Oyun Akademisi #23
Bu hafta Oyun Akademisi’ni ofisimizin biricik kurgu uzmanı, görsel silahşörü ve sinirli adamı Hasan Ali Oğuş’a emanet ediyorum. Hasan genelde oynadığı inanılmaz zorlu ve bir o kadar garip oyunlara ömrünü harcamasıyla bilindiğinden, Türkiye’de çok bilinmeyen bir oyun türü olan Roguelike’ı anlatmasını istedim. -M.G
Genelde sıra tabanlı, tekrar oynanabilirliği yüksek hatta bazen neredeyse sınırsız olan, öldüğünüzde aynı karakterle tekrar oynayamadığınız ve save-checkpoint sistemi olmadığından yapılan hataların geri alınamadığı ve tüm bunların text ve ASCII tabanlı grafik sistemiyle yansıtıldığı oyun türüne roguelike diyoruz.
Bu tanımlama çok geniş olmakla beraber bir o kadar da dardır ve kesinlikle her oyun için geçerli değildir. Oyunlar genelde açık kaynaklı olduğundan, oyuncular oyun kodunu istedikleri gibi geliştirmekte kullanabiliyorlar.
Bu da aynı oyunun halihazırda çok yüksek olan tekrar oynanabilirliğini iyice yukarıya taşıyor. Yeni npc’ler, yeni alanlar, yeni dünyalar hatta yeni evrenler eklenebiliyor. Delirtici değil mi?
Genelde dungeon crawl (zindanlarda sürtmek dolaşmak gibi kaba bir çeviri ile) üstüne oluyor oyunlar. Yani bir zindana girip görevinizi tamamlayana kadar, tabii eğer bir göreviniz varsa, zindanın altını üstüne getiriyorsunuz ve bu esnada eğer yeterince dikkatli ve tecrübeli değilseniz defalarca acınası durumlara düşüp ölümünüzle buluşuyorsunuz.
Her roguelike zindanlarda mı geçecek? Tabii ki hayır, dış dünyada hatta geleceğin taşı toprağı sanal dünyalarında geçen pek çok oyun var.
Roguelike ile nasıl eğlenilir? Oyunlar grafik açısından boş oldukları için (ASCII teknik olarak grafik sayılıyor olabilir) yaşanan her şey size güzel tasvirlerle anlatılıyor ve geri kalan her şey sizin hayalgücünüze kalıyor. Eğlencenin başladığı yer burası, hayal gücünüz.
Oyunun anlattıkları ne kadar hayal edilirse, eğlence o kadar artıyor. Tabii işin bir de serbestlik unsuru var, albatros kanı fırlatarak dağ porsuğu avlayabilmek pek çok açıdan yanlış ve bir o kadar da eğlenceli bir şey.
“Roguelike hemen hemen böyle bir şey“
Dwarf Fortress’ın Adventure mod’unda aşşağı yukarı çantanıza koyabildiğiniz her şeyi fırlatabiliyorsunuz buna kan damlaları, bir ork cesedi, albatros, karınca adam anteni ve hayal edebildiğiniz ve edemediğiniz bir çok şey dahil.
Üçüncü unsur, en azından benim önem sıramda üçüncü olarak, hikaye. Çoğu roguelike oyunun lore bilgisi genel ve ilerletilecek bir hikaye yok. Bu yüzden oyunun arkaplanında size hayal etmeniz için daha çok materyal sağlayacak olan lore bilgisinin kalitesi de oldukça önemli.
Sonuncu olarak permadeath unsuru, yani ölümünüzün kalıcı olma durumu. Benim önemsediğim konulardan biri, permadeath olmalı. Karar verme mekanizmanızı etkileyen en önemli unsurlardan biri, sizi dikkat etmeye zorluyor çünkü ASCII tabanlı bir oyunda ölebilirsiniz, bu o kadar önemli mi? Öldüğünüzde verdiğiniz emeğin kaybolması? Bu önemli işte, yanlış bir karar ve herşeyinizi kaybettiniz.
Roguelike genel olarak gelmiş geçmiş en zorlu oyun türlerinden birisi. Sabır, sabır ve sabır gerektiriyor fakat gerçekten vakit verip öğrendiğiniz vakit hayal gücünüzü zorlayacak kadar enteresan olaylar yaşayıp eğlencenin dibine vuruyorsunuz!