Deponia Doomsday
Hepimizin geleceğe dair planları ve hayalleri bulunuyor. Bilimin ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmesi, her geçen gün bizleri bu hayallere bir adım daha yaklaştırmaya devam ediyor. Tüm bu gelişmelerin ve artık hayal dünyamızı dahi aşabilen buluşların gezegenimize nasıl etki edebileceğini az çok tahmin edebiliyoruz. Bu etkileri ise iki terimin çatısı altında toplayabiliyoruz.
İlk terimimiz olarak, tüm bu hayallerimizin gerçek olduğu ve gelişen teknolojiye paralel olarak daha yaşanılabilir bir dünya olan gelecek zaman ütopyasından bahsedebiliriz. Artık doruk noktaya yani nirvanaya ulaştığımız bu dönem, açıkcası polyannacılık kavramını gün yüzüne çıkartıyor. Biraz gerçekçi olalım değil mi? Bundan dolayıdır ki ikinci terimimiz olan distopik bir dünya hepimize biraz daha gerçekçi geliyor. Evet, bu dönemde de teknoloji artık son noktaya ulaşmış fakat bu buluşlar canlıların yaşamını olumsuz yönde etkilemiştir.
Ütopya ve distopya kavramları ile işlenen birçok roman, tiyatro, sinema ve video oyunları günümüzde popülerliğini korumaya devam ediyor. Neredeyse hepimizin ilgisini çeken bu yapımlar arasında, bağımsız geliştirici ekiplerin diğer yapımcılardan bir adım daha önde olduğunu itiraf edebiliriz. Bu firmalardan birisi de Almanya tabanlı bağımsız geliştirici ekipler arasında başarılarıyla kendilerinden bahsettiren Daedalic Entertainment var. İlk olarak 2012 yılı içerisinde Deponia isimli oyunla kendilerinden söz ettirmeyi başaran ekip, aynı yılın son çeyreğindeyse serinin ikinci oyunu olan Chaos on Deponia ile karşımıza çıkmıştı. İki oyun arasında birkaç ay bulunması, seriye yönelik hiçbir olumsuz durum katmamış hatta bizlerin bu türe olan açlığımızı yeniden hissetmemize neden olmuştu. 2013 yılında ise Goodbye Deponia ile üçlemeyi bitirdiklerini belirten Daedalic Entertainment, bizleri bir hayli üzmüştü.
Distopik bir dünya sunan Deponia, bu temayı komedi unsurlarıyla birleştirerek farklı bir tat ile karşımıza çıkmıştı. Çöp bir şehir olan Deponia’da insanlar zor durumlar altında yaşayarak hayata tutunmaya çalışırken; Elysium isimli uçan bir şehir de yaşanılabilir tek yer olarak evrende yer alıyor. Deponia Doomsday’de de yine Rufus’u kontrol ediyoruz. Rufus; eli yüzü düzgün, karizmatik, komik ama bir o kadar da sakar ve bencil olan bir Deponia vatandaşıdır. Yaptığı haylazlıklar ve sakarlıklardan dolayı artık Deponia’da yaşayanlar kendisinden illallah ettirmeyi başarmıştır. Rufus’un tek derdi iyice bıktığı çöp şehirden kaçıp herkesin hayali olan Elysium’a gitmektir. Bu süreç içerisinde Goal isimli güzeller güzeli kadın ile yollarımız kesişince karışık ve olaylı olan hayatımız daha fazla karışıyor ve durum Deponia şehrini kurtarma hikayesine dönüşüyor.
Evet, ilk üçleme üzerinden kısaca özetledikten sonra gelelim seriye eklenen yeni ve son yapımımız olan Deponia Doomsday’e… Karakterimiz yine Rufus. Fakat o da ne? Deponia’yı kurtarmak için kendimizi feda ettiğimizi görüyoruz. Bu da Rufus için sorun değil. Bizim için tek sorun yaşlanmış ve bıyık bırakmış olmamız. Bu yüzden de Deponia ve sinekkaydı suratımızı kurtarmak, her zamanki gibi yine bize düşüyor. Bu yolda eski dostlarımızın yanında McChronicle gibi yeni isimler de bizlere yardım ediyor. McChronicle, zaman makinesini icat eden sıradışı bir dostumuz. İlk olarak zaman makinasını park etmesine yardım ederek; o sıralar tavlamaya çalıştığımız ve eski sevgilimiz olan Toni’nin yaptığı cam bardaklardan olan eseri kırmamayı sağlıyoruz. Fakat, Toro’nun da hiçbir iyiliğe ihtiyaç olmadığını ve bizi kullandığını da söylemek istemezdik ama oyun boyunca bizleri sinir ettiğini ilk dakikadan itibaren sizler de fark edeceksiniz.
Hikaye olarak daha önceki üçlemeyi oynamamış olsanız dahi, Deponia Doomsday isimli yapımla ile gayet eğlenceli saatler yaşayacağınızın garantisini verebiliriz. Senaryo olarak bizleri tatmin eden Doomsday’de sıra dışı mizah anlayışlarına dayanan diyaloglar oyunu rakiplerinden ayıran en büyük öge olarak karşımıza çıkıyor. Söz konusu Rufus ve onun başına gelen olaylar olunca, ciddi anlamda komik diyaloglar sizleri bekliyor. Fakat, oyun Almanca tabanlı olduğu için İngilizce diline çevirildiği zaman bazı espirilerin de havada kaldığını belirtelim.
Peki, bu hikayede biz neler yapacağız? Şehrimizi kurtarmak için önümüze çıkan sorunları bulmaca çözercesine halledip günün kahramanı olacağız! Açıkcası, üçlemede olduğu gibi Deponia Doomsday de bulmaca olarak bizleri bir hayli zorluyor. Point and Click türü olarak karşımıza çıkan oyunun Deponia’nın çöplerden meydana gelmesi de, bu türde bir oyun için biçilmiş bir kaftan olduğunu söyleyebiliriz. Farenin tuşları ile etkileşim, scroll yardımı ile kısa tuşlar ile envantere ulaştığımız oyun içerisinde, “Space” tuşu ile ise etrafımızda yer alan ve etkileşime geçebildiğimiz karakter ve nesneleri görebilmekteyiz.
Başarılı bir senaryo ve diyaloglar, Deponia serisinin çizgi film tarzıyla buluşunca; üçlemedeki grafik tadını bizlere hoş bir şekilde tattırdığını belirtelim. Karakter tasarımları ile birlikte mekan tasarımlarının da başarılı olduğu yapımda yer alan animasyonlar da diyaloglara göre şekillenince yeme de yanında yat. Övgüleri hak eden grafikler ile birlikte oyunda bize daima eşlik eden ve bir süre sonra bizi hipnoz ettiğini tahmin ettiğimiz oyun içi sesler ve kullanılan müzikler de yapıta uyum sağlayarak oyun süresini uzamayı başarıyor.
Deponia Doomsday hikayesinden ve karakterlerinden daha fazla bahsetmek isterdik fakat derine indiğimiz sürece oyunda yer alan büyük olaylar ve bunların sonucunda meydana gelen sürprizleri kendiniz deneyim ederseniz daha heyecanlı olacağını söyleyelim. Yeni nesil oyunlar arasında bu tür eğlenceli ve sorunsuz oyunların yer alması da bizleri bir nebze mutlu ediyor. Özellikle türüne göre zorlu bulmacaların bulunması da oyun zevki açısından sizleri de bir hayli tatmin edecektir.