Makale

BAKIŞ AŞISI #8

Yepyeni bölümümüze girerken kollarımın inanılmaz ağrıdığına dikkat çekmek istiyorum. Her tuşa bastığımda resmen acı çekiyorum. Istırap çığlıkları atmıyorum bekli ama kedim arada pati geçirip bu açığı da kapatıyor.

Hak ettim…

Sen misin spora başlayan? Çek acısını bakalım. Birde klima soğuğunu yedik, oh mis. Ağustos günü nasıl acı ile kıvranırsınız konulu çalışmanın canlı örneği olmayı başardım. Başarılarımın devamını sakın dilemeyin! Harbi küserim, daha da konuşmam. Gerçi konuştuğum da yok, yazıyorum.

O zaman yazmam bir daha! Yok, o da olmaz, dayanamam yazarım. Hele birde klavye rahatsa, demeyin keyfime.

Bu hafta ne yazacağımı inanın hiç bilmiyorum. Asında bunu sebebi konu bulamamak değil bayağı nereden başlayacağımı bilemiyorum. Aslında sizinle oyunlar sanat mı diye tartışalım istiyorum ama bu biraz daha ertelemek istiyorum.

Merak içindeyim çünkü yeni bağımlılığım Dark Souls 2’de neredeyse üçüncü ayımı doldurmak üzereyim. Araya giren Mass Effect, Titanfall haricinde son zamanlarım genellikle eve gelip Dark Souls oynamakla geçiyor. Rahatlıkla söyleyebilirim: Dark Souls benim için çoktan oyun olmaktan çıkıp bağımlılık haline geldi.

Mir oyun bizi nasıl kendine bağımlı eder? Football Manager oynarken balıkları beslemeyi unutan ahali neden kendini o bilgisayarın başından kaldıramaz?

Manyak mıyız yahu biz?

Bir oynadın, iki oynadın, e bırak artık şu oyunu! Kalk, çık hava al! Ne? Skyrim’in dağ havasını mı solumak istiyorsun?

He, tamam o zaman, Skyrim’e laf yok.

Bir şey diyeyim mi? Oyun bağımlılığının kendisi değil de bir oyuna saplanıp kalmak hakikaten çok enteresan bir durum. Genelde bir oyuna böylesine bağlanan oyuncu tipleri, her köşeyi didiklemeye alışkın, sapkınlık derecesinde meraklı, Warrior Within’i Su Kılıcı’nı bulmadan bitirmemekte kararlı bir tür olarak ön plana çıkıyor.

Bence tüm dünyanın bu adamlardan korkması gerekiyor. Aynı zamanda bu türü öyle kolayca tatmin de edemezsiniz! Onlara sağlam bir içerik vermezseniz ofisinizi basarlar, ağzınızı burnunuzu kırarlar.

Oyun firmalarının, biz oyuncuların aslında ne kadar tehlikeli olduğunu bilmesi gerekiyor. Cümle âleme duyuruyorum: Bizler tehlikeli ve nesli tükenmekte olan canlılarız! Koruma altına alınmamız gerekiyor. Sınırsız oyun talep ediyoruz! Bir de kendi kendini yenileyen bilgisayar ya da konsol.

Şaka bir yana 8 olduk 8! Kırka 32 kala, son kavşaktan sonra, Bakış Aşısı işte tam da burada!

Bu iğrenç, samimiyet yoksunu ve haftasonu programı kokulu cümle için şimdiden özür dilemiyorum!

Açık olalım özür dileyecek bir şey yok. Sonbahar iz kaming hatta! Ne alakası var demeyin, bir oyuncuysanız, sonbahar tüm yılın en önemli zamanıdır. Oyun firmaları okula giden oyuncu kardeşlerimizin bile gözünün yaşına bakmadan tüm ağır topları ardı ardına bu zamanlarda atarlar. Yazın ayda bir iki sağlam oyun görürken, Ekim’e dayandığımızda ne oynayacağımızı bile bilmeden deli dana gibi etrafta koştururuz.

Koşturmayız, abartmaya gerek yok ama ben görürüm sizi Half Life gelince. O gece satışı için dükkân önünde yatanlar mı dersiniz, yoksa Steam açık oyuna girişi bekleyenler mi dersiniz. Bazı oyunlar kesinlikle bizim gözümü döndürüyor. Eğer öyle olmasaydı geçen sene GTA çıktığında ilk günde 100 milyon bilmem kaç bin baloncuk kazanır mıydı?

Eğer bir işi doğru yaparsanız insanlar bunu ödüllendirir. Hani sevmeseniz bile onun hakkında bir fikriniz, cisminiz oluşur. İnsanlara, oyunu yapanlara güveniniz artar. İlk kez David Cage’e laf atıyorum ve ciddi bir itirafta buluyorum.

Bazen ilk zamanlarda oynadığınız oyunun etkisiyle çok beğenebilirsiniz ama sonra onun aslında iyi olmadığını görürsünüz. İşte Beyond: Two Souls benim için böyle bir deneyimdi. (Yuh, nasıl da değiştirdim konuyu!) Oyunculuğa, teknolojiye laf yok ama cidden Two Souls’un artık iyi bir yapım olduğunu düşünmüyorum.

Oynadığım zamanlar harika gelmişti ama şu an beş dakika bile dayanabileceğimi sanmıyorum. Aynı şeyleri The Walking Dead içinde söyleyebilirim. Hiç kimse bana gelip bu oyunlar farklı bir şey deniyorlar demeyin. Yok öyle bir dünya! Oynayamadığımız bir oyun nasıl mükemmel kategorisine girebilir ki?

Yıllar önce çıkan Fahrenheit bile çok ama çok daha fazla etkileşim içeriyordu. Lütfen ama lütfen artık bizi sırf Quick Time Event’lara bağlı oynanışa esir etmeyin. God of War, Uncharted gibi oyunlarda olduğu gibi farklı bir tat olsun, oyunun kendisi değil.

Karşıma sinirlenen oyuncuları aldığımın farkındayım. Amacım da bu aslında. Bilmiyorum da özellikle işin yazar/çizer kısmında olan insanlar eleştiri denilen şeyi pek sevmezler ve karşılığını vermeye pek bir niyetlidirler. Elbette bahsettiğim oyun editörlerine bir gönderme değil, genel bir durum. Herkes, siz de dâhil, hep “OLMUŞ” denmesini beklersiniz.

Bilinmesi gereken şöyle oturaklı, sağlam sebeplere dayanan bir eleştirinin her zaman yazının kendisinden bile önemli olduğudur. Bu dediğimi sakın “Emin’i döverlim, ağzına vuralım” diye algılamayın, canım zaten çok acıyor.

Yani, ben Beyond: Two Souls’a laf ederken “Ne diyorsun sen değişik?” deme hakkına tamamen sahipsiniz.

Hadi bir tane daha oyun söyleyeyim. Mesela The Last of Us! Oyuna 94 verdim, ama hala kızgınım. Geçtiğimiz yıllarda bizi kandıran iki tane oyun vardı: Watch Dogs ve The Last of Us.  

The Last of Us’ın tüm zamanların en iyi olma ihtimali vardı arkadaşlar, Half-Life serisine ait olan o koltuğu darmadağın etme şansı, Gordon’u tekmeleme ihtimali vardı. (Half-Life örneği kişiseldir, kafama roket atmayın, ayrıca elektrik ve bomba kurmak yasak.)

Ve bunu hiç ederek tüm zamanların en iyi oyunlarından birisi olmakla yetindi. Kandırmaca kısmı nerede diye soranlar, E3 zamanı bize verilen vaatleri kesinlikle hatırlamıyorlardır. Şimdi o oyunun tamamen script dışı olduğunu düşünün. Böyle bir yapay zekâ sözü aldık biz. Her saniye gerilimi en üst düzeyde tutan, oyuncuyu sürekli şaşırtan, anlık tepkiler verebilen bir düşman yelpazesi.

İster inanın ister inanmayın, tüm oyun dünyası derinden sarsılırdı, yıkılırdı. Fakat Naughty Dog bunu yapmadı veya yapamadı.  Sözü verdiği içinse eleştirmenin en büyük hakkım olduğunu düşünüyorum.

Yanlış anlamayın, The Last of Us mükemmel bir oyun, sadece en iyi fırsatını elinden kaçırdı o kadar.

Bugün bahsettiğim şeyler hakkında düşüncelerinizi gerçekten merak ediyorum. Bizi bağımlı yapan oyunlar, hayal kırıklığına uğratan oyunlar ve dahası…

Bakış Aşısı her şeyin ötesinde, hepimizin serbest kürsüsüdür. Bakmayın sadece benim yazdığıma, hepimiz beraber geliştiriyoruz bu bölgeyi. Çünkü bölge bize ait ve kimse bize karışamaz.

İstediğimiz kadar eğlenebiliriz, sadece “Çikita Muz” eşliğinde dans etmeyin yeter.

Şu an Ajdar ile beraber hepimizin dans ettiğini hayal ettim ve hiç iyi değilim. Ben ettim siz etmeyin, hayal gücünüzü sakın serbest bırakmayın…

O ne? Alevli meyve tabağı ve muz kokteyli mi? Alırım bi dal!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu