Makale

Anime ve Manga #1

Anime ve manga kültürünü anlatacağımız yeni yazı dizimizde, merak ettiğiniz ve aslında aklınızdan geçen bir çok sorunun cevabını vereceğiz. Merak eden okurlarımız için animelerin; nereden, nereye geldiğini ve hangi animelerin, ne zaman vizyona gireceğini yayınlayacağız. Hatta animelerden önce mangaların çok daha önemli yerlerde olduğunu göreceğiz.

Anime nedir? Nasıl gelişmiştir?
Animasyon veya çizgi film anlamına gelen Fransızca kökenli bir kelime olan anime, mangaların televizyona uyarlamasıdır. Animeler, hem el çizimi, hem de bilgisayar yapımı olabiliyorlar. Normalde 20 dakikalik bölümler halinde televizyonda yayınlanan anime dizileri, OAV veya OVA denilen videolar şeklinde de piyasaya sürülebiliyorlar. Bunlar da yaklaşık 45 dakika olabiliyor veya daha uzun sürebiliyor. Kısacası zaten biten anime serilerini tatlandırmak için yapılırlar.
Animenin babası olarak bilinen Osamu Tezuka, Astro Boy ve Kimba the White Lion adlı çalışmaları ile tanınıyordu. Genç yaşta 8mm’lik kamerasıyla küçük animasyonlar çekmeye başlamış ve bu animasyonlarında Walt Disney ve Max Fleischer’ın eserlerinden ilham almıştı. Onun izinden yürüyen sanatçıların yapıtlarıyla yeni bir stil ortaya çıkmıştır.

Bunun dışında Hayao Miyazaki farklı bir bakış açısıyla  ve çalışmalarıyla, daha başarılı bir yönetmen olarak gündemde yer alıyor.

,

                             Osamu Tezuka                                               Hayao Miyazaki                                 

İlk izlediğim animeyi düşünüyorum da, insanlar bana “anime ve çizgi film arasındaki fark ne? Manga neden okuyorsun?” gibi bir yığın soru soruyordu. Cevabı aslında çok kolay. Biri Japonya’dan geliyor. Diğeri ise diğer ülkelerden. Doğal olarak zaten ikisini de aynı kefeye koymak saçma olur. Animeler normalde insanların anladığı şekilde çizgi filmler değillerdir. Çizgi film denilince insanların aklına gelen şeyler: Tweety, Slyvester, Tom & Jerry gibi çocuk zekasındaki animasyonlardır. Halbuki her yaş ve her zevke göre anime bulunmaktadır. Çocuklarla limitli değildir. Animelerde mutlaka yaş sınırı koyulur. Kimi animeler gerçekten kan ve vahşetten oluşmaktadır bu yüzden +18’le etiketlenir. Animeler daha çok koca koca gözleri ve uzun bacaklı karakterleri ön planda tutmaktadır.

Animelere baktığımızda neler görüyoruz? Mesela: Genç bir kız, genç bir çocuğa aşık olur. O koca parlak gözlerden akan yaşlar rüzgarla buluşur. Upuzun saçlı, güzel karakterimiz, bir uçurumun kenarında sevdiceğini bekler. Bir de şöylesi var: Kana susamış karizmatik bir katil, önüne gelen herkesi kesip, biçer. Ama nedenini kimse bilmez. Aslında kimsenin bilmediği korkunç bir geçmişi vardır.

Anime ve manga kavramı o kadar geniş içeriklere sahip ki, gerek çizgisel anlamda gerekse televizyonda izlerken bile kendinizden bir şeyler mutlaka bulursunuz. Çünkü birebir sizi yansıtan bir karakter, elbet anime/manga içerisinde yer alacaktır veya alıyordur. Şimdi çok çok eskilere gidelim. Okumaktan üşenen insanlar, animeler çıkınca onlara hücum etmişler. Kimisini tatmin eden anime kültürü, kimisinin ise nefret kazanmasına neden olmuştur. Bu nedenden anime ve manga arasında kimi zaman tuhaf savaşlar geçer.

Animeyi yaratanlar, mangalardan esinlenerek ilerleme kaydetmiştir. Kimi zaman önce mangalar çizilir ve sonrasında anime şeklinde yayınlanır. Kimi zaman ise anime daha önce yapılır ve başarı elde ettiğinde “o zaman bir de manga çizelim” fikri ortaya çıkar.

İzlemeyenler mutlaka izlesin
O kadar anime ve manga dedik ama Clémentine demedik.  Clémentine (Clementine) çok başarılı bir yapıttır. Daha çok çizgi film olarak tanınır. Gündüzleri tekerlekli sandalyeye mahkum yaşayan Clémentine, geceleri Héméra ile zaman yolculukları yapıp maceralara atılır ve Malmoth’un iblisleriyle savaşır.

Animeye neden anime denilmiş veya manga nasıl ortaya çıkmış?
1970’lerin başında popülerleşen manga çizimleri, günümüze kadar daha profesyonel hallere gelmiştir. İlk renkli anime sinema filmi olan 1958 yapımı The White Snake Enchantress’tir. Disney bile animenin gücünü gördüğünde, 1996 yılında yapılan Disney-Tokuma anlaşmasıyla Disney, Japon animasyonunun en büyük temsilcisi olan Studio Ghibli’nin anime filmlerinin dünya çapında dağıtımını ve pazarlanmasını üstlenmiştir. İşte bu sırada ipler kopar ve anime-manga kültürü artık tanınan bir kültür haline gelir. Çünkü çzigi film ve anime arasındaki büyük fark, bir şekilde izleyenlere aşılanmalıdır.

Günümüzün anime severlerinin en çok takip ettikleri animeler arasında: Dragon Ball, Yû yû hakusho, One Piece, Shaman King, Hellsing, Inuyasha, Naruto, Bleach ve Death Note geliyor. Bunların dışında binlerce anime ve manga serisi olduğunu söyleyeyim. Eğer bu saydıklarımı izlemediyseniz, şimdiden satın almanızı öneririm. Hatta her hafta izlemeniz gereken bir animeyi sizinle beraber inceleyip, yorumlama taraftarıyım. Bir anime neden izlenir? Neden insanlar bundan zevk alır? Manga nedir ve neden okunur? Yoksa anime mi daha fazla izlenir? Aklınızda bunlar gibi yığınla soru olduğunun farkındayım.

Manga neydi? Ne oldu?
O kadar anime dedikten sonra işin asıl önemli kısmına değinmek istiyorum: manga. 1814 yılında, ünlü çizer Katsushika Hokusai tarafından, mitoloji ve günlük yaşamla ilgili resimlerinden oluşan üç kitaplık çalışması için kullanılan manga terimi, “çizgi roman” veya  “karikatür” olarak çevrilebilir. Manga, Japonca çizgi roman için kullanılan bir sözcüktür. Çizimler, animeye göre daha abartılı olabilir. 1770’li yıllara kadar geriye gitmemizi sağlayan manga, daha çok Çin’den esinlenmiştir. Geçmişte anime ve manga arasında geçen savaş bitmek bilmezken, günümüzde manga anime kültürünün önüne geçmiştir. Manga okuyan sayısı artmış ve bir çok anime-manga sitesi İngilizce, Fransızca ve Japoncadan, Türkçemize çeviriler sunmaya başlamıştır. Manga, anime gibi Japon çizgi romanıdır. Amerikan çizgi romanlarından farkı sol taraftaki kareden başlamak yerine, sağ taraftaki kareden başlayarak okumaktadır. Alışık olduğunuz çizgi romanlardan çok farklıdır. Daha önce manga okumadıysanız “neden ters bu?!” diye çığlık atmanız mümkün.

Mangada gerçekleşen olay animeye göre ileriden gelir. Animedeki olay sa mangaya göre geriden gelir. Eğer anime mangaya yetişirse Filler bölüm dediğimiz şeyler ortaya çıkar. Filler demişken açıklamadan geçmeyelim.  Filler bölüm yanlızca animelerde olur.  Filler bölüm mangada olmayan konulardan oluşur. Kısacası  doldurma bölümdür. Anime , mangaya yaklaştığı zaman manga ilerlesin diye aralara koyulan bölümlerdir. İsterseniz izlersiniz, isterseniz izlemezsiniz. İzlemezseniz çok şey kaybetmezsiniz.

Bu hafta size iki adet anime ve manga önerisi sunacağım.

Rurouni Kenshin: Shin Kyoto Hen

İlk izlediğim anime Rurouni Kenshin’di. 1996 yılının en iyi animesiydi ve benim gönlümde her zaman da öyle kalacak. 1994 yılında mangasını heyecanla okurken bir yandan da animesinin duyurusu yapıldığında yerimde duramamıştım. Nobuhiro Watsuki tarafından hem manga, hemde anime serisi olarak ortaya çıktı.

Hikâye Japonya’nın Meiji Restorasyonu döneminde geçmektedir. Japonca adı Rurouni Kenshin iken, İngilizce sürümleri ve filmi Samurai X adıyla yayınlanmıştır. Dizi, bir zamanlar Hitokiri Battosai olarak bilinen Himura Kenshin’in bir daha asla adam öldürmemeye yemin etmesinin ardından başlayan hikayesini anlatır. Fakat geçmişi onu bir türlü rahat bırakmaz, herkes onun mükemmel bir kılıç ustası olduğunu bilir. Kaoru ile karşılaşmasının ardından hiç düşünmediği bir hikaye başlar. Himura Kenshin, Kamiya Kaoru, Sagara Sanosuke, Myojin Yahiko, Takani Megumi, Makimachi Misao, Saito Hajime, Shinomori Aoshi ile başlayan maceraya yaklaşık 94 bölümden oluşuyor. Ayrıca Rurouni Kenshin: Meiji Kenkaku Romantan, Rurouni Kenshin: Meiji Kenkaku Romantan(OVA), Rurouni Kenshin: Seisouhen(OVA) bölümlerini de izlemenizi öneririm. Hatta ilk olarak yapmanız gereken, OVA’ları izlemek ve sonrasında kesinlikle mangasını okumaktır. Kenshin’in asıl etkileyici ve en önemli kısmı mangasından ibarettir. 

Blood+

50 bölümlük başarılı bir anime olan Blood+, 2005 yılının sevilen animelerinden biridir. Türü doğaüstü güçler, vampir ve korku olarak bilinir. Açıkçası sevdiğim ve arşivlediğim animelerden biri. Muhtemelen Blood ve Saya ismi bir araya geldiğinde daha önce izlemiş olanlar beni anlayacaklar.

2000 yılının bilinen anime filmi Blood: The Last Vampire’dan esinlenen Blood+, Chiropteran’lar ve Red Shield isimli iki örgüt arasında geçen savaşı konu edinmektedir. Saya Otonashi, Japonya’da ailesiyle normal bir şekilde yaşayan liseli bir kızdır. Ama Saya, bir sene öncesine kadar olanları hatırlamaktadır. Aslında bu her zaman bu şekilde ilerler. Çünkü zihni ona oyun oynamaktadır. Bir gün genç ve yakışıklı çello sanatçısı Hagi’nin ona bir kılıç vermesiyle, bütün hayatı değişir. Saya aslında, bilnen normal bir kız çocuğu değildir. Hans Zimmer ve  Mark Mancina’nın müziklerini yarattığı Blood+, kesinlikle izlemeniz gereken animelerden biri. Yalnız anime ve manganın farklı olduğunu söylemek zorundayım. Konuları aynı olsa dahi, mangasını okudukça animesinden daha başarılı olduğunu göreceksiniz.

Bu haftalık bu kadar. Anime ve mangaların genel olarak farklı olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Animeden sonra mangayı okuduğunuzda, aslında kaçırdığınız birçok detay olduğunu fark edeceksiniz. Bu yüzden mangaya daha çok vakit ayırmanız gerektiğini düşünüyorum.

Tüm soru ve görüşlerinizi ceyda@merlininkazani.com adresine gönderebilirsiniz. Haftaya görüşmek üzere.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu