Sinema/TV - Kritik

Mad Max: Fury Road

Sinema salonu sessiz… Kimseden çıt çıkmıyor. Ekran kararmış durumda ve yeni sahneye geçişteki bir saniyelik boşlukta bile neler olup bittiğini anlayabiliyorsunuz. Sinema salonunda 18 yaşındaki izleyici de, 30 yaşındaki izleyici de, 40 yaşında olan da aynı şeyi hissediyor: Saf aksiyon!

Avustralya çöllerinde bundan otuz küsur yıl önce başlayan macera yine kendi ustasıyla hayat buluyor. George Miller ne yapmış ne etmiş, inanılmaz bir aksiyon filmine imza atmış. Normalde en sonda söylemem gereken şeyleri en başta söylüyorum: Bu filme gidin, bu filmi sinemada izleyin. Davullar çalmaya başladığı andan itibaren içinizi kaplayacak heyecanı, zangır zangır titreyen bir salonda yaşayın. Çünkü George Miller son 10 yılın en sağlam aksiyon filmine imzasını atmış olabilir.

Bu filmde aforizmalar dizen deliler yok, bu filmde aksiyon hissini görsel efektlere dayayıp robot çarpıştıran garip sahneler yok. Diyorum ya; saf aksiyon.

Kıyameti atlatmış dünyanın ardından hayatta kalmaya çalışan insanoğlunun hikayesine olabildiğince çarpık ve olabildiğince vahşi bir şekilde tanık oluyoruz. Onlar bizden “tanık” olmamızı istiyorlar, yaşananlara, yok olan bir dünyaya tanıklık etmemiz gerektiğini düşünüyorlar. İçilecek bir damla su, yiyecek taze bir yemek, barınabilecek evlerimiz kalmadığında bile asla değişmeyeceğimize bizi tanık etmek istiyorlar. Yakıta sahip olanın güçlü olduğu, araçların birer savaş makinesine dönüştüğü toz içinde bir evren.

Bu yüzden savaş çocukları kameraya delilikle parlayan gözleriyle bakıp, bize şöyle diyorlar: “Bana tanık olun!”

Film, Tom Hardy tarafından canlandırılan Max karakterinin yeni dünyanın tek kuralını anlatmasıyla başlıyor: Hayatta kalmak. Max ve diğer binlercesinin yegane içgüdüsü sadece bu. Artık kurak bir çölden ve tuzdan ibaret, asitli topraklarda yapılabilecek tek şey olabildiğince hayatta kalmak.

Ve yine hiçbir şey değişmiyor. Elinde temiz suyu, silahı ve evet, motorlu taşıtları bulunduranlar en güçlüler oluyor. Yine krallıklar kuruluyor ve yine en acımasız insanlar tüm kaynakları kendine ayırırken, diğerleri bir köşede ölüme mahkum ediliyor.

Mad Max: Fury Road tüm bunları anlatıyor, hem de çok güzel bir şekilde anlatıyor ama hiçbirini gözümüze sokmuyor. Film bir saniye bile asıl amacının dışına çıkmıyor ve hikayesini delicesine bir aksiyonun içine ustaca serpiştiriyor.

Aksiyon sahneleri o kadar iyi ki muhtemelen daha uzunca bir süre böylesine bir ustalıkla çekilmiş sahneler görmeyeceğiz. Neredeyse tamamı kedi fare oyunuyla geçen film, her şeyi bu yol üzerinde anlatıyor. Bir savaş tırında kendi kaderini arayan insanların ölüm kalım savaşı her saniyesiyle sizi koltuğunuza çivilemeyi başarıyor. O davulların savaş temposu, savaş çocuklarının delicesine haykırışları, sonsuz çölde ilerleyen onlarca aracın çıkarttığı gürültü sizi öyle bir havaya sokuyor ki anlatamam. Tavsiyem, bu filme arabanızla gitmemeniz yönünde.

Özellikle motosikletler aksiyona dahil olduktan sonra işin çığırı çıkıyor ve müthiş bir akrobasi, müthiş bir dublör performansına tanık oluyorsunuz. Fury Road çok fazla yeşil ekran içermiyor ve her aksiyon anı müthiş bir oyuncu/dublör emeğine sahne oluyor. Miller’ın aksiyon dehası, Hollywood’un büyük bütçeli aksiyon filmlerine çok büyük dersler veriyor. Her yeni olayda, büyük ustanın “Bu iş böyle yapılır!” tadındaki dehasını birinci elden deneyim ediyorsunuz.

Tom Hardy ise ilk başta Mel Gibson ile özdeşleştirilen Max Rockatansky karakteri için soru işaretlerine sebep olmuştu. Şahsi görüşüme göre kendisi Warrior filmiyle rüştünü ispat etmiş bir oyuncu ve Max karakterini filmin aksiyonu gibi olabildiğince saf bir şekilde beyaz perdeye taşıyor. Tek mottosu hayatta kalmak olan, geçmişinin kabuslarıyla yaşayan bir karakteri oynadığını sonuna kadar hissediyor. Max, aforizmalar dizen, hayat dersi vermeye çalışan bir adam değil, o zırdeli. Çok konuşmuyor, hatta gerekmiyorsa yüzünüze bile bakmıyor. İşte o noktada bir oyuncunun bedenini ne kadar iyi kullandığını fark ediyorsunuz. Max 12 yaşında gibi davranan 30 yaşındaki bir adam ve deliliğin o çocuksu yanını çok iyi yansıtıyor.

Monster ile Oscar ödülü kazanan Charlize Theron, hem filmin anlatıcısı rolünü üstleniyor hem de soluksuz aksiyonun içinde bizi arka plandaki olaylara çeken karakter oluyor. Savaş tırının hakimi olan İmparator Fruiosa’ın umutsuz bir çabası filmin asıl hikayesini oluşturuyor. Ne elde edeceğinizi bile bilmeden hayatınıza mal olacak bir yola çıkmak, Fruiosa’nın ve doğal olarak Fury Road’un özeti oluyor.

Mad Max: Fury Road üst kalite bir film. Yine de hikayesini çok arka plana atıyor. Size evrenle ilgili verdiği bilgiler ve anlattığı hikayeler sınırlı. Oturup dinlemek isteyen bir izleyiciyi bu yönüyle tatmin etmeyebilir. Ayrıca film inanılmaz gürültülü. Bu gürültü rahatsız edici değil, aksine müthiş bir ahenge sahip ama yine de aşırı gürültüden rahatsız olan izleyicilerin hoşuna gitmeyebilir.

En sonda söylemem gerekeni en başta söylediğim için bu kısmı kısa tutuyorum. Bu filmi izleyin çünkü Mad Max: Fury Road son yıllarda çıkmış en sağlam aksiyon filmlerinden biri, belki de en iyisi. George Miller  yine kıyameti koparttı, bizden söylemesi.

*Mad Max: Fury Road 15 Mayıs’ta (bugün) vizyona giriyor. Biz filmi
Merlin’in Kazanı ve Warner Bros ortaklığıyla düzenlenen Türkiye
galasında izledik.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu