Oyun İncelemeleri

Assassin’s Creed Valhalla inceleme

Assassin’s Creed Valhalla inceleme: Ubisoft’un her yıl çıkardığı Assasin’s Creed serisi kimi oyunları ile büyük ses getirmiş kimi oyunları ile ise tabiri caizse yerin dibine gömülmüştür. Bu herkes tarafından bilinen bir gerçek. Fakat şöyle de bir gerçek var ki, Ubisoft her yeni Assasin’s Creed oyununda farklı mekanikler denemiş ve her kitleden oyuncunun Assasin’s Creed serisinden  haberdar olmasını sağlamıştır. Hatırlarsanız, Origins ile birlikte seri köklü bir değişikliğe gitmişti. Lineer oynanıştan çok RPG ögeleri barındıran bu yapım, aynı mantığın üzerine yeni mekanikler ekleyerek çıtayı Odyssey ile biraz daha yükseltmeyi başarmıştı. Şimdi ise yepyeni bir Assasin’s Creed oyunu olan Valhalla, Odyssey’den iki yıl sonra karşımıza çıkıyor. Diğer iki oyundan daha büyük ses getirecek olmasının en temel nedeni ise bana kalırsa yeni konsollara da gelecek bir oyun olması. Gelin isterseniz oyuna ne gibi değişiklikler gelmiş, Assasin’s Creed serisinin 22. Oyunu olan Valhalla ne kadar değişmiş hep birlikte bir göz atalım:

Assassin’s Creed: Valhalla inceleme

Oyuna zorluk seviyemizi seçerek giriş yapıyoruz. İki farklı zorluk kısmı var bir tanesi Exploration Difficulty, yani çevredeki eşyaları, haritalardaki önemli bölgeleri bulmaz zorluğu, bir diğeri ise oyundaki genel zorluk seviyesi. Bunları seçtikten sonra küçük Eivor olarak başlıyoruz oyuna.

Giriş ve Hikâye

Eivor’un kontrolünü ufak bir şenliğin ortasında devralıyoruz. Oyunda babamız olan Varin bize yüzüğü alıp almadığımızı soruyor. Tamam diyip yüzüğü vermemiz gereken kişiye iletmeye gidiyoruz ufaktan ufaktan. Fakat her zamanki gibi işler istenildiği gibi gitmiyor. Kjotve’nin klanı tarafından rahatsız ediliyoruz. E kimsenin eli armut toplamıyor tabii. Kılıcını kuşanan dışarıya, savaşmaya çıkıyor. Biz de çocuk aklımızla takip ediyoruz onları. Dışarıda gördüğümüz manzara hiç hayra alamet değil. Babamız işlerin sarpa saracağını anlamış olacak ki, Kjotve’ye adamlarını öldürmeme şartıyla kellesini teslim etmeye razı geliyor. Fakat babamız kellesini teslim ettikten sonra, beklenilenin aksine Kjotve sözünde durmuyor ve askerlerine ‘’kim var kim yok öldürün hepsini’’ emrini veriyor.

Biz de araya kaynayacakken  Sigurd son anda bizi kendine çekiyor ve at ile kaçmaya çalışıyoruz. Çalışıyoruz diyorum çünkü ata isabet eden bir balta yüzünden uçurumdan aşağı, bir buz kütlesinin üstüne düşüyoruz. Çevremizi kurtlar sarmış, bizden bir ısırık alacakken, attığımız bir çığlık ile kargalar olaya el atıyor ve giriş kısmını böylelikle bitiriyoruz. Giriş kısmını atlattıktan sonra bir teknede tutsak bir şekilde uyanıyoruz. Burada temel dövüş ve okçuluk mekaniklerini ufaktan ufaktan gösteriyor bize Ubisoft. Tekneden kaçmaya çalışırken birden fazla düşman ile boğuşuyoruz aynı zamanda. Belli bir müddet bu şekilde yol aldıktan sonra nihayet köyümüze varıyoruz. Köyümüzdekiler bizi gördükleri için bir hayli mutlu. Köydekilerin de gözünü kan hırsı büyümüş olacak ki, birkaç görev içerisinde direkt olarak Raid yapmaya gidiyoruz.

Raid demişken bilmeyenler için kısaca bahsedelim isterseniz. Düşman bölgelerini ele geçirmek için bir kuşatma mekaniği diyebiliriz kısaca. Bir gemi dolusu adam ile düşmanların hüküm sürdüğü toprakları ele geçirip hızlı seyahat noktaları açabiliyor, aynı zamanda ganimet toplayabiliyoruz. Fakat Raid olayında öyle hemen girip de tüm düşmanları öldüreyim diye bir olay yok. Düşmanların erzaklarını yakmak gibi belli başlı görevleri tamamladıktan sonra ancak düşman topraklarını ele geçirebiliyorsunuz. Açıkçası Raid kısmında bana en çok yardımı dokunan olayın kargamızı kontrol ettiğimiz Raven mekaniği olduğunu söylemeliyim. Çünkü bazen erzakların konumlarını bulmakta zorlandığım durumlar oldu. Bu durumlarda da sağolsun Synin (Raven) hemen imdadıma yetişti. Bu mekaniği kullanırken gözüme bir şey daha çarptı; o da çevre tasarımı ve grafikler. Şunu kesinlikle söyleyebilirim ki oyunun çevre tasarımı ve grafikleri cidden mükemmel.

Açıkçası, bu denli güzel gözüken bir oyunu ilk başta bilgisayarımın kaldıracağını düşünmüyordum fakat Ubisoft beni bu konuda da yanıltmayı başardı. Orta-yüksek ayarlarda sorunsuz bir şekilde gayet akıcı bir oyun deneyimi yaşadım. Kesinlikle gözlerinizi şenlendiren güzellikte bir açık dünya ile başbaşa bırakmış bizi yapımcılar. Bu konuda ekstra bir tebriği hak ediyorlar kendileri. Peki bu grafiklerin hiç mi bir eksisi yok derseniz, benim size cevabım maalesef ki var olacak. Çünkü oyunda animasyonlar 30FPS’e kilitlenmiş. Yani oyunu 60 FPS oynasanız bile, bayrakların sallanışı 30 kare hızına kilitlenmiş. Bu da ister istemez sizi bir şekilde rahatsız ediyor. Keza synchronize yapıp haritayı öğrenmek için çıktığınız dağın tepesindeki kartallarda da aynı sorunu görmek mümkün. Fakat bunlar çok göze batmayan ufak tefek sıkıntılar olduğu için, ve ilerleyen zamanlarda gelecek olan güncellemeler ile düzeltilebileceği için çok da kafaya takılacak bir durum olduğunu düşünmüyorum. Bahsettiğim güzel manzaraları sizin de görmeniz açısından aldığım ekran görüntüsünü sizlerle paylaşmak istiyorum ve lafı fazla uzatmadan yan görevlere ve yapılacak aktivitelere geçiyorum

Yan görevler ve aktiviteler

Yan görevlerin tekrara düştüğünü söylesem de bu her görev için geçerli değil neyse ki. Kendini tekrar eden yan görevler kadar kendine özgün ve eğlenceli yan görevler de bolca bulunmakta. Aynı zamanda oyunda geçirdiğim vakit boyunca diyalog ve birtakım aktiviteler ile karşılaştığımı da sizlere bildireyim. Mesela, ben etrafı kurcalarken bir askerin uyurgezerlik yaptığını gördüm. Yanına gittim ve konuşmaya başladım, her ne kadar kendisi ile karşılaşmamız yalnızca diyalog ile kalmış olsa da açık dünyanın boş olmasından kesinlikle iyi olduğunu düşünüyorum bu tarz ufak tefek karşılaşmaların. Aynı şeyi oyun içinde yaptığımız ufak tefek mini oyunlar için de söylemem gerek. Çok fazla olmasalar da hiç olmamasından iyidir diye düşünüyorum. Yan karakterler ile girdiğimiz diyaloglar da gayet tatmin edici seviyede. Aynı şeyler ana hikâyedeki diyaloglar için de geçerli bu konuda çok da üzecek bir yapım olmamış benim gözümde.

Yetenek Ağacı

Evet, gel gelelim oyunun yetenek ağacına. Temel olarak üç farklı yol üzerinden yeteneklerimizi geliştiriebiliyoruz. Bunlar, suikastçilik, takın dövüş ve uzak dövüş üzerine kurulu. Her yol size farklı geliştirmeler vaat ediyor. Örneğin, yakın dövüş üzerinden ilerlemek isterseniz size saldırı gücü, can, stamina tarzı ufak geliştirmelerin yanısıra ekstra özellikler kullanmanızı sağlayan yetenekler sağlıyor. Aynı şeyler suikastçilik ve uzak dövüş kısımları için de geçerli. Yetenek ağacının oldukça geniş çaplı olduğunu söylemem gerek. Edindiğiniz geliştirmeler de  oyun  içinde bariz bir şekilde farkedilebiliyor. Bu yönden de gayet başarılı bir iş çıkarmış Ubisoft.

Oyunu bir hayli oynamama rağmen henüz yalnızca ufak bir kısmını geliştirebildim. Bu da Eivor için daha onlarca açılmayı bekleyen yetenek var demek. Yetenekleri açmak da sizi onlarca vakit uğraştırmıyor. Yani, ben her görev başına iki yetenek puanı ile ödüllendirildim. İstediğim yeteneklere ulaşmam için ekstra bir çaba sarf etmem gerekmedi. Bu yönden de oyuncuları sıkmaması gayet hoş bir olay. Yetenek ağacından da bahsettiğimize göre, dilerseniz bir de karakter tasarımı ve ekipmanlara bir göz atalım isterseniz.

Karakter kişiselleştirme ve ekipman

Oyunun bana göre biraz sönük kalmış kısmı kesinlikle Eivor’un kişiselleştirilmesi olmuş. Karakterimiz için çok fazla kişiselleştirme imkanı sunulmamış ne yazık ki. En basitinden; karakterimize uygulayabileceğimiz toplamda 4-5 adet saç stili bulunuyor. Geri kalanı ise sadece renk değiştirmekten ibaret. Sakallarımız için de aynı şeyler geçerli. Ancak dövme konusunda bir hayli çeşitlilik söz konusu. Açık dünyada yağmaya çıktığınızda bile etrafı araştırırken karakterinize uygulamak için dövmeler bulmanız gayet olası. Keşke dövmelere verilen önem aynı zamanda saça ve sakala da verilseymiş diyorum kendi kendime. Karakterimizin aynı zamanda ufaktan Far Cry 5’teki ana düşmanımız olan Joseph Seed’i de andırdığını söylemek isterim sizlere.

Ekipman kısmında serinin diğer iki oyunu olan Odyssey ve Origins’teki gibi bolca seçenek bizleri beklemekte. Envai çeşit zırh, kask ve silah mevcut oyunda. Bunları oyunun haritasında bulmanız mümkün. Her ne kadar Vikingler denildiğinde aklımıza baltalar gelse de, neyse ki Valhalla bizi yalnızca baltalar ile oynamakla zorunlu kılmamış. Baltalar dışında çok daha çeşitli silahlar kullanma fırsatınız var. Bunları dilerseniz demircide oyunun açık dünyasında bulduğunuz altın külçeler karşılığında güçlendirebilir, rünler ile ekstra özellikler ekleyebilirsiniz. Bir diğer beğendiğim özellik ise iki farklı silahı aynı anda kullanabilmek oldu. Dilerseniz iki elinize de balta alıp Allah ne verdiyse düşmanlara girişebilir, veyahut bir elinize kalkan alıp biraz daha temkinli adımlarla düşmanlara yaklaşabilirsiniz.

Ha, bunların hiçbirisi bana uymaz ben sessiz gitmeyi severim derseniz de oyunda biraz ilerledikten sonra o özlediğimiz Hidden Blade’e kavuşabilir, çıt çıkarmadan düşmanlarınızı avlayabilirsiniz. O da olmaz derseniz ok ve yay kullanarak yine düşmanlarınızı birkaç adım öteden öldürebilirsiniz. Ancak, ok ile düşmanları avlamak oyunda her ne kadar önemli bir etken olsa da, çok fazla kullanma gereksinimi duymadığımı da belirtmeden geçmeyeyim. Ubisoft, Assasin’s Creed’in bir suikastçi oyunu olduğunu nihayet anlayıp Hidden Blade’i oyuna tekrar eklemiş. Bu da serinin hayranlarını bir hayli mutlu edecekmiş gibi gözüküyor.

Sonuç

Assasin’s Creed Valhalla’nın başına oturduğumda her ne kadar sıkılacağımı düşünsem de bu düşüncelerimin tersine teptiğini söylemem gerekli. Gerek hikâye anlatımı olsun, gerek grafikler ve çevre olsun sizi içine çekmeyi başarıyor. Oyunda ufak tefek buglar ile karşılaşsam da beni çok rahatsız edecek derecede olmadıklarını da söylemeliyim. Vuruş hissiyatı, boss savaşları ve ana sahneler üzerinde de bolca çalışıldığı gözlerden kaçmamakta.

2020’nin bitimine günler kala Ubisoft’un geçtiğimiz zor dönemlerde bizi biraz olsun sıkıntılarımızdan uzaklaştıracak ve eğlendirebilecek bir oyun çıkarması gerçekten güzel bir haber oldu. Sıkıntılı yapım sürecine rağmen bu senenin en iyi oyunları arasına girdiğini söylemem gerekiyor. Aynı zamanda Ubisoft’un bu yıl içerisinde çıkardığı en iddialı oyun olma ünvanını da benim gözümde hak eden bir yapım olduğu kanısına vardım. Ufak tefek pürüzlerin de zaman içerisinde gelecek olan güncellemeler ile düzeltileceğini ümit ederekten sizlere de benim yaşadığım güzel deneyimi yaşamanızı temenni ediyor Norveç ve İngiltere toprakları arasında git gel yapacağınız esnada sizlere iyi oynayışlar ve sağlıklı günler diliyorum!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu