Oyun İncelemeleri

Gomo

Fishcow Studio’nun ilk oyun denemesi olan Gomo, tam bir macera oyunu olmasa da bulmaca – puzzle içerikli bir yapım olarak çıkıyor karşımıza. İlk bakışta tarz olarak Machinarium’u andırsa da, hem Gomo’nun hem de yapımcıların bir Machinarium seviyesine ulaşması için daha çok çalışması lazım.

Gomo da ne?
Açıkçası bu sorunun cevabını ben de bilmiyorum. Yarı sevimli yarı da ürkütücü bir görünüme sahip olan Gomo, ilk bakışta sizlere Little Big Planet serilerindeki “sackboy’ları” yani çuval çocukları andırabilir. Çuval çocuğumuz Gomo, evinde mutlu mesut uyurken rüyasında da sevimli mi sevimli köpeği Dingo’yu görmektedir. Derken rüya kâbusa dönüşür ve karanlık bir silüet Dingo’nun arkasında beliriverir. Gomo hemen uyanır ve biricik köpeğini kontrol etmek ister. Ama o da nedir? Dingo’nun tasması yerdedir fakat kendisinden iz yoktur. Acaba kulübesinde midir?

Orada da yoktur!

Tam Gomo ufaktan endişelenmeye başlayacakken çizgi filmlerden aşina olduğumuz bir uzay gemisi belirir ve içindeki yeşil dost, Dingo’yu kaçırdığını söyler, daha doğrusu resimlerle betimler. Uzaylı, Dingo’yu kaçırmıştır ve eğer Gomo can dostunun hayatına değer veriyorsa karşılığında silindir şekilli kırmızı kristali getirmesini ister. Getir kristali al Dingo’yu hesabı. Üstelik uzaylı arkadaş sabırlı da değildir ve zaman sınırı koymuştur. Ya vaktinde kristali getirirsin ya da Dingo’ya elveda dersin! Elbette Gomo, can dostu için dünyaları karşısına almaya hazırdır ve vakit kaybetmeden kristalin bulunduğu Zoltan’ın fabrikasına doğru yola çıkar.

Hadi rastgele Gomo!

Gomo, aslında bir şeyler vaat edin bir yapım. Çünkü birazdan değineceğim düşük çözünürlük olayı olsun, tek düze ilerleyişi olsun, bulmacalarının hiçbir zorluğunun olmaması olsun, aslında komik ve eğlendiren bir yapım. Oyun tek düze ilerliyor çünkü bulunulan mekân değişiyor ama yapılan hep aynı. Oyunda bir mekândan sonraki mekâna gitmek için küçük bulmacalar çözüyoruz ve bu bulmacalar genelde aynı. Araya birkaç puzzle sıkıştırılmış ama onlar da hakikatten çok kolay. Öte yandan cazip bir yanı da var Gomo’nun. Müzikleri çok başarılı ve nedendir bilinmez oynattırıyor kendisini. Kim bilir, belki Dingo’yu kurtarma arzusudur, belki merak veya boş vaktin çok olması:) Zaten bir saat gibi bir süre içinde de son buluyor Gomo’nun sevimli macerası ve geriye baktığınızda bir taraftan “ben ne oynadım şimdi” diye sorgularken bir taraftan da içten içe bir mutluluk duyuyorsunuz.

Bulmaca mı? Nerede?
Önce kısaca oyunun şekli şimalinden bahsedeyim. Macera oyunları kategorisine giren Gomo’yu ekrandaki imleç ile yönetiyoruz. Gidilebilen bir yer veya alınabilen bir nesne varsa imleç siyah ok şekline dönüşüyor. Ekranın sol üst köşesinde üç kutucuktan oluşan envanter ve sağ köşesinde menü tuşu var. En fazla üç adet nesne koyabileceğiniz envanterinizdeki eşyaları tıklayıp dilediğiniz yerde (daha doğrusu doğru yerlerde) kullanabiliyorsunuz. Bir güzel ayrıntı da Gomo’nun bulduğu nesneleri sırtındaki fermuarı açarak içine yerleştirmesi. Gomo, sanırsak hakikatten Sackboy familyasından.

Oyunun bulmacaları ise maalesef daha iyi olmalıydı çünkü yapılacaklar fazlasıyla belli ve herhangi bir zorluğu yok. Bahsettiğim gibi oyun mekânlara ayrılmış durumda ve amaç o mekândaki bulmacayı çözerek diğer mekâna geçiş yapmak. Bu amaçlar da genelde önünde engel olan yolu açmak veya kilitli kapının anahtarını bulmak gibi şeyler.

Ortada zor bir durum yok ve birçok bölümde ne yapılması gerektiği adeta gözünüze sokuluyor. Tek sıkıntı çoğu alınan nesnenin ne olduğunun belli olmaması. Yani Gomo envantere bir şeyler atıyor ama ne atıyor? Neyse ki envantere koyulabilen nesne sayısı üç yoksa acayip bir karışıklık yaşanabilirmiş. Son olarak eğer tüm bunlara rağmen çok zorlanırsanız menüden “easy mode”u aktif hale getirebilirsiniz. Açıkçası easy modu ben denedim ve pek bir fark göremedim.

Gomo’ya ekran büyük geldi
Yapımın en itici, keşke olmasaymış dedirten kısmı ise ekranın tam ekran olmaması. Gomo’ya ilk giriş yaptığınızda ekranda ortada kare şeklindeki bir pencereden oynuyorsunuz ki gerçekten kötü duruyor. Sağda solda, tepede ve altta siyahlıklar, ortada Gomo. En azından madem yapım 16:9 yapılmıyor, 4:3 yapılsaymış lakin 640*480 benzeri bir çözünürlükte hazırlanmış oyun. Bu yüzden benim tavsiyem, daha doğrusu şiddetle önerdiğim, oyunu pencere modunda oynayın. Böylelikle hiç olmazsa kötü görüntü ortadan kalkıyor ve altta Facebook sayfanız falan takılabiliyorsunuz 🙂

Çizimler ise sevimli. Machinarium gibi detaylı veya diğer 2D macera oyunları gibi göz okşamıyor ama çuval çocuk Gomo’nun yaşadığı dünyayı güzel yansıtmış. Tamamen elle çizilen mekânlara genellikle kahverengi tonlar hâkim ve dediğim gibi şahane değiller ama sevimliler. Uzun kollu ve acayip görünüşü ile Gomo’dan bahsettim zaten. Sürekli kafasını bir yere çarpan ve durmadan düşen Gomo’yu sackboy’lara benzetmek mümkün.

Gomo’nun en güzel yanı ise açık ara müzikleri. Müzikler çok eğlenceli ve insanı her daim gülümsetiyor. Hani dedim ya nedendir bilinmez oyun kendisini oynattırıyor, bunda müziklerin etkisi çok büyük. Oyunda diyalog veya seslendirme bulunmamakta. Diyalog gerektiren yerlerde resimli baloncuklar kullanılmış.

Bitti bile
Gomo’nun oynanış süresi bir saati bile geçmiyor. Tam ekran olmamasını ve bulmacalarının zorluğunun bulunmamasını bir kenara koyarsak aslında fena zaman geçirmeyeceğiniz bir yapım Gomo. Eğlendiriyor mu? Şahsen ben eğlendim. Başarılı bir yapım mı? Ortalama bir yapım diyelim. Puzzle tarzı yapımlar sevenler Gomo’ya bir göz atabilir ama beklentiler çok yukarıda olmasın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu