Makale

Kara Ekran #50: Scrubs

Hayatı 20 dakikaya sığdırabilir misiniz? Daha fazla veya daha az değil, sadece 20 dakikanız var. Bu süre içinde hayata dair tüm anları göstermeniz gerekiyor. Gülümsemelisiniz, ağlamalısınız, her duyguyu yaşamalısınız. Bazen gözünüzü hırs bürümeli, bazen de kabuğunuza çekilip kendi dünyanıza gitmelisiniz.

Ben yapamam, büyük ihtimalle siz de yapamazsınız. Ama bunu başarabilen bir adam var. Bill Lawrence’ın yarattığı absürd dizi tam 8 sezon boyunca bunu yaptı. Olabilecek en absürd, en komik, en hüzünlü haliyle bir hastane üzerinden hayatlarımızı konu aldı.

Scrubs’ı özel yapan yönlerden biri sit-com olamasına rağmen kahkaha efekti kullanılmamasıdır. Kişisel yorumumu katarsam, hayatta en nefret ettiğim şeylerden biridir kahkaha efekti ve izleyiciyi koşullar. Dayanabildiğim tek sit-com ise Friends olmuştur. Kalanların ya bir iki bölümünü ya izlemişimdir, yada hiç izlememişimdir. Fakat Scrubs, insanı öyle içten güldürüyor, öylesine kendine bağlıyor ki bir süre sonra arka arkaya kaç bölüm izlediğinizin bile farkına varamıyorsunuz.

“Kendimi bildim bileli kolay kolay uyanmam. Fırtına, sirenler fark etmez. Ama geçen gece uyuyamadım. Sanırım gergin olduğumda biraz şapşallaşıyorum.

Bugün sıradan bir gün değil. Bu, benim ilk günüm. Bir numarayım! 3 sene hazırlık, 4 yıl fakültesi ve ödenmemiş tonlarca harç, bir şeyi anlamamı sağladı… Bir b*k bilmiyorum!”

Scrubs hakkında yazmaya çok hevesliydim fakat şu an size ne anlatmak istediğimden bile emin değilim. Anlatması en zor dizidir Scrubs benim için. Hani 20 dakika boyunca gülüyoruz, sonra birşey oluyor ağlıyoruz… Espiriler kaliteli…

Boşverin… İzlediğinizde kendiniz göreceksiniz zaten. J.D.’nin şapşallık ötesi davranışlarına gülmekten öleceksiniz zaten. O anlatacak, siz dinleyeceksiniz. Her bölümün sonunda bir çıkarımda bulunacak, bazen çıkarımları bile diğer karakterler tarafından sabote edilecek daha fazla güleceksiniz. Sonra onun yanına en iyi arkadaş “Chocolate Bear” Turk gelecek gülmekten gözlerinizden yaş gelecek. Duracaksınız, iki yetişkinin saçma sapan davranışlarına neden güldüğünüzü sorgulayacaksınız. Bunu sadece bir saniye düşünüp siz de saçmalamaya başlayacaksınız. Bazen Elliot gibi ortaya çıkmaya çabalayan, ama sadece göze batan bir karakter olacaksınız. İşe yaramadığını görüp sorunlara farklı yöntemlerle yaklaşacaksınız.

Dünya üzerindeki en gıcık ama aynı zamanda en babacan insan olacaksınız. Dr. Cox’un sert mizacının J.D. duvarına çarptığında yaşadığı anlar, en değerli anlarınız olacak. Sonra bir nutuk çekmeye başlayacaksınız… En sonunda kendinizi Hugh Jackman’a söverken bulacaksınız. Dünya’nın en absürd karı-koca ilişkisine 8 sezon boyunca hiçbir anlam veremeyeceksiniz.

Hayatta insanların arkasında durup onları desteklemeniz gerekir. En azından sevdiğimiz insanlara her daim destek olmak isteriz. İşte o noktada Carla devreye girecek ve en kötü anınızda sizin elinizi tutacak.

Yine de eşininizin, sizin memleketinizi  8 yıl boyunca bir türlü öğrenememesine uyuz olacaksınız. O kadar uyuz olacaksınız ki yavaş yavaş Bob Kelso’ya dönüşeceksiniz. İki baş parmağı olup, bunları asla sallamayan, aslına bakarsanız kimseyi sallamayan birine dönüşeceksiniz. Yanınızda çalışan bir avukata dünyayı zehir edip, eşcinsel oğlunuzun sevgililerinden yakınacaksınız.

Ama en sonunda bir efsaneye dönüşeceksiniz. Kapıya sıkışan bozuk para ile hayatınızı tek bir kişiye yönlendirip, ondan intikam almaya çalışacaksınız. Bir hizmetli kılığında Hastanenin altını üstüne getireceksiniz.

Neden tüm bunları bu şekilde anlattığımı ben de bilmiyorum. Bildiğim tek şey, Sacred Heart’ın hayatımın önemli bir kısmında büyük bir yeri olmasıdır. Ona sadece 20 dakikalık bir TV şovu olarak bakmak cidden anlamsız. Hele ilk sezonun 8. bölümü olan “My Fifteen Minutes” den sonra. Hiçbir şekilde spoiler vermeyeceğim ama bu bölümden sonra insan Scrubs’a başka bir gözle bakmaya başlıyor.

My Screw up ise birçok izleyiciye göre dizinin en sağlam bölümü olma özelliği taşıyor. My Musical’de ise tüm bölümü şarkılar eşliğinde izliyoruz. My Fallen Idol, My Long Goodbye, My Mirror Image gibi bölümler ise sadece Scrubs’un değil, dizi tarihinin en sağlam bölümleri arasına çoktan girmiş durumda.

Gerek dizide kullanılan müziklerin, gerek konuk olan oyuncuların seçimleri de dizinin kendisi kadar başarılı. Hiçbirinin ismini söylemiyorum ki gidin izleyin, o an gelince yüzünüzde eşsiz bir tebessüm belirsin. Gerçekten, hadi gidin izleyin şu diziyi.

Hala burada mısınız?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu