Oyun İncelemeleri

The Evil Within 2

Aranızda hiç video oyun endüstrisi için “10 yıl önce oyunlar çok daha kaliteliydi.” diyenler var mı? Eğer eski tarz oyunları özlediyseniz bunu tek düşünenin siz olmadığını muhtemelen biliyorsunuzdur. Günümüzün video oyun anlayışı artık hızlı tüketim üzerine kurulu şov yapan oyunlardan oluşuyor, fakat aralarından çıkan cevherler bizleri tekrar bambaşka dünyalara götürmeye devam ediyor. 2005 yılında çıkan Resident Evil 4, kan kaybeden serinin yapı taşlarını cesurca değiştirerek, serinin babası olarak kabul edilen Shinji Mikami önderliğinde başka bir oyun olarak karşımıza çıktı.

Resident Evil 4 o kadar çok beğenildi ki, altıncı nesil konsol jenerasyonunun en iyi oyunlarından bir tanesi olarak kabul edildi. Hatta yedinci jenerasyon konsol nesline ilham veren oynanış mekanikleri sayesinde video oyun tarihine adını altın harfler ile yazdırdı. Sonrasında yavaş yavaş aksiyona kayan yapısı ile birlikte daha fazla oyuncuyu etrafında toplamak isteyen Capcom, Mikami’yi projeden çekerek radikal kararlar almak istedi. Sonucunda ortaya ne olduğunu bir türlü ifade edemeyen ve aksiyon türü içerisinde oldukça klişeleşmiş dinamiklere sahip olan oyunlar ile karşılaştık.

The Evil Within 2’nin dünyasına giriş var ama çıkış yok

Fakat Capcom’un bu cevabına karşılık video oyun dünyasının en tecrübeli geliştiricilerinden olan Shinji Mikami, 3 sene önce The Evil Within’i piyasaya sürdü. Tango Gameworks şirketinin kuran Mikami, arkasına Bethesda’yı da alarak The Evil Within ile yıllardır özlemi çekilen Resident Evil ruhunu yaşatmayı başardı. Ancak ilk The Evil Within oyunu bizi eski yıllara götürürken içerisinde kronik hatalar da barındırıyordu.

Geçtiği dünyayı bir türlü açıklamak istemeyen senaryosu ve kafalarda soru işareti bırakan karakter hikayelerinin yanında teknik problemleri yüzünden eleştiri toplayan ilk oyundan sonra Tango Gameworks, ikinci bir oyun ile tekrar karşımıza çıktı. E3 2017 fuarında duyurulan ikinci oyun, bizlere ilk oyunun bir kopyasını sunmuyor, tam tersine ilk oyunun üzerine oldukça fazla yeni mekanik katarak karşımıza çıkıyor. Hani bazı devam oyunları vardır, oyunu oynarken ilk oyuna gelen indirilebilir içerik tadını alırsınız ya, işte The Evil Within 2’de bu tadı almayacağınızı garanti edebilirim. 

İkinci oyun ile birlikte serinin ana karakteri haline gelen dedektifimiz Sebastian Castellanos, ilk oyunda atlattığı olaylar sonucunda yoğun bir psikolojik tedavi sürecine girer. Yaşadığı olayları bir türlü hafızasından silemeyen ana karakterimizin kızı, bildiğiniz gibi evinde çıkan bir yangın sonucu hayatını kaybetmiştir.

Depresif hayatına alkolik bir şekilde devam eden Castellanos’u ilk oyundan tanıdığımız Juli Kidman bulur ve dedektifimize kendisinin ihtiyacı olduğunu belirtir. İlk oyunda sergilediği tavrın yanında söylediği yalanlar yüzünden Kidman’a güvenmeyen karakterimiz, Kidman’ın müdahalesi ile Mobius organizasyonunun binasına zorla götürülür. Kidman, Castellanos’a aslında kızının ölmediğini, Ruvik’in yapımı olan STEM’in içinde hapsolduğunu açıklar. STEM’in içine giden askerlerin geri dönmediğini söyleyen Kidman’a kızımızı kurtarmamız karşılığında yardım etmeye karar veririz ve böylece hikaye başlar. 

Oyunumuz tam bu noktadan sonra kontrolü bize veriyor ve Kidman ile iletişim halinde kalarak oyunun dünyasında ilerlemeye başlıyoruz. Union adını verdikleri kasaba ise bizim oyun alanımız olarak ayarlanmış. İlk oyundan farklı olarak ikinci oyunda küçük de olsa bir açık dünyamız var. Her ne kadar Union kasabası oyuncuya oldukça büyük bir açık dünya sunmasa da, içerisinde keşfedecek yüzlerce öğe bulunuyor. Keşif temeli üzerine kurulu bir korku oyunu serisi olan The Evil Within’in bu yönü, ikinci oyunda oldukça güzel tasarlanmış.

Sanatsal yönü ilk oyuna göre oldukça ağır basan The Evil Within 2’nin artwork olarak adlandırılan sanat tasarımı çizimlerine hayran kalacağınızdan eminim. Ara sahneleri oldukça dengeli kurgulayan geliştiriciler, ilk oyunda olduğu gibi oyunun gergin temasını ilk dakikadan itibaren oyuncuya hissettirebiliyor.

Union sokaklarında gezinirken sanki devasa bir haritada geziyormuş hissine kapılabiliyorsunuz. Kasaba içerisine konan yapıların her biri özenle tek tek oluşturulmuş. Birbirine benzeyen bina neredeyse hiç yok. Karakterimizin ağır temposu ise sizi fazla sıkmıyor. Sokaklarda gezen yaratıkların sizi avlamaya çıktıklarını bildiğiniz için, kendinizi hiçbir zaman güvende hissetmiyorsunuz. Kasaba küçük olmasına karşın yer alan binaların içi oldukça detaylı bir şekilde tasarlanmış.

Bazı binaların içerisinde uzun dakikalar geçirebiliyorsunuz. Bu da oyunun yan materyallerinin oldukça güçlü olduğunu gösteriyor. Girdiğiniz her bir mekanda craft malzemelerine rastlamak mümkün. Bu sayede mermi ve kendinize can verecek iğneleri craftlayabiliyorsuınuz. İlk oyunda kullandığımız arbalet, ikinci oyunda da yer alıyor. Aynı ilk oyunda olduğu gibi arbaletimize özel oklar takabiliyoruz.

Karakter gelişimi ise ilk oyuna oldukça benzemekte. Yaratıklardan aldığımız sıvı sayesinde fiziksel özelliklerimizi, silah kullanımını veya gizlilik yeteneklerimizi geliştirebiliyoruz. Aslına bakarsanız oyunun RYO öğelerinde pek fazla değişiklik yok. Oyunda uzak çatışmalarda silah kullanımı oldukça iyi olsa da, maalesef yakın dövüşte sadece bir adet animasyonumuz olduğundan oyun sizi zora sokuyor. 

Oyunun gizlilik kısmı ise genellikle yaratıklara arkadan sessizce yaklaşıp bıçaklamak üzerine kurulu. Aynı zamanda çeşitli tuzaklar sayesinde birden fazla yaratığı kolay bir şekilde öldürebilirsiniz. Oyunun bölüm sonu canavarlarıysa oyuncunun adrenalin seviyesini kolay bir şekilde anında yukarıya çıkartıyor. Örnek vermek gerekirse, rastgele farkında olmadan bir eylemde bulunduğunuzda anında güçlü bir canavar ile kendinizi aynı odada bulabiliyorsunuz. Büyük yaratıklar ile baş başa kaldığınızda sizi korkunç dakikaların beklediğinden emin olabilirsiniz.
Oyunun senaryo gidişatını şahsen çok beğendim. Oyun her ne kadar fantastik bir hikayeye sahip olsa da, senaryo kurgusunda gerçekleşen olayların hiç sırıtmadığını söyleyebilirim.  Fakat ilk oyunun ilerleyen kısımlarında karşımıza çıkan tek düzelik, ikinci oyunda da kendini gösterebiliyor. Oyunun ilk başlarında kendinizi atmosfere oldukça fazla kaptırabiliyorsunuz. Ancak bir zaman sonra hikayeden hoşlanmazsanız tek yaptığınız karakterinizi güçlendirmek ve hızlı hızlı görevlere gitmek oluyor. 
RYO tarafında oyunun yan karakterleri ile olan etkileşim oldukça detaylı olmuş. Hikayenin perde arkasını merak ediyorsanız, yan karakterlerden alacağınız bilgiler sizi tatmin edecektir. İlk oyunun bazı noktalarında olan hikaye belirsizliği, ikinci oyunda neredeyse hiç yok. Yani oyunda yer alan materyalleri toplamaktan sıkılmazsanız, güzel bir maceranın sizi beklediğini söyleyebilirim.

The Evil Within 2’nin keşif kısmı ise beklediğimden çok daha iyi olmuş. Kasaba sokaklarında ana göreve doğru yol alırken, her seferinde merakınıza yenik düşüp etrafta yer alan objelere doğru yöneliyorsunuz. Çoğu zaman oldukça korkutucu anların sizi beklediğinden emin olabilirsiniz. Evler içerisinde bulunan yaratık lokasyonları ise çok iyi ayarlanmış. Birden fazla yaratık ile bıçak kullanarak dövüşmeniz neredeyse imkansız durumda. Eğer silahsız kaldıysanız, yapmak gerekenin kaçmak olduğunu unutmamanız gerekiyor.

Sona geldiğimizde The Evil Within 2, ilk oyunun üzerine oldukça güzel bir hikaye ve dolu dolu içerikler ekleyerek oyuncuların karşısına çıkmış. Oyuncuyu anlık şaşırtma (jump scare) üzerine kurulu korku oyunlarından bezdiyseniz, sizi The Evil Within 2’nin baskın ve soğuk terler döktüren dünyasına davet ediyorum. Ayrıca Resident Evil ve Silent Hill gibi korku oyunları ile büyümüş bir oyuncuysanız, The Evil Within 2’nin sizi az da olsa geçmişe götüreceğinden emin olabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu