Dead Cells
Küçük bir Fransız ekip olan ancak geçmişi uzun olan Motion Twin, bugüne kadar küçük çaplı ve mobil oyunlarla oyuncuların karşısına çıktı. 2001 yılında kurulan ancak bugüne kadar geliştirdiği oyunlarla sükse yapamayan ekip için bu kez kör talihini kırdı diyebiliriz. Uzun bir geliştirme sürecinden geçen Dead Cells, nihayet piyasaya sürüldü. Geliştirme sürecinde zaman zaman oyun hakkında bilgiler paylaşan ekip, maalesef oyun için gerekli ilgiyi toplayamamıştı. Ancak Dead Cells, sahip olduğu oynanış mekanikleriyle oyuncular arasında kısa sürede yayıldı ve hak ettiği ilgiyi gördü.
Dead Cells inceleme
Her şeyden önce Dead Cells, mekanik anlamında hem sizi kendine aşık eden, hem de sizi oyundan soğutan öğelere sahip. Kendine has bir mekaniği olmasa da, daha önceden gördüğümüz mekanikleri muhteşem bir şekilde harmanlayan Dead Cells’e başlamadan önce, roguelike türüne özel bir ilginizin olması gerekli. Aksi takdirde Dead Cells ile yıldızınızın barışmayacağını söyleyebilirim. Oyun boyunca bol bol öldüğünüz ve ilerlemenizin kaybolduğu bir oyuna ilgi duyuyorsanız, hoşgeldiniz. Hepimiz aynı taraftayız. Oldukça hızlı (gerçekten çok hızlı) yapısı sayesinde adeta bir rekabetçi oyun havasında olan Dead Cells’te pek de oyuncuyu kendine çeken bir hikaye ilerleyişi yok. Ancak oyunda size sunulan silahlar, özelliklerin kullanımı ve karakter animasyonları gibi detaylar, oyunun yeniden oynanabilirliği tabiri caiz ise göklere taşıyor.
Zaman zaman metroidvania tadını da alabildiğiniz Dead Cells’te ölünce kaybolmayan tek şey, Cell adı verilen birimle aldığımız eşyalar oluyor. Ancak bu eşyalara her zaman erişmek maalesef mümkün değil. Bu eşyaları sadece kullanabilme yeteneği açıyoruz. Oyun başında kılıç, yay ve kalkan üçlüsünden iki tanesini seçip maceramıza başlıyoruz. Yolculuğumuz sırasında edinebildiğimiz bu silahların ne kadar güçlü ve güzel olacağı oyun sırasında topladığımız Cell’lere bağlı. İlgili Cell’leri elde ettikten sonra ilk durakta harcamak zorundasınız. Çünkü öldüğünüzde ilerleme kaydedeceğiniz tek öğeyi kaybetmek, bazen insanı çileden çıkartabiliyor.
Cell’lerin haricinde her bir bölümü geçtiğimizde oynanışa etki edecek mutasyonları (Mutation) toplayabiliyor ve zorlu düşmanlar karşısında daha rahat durabiliyoruz. Oyundaki para miktarı ise haritalar arasında duran dükkanlardan silah almamıza veya mutasyonlarımızı sıfırlamamıza yarıyor. Her öldüğümüzde harita yapısının değiştiği Dead Cells, bu özelliği sayesinde de oyuna sizi bağlayabiliyor. Harita devamlı olarak değiştiğinden, oynadığınız bir bölümü her zaman yeniden oynamak istiyorsunuz. Harita içerisinde bulunan ışınlanma özelliği sayesindeyse haritanın her yerine istediğiniz zaman gitme imkanınız var.
Grafiksel anlamda piksel sanatını tercih eden Dead Cells, çizimleriyle kendi içinde bir bütün oluşturuyor. Özellikle karakterimizin kendine benzeyen cesetlerini gördüğü yerlerde gösterdiği tepkiler, animasyonlarla oldukça güzel anlatılmış. Oyunun bölüm sonu canavarlarıysa oyuncuyu zorlayacak türden olmuş. Silah seçiminize ve reflekslerinize bağlı olarak elit canavarların karşısında bazen zorlanabiliyorsunuz.
Sona geldiğimizde Dead Cells’in nasıl bir oyun olduğunu merak ediyorsanız, mutlaka oynamalısınız. İzleyerek veya dinleyerek oyunun nasıl bir yapıda olduğunu, ya da size hitap edip etmediğini anlamanız güç. Parasını sonuna kadar hak eden Dead Cells’i şiddettle türü seven oyunculara tavsiye ediyorum.