E3’te Tom Clancy’s The Division oynadık!
2013 yılı E3 fuarında aklımıza kazınan ve ağzımızı açık bırakan tek bir sunum vardı. O da Ubisoft’un büyük bir sürpriz olarak duyurduğu Tom Clancy’s The Division’ın ilk oynanış fragmanı… New York’un post apokaliptik çağında karlar altındaki inanılmaz görüntüsü ve şuana kadar gördüğümüz en detaylı oyun alanı yeni nesil oyunlar için gövde gösterisi yapıyordu. Birbirine girmiş arabaların arasında üst üste yığılmış çöpler ve beyaza bulanmış bir şehirde hayatta kalmaya çalışan 4 ajan mücadele veriyordu. Çatışmaların yer aldığı sahnelerde çevre etkileşimi ve yıkım en ince ayrıntısına kadar işlenmiş ve biz gözlerimize inanamamıştık.
İnanmamakta haklı çıkacaktık. Sonraki sene E3’e damgasını vuran Assassin’s Creed Unity, The Crew ve Watch_Dogs ile gelen “downgrade” dalgası bu sefer The Division’a mı etki edecekti? Geçtiğimiz sene Ubisoft’a olan güvenimiz o kadar sarsılmıştı ki The Division’ın da ilk gösterildiği grafiklerle çıkmayacağına bir o kadar emindik. Nitekim biraz öyle de oldu.
Ubisoft’un konferansından 2 gün önce Pazar günü Los Angeles’daki Kesspro stüdyolarındaki özel davette oyunu ilk kez görme imkanına eriştim. Xbox One üzerinde oynanan oyunun grafikleri tabi ki de 2013’de gösterilen sürümünden farklıydı ancak inanılmaz derecede güzel görünüyordu. Evet aktif aydınlatma, yansıma ve shading detaylarında gözle görülür, kaplamalar ve çözünürlükte ise ufak bir düşürülme söz konusuydu ancak oyun yine de hele ki Xbox One’da oldukça iyi görünüyordu.
Aradan 4 gün geçti. Bu sefer oyunu E3 konferansının son günü Ubisoft’un standında birebir oynama imkanı buldum. Gösterdikleri demo tamamen aynıydı. 3 Kişi olarak PvE şeklinde oynadığımız oyun “Dark Zone” adlı bir bölgede geçiyor ve buradaki bir askeri mühimmatı ele geçirerek helikopter ile üssümüze göndermemiz gerekiyordu. Aynı MMO’larda olduğu gibi karakterlerimiz de 3 farklı sınıftan oluşuyordu. Tam olarak kesin çizgilerle birbirinden ayrılmasa da karakterlerin arasında Saldırı, Destek ve Sağlık olarak görev dağılımı yapılmıştı ve bu rollere kesin olarak uymamız bekleniyordu. Ki bu acımasız ortamda bizden birkaç gömlek üstün olan yapay zekâya başka türlü karşı koymamız mümkün değildi.
Karakterin kontrolü elime geçtiğinde denediğim ilk şey “o arabanın kapısı yanından eğilerek geçerken gerçekten de kapanıyor mu?” oldu. Daha sonra bununla da yetinmeyip arabalara ve çevreye rastgele ateş ederek çevre etkileşimini ve hasar oranını test etmeye başladım. Yanımızda bulunan ve bizi yönlendiren Ubisoft/Massive geliştiricisi bunu fark etmiş olacak ki “Arkadaşlar istediğiniz yere ateş edip denemekten çekinmeyin, hatta lastiklere ve camlara da ateş edip neler olduğunu görün”, dedi. Evet, gerçekten de o ilk fragmanda gördüğümüz gibi araçların camları tek tek kırılıyor, lastikler ise mermi yiyince inerek düşmanın siperini açığa veriyordu.
Biraz ilerledikten sonra paketin bulunduğu Dark Zone denilen bölgeye geldik ve çevredeki düşmanları inceledik. Bir süre etrafı gözlemledikten sonra takım liderinin bize verdiği taktikler doğrultusunda pozisyonlarımızı aldık ve beklemeye başladık. Bu bölge oyunun daha tehlikeli ve diğer oyuncularla karşı karşıya gelebileceğiniz bir alanı. Ödül büyük olduğu gibi saldırgan yapay zeka kadar kimin eş kimin düşman olduğunu da kontrol etmeniz gerekiyor.
Saldırıya geçtiğiniz zaman çevrenizi olduğu gibi elinizdeki ekipmanları ve ekip arkadaşlarınızın durumunu da iyi gözetmeniz gerekiyor. Destek gurubu hep çevreyi sonar ile tarayabildiği gibi aynı zamanda bir taret kurarak savunma hattı oluşturabiliyor. Sağlık sınıfı ekip arkadaşlarının sıhhatinden sorumluyken bendeniz saldırı sınıfının ise “tracker mine” ve “sticky bomb” adlı 2 adet yardımcısı bulunuyor. Yapışkan bombayla düşmana tuzaklar hazırlarken tracker mine sizi bir evcil hayvan gibi takip ederek yakındaki düşmanlara kitlenip patlayabiliyor.
Bunların dışında 5 adet sağlık çantanız ve 3 adet el bombanız ise D-Pad’teki sağ ve sol tuşlara atanmış durumda. Oyunda hemen hemen tüm köşeleri ve objeleri kendinize siper olarak kullanmanız mümkün kılınmış. Bir engele yaklaştığınız zaman o bölge turuncu olarak işaretleniyor ve siper almak için A üzerinden atlamak için ise B tuşuna basmanız yeterli oluyor. Bu sayede kontroller de oldukça basit ama işlevsel bir hal kazanmış.
Bu oyunu diğer TPS oyunlarından hatta aynı türe sahip olduğu (Shared World Shooter) Destiny’den ayıran en büyük özellik ise taktiksel oynanışı ve zorluğu. Ekipten herhangi birinin yere düşmesi veya ölmesi dengeleri anında değiştirebiliyor. Ayrıca atışlarınızın da keskin olması gerekiyor. Düşmanın kritik noktalarına ateş etmek zor ama bir o kadar ödüllendirici. Ancak düşmanlar da şaşırtıcı derecede isabetli ve baskıcı olabiliyor. Aynı zamanda yapay zekâ da çevreyi dikkatli bir biçimde kullanarak sizden kaçmayı başarabiliyor. Sizi gördükleri yerde affetmeden mermi yağmuruna tutuyorlar. Ve ufak bir hata sonucunda ölmek takım arkadaşlarınıza katılmak için kapkara bir “respawn” yazılı ekranına 10-15 saniye boyunca bakmanız anlamına geliyor. Eğer zamanında hareket ederseniz “revive” seçeneği mevcut ancak takımdaki herkesin ölmesi sizi bir önceki kayıt noktasına aktarıyor.
Bütün bu zorlukları başarıyla alt ettiniz. Ganimeti ele geçirdiniz. Helikopter gelinceye kadar o bölgeyi diğer düşman akınlarına karşı korudunuz ancak tek engel bunlarla sınırlı değil. O ganimeti sizin kadar isteyen başka oyuncular da var. Diğer üç kişilik takım da görevini tamamlamış ve size doğru geliyor.
Onlarla çatışmak da beraber çalışmak da tamamen sizin elinizde. Yapay zeka da işin içine girince işler bir anda kaosa dönüşebiliyor. İşte o an çok daha dikkatli olmalısınız çünkü tüm elemanları yere düşen takım, Dark Zone’a geri dönene kadar paketiniz diğer oyuncular tarafından çalınmış veya çevredeki düşmanlar tarafından harcanmış olabilirler. Burada aldığınız kararların hepsi oyunun sonucuna farklı bir biçimde etki ediyor.
Sonuca gelecek olursak ise The Division 2013 yılındaki gibi olmasa da yine de konsollarda muhteşem görünüyor ve hem arkadaşlarınızla karşı karşıya hem de beraber olarak oynamak için oldukça zevkli bir yapım olmuş. Açıkçası bu sene Ubisoft kanadından en çok etkilendiğim ve keyif aldığım oyun oldu. Tabi sadece tek bir bölümü tek bir karakter ile oynadığım için oyunun kalanı hakkında tam bir yorum yapamasam da umarız oyun 8 Mart 2016’da çıktığında bu etkiyi korumayı başarır.