Oyun İncelemeleri

Alone in the Dark: Inferno

Survival Horror türünün büyük eksikliğini hissettiğimiz bir dönemdeyiz. Bu
türde beklenen birçok yapımın hayal kırıklığı yaratması ya da en azından
beklentileri karşılayamaması, ayrıca da içerik olarak büyük bir değişime
girişmeleri, açıkçası bu türün yavaş yavaş kaybolmasına sebep oluyor. Aslında
ilk zamanlar bizi yerimizden zıplatacak kadar etkili olan korku yapımları,
günümüzde her yaş grubuna hitap etmek için aksiyona daha çok önem vermeye
başladı. Ama her şeye rağmen bu türde çıkacak oyunları büyük bir merakla
beklemeye devam ediyor, çıktıklarında da büyük bir zevkle oynuyoruz. İşte bu
yapımlardan biri de, adını artık efsaneler arasına sokmuş, Resident Evil gibi
bir klasiğin dahi ortaya çıkmasında etken olmuş, Survival Horror’un öncüsü
olarak kabul edilen Alone in the Dark (AitD).

Bu güzide oyunun duyurulmasıyla içimi büyük bir heyecan kapladı diyebilirim,
çünkü en çok sevdiğim korku oyunu olan bu yapımın, bu türde bana göre rakibi
yoktu ve bize bu duyguyu en iyi yaşatacak oyunun kesinlikle AitD olacağını
düşünüyordum. Ancak ilk şoku PS3’e geç çıkacağı haberiyle yaşadım. Bu durum
biraz can sıkıntısına sebep olsa da, oyunun çıkmasıyla ikinci şok hiç gecikmeden
karşıma çıktı. Oyun felaket derecede kötü notlar alarak, tam bir hayal kırıklığı
yaşatmıştı. Çok az bir kısmın oyundan memnun kalmasına rağmen, genel olarak çok
kötü olduğu belirtildi. Kamera sorunları, kontroller, görsel hatalar, sesler ve
birçok konuda oyunun sınıfta kaldığı ve sanki yarım bir oyun havasında olduğu
kanısı yüksekti.

Cehenneme ikinci bilet

Eden Games için geciken PS3 sürümü ise hataları düzeltmek için büyük bir şans
olmuştu. Çünkü mevcut sorunlar birçokları için oyunu oynanmaz kılıyordu ve
kesinlikle düzeltilmesi gerekiyordu. Doğal olarak oyunu PC ve X360’da oynayan
kişiler yeni bir yamanın yayınlanacağını düşünse de, yapımcıdan gelen açıklama
küçük bir hayal kırıklığına sebep oldu. PS3 sürümünde değişen şeyler bir yamaya
sığacak kadar az olmadığından, bu tip bir girişimden vazgeçildi ve tamamen PS3
versiyonuna odaklanıldığı belirtildi. Tabii bu tip bir değişimden dolayı geciken
oyunun çıkışı da dolayısıyla daha ileri bir tarihe çekildi. Uzun bir bekleyişin
ardından en sonunda geçtiğimiz haftalarda beğenimize sunulan oyun, diğer
versiyonlara oranla açıkçası daha oynanabilir bir hale bürünmüş diyebiliriz.

Bize bu değişikliği gösteren ilk farklılık ise oyunun isminde gerçekleşmiş.
Normalde piyasaya Alone in the Dark: The Near Death Investigation adı ile giriş
yapan oyun, PS3 sürümünde Alone in the Dark: Inferno olarak karşımıza çıkıyor.
Bunun sebebi ise, oyunun bu sürümü diğerlerine göre çok daha farklı olduğu için,
yeni bir oyun gözüyle bakılmış ve dolayısıyla isimde küçük bir değişikliğe
gidilmiş. Diğer farklılıkları ise kamera, kontroller, envanter sistemi, FPS
görünümü, araç kullanımında daha gelişmiş fizikler, checkpoint sistemi gibi
birçok yerde karşımıza çıkıyor. Ayrıca oyuna yeni eklentilerde koyularak bazı
bölümlerde önceki versiyonlarda olmayan düşmanlar da yer alıyor. Gelin şimdi
sırasıyla bunlara değinelim.

Eski dost Edward…

Oyunumuzun ana karakteri ilk oyundan hatırlayacağımız gibi, (tabii kaç kişi
hatırlar orası meçhul?) Edward Carnby. Kendileri bağımsız bir araştırmacı olup,
fizik, kimya, din ve sanat tarihi hakkında çok yüksek bilgilere sahip, ama en
çok ilgisini çeken alan ise doğaüstü olaylar. Yeni oyunda da karşımıza çıkan
Carnby, bu defa biraz şaşkınlık içinde kendini yaşananlar içinde buluyor. Çünkü
şahsı muhterem hafızasını kaybetmiş durumda ve çevresinde ne olup bittiği
hakkında en ufak bilgisi bulunmuyor. Gözlerimizi açtığımızda tutsak olduğumuzu
fark ederek oyuna başlıyoruz. O güzel şehrimiz New York ise, karanlığın içine
çoktan girmiş ve yaşanacakları önceden haber verir bir halde karşılıyor bizi,
tabii bu durumu tersine çevirecek olan kişi ise biziz, yani sevgili Edward.
Oyunda olaylar gizemli bir taşın çevresinde yaşanıyor ve büyük bir bölümü de New
York’un meşhur Central Park’ında geçiyor. Ayrıca oldukça başarılı bir şekilde
yansıtılmış kıyamet ortamı ve hikaye ile ilgili birçok gizem oynayanı, yapıma
oldukça bağlayabiliyor. Aslında bu bağlanma imkanı birazda AitD serisine yakın
olanları ilgilendiriyor diyebiliriz. Çünkü yaşananlardan bir haber kişilerin,
hiç bir şey anlamayarak oyundan sıkılması yüksek bir ihtimal diyebilirim. Bunlar
dışında oyunda bize eşlik eden Sarah ve Theophile adında iki arkadaşımızda yer
alıyor.Alone in the Dark’ın önceki bölümlerinde…

Dizilerden alışık olduğumuz bu söylem, AitD’da da karşımıza çıkıyor. Zaten
yapımcının da en büyük isteği oyunu dizi havasına sokmaktı ve bunu kesinlikle
başarmışlar. Daha oyunun başlangıcında oynayacağımız bölümleri, içeriklerine
göre ayırarak istediğimiz bölümü seçebilme imkanı verilmiş. Ayrıca bölüm için de
istediğiniz ana ilerleyebiliyorsunuz. Tabii işin en güzel kısmı ise, oyunu açıp
continue dediğiniz anda, etkili bir ses sizi karşılıyor ve “Previously on Alone
in the Dark” diyerek o ana kadar yaşamış olduğunuz anları bir dizi edasında
ekrana getiriyor. Bu durum bir oyunda kullanılmasına rağmen gerçekten çok iyi
uygulanmış ve oldukça hoş bir hal almış diyebilirim.

Kıyamete yeniden meydan okumak!

Bu kadar konuştuktan sonra AitD’nin diğer versiyonlarından farklarına gelelim.
Öncelikle oyuna yeni eklenen 360 derece dönebilen serbest kamera, büyük oranda
kamera sorununu çözmüş. Çoğu yerde artık sağ analog ile kontrol ettiğimiz
kamera, her durumda bize oldukça geniş ve rahat görüş alanı yaratıyor. Tabii bu
da dövüş esnasında boşa yumruk sallamayı da ortadan kaldırmış. Artık tüm
saldırılarınız %95 hedefi buluyor. Ancak her şeye rağmen dar mekanlarda görüş
alanı ne yazık ki düşebiliyor. Burada kamerayı yönetmek bile bazı anlar çözüm
olamayabiliyor, çünkü alanı daha iyi görmek için kamerayı döndürdüğünüzde bu
defa mekan dar olduğu için, bir duvarın, bir borunun ya da başka herhangi bir
şeyin arkasında bakmaya mahrum kalabiliyorsunuz. Bu yüzden dar mekanlar yine
kamera açısından biraz sorunlu diyebilirim, ama oyunun büyük bir bölümü Central
Park’da geçtiğinden kamera sorunlarıyla da çok fazla karşılaşmıyorsunuz.

Bir diğer değişen husus olan, kontrol sistemine değinelim. Burada öncelikle
Edward’ın hareketleri biraz daha geliştirilerek, anlık tepkilere daha iyi cevap
verir hale getirilmiş. Ama yine de bazı anlar ki bilhassa yerde duran bir
nesneyi almak istediğinizde, maalesef küçük çapta bir işkenceyle karşı karşıya
kalabiliyorsunuz. Bunun dışında envanter sistemi de artık daha rahat kontrol
ediliyor. D-pad ve analogun etkisi daha belirgin olmuş. Açıkçası bu iki unsur,
bana göre oyundaki en önemli geliştirmeler olmuş. Bu sayede oyunun
oynanabilirliği büyük oradan artmış ve rahatlamış. Tabii daha önce belirttiğim
gibi geliştirmeler bunlarla sınırlı değil. Araç kullanımı da geliştirilenler
arasında yerini almış. Bilhassa Central Park’a giriş bölümünün oyuncular için
işkenceye dönüşmesi, bu oyunda tamamen ortadan kaldırılmış. Artık çok rahat araç
kullanabiliyorsunuz, altınızdaki aracın tepkileri nerede olursa olsun oldukça
başarılı, fakat tabii ki gerçekçi değil. Hiç beklenmedik bir anda ufacık bir
taşa, hatta hatta ot parçasına dahi çarparak, aracın havalanması ya da
parçalanması mümkün, bu durum kesinlikle hem komik hem de saçma görünüyor.

Oyunun oynanabilirliğinde önemli kısımlardan biri olan FPS görünümü de elden
geçen, yerlere adını yazdıranlardan, diğer versiyonlara oranla daha hızlı bir
hal alan kısım, artık elde silahınız ya da başka bir şeyiniz varken çok daha
kolay kontrol edilir bir hal almış. Hatta bazı anlar sadece FPS olarak bile
oynayayım diyebiliyorsunuz, tabii buna otomatik nişan alma faktörü de büyük
katkı sağlamış. Değişen yerlerin dışında oyuna eklenenlerde var tabii ki, bu
kadar beklettikten sonra PS3 kullanıcılarının önüne aynı oyunu koymak istemeyen
yapımcı, 6. bölümün içeriğini değiştirerek, daha heyecanlı bir hale sokmuş.
Açıkçası bu kadar gelişim bu oyunu ciddi anlamda oynanabilir kılmakla beraber,
kesinlikle şans verilmeyi hak eden bir yapım haline sokmuş.

Ancak her şeye rağmen oyunun kontrol sistemi fazlasıyla karışık ve alışmak zaman
alıyor. Hatta ne kadar alıştım bile deseniz, oyunun herhangi bir bölümünde yine
yapacağınız şeyi unutabiliyorsunuz. Ayrıca yer yer görülen görsel hatalar, bir
korku oyunu olmasına rağmen çok az düşman çeşidi, kötü yapay zeka ve belirttiğim
gibi dar mekanlardaki nadir kamera sorunları ve ses konusunda sahip olunan
müzikler dışında, neredeyse hiç bir şey sunamaması oyunda eksi olarak
sayabileceğimiz noktalar; ama geliştirilen kısımlara baktığımızda AitD,
kesinlikle eğlenceli ve sıkmayan bir görünüm çiziyor.

Son sözler…

Yeni AitD oyunumuz belki diğer versiyonlarda çok can sıkıcı problemlere sahip
olabilir, ama PS3 sürümü kesinlikle bu hataların büyük bir bölümünden arınmış
bir şekilde karışımıza çıkıyor. Daha önce denememiş ya da denemekte şüpheci olan
kişilere tavsiyem, bu oyunu her şeye rağmen deneyebilirsiniz, ama tabii aksi
durumda da çok bir şey kaybetmiş olmazsınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu