The Legend of Zelda: Skyward Sword HD inceleme
The Legend of Zelda: Skyward Sword ilk olarak 2011 yılında piyasaya çıkmış ve o zamanlar serinin 16. oyunu olarak karşımıza çıkmıştı. Aradan geçen 10 yılın ardından gökyüzüne uzandığımız bu macera bu sefer de Nintendo Switch platformuna geldi. The Legend of Zelda: Skyward Sword HD olarak adlandırılan bu yenilenmiş sürümde oyuncuları neler bekliyor gelin birlikte bakalım.
The Legend of Zelda: Skyward Sword HD inceleme
The Legend of Zelda: Skyward Sword hikayesi aslında klasik bir giriş yapıyor. Eğer daha önce serinin bir başka oyununu oynadıysanız genelde bir kahramanın uyanışını sembolize eden rüya ya da görü sahnesine zaten aşinasınızdır. Skyward Sword bu geleneği bozmuyor ve Link’in görüsü ile açılışını yapıyor.
Gözümüzü açtığımızda ise Skyloft adında gökyüzünde yer alan bir adada olduğumuzu anlıyoruz. Bu ada kısmı genel olarak insanların yaşam alanını oluşturduğu gibi göz yüzünde irili ufaklı başka adalar da bulunuyor. Oyunun ilerleyen aşamalarında bu diğer adalara genelde farklı eşyaları toplamak ve keşif yapmak üzere açılıyoruz. Tabi bu ada ziyaretlerini Loftwing adı verilen kuşlar sayesinde yapıyorsunuz. Link’in kullandığı koruyucu kuşun adı ise Crimson Loftwing olarak geçiyor. Oyun boyunca bize gök yüzü kısımlarında yardımcı olan bu kuş hikayenin açılışında da önemli bir krize sebep oluyor diyebiliriz.
Hikayenin giriş kısmında Wing Ceremony adı verilen bir yarışa katılmanız gerekiyor. Zaten Knight Academy öğrencisi olduğunuz için bu sınavı geçip bir nevia danın koruyucularından biri olmaya çalışıyorsunuz. Crimson Loftwing’in kaçırılması bu olayı biraz aksatsa da kısa sürede problemi çözüyor ve aslında daha büyük kaderimize doğru yelken açacağımız bu ara sınavı başarıyla tamamlamış oluyoruz. Wing Cerenomy sınavını geçtikten sonra hikaye yavaş yavaş ana rayına oturuyor ve klasik zindan sistemine de bağlı bir oynanışa geçmeye başlıyoruz.
Bir fırtına tuttu bizi, deryaya kardı
Burada bir parantez açıp Zelda karakteri ve yeryüzü kısmından da bahsetmek istiyorum. Zelda hemen hemen serinin tüm oyunlarında farklı bir karakter yapısına sahip olsa da bu oyunda çok daha cana yakın bir şekilde resmedilmiş. Yeryüzü ise oyunun ilk etabında bize lanetli olarak anlatılıyor. Tabi serenomi sonrası çıkan gizemli fırtına ile Zelda yer yüzüne doğru süzülünce biz de kaçınılmaz kaderimize boyun eğiyor ve onu kurtarmak için büyük bir maceranın içerisine atılıyoruz. Tabi Zelda’yı aramakla başlayan bu maceramız karakterin önemini anlamamız ve Ghirahim gibi karakterler ile birlikte çok daha gizemli bir yapıya bürünmeye başlıyor.
Yer yüzünde ise tabi istediğimiz her bölgeye inemiyoruz. Zindanların kilidini açmak için tabletleri toplamanız gerekiyor. Her zindan bir sonraki tablete ulaşma anahtarı görüyor diyebilirim. Diğer taraftan yer yüzüne indiğimiz gibi bodoslama zindana giremiyoruz tabi. Önce bir dizi aktivite, platform dinamiği derken bölüm sonunda zindan kapısı açılıyor ve daha fazla bulmaca ile boss savaşına doğru yol alıyoruz.
Oyundaki bulmaca yapısı genelde keşif, eşya ya da anahtar bulma üzerine kurulu. Tabi sahip olduğunuz ve ilerledikçe kavuştuğunuz özel eşyalar ile birlikte oynanış inanılmaz çeşitlendirilmiş. Yani oyunun başındaki oynanış dinamikleri ile sonlarındaki sistem arasında dağlar kadar fark var diyebilirim. Bulduğunuz her özel eşyayı ona göre tasarlanan bulmacalarda kullanıyor ya da ekstralara ulaşmak için bu özelliklerinize başvuruyorsunuz. Bombalar, havada süzülen mekanik bir böcek ya da sapan derken çeşitlikik anlamında gerçekten başarılı bir dinamizm yakalanmış diyebilirim. Bu özel eşyalarınızı ayrıca topladığınız Ruby’ler ve yaratık ya da etrafı araştırarak bulduğunuz eşyalar ile güncelleyebiliyorsunuz.
