Makale

Sektörün uzayan kolları; Oyun Kumandaları

Sürekli değişime uğrayan oyun sektöründe, belki de kalıcı olan tek bir şey vardı. Onlara ister Gamepad, ister Joystick isterseniz de Joy Pad deyin. Hangisini söylediğinizin ya da onları nasıl isimlendirdiğinizin önemi yok. Önemli olan bu oyun kumandalarının yıllara meydan okuyup, bir çok farklı değişimi de beraberinde getirerek günümüze kadar geldikleri. Öyleleri var ki çoğu oyuncunun yaşından büyük. Öyleleri var ki gerek tasarımı, gerekse çıktığı dönem itibariyle hayatımızda çok önemli yerler edindi. Kiminin gençlik yılları, kiminin çocukluğu bu aletlerle geçti gitti. Tabii kimileri içinse onlar hala hayatın önemli bir parçası.

Oyun kumandaları geçen onlarca yılda, bir çok farklı isimde ve bir çok farklı tasarımda oyuncuların karşısına çıkmıştır. 1970’lerde dolmaya başlayan, çeşit çeşit, marka marka, renk renk cihazlardan oluşan bu havuzun tarihine kabaca göz atalım…

Nereden Nereye…
Oyun endüstrisine renk katan ve oyuncular için vazgeçilmez hale gelen kumandalardan ilki ‘The Paddle’dır. Atari tarafından 1972 yılında çıkartılan The Paddle isimli kumandanın, analog kumandaların da ilk örneğini oluşturduğu söylenir. ‘The Paddle’ ismi, sıkça oynanan Pong oyununun tenise benzeyen yönünden ötürü ‘masa tenisi raketi’ manasında verilmiştir. Bu kumandalar fiziksel hareketleri dijital sinyallere çeviren potansiyometreleri(potentiometers) kullanan analog sisteminden yararlanmaktaydı. Potansiyometreler oyuncuların kumanda üzerinde yaptıkları ani hareketlerin hızını algılayarak, bu algıyı ekran üzerine eş anlı olarak yansıtan dijital sinyallere çevirmekteydi. O dönemde çıkan bu cihazlar Pong ve Breakout stilindeki oyunlar için de oldukça ideal gözüküyordu.

The Paddle’ın ardından 1978 yılının başlarında yine ATARI tarafından, yukarı, aşağı, sağa, sola ve çaprazlara doğru sekiz taraflı yön kabiliyeti olan Joystick’ler çıkartıldı. Joystickler ağır ve genişçe bir taban üzerine oturtulan ince çubuklar ile kontrol ediliyorken, o dönemde çıkan ilk örneklerinde sadece bir tane fonksiyon tuşu vardı. Biçimleri sadece eğlence amaçlı tasarlanmalarına rağmen, yapımında gerçek uçakların kumandalarından(controllers) esinlenildi.

Bu Joystickler günümüzde halen, oyunların dışında, uçak ve uzay simülatörlerinde kullanılmaktadır. 1983 yılına gelindiğinde, uzun yıllar boyunca standart  oyun kumandası olarak kabul görecek bir cihaz çıkmıştı; NES (Nintendo Entertainment Station) ile birlikte gelen NES Controller. Kimileri tarafından ‘Joypad’ olarak adlandırılan bu ‘gamepad’, sağ tarafında bulunan fonksiyon tuşlarıyla birlikte, sol tarafında yön tuşlarını barındırıyordu. Ayrıca oyunları başlatma ve duraklatma kabiliyeti olan bu gamepadin  tasarımına, yıllar içersinde fazladan birkaç tuş ya da seçenek eklense de, standart temasını sürekli korudu.

Peki bunca yıl boyunca bu tasarıma neler eklendi? Aslında bakarsanız pek
çok şey… İlk başlarda sadece iki fonksiyon tuşuna sahip olan gamepad’e
sonradan iki tane daha tuş eklenerek bu sayı dörde çıkartıldı. Normalde
bir tane dijital yönlendirme tuşuna sahipken, şuan buna ek olarak iki
adet analog stick de bulunuyor. Bunların dışında gelen yeniliklerse, alt
kısmın sağ ve sol tarafına ikişer tane eklenen tuşlar ve titreşim
fonksiyonu sayılabilir. NES Gamepad’i ilk çıktığı zamanlarda tüm bu
yeniliklerin önünü açarken, ciddi parmak yanmaları ve el ağrımaları gibi
rahatsızlıkları da tetiklemiştir.

Dual Shock Geliyor
Sega 1990’lara doğru NES Gamepad’in niteliklerini geliştirdi ve onu daha fonksiyonel bir yapıya kavuşturdu. Nintendo, gamepadin tasarımını biraz daha bükerek ele tam oturmasını sağlamakla kalmadı, iki tane olan aksiyon tuş sayısını da üçe çıkarttı. Geliştirilmiş bu oyun koluyla, oyuncuların el ağrılarını da bir nebze olsun giderebildi. Sega bununla yetinmedi. Üç tuşlu yeni tasarımı biraz daha ileriye götürerek sayıyı altıya çıkarttı. Nintendo’da buna altı tuşlu SuperNES (SNES) ile karşılık verdi. Bu aşamadan sonra Sega ve Nintendo arasındaki rekabet devam edecek, sektörün renkli cihazları olan gamepad’lerin gelişimine sadece onlar liderlik edecek gibi gözüküyordu. Ancak işler Sony’den sonra değişmeye başladı.

Sony’nin meşhur Dual Shock Controller’ı ilk kez Nisan 1998’de gözüktü. Bu cihazın tasarımında standart taslağa sadık kalınsa da cihaza birkaç önemli ekleme yapılmıştı. Bunlardan en mühimi orta kısma yerleştirilen iki analog stickti. Oyuncuya analog stickleri açıp kapatma yetkisi veren ‘analog tuşu’ da gelen yeniliklerin devamı oldu. Sega, Sony’nin bu dev atılımına ‘Sega Saturn 3D Controller’ ile yanıt verdi. Altı tuş ve D-Pad’i üzerinde barındıran Saturn 3D’de bir de minik analog stick bulunuyordu. Ayrıca cihazda bulunan geçiş anahtarı ile analog stick ve d-pad arasında geçiş yapılabiliyordu. Son olarak çift basınca duyarlı (dual pressure sensitive) tetik tuşları ile 2000’lerin kontrol cihazlarına ilham verdi.

2000’lere gelindiğinde Sony iyice ağırlığını koydu ve oyuncular tarafından yıllarca kullanılacak olan dual shock game pad’ini birkaç adım ileri götürdü. Artık Playstation 2’nin gamepad’i de, aynı Sega’nın ki gibi, basınca duyarlı analog tuşları barındırıyordu. Bu sayede, örneğin ekrandaki bir karakter için tuşa biraz basıldığında hafif yumruk atarken, daha sert basıldığında oldukça etkili yumruklar atmaya imkan tanınmıştı. Sony’nin ardından Microsoft sahne aldı ve Xbox ile birlikte Xbox Controller geldi. Bu gamepad’te d-pad ile analog stick, PS2’ye göre ters sıralanmışken, sağ taraftaki dört fonksiyon tuşu da çapraz dizayn edilmişti.

Xbox’ın gamepad’i ile getirdiği kayda değer en büyük yenilik, kablosu olmuştu. Microsoft, standartlardan daha uzun olan yaklaşık üç metrelik kablosuna ek olarak, herhangi çekme ya da esnetme gibi tehlikelerden korunması amacıyla, ara bağlantı eklemişti. Bu sıralarda Nintendo tarafında da bir takım gelişmeler oldu. Nintendo, ‘Gamecube’ için çıkarttığı oyun kumandasında, aynı X-box ‘taki gibi, dijital ve analog arası geçiş yapmaya yarayan tuşu kaldırdı.

Üç dev firma da oyun kollarında benzer yenilikler yaparak ilerlemeye devam etti ve bu küçük cihazlar yıllar içersinde adeta evrim geçirerek günümüzdeki hallerine büründü.

Kablosuz Teknolojisi
İlerleyen teknolojiye ayak uydurabilen her insan için hayat günden güne kolaylaşıyor. Buna oyuncular da dahil. İki metreyi zor bulan gamepad kablolarına esir olmak istemeyen oyuncular, teknolojinin oyunculara bir lütfü olan kablosuz gamepadleri  kullanarak bu sorunu kolaylıkla aşabiliyorlar. Sinyal kalitesi, şarj etme vb dezavantajları bulunsa da kablosuz gamepadler günümüzün oyun anlayışında vazgeçilmez bir yere sahipler.

Teknolojik cihazların tamamında yaşanan kablo sorunu oyun kumandaları için de geçerli. Bilgisayar ya da oyun konsolları gibi bağlandıkları cihazlara sizi esir eden ve oturuşunuzdan oyun stilinize kadar her şeyi etkileyen kablolar, her ne kadar bunaltıcı gözükse de, aslında çok önemli faydalar sağlıyor. Kablolar sayesinde insanlar daha sağlıklı yaşıyor. E tabii buna oyuncular da dahil. Başında saatlerce vakit geçirilen ekranlar zaten başlı başına radyasyon deposu. Kablosuz teknolojisi ile havada uçuşan sinyalleri de buna katarsak, insanlar sağlıkları konusunda endişelenmekte haklı. Ancak gerçekçi olmakta da fayda var. Daha rahat oyun oynama ve içinde bulunulan alanı özgürleştirme düşüncesi, maalesef sağlığa yönelik endişelerin üzerine toprak atabiliyor. Oyuncular kablo derdi olmadan, oyun kumandalarını özgürce kullanmak isteyebiliyorlar. Evde ya da dışarıda bir yerlerde oyun oynayan kişilerin çoğu, kablosuz kumandaları bunun için tercih ediyor.

Konsol üreticileri de artık oyun kumandalarını standart olarak kablosuz kullanılacak şekilde üretiyorlar. Firmaların teknolojiye destek vermeleri güzel. Oyuncularda bu teknolojiye zorlanarak bir şekilde ilerleme kat ediliyor. Xbox Kinect ve Playstation Move’da bunun en canlı örnekleri.

Mouse VS Analog Stick
Mouse veya Analog Stick ile oyun oynamanın yarattığı tartışma yıllardan beri devam ediyor. Bir tarafta hedefi mouse dışındaki bir cihazla tutturmanın ‘eziyet’ olduğunu savunanlar varken, diğer tarafta ‘analog stick gibi efsanevi kontrol çubuğunun üstüne tanımam’ diyenler var. Her ne kadar iki tarafta kendine göre haklı olsa da mouse ile rahat edenler, sayıca daha üstün. Çünkü mouse düz zeminde tam el kabiliyeti ile rahatça kullanılabilirken, analog stick belirli noktada belki de sadece bir parmak ile kontrol ediliyor. Analog Stick ne kadar hassas tasarlanmış olursa olsun kaliteli bir mouse ile aynı kolaylığı sağlayamayabiliyor. Ancak diğer taraftan gamepad ile oyun oynamanın verdiği keyfi de mouse ile alamayabiliyorsunuz.

Üstelik geliştiricilerin hassas kontrol gerektiren noktalarda ‘auto aim’ vb gibi sağladıkları kolaylıkları da göz önünde tutarsak, analog stick oldukça iyi bir alternatif diyebiliriz. Kaldı ki yıllanmış konsol oyuncuları ya da diğer bir değişle gamepad ile oynamaya alışmış oyuncular için mouse ile analog stick arasında hiç fark olmayabilir. Belki de bu gerçekten tamamen alışmaya bağlıdır. Sonuç ne olursa olsun her oyuncu alıştığı şekilde oyunlarını oynamaya devam edecektir.

Kullan At Gamepadler
Hem konsolların yaygınlaşması, hem de bilgisayarda gamepad kullanımının artmasıyla birlikte bir çok firma oyun kumandası üretir hale geldi. Logitech, Microsoft ya da Sony gibi işinin ehli firmaların dışında daha ucuz ikame mal sunarak piyasada tutunmaya çalışan onlarca firma mevcut. Fiyatları kendi içersinde değişen ancak genellikle 30 TL’yi geçmeyen gamepad’leri üreten firmaları tercih eden oyuncuların da kendine göre sebepleri var. Bu gamepadlerin orjinallerine nazaran damping sayılabilecek fiyatlarda satılmaları da bu sebeplerden birisi. Ayrıca çok daha yüksek fiyattan orijinal gamepad almayı gereksiz bulan oyuncularda mevcut. Sonuçta bir oyun kumandasına onlarca lira para vermek bir çok kişiye mantıksız gelebilir. Bu durumda kişiler daha ucuz alternatiflere yönelerek, çareyi ‘kullan at’ gamepad’lerde bulacaktır. Bu gamepadlerin elbette orjinalleri kadar dayanıklı olmaları beklenemez. Ömürlerinin daha az olmasından dolayı çabucak yıpranarak, çöp kutusuyla tanışırlar. Oyuncu için çözümse, yine düşük fiyattan yeni bir tanesini almaktır.

Fazla para ödeyip en kalitelisini almak mı, yoksa çok daha azını ödeyip daha düşük kaliteyi tercih etmek mi? Aslında bu sorular sadece gamepadler için değil piyasadaki neredeyse bütün ürünler için geçerli ve net bir cevabı yok. En pahalı mal bazen en kusurlu, en ucuz mal da bazen en verimlisi çıkabiliyor. Örneğin 110 TL verdiğiniz bir gamepad birkaç ay geçmeden servise gönderilebilirken, aynı kişinin kalitesiz diyerek yüzüne bakmadığı bir gamepad’i başka bir kullanıcı aylarca hatta belki yıllarca kullanabiliyor. Aslında cevap hep dilimizde : ‘Elektronik biraz da şans işi.’

Sonsöz

Yazıyı toparlamaya başlarken oyun kumandalarının günümüzde geldiği noktaya değinmek istiyorum. Geçen “İki kardeşten küçüğü; Multiplayer” adlı makalede değindiğim ‘Tennis For Two’ oyunu ile yaklaşık elli sene önce başlayan bu macera, Kinectlere, Movelara kadar dayandı. Artık oyuncuların yaşadıkları tecrübeler bambaşka. Eskiden iki oyuncuyu yan yana getirip doyasıya eğlendiren oyun kumandalarının kullanım amaçları gittikçe genişliyor. Artık insanlar, haftalarca çeşitli programlara katılıp da veremedikleri kilolarını sadece Nintendo Wii ile verebiliyorlar. Bunun yanında Kinect’i kullanacak olan Fifa 13’ün, maç sırasında küfür edecek oyuncuları bir şekilde cezalandırması gündemde. Özellikle geçtiğimiz on yıldaki gelişim inanılmaz. Yıl 2012 ve oyun kumandalarının geldiği nokta bu. Bakalım bundan sonraki dönemlerde bizi ne gibi yenilikler bekliyor.

Haftaya görüşmek üzere. Hoşçakalın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu