere asılarak çatılarda çok daha hızlı ilerlememizi sağlıyor. Yine yüksek yerlere tutunmak için hook blade’i kullanıyoruz.

Evin, ölümüne koruduğun yerdir
Revelations’ın oynanışındaki yenilikler sadece elde ettiğimiz yeni eşyalarla sınırlı değil. Oynanış konusunda yine değişik varyasyonların bulunduğu Revalations’ın en büyük yeniliklerinden bir tanesi de Den Defence.
Suikastçılar’ın İstanbul etrafına dağılmış “Den” yani in adını verdikleri gizli evleri bulunuyor ve zaman zaman Tapınakçılar yerlerini öğrendikleri bu inlere saldırıda bulunuyor. İşte bu durumlarda Ezio ile emrinizdeki askerleri konumlandırıp savunmanın başarılı olmasını sağlıyorsunuz.

Den Defence’de Ezio’yu hareket ettiremiyorsunuz sadece ekranı sağa sola çevirebiliyorsunuz. Genellikle dar bir sokak üzerinden yapılan saldırılarda sizin yapmanız gereken suikastçılarınızı çatılara veya farklı stratejik noktalara yerleştirip gelen düşman saldırılarını engellemek. Bunun için arbaletli veya tüfekli suikastçı yerleştirme seçeneğiniz, barikat kurma seçeneğiniz ve Ezio ile birliklerin üzerine bomba yağdırma gibi özellikleriniz mevcut. Bunun yanında Ezio’nun önceki oyunda kullandığımız silahını da kullanıp tek tek düşman askerlerini vurabiliyoruz.

Bir nevi “Tower Defence” mantığıyla hazılanmış bu mini oyunlar farklı tatlar almanızı sağlıyor. Yine de bu sistemdeki kontrol sıkıntısı da bir eksi nokta. Fare misali analog kolları ile kontrolü sağladığınız bu noktalar için zamana karşı yarıştığınız bu görevlerde zorlanma veya sık sık hata yapma imkanınız mümkün. Üstüne üstlük bu oyunda kaybetteiğiniz yeri saldırının hemen bitiminde tekrardan kumandanı öldürüp kuleyi yakarak geri alabiliyorsunuz ki bu da size “Niye o kadar uğraştım o zaman?” dedirtiyor.

Tapınakçılar İstanbul’un belli bölgelerini kontrolleri altına almış ve bu bölgelerde varlıklarını şiddetli derecede hissettiriyor. Revelations’ta da tıpkı Brotherhood’da olduğu gibi Ezio ile bu bölgelerdeki Tapınakçı hakmiyetini sonlandırıp bölge halkını refaha kavuşturuyorsunuz. Bunun için yine bölgenin kumandanını öldürüp daha sonra bölgedeki en yüksek kuleyi yakıyorsunuz. Fakat eski oyunlardan farklı olarak kazandığınız bölgelere düşman yeniden saldırabiliyor. Serbest kalan bölgelerdeki kapanmış dükkanları yeniden açma ve onlara yatırım yapma imkanınız doğuyor. Bu hem şehrin hem de sizin gelirlerinizi olumlu yönde etkiliyor.

Revelations’ta da hazine sandıkları ve loot sistemi mevcut. Bu sandıklardan ve öldürüğünüz kşilerden para, ilaç, silah ve özel nesnelerin dışında oyuna yeni katılan bombaları veya malzemelerini de bulabiliyorsunuz.
Yeni oyunda pek çok mekanda Ezio’nun toplayabileceği “Animus Data Fragment” adında veri parçaları mevcut. Bunlar Ezio için anlamsız olsa da Desmond için hayati değer taşıyor.

Bir garip barmen
Assassin’s Creed serisinin esas çocuğu olan ancak başrol fırsatını yeni yeni yakalayan Desmond, Brotherhood’dan sonra kendisini Animus’un içinde hapsolmuş bir şekilde buluyor. Gerçek dünyadaki vücudu ise komada.

Revelations’daki en büyük yeniliklerden bir tanesi de zaten Desmond ile ilgili. Eskiden oyunun ana hikayesi gereği zorunlu olarak kontol ettiğimiz modern çağ suikastçısının görevleri artık tamamen opsiyonel. Birinci şahış bakışından oynadığınız Desmond görevlerinin amacı parçalanan zihnini bir araya getirmek ve bu kabustan kurtulmak. Black Room adı verilen odalarda çözdüğünüz bulmacalar sayesinde tamamladığınız bölümler her ne kadar oyunun bir yan detayı gibi gözükse de, bu bölümlerin hem oynanışı rahat olması hem de hikayeyi tamamlaması, onu dayanabilir kılıyor. Yine de herkesin seveceği bir tür olduğunu düşünmüyorum, fakat yine de bir iki kez deneyin derim.

Desmond’ın uyandığı yer olan ve oyunda Animus Adası olarak adlandırılan yerde yalnız değil. İlk oyundan beri bizlere yön göstermeye çalışan Subject 16’yı da artık kanlı canlı bir şekilde görebiliyor ve onu daha yakından tanıyabiliyoruz.

Fakat kendi fikrimce AC 2’de ve Brotherhood’da mevcut olan glimp bulmacaları, hem tarihsel dayanklı yarı kurgusal hikayeleri ile hem de yaratıcı bulmacaları ile daha ilgi çekiciydi. Nitekim dediğim gibi artık Subject 16’nın yanınızda olması bu tarz bir durumun oluşma mantığını da ortadan kaldırıyor.

Ka-Boom
Revelations’ın getirdiği bir yenilik de bombalar. Son iki oyunda her ne kadar duman bombası kullanmış olsak da yeni oyundaki bombalar oldukça geniş seçenekler ve farklı taktikler sunuyor bizlere.

Zaten esnek olan savaş seçeneklerimiz arasına giren bomblar işimizi çoğu zaman daha da kolaylaştırıyor. Üç ana başlık altında toplanan bombalar ölümcül, taktiksel ve dikkat dağıtma amacıyla oluşturulabiliyor. Pek çok varyasyonu sayesinde 300 çeşide kadar çıkan bombalar pek çok farklı durum için uygun silahlar oluyor ve oyunun fazla zorlamayan görevlerini daha da kolay hale getiriyor. Bomba konusunun en önemli özelliği ise kendinizin oluşturabilmesi. Dolayısı ile başarısız olduğunuz bir görevden sonra duruma uygun bir bombayı veya bombaları kendiniz hazırlayıp zorluğun altından kolayca kalkabiliyorsunuz.

Bunun yanında kardeşlikteki suikastçılarınızı çağırıp grup halinde gezen veya nöbet tutan düşmaları da tek bir emirle indirmeniz hala mevcut. İkinci oyunda, özellikle challenge’larda veya full sync ile bitirmek istediğiniz görevlerde oldukça işinize yarayan bu taktik Revelations’ın da baş tacı konumunda bence.

Geçmişin külleri
Revelations’ın eski oyunları aratmayan bir yanı da Altair’in anahtarlarına iden ipuçlarını bulmasından sonra karşımıza çıkan o bilindik mekan bulmacaları. Bazılarında düşmanların dahil olduğu bazılarında sie zorlu çevre koşullarının hakim olduğu bu bulmacalar her zamanki gibi kıvamında ve oldukça zevkli hazırlanmış. Tıpkı Lairs of Romulus veya Assassin’s Tombs bulmacaları gibi tam senkronizasyon seçenekleri, gizli hazineler ve mekan tanıtımlarının bulunduğu bu bilmeceler bana kalırsa her Assassin’s Creed oyununda olduğu gibi Revelations’ta da en sağlam taraf.

Altair’in anahtarlarını araken yaşadığımız heyecan ünlü suikastçının kendisini oynadığımız bölümlerde ise iki katına çıkıyor. Hikayenin geçmişinde gizli kalan yanları öğrendiğimiz bu bölümler tüm serinin hikayesinde önemli bir rol oynuyor.

Hayatının çeşitli kesimlerine şahit olduğumuz Altair’in görevleri genel olarak Ezio’nunkilere benzese de çok farklı birkaç görev yapma durumumuz da mevcut. Gerek bu yeni tatlar gerekse aklımızdaki bazı soruları yanıtlaması yönünden Altair görevlerinin anlamı, zaman zaman ana oyunun önüne bile geçebiliyor.

Bir ekip kuralım
Oyunun multiplayer kısmına bakacak olursak ne yazık ki kısıtılı seviyede oynadığımız bu bölüm için çok da fazla bir açıklama getiremeyiz. Yeni modellerin, daha zengin bir kişiselleştirme (customization) seçeneğinin, gelişmiş arayüzün ve Tapınakçılar’ın hikayesini öğrenebileceğimiz hikaye modunun bulunduğu multiplayer kısmında zamanında sizlere betada gördüklerimizi zaten aktarmıştık.

Multiplayer ile ilgli söyleyebileceğimiz en önemli özellik sanırım oyundaki modların değişik oynanış tecrübesini bizlere sunabilmesi. Özellikle Artifact Assault gibi deli dolu modlar ana hikayeyi %100 bitirip hala AC dünyasını yaşamak isteyen oyunculara sunulabilecekler en güzel lezzetler arasında.

Sonun geldi Ezio Auditore de Firenze
Resmin tümüne baktığımızda aslında Revelations’ı basitçe anlatmamız gerekirse önceki çıkan Assassin’s Creed oyunlarına pek çok yeni özellik eklenmiş hali diyebiliriz. Lakin bütün bu yeni özelliklerin yanında temelde eski oyunlarla aynı olan Revelations’ta da yine alışıldık tarza görevler alıp bazen gizlilik içinde bazen de kargaşa yaratarak hedefinizi gerçekleştiremye çalışıyorsunuz.

Sakın yanlış anlamayın Assassin’s Creed benim favori oyunlarım arasındadır. Brotherhood’u üç kere AC 2’yi ise iki kere bitirmiş birisi olarak her yeni oyunda esas mekaniğindeki bu benzerlik yavaşça rutinleşmeye başlayan bir tat vermeye başaldı tek söylediğim bu. Fakat ilgi çeken hikayesi, tarihle alışveriş eden kurgusu ve iyi tasarlanmış oynanışı ile hala benim için en iyi oyun serileri arasındadır. Ancak bir zaman gelecektir ki yeni eklenen özellikler ne olursa olsun yıllardır aynı şeyi yapmaktan sıkılmış bir halde sadece hikayenin devamını öğrenmek için oynayacağı böyle giderse.

Gerek teknik gerek oynanış açısından gelen yenilikler elbette bizleri memnun ediyor fakat artık yan özelliklerden çok ana olayda farklı tecrübeler de istiyor insan. Misal eski oyunlarda olduğu gibi zaman zaman konudan çok uzaklaşan ve ana hikayenin bir yerine oturtamaaycağımız görevler hala karşımıza çıkıyor. Serinin dördüncü oyunu olmasına rağmen hala bize bazı temel unsurları öğretmek amacıyla yaptığımız ana görevler de gereksiz zaman kayıplarına sebebiyet veriyor.

Elbette her masalda ana hikayeyey bir dur deyip etkenlerden bir tanesinin farklı bir yanını izlemek hoş olur. Misal bundan önceki oyunda yan görev olmasına rağmen en çok sevdiğim görevlerden bir tanesi Cristina görevleriydi. İşte bu tarz hikayesi ve geçmişi olan görevlerin daha çok ana hikayeye dahil edilmesi hiç olmazsa diğer anlatım kusurlarını kapatacaktır.

Fakat elbette üstteki bütün paragraf kişisel bir görüşten ibaret. Bunların olması ya da olmaması Assassin’s Creed serisinin oyun dünyasındaki önemini kesinlikle düşürmez. Bütün bunların yanında tüm dünyanın bir şekilde İstanbul’u tanıması ve bizlerin de profesyonelce hazrılanmış bir oyundaki gerçek bir İstanbul’da gezme imkanımız Assassin’s Creed: Revaltions’ı olmazsa olmaz oyunlardan bir tanesi yapıyor. Bunun yanında görsellerindeki ve oynanış mekaniklerindeki geliştirmeler, Türkçe konuşmalar, tarihimizden çıkan büyük isimlerin dahil olduğu gizemli bir hikayenin yeni katmanlarının ortaya çıkması size her şekilde Assassin’s Creed: Revaltions’ı oynatıyor.

Benim gibi serinin fanatikleri için zaten bir tavsiyeye gerek yok, hiç oynamamış olanlar veya bir iki oyuna bakıp yeni oyuna şüpheyle bakanlara tavsiyem hiçbir şey için olmasa bile bu oyunu, güzel İstanbul’u 1511’de dolaşmak hatrına bir deneyin derim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu