AquaNox 2: Revelation
Nedense gerçek hayatta olduğu gibi oyun dünyasında da denizler o kadar fazla ilgi görmüyor. Şöyle geriye dönüp bakıyorum da öyle hafızamda yer tutan, hikayesi denizde geçen bir oyun yok. Belki de bu hain kader AquaNox 2: Revelation ile değişir ne dersiniz ?..
Serinin ilk oyunu yanlış hatırlamıyorsam 2002 Ocak ayında piyasaya sürülmüştü. O zamanlar yeni çıkan GeForce 3 Ti serisini destekleyen, güçlü grafiklere sahip ilk oyunlardan biriydi aynı zamanda. (GeForce 3 Ti demişken, kartın Ti 500 modelinin 2002 şubatında tam 405$+KDV’ye satıldığını hatırlıyor musunuz ?..) Ancak gerek hikayesinin bayık gidişatı ve düşük oynanabilirliği gerekse yapay zekasının aptallığı gibi nedenlerden ötürü fazla ilgi çekmedi AquaNox.
Şimdiyse elimizde AquaNox 2: Revelation bulunuyor. A2:R’yi ilk oyunla öyle uzun uzadıya kıyaslamayacağım. Yalnızca şunu söyleyeceğim: Hayat “eğerlerle” dolu koca bir yer. Eğer bilgisayar icat edilmeseydi şimdi tiyatro eleştirisi yazıyor olabilirdim, eğer Bismarck batırılmasaydı İngilizlerin başı çok ağrıyabilirdi, eğer Çinliler çayı bulmasaydı memleketteki kıraathaneler müşterilerine çay yerine süt verirdi ve eğer daha yetenekli ellerde olsaydı AquaNox 2: Revelation yılın bomba oyunlarından biri olabilirdi.
Şimdi ilk satırları okuyup “Vay be bayağı balta bir oyun galiba bu AquaNox 2: Revelation demeyin. Neden böyle söylüyorum açıklayayım. Herşey de olduğu gibi A2:R’de bazı iyi ve kötü yönlere sahip. Ancak kötü taraflar iyilere göre birazcık daha fazla. Peki bu hain kötü yanlar neler ? Ama önce hikaye neymiş onu öğrenelim.
Efendim A2:R 22.yüzyılda geçiyor. O tarihte insanlar Dünya üzerinde yaşamaktan bıkmış, denizaltında koloniler kurmuşlar, hamsilerle beraber yaşamaya başlamışlardır. William Drake de (ki kendisi oyunda canlandırdığımız şahıs) sualtında yaşayan genç bir çocuktur. Drake 9 yaşındayken annesini bir sualtı cenginde kaybeder. 12 yaşına geldiğinde, kaynanasının “Kızım senin yüzünden öldü sümsük damat. Şimdi n’olcek bu öksüz çocuk ?” şeklindeki dırdırına dayanamayan babası da evden tünel kazarak kaçar ve William öksüzlükten yetimliğe terfi eder. William’ı sualtı camiasında önemli bir yere sahip bilim adamı olan anneannesi (evet dırdırcı olan ve aynı zamanda kaynana sıfatlı kişi:) deneylerinde kullanmak üzere beslediği semenderlerle beraber büyütür ve ölünce ona koskoca bir denizatlıyı miras bırakır (bakınız: Harvester) Bir gün William denizaltında oturup okeye dördüncü araken sahte bir yardım çağrısı neticesinde dışarı çıkar ve akabinde korsanlar gemiyi ele geçirip William’ı da paralı asker niyetine kullanmaya başlar. Daha sonra aksiyon kopar gider falan filan…
İşte senaryo bu. Aslında pek de fena değil. Özellikle etraftaki insanlarla konuşurken kendinizi bir simülasyon değil de bir adventure oynuyormuş hissedebilirsiniz. Senaryo öyle dallanıp budaklanıyor öyle gizemlerle doluyor ki üff yani. Buna ancak bir adventure’da rastlayabileceğimiz güzellikte ara menüler de girince başlıyoruz diyalogları okuyup bilmece çözmeye. Ama senaryonun bazı saçma yönleri de yok değil. Mesela “dakka bir gol bir” misali ilk adımda öyle afili bir senaryo çatlaması yaşıyoruz ki etkisi tüm oyun boyuca devam ediyor. Çatlama şöyle; William o kadar sene sualtında yaşamış fakat kim korsan kim masum, hangi ırk neyle geçinir, sualtı tehlikeleri nelerdir bihaber. William’la beraber dolanıp hepsini öğreniyoruz. Aslında bu oyuncuya oyun içindekileri öğretmek için yapılmış bir şey ancak çok saçma duruyor.
Peki senaryonun olumlu yanı ne ? Hemen cevap veriyorum, asla kendini tekrar etmemesi. Freelancer’ı hatırlayın (hafif benzer oyunlar oldukları için örnek veriyorum), orada çok değişik görev tipleri yoktu. Hep aynı şeyleri yapardık. Ama A2:R öyle değil. Görevler birbirine asla benzemiyor. Mesela it dalaşı yapmaya giderken aniden ana gemimiz Harvester saldırıya uğruyor ve görev birden savunma görevine dönüşüyor. Veya silah arkadaşınızla devriye gezerken, sırf ona yüz vermediniz diye (silah arkadaşı güzel bir capon kız yanlış anlamayın:) saldırısına uğrayıp onunla it dalaşına giriyorsunuz. Yani her an değişikliğe hazır olmalısınız. Bu oyunlarda az bulunan ayrıntıdır unutmayın.
Oyunda senaryoya bağlı 30 görev bulunmakta. Bu görevleri geçtikçe 70 bonus görev de kendiliğinden açılıyor. Görevlerin geçtiği haritalar genelde orta (kimi durumda aşırı) büyüklükte yerler. Her göreve gitmeden önce ne yapmamız gerektiği belirtiliyor. Ayrıca görev içinde fazladan bazı şeyler yaparsanız dönüşte kimi malzemeleri bonus olarak kazanabilirsiniz. Bu bonusları almak için ne yapmanız gerektiği söylenmiyor. Yalnızca ufak bir ipucu veriliyor. Gerisi size kalmış. Peki kullanacağımız silahlar neler ? Çok fazla silah yok topu topu 12 tür silah var. Hele bir de sniper silahı var ki oyuna konulması çok saçma olmuş. Etkili olması için vızır vızır dolanan düşmanı kokpitinden vurmanız gerekiyor. (Ben 15 atıştan ancak birini denk getirebiliyordum) Yardımcı ekipman o kadar fazla ve çeşitli değil. Oyunda ilerledikçe yeni silahları ve ekipmanı (buna gemiler de dahil) ya yok ettiğimiz düşmanlardan ganimet olarak ele geçiriyor ya da konakladığımız üslerden satın alıyoruz. Aslında bu silah konusunu yazının devamında hazırladığım minik rehber kısmında ayrıntılarıyla anlattım. Fakat şunu bilmelisiniz ki tüm oyun boyunca verimli olarak kullanılabilecek durumdaki silah sayısı 3-4 tane. Bu da oyunun oynanabilirliğini büyük ölçüde düşürüyor. Gördüğümüz ekran ise oldukça basit. Altta ortada sonar haritası var. Sağda silah durumu solda gemimizin zırhı gösteriliyor. Sol üstte kilitlendiğimiz hedefin zırh/enerji durumu var. Gitmemiz gereken yol/görev bölgesi haritada mavi işaretlerle belirtiliyor. Tüm bu yazılar görüşümüzü kısıtlamıyor. Aksine insana gerçekten bir denizaltı kullanıyormuş hissini veriyor. İsterseniz dışardan oyunu dışardan görmek de mümkün ancak nereye ateş ettiğiniz filan belli değil. Yani mecburen FPS oynayacaksınız:)
Başlangıçta oyunu tam olarak hangi kategoriye sokacağımı bilemedim. Aslında oyun %70 first-person shooter, %20 simülasyon, %10 adventure bileşimi bir yapım. Evet resmi olarak denizaltı simülasyonu olarak belirtilmiş ama yapımcıların kendileri bile buna inanmamış olacak ki options seçeneğine ne tür oynamak istediğinizi soran bir seçenek bile koymuşlar. Eğer FPS’yi seçerseniz su altında süzülen bir dalgıç misali oynuyoruz. Yani denizaltı kullandığımız hissi biraz az hissediliyor. Eğer simülasyonu seçerseniz gene dalgıç hissi devam ediyor yalnız FPS’ye göre biraz daha doğal hareket ediyor, bazı enteresan manevralar yapabiliyor o kadar. (mesela ters dönme filan) Ayrıca kontroller oldukça basit. İster FPS’yi ister Simülasyonu seçin tuşlar değişmiyor ve öyle onlarca tuş kullanmanız gerekmiyor. Oyunu bitirmek için standart WASD kombinasyonu, dalma çıkma tuşları ve diğer bir-iki tuş yeter artar bile.
Oyunda sadece Harvester’da yaşamıyoruz. Sualtında kurulan şehirlere de malzeme almak ve “senaryoya bağlı” bir-iki görev yapmak için ara sıra uğruyoruz. İşte oyunu yılın bombaları arasına sokmaktan alıkoyan, basiretsizlik (belki de dargörüşlülük) nedeniyle yapılmış en büyük hata burada. Eğer bu şehirlerin sayısını çoğaltıp, aktif bir ticaret hayatı yansıtılsaymış, aralarda yapılacak minik görevler eklenip (askeri veya ticari), satın alınabilecek daha fazla malzeme ve ekipman konulsaymış yani kısacası yaşayan bir sualtı dünyasında olduğumuz daha baskın bir şekilde hissettirilseymiş A2:R aynen Freelancer gibi server’larında yüzlerce insanın oynadığı devasa bir online oyun haline gelirdi. (Sanırım oyunun Freelancer ile benzerliğini şimdi daha iyi anlıyorsunuz:) Fakat beyhude bir çaba gösterilmiş, eldeki inanılmaz potansiyel yok sayılmış ve oyuncu kuru bir senaryoya hapsedilmiş. Oyun en büyük (ve en öldürücü) darbeyi bu noktadan alıyor. Çok yazık olmuş diyorum…
Oyuncuyu A2:R’den tiksindiren ikinci olumsuz nokta ise save sistemi. Oyunda ancak görev başlamadan önce ve görev bitirdikten sonra save almanıza izin verilmiş. Daha önce de belirttiğim gibi bazı haritalar aşırı büyük ve bir görevi bitirmek için 6-7 object yapmak gerekiyor. 6 tane object yapıp 7. de öldükten sonra bütün görevi taa en baştan almak zorunda kalmak çok sinir bozucu. Hele bir bölümde (Kaptan Lopez’in hazinesini çalma bölümü) tam 3 gün didindim ve hala geçemedim. En azından görev içinde 1-2 defa quicksave alabilme hakkı olsa veya oyun bazı noktalarda kendi save alsa daha iyi olurdu.
Oyunun üçüncü büyük sakatlığı ise yapay zeka. Düşmanlarımız salak ama adamlarımız daha bir salak. Şöyle ki A2:R’de görev oynarken hemen hemen her şeyi yapmak, senaryonun tasarımı bakımından, bizim elimizde. Nedense 2-3 kişi çıktığımız görevlerde (eskortluk mesela) düşmanlar sadece bize dalıyor. Diğer takım arkadaşlarımıza “Sen kimsin be! Vay efendim düşmansın bre, sana da atayım bir torpil” diyen yok. Herkes bize çalışıyor. Aynı durum savunma ve/saldırı görevleri için geçerli. Nedense bizim elemanlar savunulacak/saldırılacak yerin ya hep 100 km. uzağında oluyorlar ya aptal aptal manevralar yapıp (örnek: yakıt tanklarının karşısında sabit durumda ateş eden düşman gemisinin etrafında daire çizip, “Drake gel buraya adamlar tankı patlatçak bee” diye feryat etmeler.) duruyorlar. Kısacası görevlerde tüm yük sizin omuzlarınızda. Ayrıca düşmanın da zekası bizimkiler kadar geri. Bunu şuradan anlıyoruz, bir görevi geçemeyip tekrar load ettiğinizde bir önceki load’unuzda yaptıkları hareketleri tekrar ediyorlar. Buradan hareketle aslında yaptıklarının yazılı scriptlerden öteye geçmediği anlaşılıyor. Bundan başka tam karşımıza geçip çatır çatır ateş ederken anlamsız manevralar yapmaya kalkıyorlar sonra da dönüp tekrar saldırıyorlar. Zırhları bitme noktasına geldiği halde bile kaçıp kurtulmayı denemiyor, aksine daha fanatikçe saldırıyorlar. Neyse uzun lafın kısası oyunda zeka yok!..
Gıcık kaptığım son nokta ise istediğimiz derinliğe yükselememek. Her görev deniz tabanı ile belirli bir yükseklik arasında geçiyor. (Mesela 2000-2500 metre) Düşmana ondan daha üste çıkarak saldırma imkanınız yok. Sonuç: oyuncu kısıtlanıyor, oynanabilirlik düşüyor…
Hiç kuşkusuz A2:R’nin en büyük kozu oldukça güzel hazırlanmış grafikleri. (Aynen ilk oyunda olduğu gibi) Oyunda yeni “Krass” motoru kullanılıyor. Krass, ekran görüntülerinden de anlayabileceğiniz gibi oldukça başarılı grafiklere imza atabilen bir yazılım. Civarda dolanırken gerçekten bir denizin içinde olduğunuz hissini verebiliyor. Yukarıdan süzülen ışığın suyun içinde ve zeminde oluşturduğu görüntü oldukça güzel. Bununla beraber gemilerde harika modellenmiş ve oldukça özenli kaplanmış. Ayrıca sualtı binaları, patlamalar, patlamalarla etrafa saçılan hurdalar, zemindeki bitkiler, dağlar tepeler kısacası etraftaki herşey kelimenin tam anlamıyla muhteşem görünüyor. Oyunda 5 farklı grafik-performans seçeneği var. Bunlardan kendi makinenize uygun olanı seçerseniz oyun görüntü özelliklerini ona göre otomatik hazırlıyor. Yine de ayarlar üzerinde manuel olarak oynamalar yapmak mümkün. Ancak bu kadar sefanın biraz da cefası olacak. Eğer elinizde minimum GeForce4 Ti4200/Radeon 9500 pro ayarı ekran kartı yoksa fazla bir şey görmeyi ummamalısınız. Ben kendi makinemde (Athlon 2000+, 256 MB DDR RAM, 128 MB DDR Leadtek Geforce4 Ti4200 with AGP8X) 1024×768 çözünürlükte 4xFSAA açıkken 18-22 fps alıyordum. Üstelik ortalık maksimum karışıkken bile 18 fps’nin altına inmedi. Hemen şunu da belirteyim benim tarih öncesi Neardartel anakartım AGP4X destekli ve ekran kartı ile tam performans verecek şekilde çalışmıyor. Eğer anakartınız AGP 8X destekli ise sizde bu değerler muhtemelen daha yüksek çıkacaktır.
Peki A2:R’nin fizikle alakası nasıl ? suyun içinde gerçekte olduğu gibi mi hareket ediyoruz ? Cevap; Aslında ne çok iyi ne çok kötü. Mesela burnunuzun dibinde koca gemi havaya uçuyor ama bizi öyle uzaklara savurmuyor veya 200 km. hızla giderken çok kısa bir mesafede durabiliyoruz. Aslında FPS modunda oynarken oyunda fizik yok denilebilir. Fakat simülasyona geçince durum biraz düzelme eğilimine giriyor. Hareketler biraz daha gerçeğe yakın oluyor.
Sesler ise tartışmalı. Karakterler arası konuşmalar oldukça anlaşılır, kaliteli kaydedilmiş. Müzikler ise yalnızca senaryo/bonus görev oynarken bir saldırı başladığında çalıyor. Çalan bu müzikler gaza getirici elektronik seslerden ibaret, tatsız, tuzsuz şeyler. Açıkçası müzik olayı biraz zayıf. Silah seslerine gelince, bazıları cidden şık. İnsana ateş ettiğini hissettiriyor. Bazısı ise sanki dikiş makinesinden doğrudan kaydedilmiş gibi. Ama bir torpido atma sesi var ki uf yani. Torpidoyu hakikatten sıkışmış hava yardımıyla attığınızı hissediyorsunuz. Aslında nostaljik olabilir ama yine de günümüzde kullanılan sonar sesini (hani tınn! Diye çıkan ses:) duymak isterdim A2:R’de, fakat konulmamış. Herhalde 22. yüzyılda ne işi var öyle sesli sonarın demişlerdir.
Şimdi size oyunla ilgili birkaç tüyo vereceğim. En azından oyunu öğrenene dek işinize yarar:
· Oyunda ana olarak 5 tür silah var: Yavaş otomatikler (Hitman, Doom Mortar gibi), Makineliler (Vandetta, Plazma, Jet Plazma), Gatling topları (Vandetta Gatling, Plazma Gatling gibi), elektronik bozucular (EMP) ve torpiller. Asıl olarak kullandığımız makineliler ve gatling topları. Oyuna başlarken makinelilerden Vandetta’yı kullanın. Daha sonra plazma silahları ve en sonunda da mutlaka Gatling topu alın.
· Uzun mesafeden en etkili silahlar Vandetta ve Vandetta Gatling. Eğer düşmanla karşı karşıya geldinizse aradaki uzaklık 200-250 metreye olunca ateşe başlayın ve düşmanın zırhını indirebildiğiniz kadar indirin. Çok yaklaşınca Hitman veya Doom Mortar kullanıp işini bitirin. (oyunun başlarında elinizde işe yarar silah yokken Hitman çok iyi ancak çok da yavaş.) Doom Mortar’ı ise asla boşa sallamayın çünkü reload süresi çok uzun.
· Sakın bir cahillik yapıp sniper silahı filan almayın. Ondan sonra düşmanın kokpitini vuracağım diye bölümü en az 10 kere reload edersiniz.
· Düşmana ateş ederken, uzak mesafe iseniz, sağa sola salınarak gidin. Böylece vurulma ihtimaliniz asgari olur. Ayrıca unutmayın zırhı çok az kalan düşmana kendi geminiz ile çarparak patlatabilirsiniz. Elbette siz de biraz zarar görürsünüz.
· İt dalaşı yaparken geminizden küçük ve çevik gemilere fazla yaklaşmayın. Makul bir seviyeden ateş edin. Düşmanın etrafında dönmeye gayret edin, böylece sizi takip ederken ateş edemeyecektir.
· Bazen kocaman, güçlü, yüksek zırhlı gemilerle kapışacaksınız. Sakın tırsmayın ve geminin arkasına dolanıp altına girin ve buradan yavaş yavaş yemeye başlayın. Çünkü oyundaki hiçbir büyük geminin altında savunma tareti yok:) Yandan saldırmak da bazı durumlarda yararlı fakat üst savunma taretinin görüş alanı dışında kalmak kaydıyla.
· Gemilerden başka oyundaki diğer düşmanlar ise makineli taretleri, torpil taretleri ve buggyler. Taretlere, makul bir seviyeden (400-450 metre gibi), fazla yaklaşmadan Vandetta, Vandetta Gatling ile halledin. Buggyler içinse biraz üstlerinden, 20 mg. Plazma Jet/Plazma Gatling öneriyorum. Evet sıradaki hasta hemşire…
· Sualtı deyince akla hemen torpiller gelir. Oyunda 8 farklı tür torpil mevcut. Bence hepsi de beş para etmez çünkü çok kolay aldatılıyorlar. Ama kötünün iyisini seçip kullanmak durumundayız. Bence bu salak aletlerden en kullanılabilir olanı Maneater ve TigerShark torpilleri. Ayrıca sabit hedeflere (örneğin büyük gemilere) BigBang1/Bigbang2 atabilirsiniz. Ama sakın BigBang’leri taret gibi hedeflere atmayın çünkü çok yavaş ilerlediklerinden ya taretler ya da düşman gemileri bunları vuruyor.
· FlashShark torpilleri ise aslında düşmanın EMP’sine (enerjisi yani) zarar verecek şekilde tasarlanmış. Ben fazla kullanmadım. Stanley tamamen kör ve etkisiz, ThresherShark eh işte.
· Torpili öyle 500 metreden, düşmanı görür görmez sallamayın. Düşman buzzler (yani torpil yanıltıcı kapsül) atarak kolayca kaçıyor. Torpiller genelde düşmanla kafa kafaya gelince veya düşman bir tepe yamacına sıkışınca atılmalı. Ben torpili genelde düşmanla burun buruna gelince 100-150 metreden atıyordum. Ama sakın BigBang 2’yi bu mesafeden atmayın patlayınca sizde balıklara yem olursunuz.
· Düşman size arkadan torpil mi attı ?( Bu anda di di di diiit diye bir ses geliyor.) Sakin olun ve hemen bir buzzler atıp sağa veya sola ani manevra yapın. Eğer düşman karşıdan torpil salladıysa hemen buzzler atıp ani dalış veya yükseliş yapın.
Sanırım oyun hakkında söyleyebilecekleri bu kadar. Gerisini size bırakıyorum. Yukarıda da belirttiğim gibi A2:R çok sağlam bir oyun olma fırsatını elinden kaçırmış gözüküyor. Şu sıcak yaz günlerinde salt aksiyon arıyorsanız size tavsiye edebileceğim, sabun köpüğü tadında bir oyun. Ancak istediğiniz gerçek anlamda kaliteli bir shooter-simülasyon ise maalesef size hayal kırıklığından başka bir şey veremem.