Middle-Earth: Shadow of Mordor
Bu oyunu ne kadar zamandır bekliyorduk? Bir yıl? İki ay? Cevabınızı gerçekten merak ediyorum. Gerçekten sapasağlam, kendi ayakları üzerinde duran ve sadece ismin arkasına saklanmayan bir Orta Dünya oyununu ne kadar zamandır bekliyordunuz?
Eğer kendi cevabımı verecek olursam: Battle for the Middle Earth’ün hatırı sayılır başarısını saymazsak, “En başından beri!”
Sanırsam ya orta iki ya da orta üç’e gidiyordum. Annem, kardeşim ve ben haberleri izliyoruz. Yeni gelecek bir filmden bahsediliyor. Fragmandan gösterilen kareler hayli etkileyici… Annem, “Vay be sonunda yapıyorlar, hakikaten Yüzüklerin Efendisi’nin filmi geliyor.” diye seviniyor. Ben ve kardeşim anlamaz bir şekilde ona bakıyoruz.
Sonra, bize neşeyle Yüzüklerin Efendisi’nin tüm zamanların en sağlam fantastik kitaplarından birisi olduğunu anlatıyor. Kendisinin tuzu kuru tabi, okumuş etmiş… Neyse.
O zamanlar ne kadar harçlık alıyordum bilmiyordum. Tek hatırladığım üçüncü teneffüste bir simit ve bir şişe kola için yeterli olduğu. Hemen kitapçıya koşup kitabın fiyatını soruyorum. 8 milyon Türk lirası. Elimdeki paraya bakıp üzülüyorum ve kitapçıdan ayrılıyorum.
Kitabı kafaya takmışım bir kere, hayatımda ilk defa harçlıklarımı biriktirmeye başlıyorum. Kola olmadan kim ölmüş? Bazen simit bile gereksiz. YÜZÜKLERİN EFENDİSİ BENİM OLMALIYDI!
Bir buçuk hafta sonra, bu sefer kitapçıdan elimde hayatımı değiştirecek bir eserle çıkıyorum.
Kabul etmek gerek, Yüzüklerin Efendisi çok kitap okuyan bir çocuk için bile oldukça ağır bir edebi eser. Bazen zorlanarak bazen hayretlere düşürerek kitabı bitiriyorum. Ardından yine para biriktirip İki Kule, ardından da Kralım Dönüşü’yle üçlemeyi tamamlıyorum.
İlk film de tam o zaman vizyona giriyor ve artık kendimi kolcu sanmaya başlıyorum. Hatta lisede bu tarz kitapların saçmalık olduğunu söyleyen edebiyat öğretmenimle bile tartışıyorum.
Yüzüklerin Efendisi’yle tanışmam ve Orta Dünya’nın sıkı bir takipçisi haline gelmemin hikayesi kısaca böyleydi. Eminim, herkesin bir Yüzüklerin Efendisi hikayesi vardır. Kitabın arkasında yazar ya:
Orta Dünya söz konusu olunca insanlar ikiye ayrılır; Yüzüklerin Efendisi’ni okumuş olanlar ve okuyacak olanlar…
Şimdi de oyuncular ikiye ayrılıyor; Shadow of Mordor’u oynamış olanlar ve oynayacak olanlar…
Fırtınadan sonra, kıyametten hemen önce
Monolith en sevdiğim oyun firmalarından birisidir. F.E.A.R. ve Condemned gibi oyunlarla ünlerine ün katmış olsalar da ben özellikle F.E.A.R. ile başardıklarının, çıkışından 10 yıl sonra bile hala tazeliğini koruduğuna inanıyorum. Yapay zeka, muhteşem grafikler, sağlam korku öğeleri, harika hikaye anlatımı gibi bir oyunu klasik yapan neredeyse bütün elementleri bir araya getirmeyi başarmışlardı. Üstelik F.E.A.R çıktığında rakipleri ne CoD ne de Battlefield gibi oyunlardı. Bayağı ağır topların arasından sıyrılıp kendilerini ön plana çıkartmışlardı. Half-Life 2 ve Doom 3 gibi iki efsanenin arasında sıkışıp kaybolmamak her yiğidin harcı değildir.
Aslında Shadow of Mordor, firmanın ilk Orta Dünya temalı oyunu değil. 2012 yılında Guardians of Middle-Earth‘le J.R.R. Tolkien’in muazzam evrenine adımlarını atmışlardı. Eh, oyunun pek tutmadığını ve sınırlı bir başarı yakaladığını zaten biliyorsunuz.
Bugün anlıyoruz ki olay GoME falan değilmiş. Adamlar bize bugüne kadar yapılmış en iyi Yüzüklerin Efendisi oyununu hazırlamakla meşgulmüş.
Hikayemiz Hobit’in sonrasında ve Yüzüklerin Efendisi’nin hemen öncesinde geçiyor. Sauron iyice güçlenmeye başlamıştır. Artık Mordor başıboş orkların (ya da Uruk) kol gezdiği düzensiz bir bölge olmaktan çıkmak üzeredir.
Ana karakterimiz Talion, Mordor Kara Kapısı’nın gözcülerinin başındadır. Orta Dünya ile Mordor arasında direnç noktası oluşturan Talion ve emrindeki kolcular, işlerin tehlikeli hale gelmeye başladığının farkındadır.
Aranızda ağır Orta Dünya fanları olabileceği için hiçbir bilgi vermek istemiyorum ama Shadow of Mordor son yılların –The Last of Us ile birlikte– en çarpıcı ve dramatik açılışlarından birine imza atıyor.
Talion ve Kara Kapı’nın düşmesiyle beraber kötülük yeniden kendi sınırları dışına çıkmaya başlıyor. Kara Kapı da dahil olmak üzere Mordor bir kez daha inşa edilmeye başlanıyor. Özellikle Mordor’un yeniden yükselişine tanık olmak isteyen oyuncular senaryonun ilerleyişinden inanılmaz mutlu olacaklardır.
Bizim kolcu düştü demiştik ama durum sandığımız gibi değilmiş. Talion ölümden sürülen lanetli bir insana dönüşmüştür. Ne canlı ne ölü. Ona umutsuz yolculuğunda yardım eden ve benliğini paylaşan hayalette aynı kaderden muzdariptir. Hayalet deyip geçmek istemiyorum ama kim olduğunu söylersem, pataklarsınız beni, ağzımı burnumu kırarsınız.
Oyuna asıl başladığımız yer kulemiz oluyor. Haritanın belli stratejik noktalarında bulunan kulelerimiz yardımıyla, hem hızlı seyahat edebiliyor hem de dinlenerek zamanın geçmesini bekleyebiliyoruz. Shadow of Mordor bir açık dünya oyunu olduğu için zaman döngüsü büyük bir öneme sahip. Bu sayede çevredeki düşman birimlerden tutun, toplanan bitkilere kadar birçok oyun içi element yenileniyor ve ya değişiyor.
Kulemizden aşağıya atladığımızdaysa Mordor sınırının asıl sahipleriyle yüzleşmek zorunda kalıyoruz.
Orkların toplulukla imtihanı
Çıkmadan önce en çok merak edilen özelliklerden birisi düşmanlarımız ve onların kurduğu topluluktu. Monolith’in herkesi heyecan ve şüphe içinde bırakan özelliği Nemesis Sistemi olmuştu.
Oynadığımız birçok RPG, Aksiyon oyununda düşmanlarımız sadece bir kalabalıktan ibarettir. İşte Shadow of Mordor bunu değiştiriyor. İlk kez, bir oyunda düşman topluluğu kendi içinde bir devinime ve değişime sahip. Onlara ölmeniz ya da öldürmeniz gerçekten bir şeyleri tamamen değiştiriyor.
Sauron’s Army adı verilen menüde Ork topluluğunun yüksek kademeli savaşçıları bulunuyor. Siz buradan birini öldürdüğünüzde bir süreliğine onun yeri boş kalıyor. Orklar oyun içerisinde sadece sizinle savaşmıyor, gerek çevredeki vahşi yaratıklar gerekse diğer düşmanlar tarafından sürekli mücadeleye zorlanıyorlar.
Siz o görev benim, şu görev senin diye dolanırken bir bakıyorsunuz ölü kaptanın yerine yeni bir Ork geçmiş. İsim hakkını ve kaptan rütbesini kapan Orklara karşı gerçekten dikkatli olmanız gerekiyor. Kendileri cidden şahsına münhasır psikopat kişilikler. Önce onların zayıf yönlerini öğrenmeli sonra doğru bir stratejiyle saldırmalısınız.
Bir kaptanla mücadele ettiğinizde eğer ölürseniz kazandığı güç artıyor ve topluluktaki yeri sağlamlaşıyor. Üstelik bir sonraki karşılaşmanızda sizi hatırlayıp “Seni bir kez öldürdüm, yine öldürmek ayrı bir keyif olacak!” gibisinden bir de güzel laf sokuyorlar.
Eğer standart diyeceğimiz bir düşmana ölürseniz onlarda seviye atlayıp kaptanlığa yükselebiliyorlar. Nemesis Sistemi Mololith’in oyuna kattığı gerçekten orijinal ve başarıyla işlenmiş bir mekanik olarak göze çarpıyor.
ASSASINO!
Şehir muhafızlarının şu haykırışlarına az mı tanık olduk? Yapımcılar daha en başından beri Assassin’s Creed serisini örnek aldıklarını ve oyunu hazırlarken suikastçılardan esinlendiklerini söylemişlerdi. Arada ciddi benzerlikler kesinlikle var.
Açık dünya, görev yapısı, çevre etkileşimi gibi Assassin’s Creed’in öne çıktığı belli başlı öğeleri gerçekten çok iyi bir biçimde uyarlamışlar. Tepki çekmek istemiyorum ama daha iyi yaptıklarını bile söyleyebilirim.
Akla gelen ilk örneklerse gizlenme ve düşmanların fark etme eşikleri olmuş. Aynı AC serisindeki gibi düşman önce şüpheleniyor ardından üzerinde çıkan sarı bar yavaştan kırmızıya dönüşmeye başlıyor. Tam kırmızı olduğunda dövüş kaçınılmaz oluyor.
En önemli benzerlikse Wraith Vision’a geçtiğimizde fark ediliyor. “Eagle Vision bu!” diye haykırmanız olası. Hatta şöyle diyeyim; bu görüş sayesinde oyundaki gizleri çözüyor, ana düşmanı belirliyor ve izlerin peşine düşüyoruz.
Merak etmeyin, Shadow of Mordor kesinlikle “çakma” bir oyun değil. Aşırı bir esinlenme söz konusu olabilir ama Hayalet Görüşü oyunu tamamlayan önemli parçalardan biri konumunda. Bu görüşe geçince bizimle birlikte gelen hayalet dostumuzun siluetine bürünüyoruz ve çevre tıpkı Frodo’nun Tek Yüzük’ü taktığında olduğu gibi puslu görünüyor.
İkincil olarak değinilmesi geren oyunsa Arkham serisi oluyor. Belli mekanikler AC’ye benziyor dedik ya, savaş mekanikleri bildiğiniz Batman Arkham atmosferini yaşatıyor. Warner Bros sağ olsun, Rocksteady kesinlikle dövüş sistemi konusunda Monolith’e büyük yardımlarda bulunmuş. Batman’in kombo bazlı aşırı dinamik ve akıcı sitemi aynen Shadow of Mordor’a uyarlanmış.
İnanın iyi ki böyle yapmışlar. Hatta Monolith’in ofisine gidip, bu sistemi uyarladığı için alnından öpmek gerekiyor. Kombo bazlı sistem oyuna çok yakışmış. Biraz oynadıktan sonra başka bir dövüş siteminin herşeyi berbat edebileceğini anlıyorsunuz.
Batman yumuşak kalpli(!) bir kahraman olduğu için, dövüş sisteminin vahşi kısmını bu oyuna kadar hiç görememiştik. Talion deyim yerindeyse orkların üzerine kabus gibi çöküyor. Muhteşem animasyon zenginliği eşliğinde dans ediyoruz.
Ofiste oyunu oynarken Talion’un hareketleri ve feci son vuruşları nedeniyle birçok kez arkamdan “OF! YOK ARTIK!” gibi sesler yükseldi. Dövüş sistemi Batman’le birebir benzerlik gösterse de kesinlikle oyuna cuk diye oturuyor. Kazandığımız yetenek puanlarını dövüş yeteneklerine harcadıktan sonra öyle hareketler yapmaya başlıyoruz ki hiçbir şekilde sıkılmıyorsunuz.
İlk yeteneklerimizden birisi olan son vuruşu açarsak, kombolarımız belli bir seviyeye gelince kılıcımız mavi mavi parlıyor ve “F” tuşuna basıp Mortal Kombat’ı aramayan bitirici vuruşlar yapıyoruz. Ayrıca bazı kaptanlar bu son vuruşlara karşı inanılmaz dirençsiz olabiliyor.
Geliştirme menüsüyse üç bölüme ayrılıyor; İlk kısımda yukarıda saydığım gibi, genel olarak dövüşü direkt etkileyen özellikler bulunuyor. Bu yetenekleri tecrübe puanları ve güç puanları sayesinde açıyoruz. Oynanış stili olarak gizlilik, okçuluk ve kılıçla dövüş diye üçe ayrılıyor ama kesinlikle dengeli bir ilerleme yapmanızı öneriyorum.
İkinci bölümde genel olarak pasif geliştirmelerimiz yer alıyor. Mirian toplayarak açtığımız bu yetenekler sayesinde hayalet yayımızla attığımız okların sayısını arttırabilir, odaklanma süremizi uzatabilir veya silahlarımıza daha fazla rün koyabiliriz.
Silah rünlerini hem hikaye odaklı hem de rastgele olarak ediniyoruz. Bir kaptanı öldürdüğümüzde ondan bir özellik düşüyor. Bu özelliği kullanarak yayımızı, kılıcımızı veya hançerimizi daha güçlü hale getirebiliyoruz. Zaten oyunla geçirdiğiniz zaman arttıkça seçeneklerin arasında kaybolacaksınız.
Son bölümdeyse meydan okumalar bulunuyor. Bunları tamamladıkça tecrübe puanı ve Mirian kazanıyoruz.
Mirian’ları bu meydan okumaları tamamlayarak, görevlerle ve görev sırasında belirtilen ekstra hedefe ulaşarak arttırabileceğimiz gibi çevredeki gizleri çözerek de kazanabiliyoruz. Bu gizemler için hayalet moduna geçmeniz ve bölgeyi araştırmanız gerekiyor. En sonda bulduğunuz şey hikayenin arka planıyla ilgili ciddi bilgiler veriyor. Gizli eşyaları bulmak zor değil, eğer hikayenin tüm boşluklarını doldurmak istiyorsanız haritada görünen bu gizemleri araştırmanızı tavsiye ediyorum.
Yukarıda üç farklı oynanış stilinden bahsettim: Aksiyon, gizlilik ve menzilli. Aksiyona girince ardı ardına kombolar yaparak Ork doğrama etkinliğine girişeceksiniz. Gizlilik yine Batman’e çok yakın ve düşmanlara arkadan yaklaşıp bitirici vuruş yapma üzerine kurulu. Hayalet yayımız ise en başta az miktarda oka ve kısa bir odak zamanına sahip ama yeteneklerimizi geliştirerek ikisinin de miktarını arttırabiliyoruz.
Genel olarak bu üç oynanışa da ihtiyacınız oluyor. Wraith Stun sayesinde düşmanı sersemletip ardı ardına estetik vuruşların doyumuna ulaşmak varken, kendinizi gizliliğe mahkum etmeyin. Her bir mekaniğin tadını doyasıya çıkarın.
Aynı zamanda burada edineceğiniz tecrübe çevrimiçi alanda çok işinize yarayacak. Burada karşımıza gelen düşman dalgalarını yok edip arkadaşlarımızın puanlarını geçmeye çalışıyoruz.
Açıkçası bu tarz modların, rekabete dayalı çevrimiçi oyunlar yanında adı bile okunmuyor. Yine de oyun süremizi uzatmak, arada girip kombo rekorları kırmamız için güzel bir alan. İnsanı rahatlatıyor. Bir de co-op olaydı, ah!
Ana oyuna geri dönecek olursak, kaptanlar hakkında birkaç şey daha söylemek gerekiyor. Harita üzerinde kimi zaman yeşil işaretler göreceksiniz. İşte bu noktalarda bir belge veya bir Ork size diğer kaptanlar hakkında bilgi verecek. Bilgi toplama işi, kaptanların kim olduğunu çözmek ve onları alt etmek için hayati önem taşıyor. Bu bilgiyi almak içinse düşmanı sorgulamamız gerekiyor. Sorgulama animasyonları cidden karizmatik olmuş. Talion ve hayalet arasında geçiş yaptığımız bu enstantaneler oyuna ayrı bir tat katıyor. Bilgi edinme olayına kaptanların da dahil olduğunu hatırlatırım.
Mordor’un havası cilde iyi gelir
Middle Earth: Shadow of Mordor grafikleriyle de sizi coşturacak bir oyun. Karakter tasarımları, kaplamalar (Bu arada oyuna 10GB’lık devasa bir yüksek çözünürlüklü kaplama pakedi geldi.), ışıklandırma, görsel bütünlük olarak yılın en iyi yapımlarından birisi ve gerçek anlamda bir yeni jenerasyon oyun.
Biz oyunu elbette PC’de denedik. Titan Ekran kartı sağ olsun Ultra ayarlarda 60FPS görüntü almayı başardık. Oyun gayet iyi optimize edildiği için kendi sisteminize en uygun ayarları bulup, adam akıllı bir ayar yapmanız hayli kolay. Evdeki sistemin ofistekinin yarısı bile değilken, Medium-High arası bir aralıkta 30FPS ve üstünü yakaladım ve gayet doyurucu grafikler gördüm.
Her oyunda bulunan ve hepimizi rahatsız eden hatalar da yok değil. Ölen düşmanların bazen komik bir biçimde kalması, animasyonlarda zaman zaman yaşanan aksak geçişler insanın gözüne itici gelebiliyor. Gerçi bu dediklerim, harika atmosferin yanında devede kulak kalıyor ama bahsetmeden olmaz.
Diğer bir hataysa kamerada yaşanıyor. Kamera açıları nadir de olsa sapıtabiliyor ve çevre hakimetimizi kaybediyoruz. Kesinlikle yamayla düzeltilmesi gerekiyor.
Seslendirmeler ve müzik konusunda Monolith büyük oynamayı tercih ediyor. Her Yüzüklerin Efendisi oyununda filmin müziklerini duymaktan hakikaten sıkılan, yaratıcılık yoksunu firmalara çemkiren bendeniz, Shadow of Mordor’u görünce mutlu oldu. Oyunun müzikleri ve seslendirmeleri sizi yeniden Orta Dünya’ya davet ediyor.
Oyunun ülkemizde Playstore tarafından saıtşa sunulduğunu da hatırlatalım. Kutulu versiyonu isterseniz de zaten birçok mağazadan satın alabileceksiniz.
***
Şu an kendimi zor tutuyorum. Bir an önce eve gidip oyuna dalmak ve bir daha çıkmamak istiyorum. Diyorum ya ilk kez kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan ve hepimizin merak ettiği bir dönemi anlatan bir Orta Dünya oyunuyla karşı karşıyayız. Hikaye detaylarını berbat etmek istemediğim için detay vermekten kaçındım ama yapımcılar gidip, hikaye için C.Tolkien’le görüşmüşler.
Üç faklı döneme birden seslenebilen ilk oyun Shadow of Mordor. Yıllar önce kitaplarla bu evrene giriş yapanlar, film döneminde veya öncesinde Tolkien’in ölümsüz eseriyle tanışanlar ve ikisini de yakalayamamış yeni nesil oyuncular…
Artık hepimiz bir bütünüz. Çünkü gerçekten sağlam bir Orta Dünya oyunumuz var.