Sinema/TV - Kritik

Pacific Rim: Uprising

Guillermo del Toro‘nun adını aslında şu sıralar sıkça duymaya başladık ama özellikle Suyun Sesi filmi ile Oscar ödülünü almasıyla beraber şu son bir kaç ayda oldukça gündemde. Pasifik Savaşı ise ilk olarak Guillermo del Toro’nun büyük emekleriyle 2013 yılında vizyona girmiş ve sinema izleyicisini görsel anlamda oldukça etkilemişti. Peki, “ilk Pasifik Savaşı filminden aklında ne kaldı?” diye sorarsanız size şunu çok açık sözle söyleyebilirim hikaye anlamında pek bir şey kalmadı. Fakat, filmdeki o çaresizlik hissini, gerilimi ve o büyük devasa Kaiju yaratıklarının yine neredeyse aynı boyutlarda olan robotlarla savaşmasını hala hatırlıyorum. Bu ilk filmin aslında kendisini en özgün yapan kısmı da burasıydı zaten. Ünlü yönetmen Del Toro’nun da en başarılı olduğu şeylerden biri de bu aslında. Kendisi, filmlerinde görsel anlamda çıtayı her zaman bir tık yukarıya taşımayı başarmış biri.

Ben çocukluğumdan beri zaten büyük robotların ve yaratıkların olduğu filmleri çok severim. İlk Pasifik Savaşı filmini izlediğimde direk aklımda beliren çocukluğumun TV de hayranlıkla izlememe neden olan Power Rangers ve orada yer alan devasa Megazord‘un Pasifik Savaşı filmindeki robotlara oldukça benzemesi. 

Eğer 90’larda çocukluk geçiren biriyseniz Power Rangers’da genellikle dizinin sonlarına doğru devasa Megazord’u oluşturarak o koca şehirde o bölümün kötüyse bir savaş yapacağını bilirsiniz. Bazen bu dizinin senaryosunda önemli bir kötü olurken bazen de sadece sıradan bir yaratık oluyordu. Ama, en önemlisi ilk Pasifik Savaşı filmini izlediğim de aklıma gelen ilk şey de bu olmuştu.  

Bu cuma vizyona giren Pasifik Savaşı: İsyan filmi ise açık konuşmam gerekirse biraz zorlama bir devam filmi olmuş. Her şeyden önce filmin konusuna değinmem gerekirse, ilk filmin başrollerinden biri olan Idris Elba‘nın canlandırdığı karakter General Stacker Pentecost oğlu Jake Pentecost filmin merkezinde yer alıyor. İlk filmde tüm insanlığı kurtarmak için hayatını kaybeden babasının ölümünden dolayı usta bir pilot olacak iken ordudan ayrılır ve hayatının geri kalanını virane bir şekilde yaşamaya başlar. Bir gün bir hırsızlık sırasında Jaeger pilotları tarafından yakalanır ve Stacker’ın ablası Mako Mori ona iki seçenek sunar ya hapse gidecektir yada orduya geri dönerek yeni genç pilotları eğitecektir.

Pasifik Savaşı: İsyan da yeni bir kadro ile devam etse de ilk filmden tanıdık yüzler bunlardan en önemlisi aslında ilk filmin başrollerinden biri olan ve ikinci filmin de aslında hikayede bir köprü görevi gören Rinko Kikuchi.  Ayrıca ilk filmde yer alan Charlie Day ve Burn Gorman da aynı rollerde devam filminde yer alıyorlar. Devam filminde ise John Boyega, Cailee Spaeny ve Scott Eastwood başrolleri paylaşıyorlar.

Yönetmen Steven S. DeKnight aslında dizi işleri dışında ilk film projesi olduğu için de bazı şeylerin altından maalesef kalkamadığı çok açık. Bu arada Steven S. DeKnight kim diye soracak olursanız Spartacus dizisinin yaratıcısı ve Daredevil, Angel ve Buffy The Vampire Slayer dizilerinin de bazı bölümlerinin yazarı. Yaptığı işler genelde benim oldukça severek takip ettiğim diziler hatta Spartacus dizisi hayatımın belirli bir döneminde hayranlıkla takip ettiğim dizilerden biriydi ve hazır konusu açılmışken de sizlere şöyle bir bilgi de vereyim;: Spartacus dizisinden bazı aktörler bu film de ufak rollerde yer alıyor.  

Steven S. DeKnight filmin aksiyon sahnelerini oldukça başarılı bir şekilde izleyicilere aktarsa da hikaye anlamında ise maalesef bir televizyon dizisi kadar sığ olmayı başarabiliyor. Pasifik Savaşı: İsyan filmi bittikten sonra bana filmden çıkarken sanki bir dizinin bir kaç bölümünü arka arkaya izlemişim hissini verdi.

İlk filmde yer alan Raleigh Becket maalesef bu devam filminde yer almıyor üstüne üstlük kendisine ne olduğunu da bahseden bile yok. Her şeyden önce ilk filmdeki o çaresizlik duygusunu ve ciddi havayı maalesef bu filmde bulmanız oldukça güç. Devam filmde ise ciddi havayı daha çok bayat esprilerle yumuşatmaya çalıştıklarını ve daha eğlenceli bir filme çevirmeye çalıştıklarını görüyoruz. 

Ben bayat esprilere de çok takılmadım ama güldüğüm bir sahne de yoktu ama filmde takıldığım olay ilk filmde ciddi bir iş olan Jaeger pilotu olmak burada 15 yaşındaki çocuklara indirgenmiş durumda. 

Aslında Jaeger pilotu olmak için yıllarca eğitim almak ve bu eğitim sırasında devasa robotları kullanmak için de kendisine en uygun kişiyi bulma durumu burada tamamen es geçilmiş ki bu da filmin maalesef en zayıf yeri oluyor. Filmin sonlarına doğru ergenlerle beraber devasa Kaiju yaratıklarıyla kapıştığımızı görünce de ilk filmi mumla arıyorsunuz.

Genel anlamda filmin kötü yönlerinden bahsetmiş olsam da güzel yönleri de yok değil. Görsel olarak oldukça başarılı bir film olduğunu söylemem gerek. Özellikle sinema da sırf görsel anlamda tatmin olmak için sinemaya gidenlerdenseniz ve Transformers serisini seviyorsanız bu filmi de oldukça beğeneceksiniz. Görsel anlamda ve ses anlamında son zamanlarda sinema da izlediğim filmler arasında en başarılısı olduğunu belirtmeliyim. 

Pasifik Savaşı: İsyan ile ilgili söyleyeceğim son şey ise İlk filmdeki o çaresizlik hissi, epik savaşlar ve ana karaktere bağlanma olayı maalesef yok. Üstüne bu hikayede 15 yaşındaki ergenleri dâhil etmesiyle beraber Pasifik Savaşı: İsyan filmi maalesef bu sene beni hayal kırıklığına uğratan filmlerden biri olduğunu söylemem gerekir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu