Makale

Ejderdoğan – Bölüm 9

Tablet XI:
“Yıllar süren sessizliğim ertesinde,
Tek bir isim çıktı Gri Sakallar’ın ağzından,
Genç Tiber Septim, çağrılmıştı Dünya’nın Boğazı’na,
Ve Gri Sakallar, onu Dovahkiin diye kutsamışlardı.”
***

Gri cübbeli keşişler köşedeki yatağın çevresine toplanmışlardı. Senkronize bir biçimde söyledikleri kelimeler yatağın çevresinde aura oluşturuyordu. Aodray söylenenleri anlamıyordu. Zaten ne dedikleri zerre kadar umurunda değildi. Eğer sonunda Lydia yeniden ayağa kalkacaksa, ne söylediklerinin ne önemi vardı ki?

Sandalyesinde rahatsız bir şekilde oturuyordu. Zihni ve yüreği suçluluk duygusuyla kavruluyordu. Dikkatsiz davranmıştı, Yol’u küçümsemişti. Yol ise cezayı yoldaşına ölümcül bir yara vererek kesmişti.

“İnancını kaybetme Dovahkiin.” diye konuştu tok bir ses. “Sen inanmazsan bizim yaptığımız yardımın hiç bir anlamı kalmaz. Tüm kalbinle onu hayatta tutmaya çalış.”

Aodray, eğdiği başını kaldırıp kendisiyle konuşan yaşlı keşişe baktı. Tıpkı cüppesi gibi koyu gri olan gözleri, ağarmış sakalıyla uyum içindeydi. Yüzünün her bir karesine bilgeliğin getirdiği kırışıklar kazınmıştı.

Keşiş arkasını dönüp ters yönde yürümeye başladı. Aodray hemen sandalyesinden kalktı ve keşişi takip etmeye başladı. Daha fazla suçluluk duymak istemiyordu, ölü misali yatağa uzanmış bedeni görmek istemiyordu.

Tepeden sızan gün ışığı eşliğinde yürüdüler. Taş kalenin ihtişamı Aodray’ı çepeçevre sarmıştı. Kaleyi ayakta tutan sütunlar yekpare taştandı, üzerlerinde işlemeler vardı. Dört bir yanda yanan meşaleler, insanı huzura kavuşturan, tarif edilemez bir sıcaklık yayıyordu. Aodray, meşalelerle birlikte hislerine yeniden kavuştuğunu hissetti.

“Çağrımıza cevap vermek için buraya kadar geldin Dovahkiin.” diye konuştu keşiş. “Ben Arngeir, Gri Sakallar’ın diliyim.”
“Nasıl yani?” diye sordu Aodray. Anlığına dikkati dağılmıştı.
“Diğerleri seninle konuşmayacaktır, ben hepimiz adına konuşurum.” diye cevapladı Arngeir. “Çünkü onların sesleri eğitilmemiş kişiler için oldukça tehlikelidir. Duyacağın en küçük bir fısıltı ölümüne yol açabilir.”
“Ama onları duydum, Lydia’yı tedavi ederlerken seslerini duydum.” diye karşı çıktı Aodray.
“Ses, sana yönelmediği sürece onları duyman pek bir şey ifade etmeyecektir Dovahkiin.” dedi Arngeir sakince açıklayarak.”
Aodray, “Tüm bunlar…” diye söylenerek  avludaki merdivenlere oturdu. “Tüm bunlar beni aşıyor.”

Arngeir konuşmadı. Nord’un omuzlarında hissettiği büyük sorumluluğu anlıyordu. Halk tarafından kahraman, kurtarıcı diye ilan edilmek, hazır olmayan biri için büyük yüktü.

Avlunun sonunda, gri cübbeli keşişlerden biri belirince Aodray toparlandı. Keşiş, Arngeir’e bir şeyler fısıldadıktan sonra geri dönerek geldiği yerde kayboldu.

“Haberler iyi Dovahkiin.” dedi Arngeir gülümseyerek. “Arkadaşın yaşayacak.”

Arngeir’in haberiyle göğsündeki sıkışma hissinin kaybolduğunu fark etti. Hemen oturduğu merdiven sırasından kalkarak Lydia’nın yatmakta olduğu yere koştu. Göğsünün sağ yanı sarılmıştı. Sargılarda biriken az miktarda kan onu tedirgin etmiş olsa da, yüzünün rengi yerine geldiğinden, bu onu rahatlatmaya yetmişti.

“Güçlü bir kadın.” dedi Arngeir, Aodray’ın yanına gelerek.
“Tüm bunlar beni aşar derken kastettiğim şey buydu.” dedi Aodray.
“Sen Dovahkiin’sin, sen güçlü olursan, yanındakileri de güçlü kılarsın.”
“Belki.” diye karşılık verdi Aodray.
“Seni buraya çağırdık, çünkü arayışında Dovahkiin’e rehberlik etmek bizim görevimizdir. Bu nesiller, çağlar boyu böyle olmuştur.”
“Başkaları da mı var?”
“Sen ilk, değilsin.” dedi Arngeir, az önce Aodray’ın oturduğu sandalyeye geçerek.
“Bunun ejderhaların geri dönüşüyle alakalı olduğunu düşünüyorum.” dedi Aodray düşüncelere dalmış bir şekilde.
“Evet, geri döndüler. En azından gökyüzü bize böyle söylüyor. Mirmulnir bu yüzden sana geldi.”
” Mirmulnir?” diye sordu Aodray. “O kim?”
“Şu an ruhunu taşıdığın ejderhanın adıdır Mirmulnir.”
“O… O bana saldırmadı. Zaten kulenin tepesinde yaşanan uzunca bir süredir kafamdaydı. Ejderha neden onu öldürmemi istedi?”

“Anlaşılan, zihnini cevabını veremediğin sorularla epeydir yormuşsun Dovahkiin.” dedi Arngeir hüzünle karşısındakine bakarak. “Bazen cevapları duymaman, bilmemen gerekir. En azından zamanı gelinceye kadar.”
“Buraya felsefe dinlemek için gelmedim!” diye patladı Aodray. “Az kalsın yol arkadaşımı kaybediyordum. Cevap istiyorum!”
“Yaşadığın şeyleri anlıyorum Dovahkiin, ama bu benim cevabını verebileceğim bir soru değil. Seni buraya kendini hazırlayabilmen için çağırdık.”
“Neye karşı?” diye sordu Aodray ilgisizce.
“Ejderhaların karşısında sadece Dovahkiin’in şansı olabilir.”
“Ejderdoğan saçmalığından artık sıkıldım desem yeridir. İnsanların benden bir şeyler beklemesinden nefret ediyorum. Ben kurtarıcınız değilim. Daha kim olduğumu bile bilmiyorum.”
“Ejderhaların doğuşlarından itibaren Ses’i bildiğini ve onun koruması altında olduğunu biliyor muydun Dovahkiin?”

Aodray, Arngeir’in yüzüne şaşkın bir ifadeyle baktı. “Bu ne demek şimdi?”
“Peki, ejderhaların yeni güçleri kullanabilmek için kendi kardeşlerini katletmek zorunda olduğunu biliyor musun?”

Aodray hala anlamamıştı. Yaşlı adamın devam etmesini bekledi.

“Senin o gün yaptığın şey buydu Dovahkiin.” diye açıkladı yaşlı keşiş. “Güce vakıf olabilmek için kardeşlerinden birini öldürdün. Onun ruhunu aldın.”
“Benden bir katilmiş gibi söz ediyorsun.” diye karşı çıktı Aodray.
“Yo, hayır hiçte değil. Mirmulnir’in başka bir amacı vardı. O sadece yapması gerekeni yaptı. Ölüm, onun ödemeye çoktandır hazır olduğu bir bedeldi.”
“Bu amaçtan bahsetmemekte kararlısın öyle değil mi?”
“Yakında öğreneceksin Dovahkiin.” diye cevapladı Arngeir. “Şimdi değil. Şimdilik tek bilmen gereken Mirmulnir ile beraber Skyrim’e ejderhaların geri döndüğünü öğrenmemiz. Onlara karşı hazır olmak zorundasın.”
“Nedense hiçte kolay değilmiş gibi geldi bana.”
“Dovahkiin, öfkene ve kederine hakim olmak zorundasın. Bizler seni hazırlamak için buradayız. Bunu daha önce söyledim.”

Aodray, ona sabırla bakan yaşlı adamı süzdü. Kendisine yardım etmek istediği açıktı. Ama yinede güvenemiyordu. Bir şeyler eksikti sanki. Ejderhanın kurduğu planın ne olduğunu çok merak ediyordu. Bunu öğrenmek için yedi bin basamağı tırmanmıştı. İçinden bir ses, Mirmulnir’in kendi geçmişine dair cevaplar barındırdığını söylüyordu. Karşısındaki ise şimdilik cevabı öğrenmemesini istiyordu.. Neden beklemesi gerekiyordu ki?

“Bu senin kaderin Dovahkiin.” dedi Arngeir. “Fakat, her şey sonuna kadar senin elinde. Kaderine sırt çevirebilirsin, ya da seni bekleyen tehlikelerle yüzleşebilmek için yardımımızı kabul edersin. Damarlarında akan güç senin en büyük hediyen, bunu lanete dönüşmesine izin vermemelisin.”
Aodray duraksadı. Lydia’nın kıpırdandığını görmüştü. Belli ki acı çekiyordu. “Onu kurtardığınız için size minnettarım.” dedi Arngeir’e dönerek. “Üzgünüm, kafam allak bullak. Helgen’den beri herkes bir şeyler anlatıyor. Herkesin benim üzerimde bir fikri ve beklentisi var. Sanırım  gerçeklerle yüzleşmek beni korkuttu.”

“Korku önemlidir Dovahkiin.” dedi Arngeir yeniden gülümseyerek. “Öfkene asla yenik düşme. Korkunla yüzleşip onu yenebilirsin fakat öfkeni yenemeyebilirsin. İşte bu seni bitirir.”
“Korkum, yanımdaki insanların benim yüzünden zarar görmesi. Bunun olmasını istemiyorum. Korktuğum şeyden daha güçlü olursam çevremdekileri koruyabilirim. Cevapları bekleyeceğim,” dedi Aodray ve yaşlı adama bakarak ve, “Usta Arngeir.” diye de ekledi.
” Hrothgar’a hoş geldin Dovahkiin!”

Not: 9. Bölüm, bir geçiş bölümü olması nedeniyle biraz kısa oldu. Sonraki bölümlerde hikaye iyice açılacağından kısalık-uzunluk konusunda bir korkunuz olmasın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu