Angelic ön inceleme
Angelic, Türk oyun stüdyosu Metaverse tarafından geliştirilen bir oyun. Bu oyunu bence bu kadar özel kılan en önemli faktör ise alıştığımız türdeki yerli yapımlardan hem oynanış hem de atmosfer olarak bir hayli ayrılması. Bildiğiniz gibi zaman zaman yerli oyunlarda çok güzel örnekler ile karşılaşıyor olsak da genelde korku, yürüme simülasyonu ya da survival temelleri üzerine kurulu yapımlar daha sıklıkla karşımıza geliyor. İşte Angelic ise mümkün olduğunca bu yapımlardan sıyrılmış ve en azından türü ve oynanışı ile farklı olmayı başarmış. Peki oyun ne kadar farklı ve neler sunuyor, gelin birlikte bakalım.
Angelic ön inceleme
Bilim kurgu türündeki oyunun çok erken geliştirme aşamasına dair bir sürümü geçtiğimiz ay itibari ile hem Influncer hem de basın tarafının beğenisine sunuldu. E3 2021 koşturmacası sebebiyle biraz gecikmeli olarak deneyim etme şansına kavuştuğum oyunun bu kadar erken sürümünün sunulmasının en büyük sebebi ise beklentileri doğru konumlandırabilmek.
Yapım ekibi oyunun geliştirme aşamasını ve oyuncuları neler beklediğini göstermek için bu tarz bir yönteme başvurmuş. Bana soracak olursanız geliştirdikleri oyuna bir güvenin işareti olarak bu kadar erken bir sürümünü sunmuş durumdalar. Bunun büyük bir dezavantajı olduğu gibi avantajlı yönleri de bulunuyor. Öncelikle gelen geri bildirimler sonrasında oyunu şekillendirebilecekleri gibi biraz önce de bahsettiğim gibi beklentileri doğru bir şekilde yönlendirmek istiyorlar. Çünkü oyunun türü açık olmak gerekirse her oyuncuya hitap etmiyor. Fakat sahip olduğu özellikler ve geliştirme aşamasını göz önüne alırsak bu türe giriş yapmak isteyenlere kucak açacak bir yerli oyun olma potansiyeline sahip olduğunu da söyleyebiliriz.
Evet, bu erken sürüm hakkındaki bilgi ve düşüncelerden sonra asıl olaya yani oyunun konusu ve tabi ki oynanış dinamiklerine geçelim.
Kıyamet sonrası fantastik bir bilim kurgu hikayesi
Angelic kıyamet sonrası diyebileceğimiz bir dönemde geçiyor. 28.yüzyılda şirketler ve neo-insanlar arasındaki savaşta o düğmeye basılıyor ve dünya nükleer bir yıkıma sürükleniyor. Bu yıkımdan 200 yıl sonrasında ise devletler yerine kontrolün tamamen mega şirketlere geçtiği bir döneme gidiyoruz. Neo-insanların bir nevi geri dönüşü ile birlikte hikayemiz de bu karmaşanın ortasında başlıyor. Biz ise o evrende gizemli ve gizemli olduğu kadar da güçlü bir karakter olan Mother’ın yeniden hayata döndürdüğü bir karakter olarak oyuna başlıyoruz.
Oyuna başlar başlamaz aslında beklediğimden daha farklı bir sunumla karşılaştığımı söylemeliyim. Oyunun daha çok sıra tabanlı dövüş kısmını gördüğüm için bir nevi ana üs olarak da kullandığımız Osiris kısmı beni baya şaşırttı. Karakterimizi detaylı bir şekilde gördüğümüz, etraftaki diğer karakterler ile sınırlı bir sohbet içerisine girebildiğimiz bu ana üs mekaniği görevlere gitme ve ekip güncellemeleri gibi özellikler sunuyor.
Burada ilerledikçe hem kendi hem de ekip arkadaşlarınızın gelişimini sağlayabiliyorsunuz. Ayrıca kıyafet ve görünüm konusunda da bazı özellikler bu istasyondan sunulmuş. İlerledikçe yeni istasyonlarda daha fazla hakimiyete sahip oluyorsunuz. Bunu ana üs mantığını oldukça sevdim ama oyunun şu aşamasını göz önüne alırsak doğal olarak biraz kısıtlı geliyor. İstasyon kontrolündeki ufak tefek hataları muhakkak zamanla geliştirilecektir. Karakter sohbetlerinde ise oyunun dünyası ve hikayesi hakkında daha fazla detaya bu kısımdan ulaşabileceğimizi umuyorum.
Podu terketmek ya da terketmemek, işte bütün mesele bu
Oyunun savaş sistemi sıra tabanlı bir oynanışa sahip. İzometric bir açıdan gördüğümüz bu savaş alanına ilk olarak Osiris’ten seçtiğimiz görev sonrasında geliyoruz. Gezegene ilk giriş yapacağımız yerde iniş podlarının konumunu seçiyor ve bir nevi ilk taktiğinizi daha iniş anında yapıyorsunuz. İniş podlarının her biri farklı görünüme sahip. Karakter gelişimi ile birlikte bu konuda bazı bonuslara da kavuşabiliyorsunuz. Bu nedenle podları düzgün konumlandırmak ve içlerinde durarak bonus kazanmak oldukça önemli. Tabi savaş alanı çeşitlendikçe pod yerleşimi ve konumu yetersiz kalabiliyor. Bu da sizi bir ikileme sokarak bir nevi savaş stratejinizi çeşitlendirmiş oluyor diyebiliriz.
Savaş alanı klasik sıra tabanlı oyun dinamiği üzerinden işliyor. Yani her tur karakterinizin konumunu ya da sergileyeceği aksiyonu seçmeye çalışıyorsunuz. Bu noktada ilk savaşınızda aslında klasik bir taktik dizilimi sunulmuş. Ekibinizde savaşçı diyebileceğimiz ana karakteriniz dışında işte keskin nişancı ya da healer tarzı bir karakter yer alıyor. Siz ilerledikçe karakter sınıfı ve yeteneklerine göre kendi taktiğiniz üzerinden bir ekip oluşturabiliyorsunuz.
Karakterlerinizin standart atışları dışında tabi ki farklı yetenekleri ve benim ultiye benzettiğim özel bir saldırıları oluyor. Bu saldırı bir nevi çekici kafaya indirmek gibi. Ama aynı çekiç sizin başınıza da inebileceği için dikkatli olmanız gerekiyor. Zaten oyunun savaş dinamiği kendi içerisinde de sürprizlere gebe. Bazen ara sahne ile savaşın gidişatı değişiyor, yeni düşmanlar peydah olabiliyor. Buradaki sunum çeşitliliği daha bu aşamada bile oldukça hoş yapılmış. O nedenle savaşta yetenekleri bonkör harcamaya korkuyor ve stratejinizi de ona göre sağlam tutmaya çalışıyorsunuz. “Ya heal atacağıma hasar vurayım, şu karakteri feda edeyim de sonraki turda işi bitireyim” dediğiniz anda “ya başka birlikler de gelirse?” falan diye ikileme düşmeye başlıyorsunuz. Oyunun bu ikilem ve taktik kısmını oldukça sevdim. Hani müthiş bir derinlik sunum oyuncunun kafasını karıştırmadığı gibi kendi içerisinde tutarlı bir sadeliğe sahip olduğunu söyleyebilirim.
Tabi oyunun baya baya erken bir sürümü olduğu için hem savaş kısmında hem de diğer bölümlerde önemli eksiklerle de karşılaşabiliyorsunuz. Diyaloglar gecikebiliyor, savaş alanında animasyonlar karışıyor ya da karakter statlarına göre verecekleri hasarı ya da iyileştirmeyi tam kestiremiyorsunuz. Bu kısımlara tabi ki dengeleme geleceği gibi oyunun genel sunumunda da daha çok yol alınacaktır.
Yani sonuç olarak Angelic, henüz bu aşamada bile umut vaat eden bir oyun olmuş. Bu haliyle muhteşem bir oyun olacak tabi ki diyemem fakat genel hatları, hikaye detayları ve savaş sistemi ile umut vaat eden ama en önemlisi farklı bir şeyler denenen bir oyun olduğunu söyleyebilirim. Benim bu oyundaki en sevdiğim nokta da zaten bu oldu. Bu türde bir oyun çıkarmak risk ama ekibin genel hatları ile global bir düşünce yapısı olduğu için sağlam ilerlediğini de söylemek mümkün. Angelic oyununun gelişim sürecini büyük bir merakla takip edeceğiz ve gelişmeleri tabi ki sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz. Oyunun Steam sayfasına buradan göz atabilirsiniz.