Oyun Akademisi #29
Pekala, söylemeye utanıyorum fakat Walking Dead’i yeni bitirdim. İlk çıktığından beri bütün arkadaşlarımın ve ofiste herkesin zorlamasına rağmen bir türlü vakit bulamayıp rahat kafayla oynayamadığım Walking Dead, gerçekten ne kadar büyük bir gaflet ve hıyanet içerisinde olduğumun en büyük kanıtıymış.
Oyunlarda hikaye, bizim gibi çocukluğundan itibaren oyunlarla iç içe olan herkes için önemli bir olgu, buna şüphe yok, fakat Walking Dead, bunu bir adım daha ileri götürmüş, Heavy Rain’de David Cage ve Quantic Dream’in denediği ve daha geniş bir skalada uyguladığı empatik bağın vurucu kısımlarını alıp bize dizgisel bir şekilde sunan TellTale, beni ciddi anlamda duygulandırmayı başardı.
Size oyunun hikayesinden bahsedip tat kaçırmak istemem, özellikle oynamamışlar varsa, fakat şunu söyleyebilirim, eğer Walking Dead’i oynamadıysanız, gerçekten oyunculuk anlamında çok büyük bir şey kaçırıyorsunuz, bu oyun sadece hikaye anlatımı üzerine kurulu bir yapımın finansal olarakta ne kadar başarılı olabileceğinin ayaklı bir kanıtı.
Oyunlarda hikayenin yeri ve bu hikayenin sunum tarzı şüphesiz önemlifakat Telltale Walking Dead’de başka bir şey yapıyor, öyle bir şey yapıyor ki bence bu hikayenin hayat damarı haline geliyor, aslında bu da günlük hayatımızda yapmaya çalıştığımız fakat yaparken epeyce zorlandığımız bir isimle geliyor karşımıza; empati.
Evet, Walking Dead empati sınırlarını gerçek anlamda zorlayan bir oyun, sizi öyle durumlarla karşı karşıya getiriyor ki, bir noktadan sonra oyunun ana karakteri Lee Everett ve onun biricik Clementine’ı arasında oluşan empatik duygu sizi öyle etkilemeye başlıyor ki, atmosferin tam içinde, olayların tam ekseninde kendi kararlarınızın sizden daha büyük bir şeyi şekillendirdiğini net bir şekilde hissediyorsunuz, bence bu Telltale’in Walking Dead serisini yaratırken elde ettiği gizli başarısıdır.
Bunun örneklerini başka oyunlarda görüyoruz, yani hiç yoktu veya asla olmadı diyemeyiz, Metal Gear Solid’de yer yer işlendiğine şahit oluyoruz, Heavy Rain bu konseptleri daha geniş açıdan resmeden bir yapıya sahip, Walking Dead ise tek tek bunları alıp sizin ruhunuza yerleştirdiği fünyeler gibi yer yeni bölümünde patlatıyor, emin olun, patlarken iyi hissetmiyorsunuz, sizinle beraber bütün kararlarınızın ve oluşturduğunuz empatik bağın oyunun sonuna doğru bir bir bıçak yaraları gibi etinizden çekildiğini hissetmek, benim bir oyunda daha önce görmediğim kadar büyük bir başarı, belki de bu yüzden Walking Dead bu kadar başarılı olup çok ciddi satış rakamlarına ulaştı, ödülleri saymıyorum bile.
Benzer bir konsepti yine zombi temalı The Last of Us’ta görüyoruz. Aslına bakarsanız, The Last of Us bu dramatik etkiyi Walking Dead’den daha iyi yakalayabilecek bir yapıya sahip. Görseller gerçekçi, Gustavo Santaolla’nın müzikleri var, karakterler daha dramatik görünüyor, yani yapısı müsait fakat Walking Dead kadar duygularınıza oynayamıyor gibi geldi bana, bunun pek çok sebebi olabilir ve bu sebepler üzerine bence günlerce tartışılabilir fakat bana kalacak olursa, en önemli sebep Clementine’ın varlığı.
Clementine’ın varlığı Walking Dead boyunca hikayenin lokomotifi görevi görüyor. Lee’nin verdiği kararlar olsun, Lee’nin karakterinin hikaye boyunca yaşadığı değişimler olsun, Clementine orada hep bir vicdan öğesinden öte oyuncunun kendi saflığının simgesi olarak kalıyor ve bu sebeple ona kötü bir şey yapmak, onu kötü hissettirmek istemiyor oyuncu. Tabii bu bir oyun tasarımı başarısıdır fakat bir oyun tasarımı ne kadar iyi olursa olsun karakter seslendirmesi kötüyse, grafikler gerçekten özensiz ve berbatsa, oyun tasarımı ne kadar başarılı olursa olsun, beş para etmiyor ne yazık ki.
İşin özü, Walking Dead’in başarısı, TellTale’in pek çok şeyi doğru yaptığını gösteriyor, şans değil fakat doğru faktörlerin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir gerçeklik diyelim. En pahalı AAA oyunlarda bile göremediğimiz şeyleri görebildiğimiz bu nadir yapım, bence sonuna kadar kazandığı ödülleri ve daha fazlasını hak ediyor.
Sanırım Oyun Akademisi’nin bir bölümünü Walking Dead’e ayırmasaydım oldukça üzülürdüm, gerçekten TellTale’in ortaya çıkarttığı konsept üzerine günlerce yazabilirim fakat vaktim az, günüm kısa ve daha yazacak pek çok şey var, haftaya görüşürüz!