Makale

Karanlık Kardeşlik – Bölüm 14

Rutubet kokusu boğazını öylesine rahatsız etmişti ki Elrin öksürmekten uyuyamamıştı. Hücrenin her yeri toz içinde olduğundan nefes dahi alamıyordu. Rahatsız bir biçim de yattığı yerde hareketlendi.
“Elrin kıvranmayı kes!”

Argonian’ın sinirli çıkışı Elrin’in sıkıntısını daha da arttırdı. İmparatorluk Hapishanesi’ne atılmalarından sonra ilk kez konuşmuştu.
“Üzgünüm.” diyebildi sadece.
“Öyle olman gerekiyor zaten!”

Gözlerini açtı. Sürüngenimsi yüz artık dostça bakmıyordu ona. Argonian’ın koyu gözlerinde kin ya da nefrette yoktu. Keşke öyle olsaydı diye düşündü Elrin. Arkadaşı ona hayal kırıklığıyla bakıyordu. Haklıydı. Yüzü sanki dile gelmişti ve Elrin’e, yapmış olduğu hatayı tekrar tekrar hatırlatıyordu. Kuzeyliyi takip etmen şart mıydı? O kanalizasyona bir gün sonra insen, bu gün pisliğin içinde uyumak zorunda kalmazdık. Neden beni dinlemedin kardeşim? Elrin suçluluk duygusunun verdiği utancı -her ne kadar bastırmaya çalışsa da- saklayamıyordu. Argonian bunu fark etmiş olacaktı ki “Elrin buradan çıkacağız merak etme, ve çıkarken muhafızlara hediye olarak kesilmiş bir boğaz bırakacağız.” dedi. Hediye kısmında başını Valen Dreth’in olduğu yere çevirmişti.

Valen Dreth. Kendi idamına iki suikastçıyı da misafir eden adam. Elrin uzun süre bu konu da kafa patlatmıştı. Bu Dunmer kimdi ve Karanlık Kardeşlik’i nereden biliyordu?

Sorular… Fakat hiç bir cevap yok. İpucu bile yok. Yada Elrin Kardeşlik’te yeni olduğundan onun adını hiç duymamıştı. Yoksa bıçakları nasıl tanıyabilirdi ki? Kara El’in onun ölmesini istemesi gayet doğaldı, çok fazla şey biliyor olmalıydı. Susturulması gerekiyordu. Elrin göğsüne bir ağırlığın çöktüğünü hissetti. Bunu daha önce Leyawiin’de alıkonduklarında da hissetmişti. Yakalanmışlardı, artık onların da susturulması gerekiyordu.

“Teinaava?”
“Seni dinliyorum kardeşim.” dedi Teinaava fısıldayarak. “Yalnız biraz sessiz ol. Farkındaysan ortamda kulakları sivri olan bir tek sen değilsin.”
“Bana kızgın değil misin?” diye sordu. Argonian’ın normalde kaşlarının olması gereken yerdeki pullar çatıldı.
“Hayal kırıklığı yaşadım sadece bu” dedi sükunetle. “Ben daha düşünceli hareket etmeni beklerdim. Hislerine değil hırsına güvendin Elrin. Üzgünsün, üzgün olmaya devam et. Pişmansın, öyle kal. Sana kızmıyorum, çünkü benim sana kusabileceğim kinin katlarca fazlasıyla saatlerdir kendini tüketiyorsun.”
“Teinaava!” dedi bir anda sesini yükselterek. “Benim yüzümden şu anda hapistesin!” Teinaava sol eliyle sesini alçaltmasını işaret edince de neredeyse duyulmayacak biçim de ekledi. “İfşa edildin.”
“Sen de ifşa edildin.” dedi Argonian kıkırdayarak.
“Doğru, ama sonuçta bu benim kontratım. Benim başarısızlığımın ceremesini sen de çekmek zorunda değilsin.”

Bunun üzerine Teinaava ciddileşerek “Kardeşim, bundan çok kısa bir zaman önce intikam alma hırsı nedeniyle hayatımdan oluyordum.” dedi. Elrin neyden bahsettiğini hemen anladı. Scar-Tail ile olan yüzleşmesi Teinaava’nın ölümcül bir yara almasıyla sonuçlanmıştı.
“Eğer sen orada yanımda olmasaydın, kesinlikle ölmüştüm. Yeteneklerime o kadar çok güveniyordum ki o herifin bana tuzak kurabileceği ihtimali bir an olsun aklıma gelmemişti. Düşüncesizce hareket ettim. Ve sen beni yaşatmaya çabalarken sürekli kendime kızdım. Tabii baygın olmadığım zamanlarda.”

Elrin hafifçe gülümsedi. Teinaava’nın konuyu nereye çekeceğini az çok kestirebiliyordu. Argonian devam etti “Sende dün gece benim gibiydin. Kendini kanıtlama arzun -daha doğrusu hırsın- gözünü kör etmişti. Bundan sonra daha dikkatli olursun olur biter.”
Elrin tam “Bundan sonrası olmayabilir.” diyecekti ki Teinaava lafı ağzına tıktı.
“Bu pislikten kurtulacağız, sana söz veriyorum.” dedi gülerek. “Ve hapse düşmem olayını bu kadar kafana takma, inan buraya düşmeyi hak edecek çok şey yaptım.”
Elrin de gülümsedi.
“Bizler kötüydük öyle değil mi?”
“Ben böyle dememeyi tercih ederim kardeşim.” diye cevapladı Teinaava. “Bu bizim işimiz, hayatımızın en büyük parçası. Hatta, bu bizim ibadet şeklimiz Elrin.”
                                                                         ***

Üç gündür parmaklıkların arkasındaydılar. Hücrenin önünde ki masasında oturan muhafız iştahla yemeğini mideye indiriyordu. Elrin yemeğe özlemle baktı. Midesi gurulduyordu, hatta öyle şiddetli gurulduyordu ki muhafız bile fark etmişti. Elrin’e dönerek “Demek solucanın karnı acıktı. Verdiğimiz yemekleri yememekte diretmeye devam ederseniz yargılanmanıza gerek bile kalmayacak, benden söylemesi.” diye bağırdı.

Elrin pis pis sırıttı. Hapishanede yemeklerin berbat olması kaçınılmaz bir durumdu. Lakin Elrin ve Teinaava’nın kendilerine verilen herhangi bir şeye ellerini sürmeye niyetleri yoktu. Gerçi Elrin’e kalsa çoktan döneklik yapmıştı ama Teinaava her seferinde onu uyararak yemeklere yaklaşmamasını söylüyordu.

Teinaava’nın bu katı tutumun sebebi onlara verilen yiyeceklere büyülü şeyler katılmış olabileceği ihtimaliydi. Teinaava’nın söylediğine göre şehirde ki büyü okulu olan Arcane Üniversitesi, muhafızlarla sürekli temas halindeydi. Yiyecekleri büyülemeleri, ve mahkumları bu sayede konuşturmaları işten bile değildi.

Elrin, hemen çaprazlarındaki hücrede tutulan hedeflerini gözlemledi. Yemeğini iştahla yemekteydi. Acaba böyle bir hata yaptığı için mi Kardeşlik’in onu öldürmesi gerekiyordu? Elrin ve Teinaava’nın bıçaklarını tanıdığına göre kesinlikle Kardeşlik hakkında bilgiye sahipti. Fakat muhafızlara ötmüş olsaydı, bizzat muhafızların onları tanımaları gerekmez miydi? Sonuçta zırhları ve bıçaklarına el konulmuştu. Bu nesnelerin sahipleri konusunda onları uyaran yine Dreth olmuştu. Dunmer hakkında hiç bir şey bilmiyordu. Dudaklarını kurutan susuzluk bile bu adam konusunda ki merakını dizginleyemiyordu. Sen kimsin Karanlık Elf, neyin nesisin?

“Teinaava, bu Dunmer hakkında neler bildiğini lütfen artık açıkla.” dedi Elrin belki yüzüncü defa. Üç gündür bu soruyu Teinaava’ya o kadar çok sormuştu ki Argonian cevap vermeye bile tenezzül etmedi. Elrin, onun bazı şeylerden haberi olduğunu bal gibi biliyordu, sıkıştırmaya devam etti.
“Bildiğini, biliyorum Teinaava.” dedi sabırsızca. “Lütfen açlık ve susuzluktan geberip gitmeden önce bana anlat.”
“Hayır kardeşim, sana anlatılması uygun görülmemişse benim açıklamam gibi bir durum söz konusu olamaz.” diye Elrin’i tersledi. “Ayrıca derdimiz bu değil, farkındaysan hapisteyiz!”
“Hey! Kavga etmeyin solucanlar!” diye bağırdı muhafız.
“Anladık, merak etme sen!” dedi Elrin sadece dudaklarını oynatarak. Muhafızın onu duymasını göze alamazdı.

Teinaava’ya gelecek olursa, umurunda bile değildi. Açlığa ikisi de zor da olsa dayanabiliyorlardı ama susuzluk özellikle Teinaava’yı -sadece üç gün geçmesine rağmen- tüketiyordu. Pulları solgunlaşmıştı. Hareket ederken bile zorlanıyordu. Bu yüzden gerekmedikçe ağzını bile açmıyordu. Elrin onun ırkının bataklıklardan geldiğini biliyordu. Yine de yapabileceği hiç bir şey yoktu. Bu onların seçimiydi.
Yukarıda hapishanenin giriş kapısı gürültüyle açıldı. Aşağıya biri iniyordu. Elrin ilk baştan nöbet değişimi sandı fakat masada oturmakta olan muhafız hemen toparlanarak saygıyla ayağa kalkınca dikkatini o yöne verdi.

“Hoş geldiniz efendim.” dedi muhafız yeni gelene.
“Teşekkür ederim, lakin çıkmanı isteyeceğim. Yeni gelen mahkumlarla ilgili dedikodular beni oldukça rahatsız ediyor. Onlarla özel olarak konuşacağım. “
“Peki efendim.” dedi muhafız ve yerlere kadar eğilip selam vererek çıkışa yöneldi.
Elrin geleni merak ettiğinden  parmaklıkla yaklaştı. Olan oldu.

Muhafız merdivenlerin dibinde ki Dreth’in hücresinin fazla yakınından geçmişti. Dunmer parmaklıkların ardından muhafızı yakaladı ve okkalı bir yumruk salladı. Muhafız darbeyi yediğinde hazırlıksız yakalanmıştı. Etkisiyle yere yuvarlandı. Yerden hışımla kalktı. Sonra o ve  onun üstü olduğu üzerindeki parlak beyaz zırhtan belli olan birlik komutanı hücrenin kapısını kızgınlıkla açtılar. İçeri daldıklarında hala gülmekte olan Valen Dreth’i pataklamaya başladılar. Dunmer hem gülüyor hem de acıyla ciyaklıyordu. Ama bu iyi değildi çünkü muhafızlar her yumruk indirişlerinde dozlarını biraz daha arttırıyorlardı. İkisi de hücreden çıktıklarında Valen Dreth bayılmış halde hücresinde yatıyordu. Adamı bayıltana kadar dövmüşlerdi.
“İhmalkarlığın hayatına mal olabilirdi asker.” diye bağırdı komutanı. “Şimdi git, ve bir dahakine dikkatli ol.”
Muhafız mahcup bir şekilde merdivenleri hızla tırmandı. Birlik komutanı kaskatı yüzüyle Elrin ve Teinaava’nın tutulduğu hücreye yaklaştı ve elindeki anahtarla kilidi açtı. Tam önlerinde durdu ve tiksintiyle onları süzdü. Kahverengi saçları at kuyruğu yapılmıştı ve ensesinden beyaz altın işlemeli zırhına uzanıyordu. Deniz mavisi gözleriyse alevler içindeydi.

“Adım Hieronymus Lex. İmparatorluk Şehri’nin Gözcü Birlik Kaptanıyım!” diye gürledi. Elrin adamın haşmeti karşısında ezildiğini hissediyordu.
“Sana kim olduğumuz hakkında herhangi bir bilgi vermeyi reddediyoruz.” diye ona meydan okudu Teinaava. Bedeni zayıflamış olabilirdi fakat Argonian’ın sesi çelik iradesinin sembolü gibiydi. “Kim olduğumuzu söyledik, bizler tüccarız.”
“Hadi oradan sürüngen!” dedi gülerek Lex. “Ne zamandan beridir tüccarlar geceleri bellerinde gümüş bıçaklar ve deri zırhlarla dolaşmaya başladı. Sizler Kardeşlik’tensiniz. Biliyoruz.”
“Kaynağınız da az önce adamına saldıran kaçık olmalı.” dedi Teinaava.
Lex bir süre bocaladı. Sonra, “Onun bize söylediklerini duysaydın o çirkin suratınla bana meydan okumaya çalışmazdın mahkum!” dedi.
“Bizim Karanlık Kardeşlik üyeleri olduğumuzu kanıtla o zaman!”
“Merak etme, eninde sonunda hepiniz konuşursunuz!” diye alayla güldü. Adamın gülmesi Elrin’in içini gıcıklıyordu. “Yanında ki Elf ise zaten suçu bilinen biri. Onu yakalamak işin ekstrası gibi oldu.”
“Eğer o pisliğin boğazını kesmeseydim beni oracıkta parçalardı. Kılıcına davrandı!” Elrin sonunda tartışmaya dahil olmuştu.

Teinaava da Lex’e bir şeyler söylemek üzereydi ama Elrin’i duyunca gözleri şokla açılarak ona baktı. Gözcü Birlik Kaptanı Argonian’ın bakışını yakalamıştı.
“Şaşırmana gerek yok, hepiniz katilsiniz sonuçta!”
Argonian yeniden Lex’e döndü.
“Öyleysek bile dediğim gibi bir kaçığın laf atmasıyla bizi yargılayamazsın!” dedi. “En azından Kardeşlik’te olduğumuzu kanıtlayamazsın diyelim.”
“O kaçık dediğin…”
Lex devamını getiremedi. Elrin, kaptanın arkasında koyu tenli bir mahkumun yükseldiğini fark etti. Sağ elinde parlayan nesnenin ne olduğunu tahmin etmeye bile gerek yoktu. Woe!

Hedefinin elinde ki Elrin’in bıçağıydı. Ve doğrudan Lex’in omzunun açıklığından vücudunun derinliklerine saplanmıştı. Kanlar havaya yükselirken Lex yere düşüyordu. Dreth Bıçağı havaya kaldırarak haykırdı.

“BEN KAÇIK DEĞİLİM! BEN VALEN DRETH’İM! VALEN DRETH!”

Elrin’in ağzının kenarıyla Teinaava’ya fısıldadı:
“Acil, bir şeyler yapalım.”
Başını yana çevirdiğinde anlık bir şok yaşadı. Argonian yanında değildi.
Gelen çatırtıyla bakışlarını yeniden Dreth’e yöneltti. Dreth o anda boyun kemikleri dışarı çıkmış bir şekilde yere yığıldı. Hedefi, boynu korkunç bir biçimde kırılmasıyla can vermişti. İnfazı gerçekleştiren Teinaava’ysa Dunmer’in üzerine eğildi ve onun elinden Woe’yi aldı. Bıçağı Elrin’e uzatarak “Gidiyoruz kardeşim” dedi.

“Ne ne ara-“
“Nasıl olduğu önemli mi Elrin. Kontratın tamamlandı.” diye söylendi Teinaava. “Muhafızlar aşağı inmeden gidelim.”
Elrin bıçağını eline aldı ve hücrenin karşısında masanın üzerinde ki deri zırhına ilerledi. Giymeye zamanları yoktu.
“Teinaava buradan nasıl kaçacağız?” diye sordu Elrin.
Eşyalarını toplamış olan Teinaava muhafızların açık unuttuğu Valen Dreth’in hücresinin hemen zıttın da ki hücreye bakıyordu.
“Buraya gel kardeşim.” dedi hayretle.
“Ne var ki orada?”
Cevabı hücrenin sol duvarında gizliydi. Duvar yıkılmış gibiydi. Ve ilerinde ki karanlıkta ne olduğunu tahmin etmek hiç zor değildi.
Geçit’i bulmuşlardı. Argonian, Lex’in üzerinden aşırdığı anahtar yordamıyla hücrenin kapısını açtı.

Kısa bir süre sonra karanlık tünelde kör gibi ilerliyorlardı. Tas duvarların yansıyan ayak sesleri duydukları tek şeydi.
“Kardeşim, sana bir şey sormam gerekiyor.” dedi Teinaava. Sesindeki korku tınısı Elrin’i tedirgin etmişti. “Lucien Lachance’nin seni ziyaret ettiği ilk gece neler oldu?”
Bunu beklemiyordu. Yinede Argonian’ı rahatlatmak için handa yaşadıklarını kısaca anlattı. Bitirdiğinde Teinaava’nın ayak seslerini artık duymadığını fark etti.
“Teinaava?” diye seslendi karanlığa. “Beni korkutmaya başladın!”
Argonian’ın sesi tam arkasından geldi.
“Korku önemlidir, kardeşim!”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu