Amnesia: The Dark Descent

Aşağıda yer alan “Amnesia: The Dark Descent” hakkındaki güzel inceleme yazısı, Milamber nick’li okurumuz Özgün Karabulut tarafından hazırlanmıştır. Kendisine katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz. Sizler de her türlü yazınızı mektup2@merlininkazani.com adresine gönderebilirsiniz. Yazı gönderme koşulları için tıklayın

Artılar: Etkileyici atmosfer, korkutmayı başaran sesler, farklı sonlara sahip olması, psikolojik korkuyu iyi kullanabilmesi

Eksiler: Grafikler ve gölgelendirme kalitesiz, oyun bittiğinde bile kafanızda hala sorular bırakıyor, hikaye daha iyi olabilirdi

Grafik: 65
Oynanabilirlik: 90
Ses: 85
Genel: 80

Think Before Running…
Bir yaşamın değeri nedir? Kendiminkini teslim etmeden önce daha kaç kişinin yaşamını alabilirim? Şüphesiz, bir masumu korumak için bir katili öldürürdüm, ama kendimi, soğukkanlı bir katili, kurtarmak için bir masumu öldürmek?

Penumbra serisini çok sevmiştim. İnsan doğasının bam teline dokunan bu seri, karanlık ortamları, verdiği çaresizlik hissi, umutsuzluğu yansıtan atmosferi ve oyuncuyu yerinden hoplatan korku öğeleriyle oynayan çoğu kişinin hafızasında yer edindi. Bu etkileyici serinin yaratıcısı Frictional Games çok geçmeden yeni bir oyunun yapımına başladı ve Amnesia The Dark Descent’e kavuştuk. İncelemeye başlamadan önce şunu belirtmekte fayda var. Penumbra serisi de Amnesia da küçük bütçelerle yapılmış bağımsız oyunlar. İsveçli bir grup tarafından yapılan bu oyunlar kanaatimce yapılmış en iyi 5 korku oyunu arasına girer (Penumbra’nın ilk oyunu ve Amnesia).


1930 lu yıllarda geçen Amnesia bir “Survival-horror” tarzı advanture.

Oyunda Daniel isimli hafızasını kaybetmiş bir arkeoloğu kontrol ediyoruz. İçinde bulunduğu kaleye nasıl ve neden geldiğini hatırlamıyor ve daha önceden kendine yazdığı günlükleri buldukça bu gizemi çözmeye çalışıyor. Oyun son anına kadar çizgisel bir durumda gidiyor ve karşımıza çıkan bulmacaları çözerek ilerliyoruz. Birinci şahıs görüşle oynadığımız Amnesia’da, grafik motoru sayesinde çoğu nesneyle etkileşime girebiliyor ve yıkılabilir bir ortamda bulunuyoruz.

Örnek vermek gerekirse, gizli bir çalışma odasında bulduğum kafataslarından birini tutup kafası olmayan mankenin üstüne yerleştirdim, oyunun o karanlık ve klostrolofobik ortamı sinirlerimi öyle germişti ki bu korku öğesine tezat görüntü birden beni gülme krizine soktu.

Karalık seni “onlardan” koruyabilecek mi?
Hikayenin bir kalede geçtiğinden bahsetmiştim. Bu kale ıssız ormanların çevrelediği bir dağın tepesinde bulunduğundan ve terkedilmiş olduğundan tamamen yalnızız (!). Amnesia’nın büyük bölümü karanlık ortamlarda geçiyor ve bu da oyuncuya ekstra bir gerilme olanağı veriyor. Ama hemen endişe etmeyin çevreden bulduğumuz kibritler ve gaz lambası bize ışık kaynağı sağlıyor, tabii tahmin edersiniz ki bunların da bir sınırı var. Eğer bulduğunuz kibritleri, her gördüğünüz mum, gaz lambası ve meşaleleri yakmakta kullanırsanız kısa zamanda delirme olasılığınız çok yüksek. Zira Daniel’in gözleri bir süre sonra karanlığa alışsa bile fazla karanlıkta kalmak (özelliklede terk edilmiş korkunç bir kaledeyseniz) onu deliliğe sürükleyebiliyor. Bu yüzden bulduğunuz kibritleri en stratejik noktalardaki ışık kaynaklarında yakmalısınız ki çabuk tükenmesinler. Aynı şey gaz lambası için de geçerli, idareli harcamaz her tıkırtıda yakarsanız gaz yağınız bitiyor ve sizin için gerçekten zor anlar başlıyor.

Ne yazık ki Amnesia’nın grafikleri, fizik motoru ve atmosferi kadar başarılı değil bu da gerçekçiliği baltalıyor, yani kendinizi tam kaptırmış o kalenin içinde hissederken bir an için grafikler gözünüze çarptığında o duygudan kurtulup bir oyun oynadığınızın farkına varıyorsunuz. Kaplamalar ve gölgelendirme kalitesiz duruyor, bu kadar gizliliğin ve karanlığın önemli olduğu bir oyunda özellikle gölgelendirme daha iyi olmalıydı. Normalde grafik kalitesini acımasızca eleştirirdim ancak oyunun bağımsız bir firma tarafından, düşük bütçelerle yapıldığını aklımızdan çıkarmamak gerek.

Atmosfere ayrı bir parantez açmak istiyorum. Ben kendi yapım gereği o kadar korkmasam da (ışıklar kapalı ve kulaklık takılı olduğu halde) bir hayli gerildiğimi itiraf etmeliyim. Yapımcılar genel olarak korku öğelerini önünüze bööööğğğğğ diye sunmak yerine hayal gücünüze bırakmış, bu da tamamen kişiden kişiye değişen yeni korkular yaratmış.

Ortada bir şey yokken, durup dururken dönüp arkama baktığım çok oldu ya da en ufak bir hırıltı bir ayak sesi beni oldukça germeyi başardı. Oyunun genelde psikolojik öğelere dayandığını söylemiştim, şöyle ki bizi maceramız boyunca takip eden ya da bize “görünen” bazı varlıklar var.

Daniel bunlara uzun süre bakamıyor, bakarsa başı dönmeye başlıyor, ayakları titriyor ve bir süre sonra yığılıp kalıyor. Bu yüzden ufak bir an süresince gördüğümüz bu varlıklara kafamızı çevirdiğimiz anda durum birden biz oyuncuların hayal gücüne kalıyor ve “acaba geliyor mu?”, “nereye gidiyor?”, “belki de dibimdedir” gibi sorularla başbaşa bırakıyor. Yani tam bir zihinsel işkence.


Delilikle deha arasındaki o ince çizgi…

Amnesia her şeyden önce bir adventure oyunu .İlerlemek için önünüze çıkan bulmacaları çözmek ve bulduğumuz nesnelerin nerede etkileşime geçeceğini bulmak zorundasınız. Genel olarak şunu al, şununla birleştir sonra şuraya uygula ya da şunu açmak için bunu bulmalıyım tarzında bulmacalar var.

Bazen de araya serpiştirilmiş daha çok dikkat gerektiren bulmacalar da bulmak mümkün. Fazla zor olmayan bu oyun yapısı yine de daha çok korkutmak amaçlı olan bir oyunda çok da sırıtmıyor, yani bir eksi sayılmaz. Hikaye adına ahım şahım bir şey beklemeyin ama çok da yavan olduğu söylenemez. Kaledeki gizemli varlıklar, dehşete düşüren deneyler tarzı durumları görsek de bunları klişeleştirecek hikaye yapısından kaçınıldığını ve sonunu merak ettirecek bir senaryoya sahip olduğunu söylemeliyim. Üç farklı son bulunuyor ve bu da düz bir çizgide ilerleyen oyuna en azından son kısımda farklı bir tat katmış.

Eğer bir korku oyunu yapıyorsanız, en büyük kozunuz tabii ki de sesler olacaktır. Penumbra serisinde olduğu gibi Amnesia’da da sesleri başarılı buldum. Daniel’in karanlıkta kaldığı zaman çıkardığı diş tıkırtısı, peşimizde biri olduğunu hissettiren ayak sesleri, hızlı hızlı soluk alışımız, korkunç bir şey gördüğümüzde verdiğimiz tepkiler hepsi ayrı güzel. Ancak nesnelerin çıkardığı sesler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Çoğu zaman nesneler arası sesler aynı çıkıyor bu da saçmalıktan öteye gidemiyor. Müziklerse atmosferi tamamlıyorlar, çok etkileyici olmamakla beraber benim kulağıma hoşgeldi ve rahatsız etmediler.

Sözün Özü…
Bana göre yapımcılar hedeflediklerini başarmışlar. Oyun her ne kadar grafikleriyle biraz atmosferi baltalasa da ister istemez bir süre sonra sizi içine almayı başarıyor. İlk 10 dakika ısınamadığımı düşünmüştüm hatta kapatmak istedim ama biraz daha şans verince oldukça etkileyici ve oynanabilir olduğunu gördüm.

Artık ben de yapımı devam eden ikinci oyunu bekliyorum. Amnesia birçok kişi için kesinlikle korkutucu bir deneyim olacaktır. İlerledikçe kararan atmosfer ve hikaye yapısı, karakterimizin korkabilen, silah kullanmasını bilmeyen, açıklanamaz bir olay karşısında kafası karışan sıradan bir insan olması ve size yaşatacağı çaresizlik deneyimiyle kesinlikle denenmesi gereken bir yapım.

Exit mobile version