Oyunda her zaman olduğu gibi bir yardımımız da bulunuyor. Hayır bu sefer sevimli olsa da başımızı şişiren Navi yok, onun yerine hikaye boyunca kritik anlarda çıkan ya da dilediğimiz zaman görüşlerine baş vurabildiğimiz Fi isimli peri bu maceramızda yoldaşımız oluyor. Ayrıca Dowse adı verilen bir izleme mekaniği de oyunda yer alıyor. Bu izleme mekaniği sayesinde bulmanız gereken eşyaları ya da göreviniz gereği ne yapmanız gerektiğini daha net bir şekilde görebiliyorsunuz.
Diriliş izleyip gaza gelenler harekete duyarlı oynanış ile kılıç savurabilir
The Legend of Zelda: Skyward Sword çıktığı dönem bir nevi Wii Motion Plus’ı desteklemek üzere geliştirilmişti diyebiliriz. Normal Wii kontrolcüsünün çok yeterli olmadığı harekete duyarlı sistem Motion Plus eklentisine rağmen aksaklıklar yaşayabiliyordu. Yeniden elden geçirilen sürümünde ise Joy-Con kontrolcülerinin çok daha gelişmiş olması sebebiyle çok daha akıcı bir oynanış sunulmuş. Hem ilerleme hem de kılıç, eşya kullanımında çok büyük bir aksama ile karşılaşmadım. Bu konuda oyun tam potansiyeline kavuşmuş diyebilirim.
Ofiste normal Switch modeli ile denediğim oyunu ayrıca Switch Lite sürümüyle de deneyim etme şansım oldu. Her ikisinde de buton bazlı oynanışa izin verilmiş. Zaten Lite modelinde başka şansınız yok. Buton bazlı oynarken kontrol yapısı gerçekten de büyük oranda değişiyor ve oyunun tam potansiyeline, eğlencesine kavuşamıyorsunuz. Kamerayı kontrol etmek zaten zahmetli olduğu gibi kılıç ya da eşya kullanımını da analog üzerinden yapmak ellerinizin uyuşmasına sebep olabiliyor. Switch Lite ile de oynanır ama asıl eğlencesinin normal versiyonda olduğu bir gerçek. O nedenle mümkünse monitör ya da TV’ye bağlayarak Joy-Con’lar aracılığı ile oynamanızı tavsiye ederim.
The Legend of Zelda: Skyward Sword HD sürümü çözünürlüğün arttırılması ile birlikte daha net bir görünüme kavuşmuş. Zamanında Nintendo Wii sürümünü de oynadığımda özellikle konsolun teknik kapasitesini de göz önüne aldığımızda objelerin sonradan yüklenmesi gibi problemleri bulunuyordu. Yenilenen sürümünde bu dahil bir çok konu elden geçirilmiş ve daha iyi bir görünüme kavuşmuş.
Oyunun grafikleri ise masalsı ama aynı zamanda zindanlarda karanlık bir atmosfere de sahip. Özetleyecek olursak Windwaker ve Twilight Princess arası bir tonlamaya sahip olduğunu söyleyebilirim. Gökyüzüne ulaştığınızda rengarenk bir dünya ile karşılaşırken lanetli olduğu belirtilen topraklara indiğinizde ise atmosferin büyük ölçüde değiştiğine şahit oluyorsunuz. Ayrıca indiğiniz her bölge atmosfer olarak birbirinden ayrılmış. Ağaçlık alanlar, volkanik dağlar,zindanlar derken her bölgede bu renk tonu büyük oranda değişim gösteriyor.
Karakter ifadeleri ise özellikle Link, Zelda gibi ana karakterlerde hala güzel gözüküyor. Çözünürlük gibi kısımlar elden geçirilse de özellikle zıplama gibi animasyonlar ise hiç ellenmemiş. Hele ki Breath of the Wild sonrasında oynayınca animasyonlar biraz kütük gibi gelebiliyor. Keşke bu konularda da ufakta olsa bazı dokunuşlar yapılsaymış. Oyunun müzikleri için ise söylenecek, laf edilecek bir şey yok. Her zaman olduğu gibi orkestralı parçalar ile süslenen oyunun müzikleri çok başarılı. Zelda’nın arp melodisi ile başlayan macera üflemeli çalgılar, vurmalı çalgılar derken tam bir müzik şölenine dönüşüyor. Karakter seslendirmeleri yok ama oyunun yapısından dolayı bunun eksikliğini de hissetmiyorsunuz.
Sonuç olarak The Legend of Zelda: Skyward Sword HD sürümü elden geçirilen çözünürlük bir teknik detaylar ve Joy-Con sayesinde çok daha iyi kontrol seçenekleri ile özellikle zamanında oynamayanlar için çok güzel bir macera sunuyor. Fiyat konusu ise tabi ki büyük bir soru işaretini de beraberinde getirmiş. Tabi Breath of the Wild sonrasında çıktığı için teknik ve bazı konularda eksiklikleri göze çarpabiliyor. Ama oyunu bir bütün olarak ele aldığınızda inanılmaz çeşitli ve sürekli kendisini yenileyen bir yapım olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.