Makale

Kara Ekran #31: The Wire

Geçtimiz Kara Ekran bölümünde sizlere ünlü bir polisiye dizi olan The Shield’ı tanıtmıştık şimdi ise listelerde Shield’ı da geride bırakan ve aksiyon, polisiye, dram ve suç türlerini güzelce birbirine harmanlayan The Wire var.

Baltimore’un karanlık sokakları
David Simon tarafından yaratılan The Wire (İngilizce’de muhbirlerin üzerlerine yerleştirdikleri dinleme cihazı olarak kullanılıyor) adından da anlaşılacağı gibi bir gizli polisçilik temalı dizi. IMDB’de 9,3 puanı bulunan The Wire uzun bir süredir de kendi türündeki En iyi Diziler listesinde birinci sırada yer alıyor.

Aksiyondan çok ana tema olarak işleri saman altından su yürütmek olan bir polis ekibini konu alan Wire’ın ana teması gözetleme üzerine oluşturulmuş.  Uzun süredir bir polisiye dizi yazmaya niyetli olan David Simon bunu günümüz aktörü eski dedektif olan Ed Burns’ün anıları ve tecrübeleri üzerinden yapmak niyetindedir. Ed Burns uyuşturucu çetelerini yakalamak için kullandığı gözetleme tekniklerini anlattıkça Simon’ın yeni dizisi The Wire yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar.


Baltimore’da geçen The Wire da bu hikayeler üzerine oluşturulmuş bir dizi. Det. James ‘Jimmy’ McNulty, onun uzun süreli ortağı  Det. William ‘Bunk’ Moreland ile başlayan dizi daha sonrasında Jimmy’nin özel bir birime geçmesi ile detaylanmaya başlar. Birkaç “özel” dedektiften oluşan bu grubun amacı uzun süredir haklarında fiziksel bir delil bulunamayan çete liderlerini gözetleme ve diğer farklı taktiler ile yakalamaya çalışmaktır.

Seks satar
İlk sezondaki hedefimiz ise Avon Barksdale adında eski boksör olan Baltimore’un en büyük uyuşturucu lordu olan bir Afro-Amerikalı’dır. Ortağı ve kardeşi kadar sevdiği  Russell ‘Stringer’ Bell ile oldukça dikkatli ve gizlilikle dolu bir organizasyon kuran ikili Baltimore’u resmen masa altından yönetmektedir.

Uzun süredir peşinde oldukları bu çeteyi çökertmek Baltimore polisi için oldukça zor bir iştir. Nitekim dedektiflerin, bırakın görmeyi, ilk başlarda Avon Barksdale’den haberi bile yoktur. Jimmy’nin, Avon’un yeğeni olan D’Angelo ile bir cinayet üzerine “tanışması” ile işler değişir ve Avon’un ismi ortaya çıkmaya başlar. Bunun üzerine kurulan ekip dinleme cihazları, gözetlemeler ve diğer başka “undercover” taktikleri ile çeteye büyük bir hasar vermeyi ve Avon’u hapse tıkmayı başarır.

İkinci sezonda sürekli olarka üstleri ile problem yaşan Jimmy yine asabiyetinin cezasını çeker ve farklı bir birime sürülür. Lakin bir limandaki konteynırdan çıkan 13 kadın cesedinin ardından ekip tekrardan bir araya gelir ve Baltimore’da yıllarca aktif bir şekilde suç işleyen insan kaçakçılığı çetesinin varlığını ortaya çıkartır.

Üçüncü sezonda tekrardan sokaklara dönen dizimiz Avon’un hapisten bile polis departmanın başına dert olmasının yanında dizimiz bu sefer politika kısmına da büyük ağırlık vermektedir. Belediye yarışı, güç savaşı ve entrikaların dolu olduğu bu dünya ile suç dünyası daha da içli dışlı olmaya başlar. Öte yandan Avon’ın özgür kalan dostu Stinger’ın yönetimi ele geçirme çabaları da çete içerisinde hiyerarşi problemini bizlere yanısıtır. Bu sezonun en kayda değer olayı ise bir olis amirinin üstlerinden habersiz bir şekilde diğer bölgeleri arındırmak adına uyuşturucunun satışı ve kullanımının serbest olduğu bir bölge yaratmasıdır. Belli alanlar içerisinde uyuşturucu satışı ve kullanımı polis kontrolünde serbest bir şekilde yapılacaktır, lakin bu alanların dışına taşılması durumunda kişiler ağır bir şekilde cezalandırılacaktır.


Dördüncü sezon o sıralar aynı zamanda ülkenin de büyük problemi olan okul ve eğitim sistemine değinir. Bunun yanında bir önceki sezonda başlayan başkanlık yarışı devam etmekte ve politike pis elini bu sezona da bulaştırmaya devam etmektedir. Dördüncü sezonun baş kahramanları (ekip üyelerimiz yanında) Dukie, Randy, Michael adında Namond dört çocuktur. Bir yandan sorumsuz aileler, bir yandan yetersiz eğitim sistemi bir yandan da uyuşturucu çetelerinin bu genç beyinleri kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya çalışması ne yazık ki bu ufaklıkların aslında hiç bir tasaları olmaması gerekirken normal bir insanın bile başa çıkamayacağı dertleri karşınsa serer. Ölen arkadaşlarına tanık olmak, ebeveynlerinin uyuşturucu kullanmasını izlemek, taciz ve daha diğer pek çok şey onların yanlış giden hayatlarını daha da kötü bir yola sevk eder.

Dizimizin son sezonunda ise hedef medya ve medya tüketimidir. Bu sezonun baş kahramanı ise dizi için uydurulmuş The Baltimore Sun adında bir gazete ve orada çalışan bir muhabirdir. Sadece patlayacak bir haber yapmak uğruna yalan haber yapmaktan çekinmeyen The Baltimore Sun muhabiri Scott Templeton, Jimmy’nin uydurduğu bir seri katil ile görüştüğünü iddia etmesi üzerine olaylar başlar. 

Öte yandan yeni belediye başkanının eğitimi geliştirmek için bütçe kısıtlamasına gitmesi polis gücünü neredeyse yarıya indirmiştir. Jimmy’nin bu bütçe kesintisini durdurmak adına uydurduğu sahte delillerle ortaya çıkan sahte seri katil hikayesi büyürken Jimmy de, Avon ve Stinger’ın yokluğunda  ortalığı ele geçiren yeni uyuşturucu patronu Marlo Stanfield’ın peşine düşer. Beşinci sezon aslında yakın zamanda da birebir yaşadığımız medyanın sahte ve yalan haberlerle bile toplumu nasıl yönlendirebileceğini anlatmaktadır.

Saman altından su yürütmek
The Wire özellike her sezonda değindiği sosyal konular itibari ile seyircinin kısa zamanda ilgisini çekmeyi başarmış bir dizidir. The Shiled veya diğer polisiye diziler kadar aksiyona sahip olmasa da yine de bundan yeterince pay alır.

Özellikler hikaye anlatımı, zengin ve fakir ayrımının nasıl yapıldığı, çete hayatları, dorğuyu yapmaya çalışan polislerin karşısına çıkan bürokratik engeller, medyanın yozlaşması, politikanın pisliği gibi pek çok konuya değinen The Wire drama yönünde güçlü bir yapıya sahiptir. Bizlere fazla bir gizem yaşatmadan olayın duygusal ve sosyla yönlerine daha çok iter.

Dikkatlice oluşturulmuş ve oldukça profesyonel bir şekilde hayata geçirilmiş karakterlerle de bir üst seviyeye ulaşan The Wire polislerin sadece işlerindeki eylemleri değil, bu eylem ve sonuçların özel hayatlarına nasıl yansıdığını da bizlere detaylı bir şekilde anlatır. Her gece sarhoş olan İrlanda kökenli Jimmy, işkolikliği yüzünden hayatı düzensizleşen ortağı Bunk, başka çareleri olmadığı için çetelere katılıp hayatta kalmaya çalışan ve güçlü gözükmek zorunda olduklarını bilen Bodie ve Poot gibi pek çok karkater detaylı bir şekilde hazırlanmış, ince ince işlenip usta ve yetenekli aktörler tarafından seyirciye sunulmuştur.

Elbette bunların yanında tek kişilik bir ordu olan Omar’ı unutmamak lazım. şu sıralar Boardwalk Empire’daki Chalky rolü ile izlediğimiz Michael K. Williams’ın canlandırdığı Omar her sezonun her bölümünde hikayeden ayrı ancak hikayenin içinde bir çizgi ile diziye büyük bir artı katar. Aşağıdaki sahne zamanında How I Met Your Mother’da Lilly’nin gençken “Bad-ass” olduğunu iddia ettiği bölümde de taklit edilmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu