A Story About My Uncle
Kim istemez ki şu içinde bulunduğumuz sıkıntılı günler ve mekânların dışında, insanı rahatlatacak ve zihnini açacak yepyeni bir yere gitmeyi. Eminim birçoğunuz benimle hemfikirsiniz. O halde bu yazıyla geçireceğimiz şu birkaç dakikayı hayal ederek ve anlattıklarımı gözlerinizin önüne getirmeye çalışarak geçirin. Çünkü anlatacağım hikâye, bütün o bilimkurgu romanlarındaki vahşetle, uzay maceralarıyla ya da uçuşan kurşunlarla ilgili değil.
Bana bir masal anlat baba
A Story About My Uncle, 9 İsveçli öğrencinin kurduğu Gone North Games’in ilk oyunu. Bir üniversite projesi olarak başlayan yapım, 2012 yılında İsveç’te “Yılın Oyunu” ödülünü bile almış. Goat Simulator’ın yapımcılarından destek alan bu 9 öğrenci, farklı bir hikâyenin peşinden gitmişler ve ortaya bu eğlenceli yapım çıkmış.
Oyunumuz bilimadamı olan amcasının atölyesinde bulduğu giysiyle ilginç bir maceraya çıkan kahramanımızı konu alıyor. Kızının yatmadan önce hikaye anlatmasını istediğimiz kahramanımız, oyunu da bu şekilde bizlere anlatıyor.
A Story Abouy My Uncle’ın nasıl bir oyun olduğu ya da oyun içerisinde ne yaptığımızı anlatmadan önce, asıl önemli olan hikaye, mekan detayı ve referanslardan bahsetmek istiyorum. İlk bölüm olan atölyede gezip görmeniz için birçok detay bulunuyor. Etrafta okuması eğlenceli olan birçok metin, üzerinde “A Story About My Uncle” oyunu bulunan Gameboy, kocaman bir Dünya haritası ve benzer birçok küçük ama dikkat ettiğinizde “Ne güzel yapmışlar” diyeceğiniz objeler yer alıyor. Tek eksik, tüm bu objelerle etkileşime geçemememiz. Hikayeye devam etmek için etrafı parlayan objelere tıklamamız gerekiyor. Aynı detay seviyesi oyunun ilersinde karşınıza çıkan “Kurbağa İnsanlar”ın köyünde de yer alıyor. Hatta bazı yerlerde Game of Thrones ve Breaking Bad referansları da kulağımıza çalınıp, gözümüze hitap edebiliyor.
Yapımın asıl ön planda tuttuğu konu, hikaye anlatımı. Yıllardır kayıp olan amcamızı bulma çabamızı arkaplanda yaşlı “biz”den dinlerken, genç “biz” ise gerçek zamanlı olarak amcamızı bulmaya çalışıyor. Durum böyle olunca “Fred (amcamız) az önce buradan geçti” diyen bir Kurbağa-İnsan’dan sonra anlatıcı biz “Amcam uzaklaşmış olamazdı” diye tamamlıyor. Bu şekilde bir hikaye anlatımı, bulunulan mekanın “İnanılmaz görünüyor” şeklinde basit tasvirini, geçmiş zamanlı olarak anlatırken “Parıldayan ışıkların yansıttığı yer, inanılmaz bir şekilde görünüyor, heyecanla birlikte amcamın kaybolduğu gerçeğinin karışımı ilginç bir duygu yaşattırıyordu.” şekline bürünerek, daha edebi bir anlatım sunulmasını sağlıyor. Kısacası geçmiş zamanlı anlatım, Gone North Games’in çok doğru yaptığı bir seçim olarak ön planda.
Görselliğin de güçlü olduğunu belirtmeliyim. Az önce amcamızın atölyesindeki detay seviyesinden bahsetmiştim. Bu detay seviyesi, ne yazık ki ilerleyen bölümlerde mevcut değil. Zaten ilerleyen bölümlerde havada süzülen toprak parçalarının, buzdan sarkıtların ve ilginç platformların arasında geçtiği için, böyle bir detay seviyesine gerek duyulmamış gibi görünüyor.
İçinde kurbağa-insanlar olsun
Gelelim basit olarak oyunumuzun oynanışına. A Story About My Uncle, hiçbir şekilde içerisinde silah barındıran bir yapım değil. Giydiğimiz giysiyle birlikte sağ elimizde adeta Batman’inki gibi bir halatlı kanca görevi gören ve ışın çıkaran bir mekanizma barındırıyor. Bu mekanizma farenin sol tuşuna basılı tutulup şarj edilince, normalden çok daha yükseğe zıplamamızı sağlıyor. Aynı şekilde hızlıca koşarak ve şarjı serbest bırakarak, kendimizi ileriye ve uzağa fırlatabiliyoruz. Kanca ışını ise başta sadece havada 1 defa atılabilirken, ilerde topladığımız kristallerle birlikte maksimum üç defa atılabilir hale geliyor. Son olarak da oyunun devamında karşımıza çıkan “roket ayakkabılar”, bizi havada bir süre daha istediğimiz yöne doğru götürebiliyor. İşte giysinin tüm bu özellikleri, bizi farklı kombinasyonlar yaparak, aşılması imkansız yerlerden geçmemizi sağlıyor. Bulmacaları aşmak için “Havada nasıl hız kazanırım?”, “İleriye atlamam için önce hızlı mı koşmalıyım?” gibi soruların cevabını biliyor olmanız lazım. Ancak merak etmeyin, aşağı düşseniz bile oyun sizi son kaldığınız noktaya geri götürüyor. Herhangi bir yükleme ekranı da olmadığı için, düşüp ölüp tekrar denemek o kadar da sıkıcı bir rutin halini almıyor.
İlginç ve eğlenceli bulmacalar geliştiren Gone North Games, işi dinamik hale getirmek için her şeyi yapmış. Bu da aksiyon dolu anların ardından, duygusal ve eğlenceli hikaye anlatımı için bize soluklanma süresi de sunuyor.
Biraz daha anlat babacığım
9 İsveçli öğrencinin projesi olan A Story About My Uncle, ilk oyun olmanın kötü yanlarını da içinde barındıryor maalesef. Öncelikle karakter animasyonları pek başarılı değil. Bundan birkaç sene önce “odun yutmuş” gibi yürüyen ve gerçekçilikten uzak görünen karakterler, maalesef burada mevcut. Aynı şekilde detay seviyesinin ilerleyen bölümlerde düşmesi de, oynanış dinamiklerine odaklanıp, mekan detaylarından uzaklaşmaya sebep olmuşa benziyor. Bunun dışında görsellikte bir problem göremedim. Tek sorun, çevre etkileşiminin biraz zayıf kalmış olması. Karşımızda –her ne kadar görsel olarak detaylı görünmese de- oldukça zengin bir dünya varken, bu dünyayı da keşfetmeye başlamışken, çevredeki nesnelere dokunamamak ya da NPC’lerle konuşamamak, oyunu biraz sıkıcı hale getiriyor.
Yukarıdaki paragraf, oyun hakkındaki eleştirilerimin tümü. Daha ilk oyunu olan bir firma için, A Story About My Uncle kesinlikle büyük bir başarı. Hatta utanmadan oyunun devamını istediğimi de buradan Gone North Games’e söylemek istiyorum. Bu sefer daha az bug’lı, daha etkileşimli bir oyun olması dileğiyle. Vereceğiniz paranın karşılığını bulacağınızı düşünerek, bir dahaki incelemede görüşmek üzere diyorum.