Oyun İncelemeleri

The Walking Dead: Season Two Episode 3 – In Harm’s Way

Video oyunlarının birçoğunun bizi derinlemesine etkilediğine şahit oluruz. Onlarla birlikte büyür, onlarla birlikte yaşlanır ve onların dünyasına adım attığımız andan itibaren, aslında kendimizi bir karakterle aynı seviyede tutmaya başlarız. Kendimize özümsediğimiz o karanlık karakterin, ufak bir ışık kırıntısına bile muhtaç olduğunu bilir ancak zorlukları görerek güçleneceğini düşünür; onu öldürtmeye ve yönetmeye zorlarız. Aslında kimi zaman, olmak istediğimiz kişinin kendisi olur o karanlık karakter.

Yarattığımız şeyin kalbimizdeki derin yaraları yok edeceğini sanır ve bazen, beynimizdeki halisünasyonları tek kıvılcımla yok edeceğimizi biliriz. Aslında tek yapmamız gereken, doğru kararı, doğru zamanda vermektir. Peki bir konuda karar verirken, kalbinizi mi dinlersiniz; yoksa mantığınızı mı? Ne kadar zor bir soru öyle değil mi? Sevgili Telltale Games, The Walking Dead serisiyle birlikte ikisi arasında sık sık çatışma yaşamamızı sağlıyor.

The Walking Dead’in ilk sezonunda Lee ve Clementine’in drama dolu hikayesine tanık oluyorduk. İkinci sezonda geride bıraktığımız Lee ve bazı dostlarımız, kalbimizde derin yaralar açmış ancak bir yandan da ruhumuzu güçlendirmişti çünkü artık daha zor anları yaşamaya hazırdık.

İkinci sezonun son bölümünde, Clementine bir gruba dahil olmuştu. Bir şekilde hayatını devam ettirme çabasına giren güçlü kızımız, başından çıkarmadığı o eski şapkası ve Lee ile yaşadığı o özel anılarıyla birlikte dünyanın sonunun gelmesine rağmen, içinde ufak da olsa bir umut tohumu tutuyordu ve onu yeşertmeye kararlıydı. The Walking Dead: Season Two Episode 3 – In Harm’s Way ise bizleri tekrar Clem ile farklı bir maceraya götürüyor. Zombilerin tekrar hayatın bir parçası olduğunu unutmuyor ve onlardan uzak bir yaşam sürebilmek için kuzeye doğru giderken buluyoruz kendimizi. Tabii ki önümüdeki tek zorluk yaşayan ölüler değil, başka insanlar da canımızı yakmaya devam ediyor.


Kimi zaman öldüreceğiz…

The Walking Dead’in ikinci sezonunun ikinci bölümünde az çok neler olduğunu hatırlarsınız. Yine yapmak zorunda olduğumuz tercihler ve buna bağlı olarak birilerinin hayatta kalmasını sağlamak… Telltale Games, o kadar iyi bir senaryo ile karşımıza çıkmış ki aslında gerçekten kötü olan birini bile ayırt etmek kimi zaman zor oluyor. Hatta normalde bir zombi tarafından ısırıldığında tek etmemiz gereken birini kurtardığımız an, oyunun gidişatı gerçekten değişiyor.


Kimi zaman seçim yapmak zorunda kalacağız.

Gelelim The Walking Dead: Season Two Episode 3 – In Harm’s Way’e. İkinci sezonun üçüncü bölümünde kendimizi başka bir grup insan tarafından esir alınmış bir halde buluyoruz. Ayrıca belirteyim, hala Clem’i yönetmeye devam ediyoruz. Kimi zaman gerçekten Clem’e bir şey olacağını düşünüyorum, biliyorsunuz birinci sezonda Lee ile devam ederken,  Clem’in titrek ve korku dolu anılarıyla süslenmiş bedenini kontrol etmeye başlamıştık. Sezon birin son bölümü aklıma geldikçe, içimde bir şeyler kopar…


Kimi zaman korkmamız gereken çok daha önemli şeyler olacak.

The Walking Dead: In Harm’s Way, şu anki hayattan hiç haberi olmayan bir kız olan Sarah ile yakınlaşmamızı sağlıyor. Aynı zamanda Bill isimli şu manyak adamın esiri olduğumuzu da unutmayalım. Kimi zaman başımızı belaya sokan Sarah, resmen babası Carlos olmadan bir hiç. Sürekli panik halinde ve korkak, evet bazen kızın ağzının ortasına çakmayı gerçekten çok istedim ancak yardım edersem bir umut işime yarar düşüncesiyle, karaktere yakınlaşmayı tercih ettim.

Her ne kadar esir alınmış olsak bile, biz korkusuz Clem’iz! Oradan çıkmanın bir yolunu buluruz değil mi? Aslında bütün bölüm bundan ibaret. Bulunduğumuz gruptan kayıpların olup olmayacağına, yine biz karar veriyoruz ve birilerinin gerçek kimliğini göstermek de yine bizim elimizde. Özünde esir olarak alınmış olsak bile, grubun sapık lideri Bill, bizi kendi tarafına çekmek için elinden geleni yapıyor. Özellikle güçlü bir kız olduğumuzu kanıtladığımız nadir bölümlerden biri olan The Walking Dead: In Harm’s Way, o küçük Clem’in yırtık bir fotoğrafa bakıp gözlerinin dolduğunu görmek yerine, onun bir insanın başka bir insan tarafından öldürüldüğünü izlemesini gözler önüne seriyor. Yani Clem, artık büyüyor ve büyüdükçe güçleniyor. Hayata tutunmak için bir nedenimiz olmasa bile, kendi hayatımıza verdiğimiz değer; her türlü zorluğu alt etmemizi sağlıyor.

The Walking Dead: In Harm’s Way ile birlikte aslında korkmamız gereken şeylerin zombiler değil, insanlar olduğunu tekrar öğreniyoruz. Luke ile olan yakınlığımız, kimi zaman bize Lee’yi hatırlatıyor ancak kimsenin onun yerini alamayacağını biliyoruz çünkü ailemizden çok, Lee bizim yanımızdaydı ve onun öğrettikleri bu bölümde de işimize yarıyor. Onun söyledikleri ve yaptığımız tercihler, hatta kurduğumuz bazı cümleler bile bölümünün gidişatını etkiliyor.


Başka insanlar gibi…

Aranızda The Walking Dead: 400 Days’i oynayanlar elbet vardır. Bu bölümde o DLC’den bazı karakterleri tekrar göreceğiz ve onların hikayelerinin farklı noktalarını gözlemleyeceğiz.

Oyunun her zamanki gibi oldukça başarılı ve etkileyici bir atmosferi var. Hem çok başarılı bir senaryoyu oynuyorsunuz, hem de onu yöneten önemli bir kişisiniz. Etkileyici müzikleriyle devam eden bazı sahneler, yanağınızdan o bir damla yaşı bir şekilde düşürmeyi başarıyor ve ben inanıyorum ki The Walking Dead serisi, kolay kolay kalitesini düşürebilecek bir seri değil. Zira her ne kadar oynanış konusunda ciddi bir değişiklik olmasa bile, The Walking Dead’in oyuncuya sunduğu kurgu; bu detayı pek de önemsemeden ilerlememizi sağlıyor.


Ancak ne olursa olsun, hayat devam edecek ve biz büyüyeceğiz.

Peki Sarah’ya ne oluyor? Luke, acaba gerçekten göründüğü kadar iyi biri mi? Yoksa henüz bulduğumuz grubun dağılmasına mı şahit olacağız? Peki ya asıl soru; esir alındığımız yerden kaçabilecek miyiz? Tüm bu soruların cevabı The Walking Dead: In Harm’s Way’de. Aranızda bu yazdıklarımızı anlamayan ve kişilerin kim olduğunu soranlar “hala” var ise, vakit kaybetmeden tüm seriyi oynamasını tavsiye ederim çünkü The Walking Dead serisi size sürekli zombilerden kaçan bir aksiyon oyunu vermeyecek. Oldukça başarılı bir hikaye, gözyaşı, kimi zaman mutluluk, kimi zaman şaşkınlık ve kimi zaman fedakarlığı gösterecek…
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu