Artık korkmak istiyoruz
‘’Korkunun ecele faydası yoktur.’’ Bu cümleyi ne zaman duysam, suratımda ufak bir gülümseme oluşuyor. Ufaktan geçmişe dönüyorum ve yaşadığım korku dolu maceralar aklıma geliyor.
Özellikle korku terimi bana -nedense- sadece korku oyunlarından ibaret geliyor. Tabii, özel hayatımızda yaşadığımız bazı korku dolu olayların olduğu gerçeğini de unutmamak gerekiyor. Korktuğum oyunlara olan bağımlılığımdan ötürü mü bilmiyorum fakat bu oyun türüne ait belli başlı unsurları kavradığım doğrudur. Bunu tam olarak nereye bağlayacağımı ben de bilemiyorum ama geçmişten günümüze çıkan korku oyunlarının artık yarattığı farkı ve artık bir gerçek bir korku oyununda neler olması gerektiğini sizlere bu yazı da derlemek istiyorum.
Neden mi? Çünkü anlatmak istediğim çok şey var.
Geçmişten günümüze çıkan korku oyunlarının, arasında korku unsuru adına bir şeyleri başarmış yapımlar olduğunu biliyoruz. Peki, türe ne gibi yenilikler ve farklılıklar katıp bu şekilde ‘’Tüm zamanların en korkunç oyunu’’ tanımına uyan oyunlar oldu?
İlk önce geçmişe bir dönüp, korku türünün yenilikçi oyunlarından bahsetmemiz gerekiyor. 1992 yılında piyasaya çıkan Alone In The Dark korku türünün ilk örneklerinden birisiydi. Daha sonra Resident Evil gibi bir marka ortaya çıktı ve korku türünde bayrağı taşıyan isim oldu.
Başta kamera açıları gibi unsurlardan dolayı Alone In The Dark kopyası olarak görünse de Resident Evil’ı çıktığı yıl oynayan insanlar bunun tam tersini düşünüyorlardı. Nitekim, gerçekten de öyleydi.
Bulmacaları, hikayesi, zombileri, müzikleri ve insanı içine çeken atmosferiyle Alone In The Dark’tan ayrılıp, apayrı bir efsane haline gelmişti. Daha sonraları ortaya çıkan Clock Tower gibi yapımlarsa Point and Click tarzına farklı bir bakış açısı ile bakıyordu. (Bakış Aşısına selamlar olsun. “Bakış Aşısı kafanı kırsın senin!”) Korku türünde o yıllar içerisinde çıkmış olan Darkseed, Parasite Eve, Dino Crisis, System Shock 2, Fear Effect gibi oyunlardan sonra, Silent Hill efsanesi çıkageldi.
Silent Hill 1999 yılında çıkışını yaptığı an itibariyle PS1 sahiplerini ekran başında öyle bir dumur etti ki, oyun dünyası yer yerinden oynadı. Oyun tarihinin ilk farklı sonlarına sahip olan oyunu olurken, Akira Yamaoka’nın eşsiz tınıları, sisli atmosferi, kafa yoran zor bulmacaları ve psikolojik olarak insanın duygularıyla oynayan yapısıyla unutulamayacak bir deneyim yaşattı. Dikkat edilmesi geren noktaysa Silent Hill’in korku türüne getirdiği yenilikçi yapıyla birlikte diğerlerinin arasından sıyrılması oldu.
Silent Hill efsanesinin bugüne kadar (Homecoming ile birlikte düşüşe geçse de Silent Hills bizi umutlandırıyor) sayısızca oyunu çıktı.
2000’li yıllardan sonra Japonların eline aldığı, türe yenilik katan bir diğer başyapıt ise Fatal Frame oldu. 2001 yılında PS2 için satışa sunulan yapım, gizemli atmosferi ve nispeten yenilikçi yapısıyla tüm zamanların en korkunç oyunlarından birisi olmayı başardı.
Günümüze iyice yaklaştığımız zaman Undying, Condemned, F.E.A.R (ooo Fear, alırım bir dal), Eternal Darkness, Dead Space, Amnesia The Dark Descent ile çok başarılı korku oyunları piyasaya çıktı.
Amnesia The Dark Descent ile birlikte bağımsız oyun yapımcıları korku türüne farklı bir açıdan yaklaşmaya başladılar. O kadar başarılı oldular ki birçok büyük bütçeli yapımın kulakları çınladı. Daha sonraları Amnesia The Dark Descent mekaniklerine yönelen oyunlar olarak: Slender – Man, Daylight, Outlast gibi yapımlar bir bir gün yüzüne çıktı. Bu oyunlardan olan Outlast, oyuncular tarafından iyi notlar almasına rağmen sadece anlık korkutma olayları ve Amnesia’ya biraz benzeyen mekanikleriyle herkes tarafından ilgiyle karşılanmadı.
‘’Tüm zamanların en korkunç oyunlarından birisi Outlast’tir.’’ demek, hem o türe yenilik katan yukarıda bahsettiğim klasiklere hakaret olur hem de hayatta kalma/korku türünde bir şeyleri başaran Amnesia The Dark Descent’a haksızlık olur. Tüm bu anlattıklarımın ışığında Outlast’a sadece başarılı bir yeni nesil korku oyunu diyebiliriz.
Fakat saydığımız büyük bütçeli yapımların özellikle son oyunları, korku türünden çok günümüz oyunculuğun en çok sevdiği tür olan aksiyona dönmüş durumda. İşte burada sonra asıl bahsetmek istediğimiz noktaya geliyoruz.
Hey! Büyük bütçeli yapımcılar, kendinize gelin!
Günümüzde aksiyon oyunları sürekli birbirini takip eden oyunlarla karşımıza çıkıyor. Bu sebepten midir bilinmez, kendine has oyun mekanikleri olan klasik yapımlar bu durumdan faydalanmak için kendi köklerinden uzaklaşıp, aksiyon kırması haline geliyorlar. Özellikle korku oyunlarının bu olaydan nasibini alması oyuncuları gerçekten üzebiliyor.
Resident Evil ve Silent Hill için, esasında hayatta kalma türüyle oyun dünyasına adım atan ve belli bir noktadan sonra klasikleşmiş yapımlar diyebiliriz. Hangimiz Silent Hill Homecoming’de, Alex’in yaptığı taklalardan ve kombo hareketlerinden nefret etmedik ki? Hangimiz Resident Evil 6’da poposunun üstünde yürüyen ana karakterlere kin duymadık? Anladık korku oyunu yapmıyorsunuz, bari aksiyonu iyi yapın!
Bir diğer örnek olarak, Resident Evil 6’nın duvar arkasına saklanmaya çalışıyorsunuz. Lanet olsun Capcom! Neden Gears Of War olmaya çalışıyorsun? Neden elimdeki gamepadle cover almak için 4 – 5 tane tuşa aynı anda basmam gerekiyor? Bunları yazdıkça bile tüylerim diken diken oluyor. Ama korkudan değil, sinirden!
Bir korku oyununda bulunması gereken en önemli faktör nelerdir?
Bundan sonra büyük bütçeli yapımların sunacağı gerçek korku oyunlarından beklentilerimiz neler? Elbette, her şeyden önce adam gibi bulmacaların yer alması gerekiyor. Bir korku oyununda bulunması gereken önemli unsurlardan birinin kafamızı çalıştıracak ve dakikalarca üstünde düşeneceğimiz bulmacalar olması gerekir. Yeni nesilin bize itelediği, saftirik ‘’Şu kapının anahtarını bulman gerek, ama merak etme kapının anahtarını haritada belirleyeceğim’’ bulmacalar var. Bulmacaların, eğer gerçekten bir oyun sizi diken üstünde sürekli tutuyorsa, bir çeşit ihtiyaç molası gibi görülmesi gerekiyor. Yani sizi bir nevi rahatlatıyorlar. Özellikle Resident Evil’ın eski oyunlarında save room’a girerken ki rahatlığı hatırlatırsam, ne demek istediğimi anlarsınız.
Bulmacalar dedik ama, hayatta kalma korku oyunlarında artık bilinmezliğin, o hikayeyi çevreleyen gizemin tamamen ortadan kaybolmasına ne demeliyiz? Türün sadece anlık korkulara kaldığını ve bunun hiçbir şekilde oyuncuya gerçek korku hissiyatını vermemesi çok büyük bir eksidir. Yeni nesilde korku oyunu diye çıkan (güya) yapımlarda bu tip önemli mekaniklerin yok olması, oyunun vermek istediği korku unsurunu da baltalıyor.
Korku oyunlarının vazgeçilmezi ve sizleri sürekli diken diken üstüne tutan unsuru bilinmezliktir. Maalesef günümüzde bilinmezlik ortadan kalktığından, oyunlar sürekli tek düzeliğe gidiyor. Sesler de atmosfere çok büyük ölçüde katkı sağlayan, yegane korku unsurudur. Bir odada dönüp dolaşırken farklı mekanlardan gelen ses efekleri oyuncuya çok büyük bir uyarı verir. Ve bu uyarı sayesinde gerçekten de bir an ‘’Ya ben bu oyunu neden oynuyorum?!’’ hissine kapılabiliyorsunuz. O yüzden artık belli şeyleri yapmaktansa, boş bir koridorda arka planda çıkan seslerden ürkmeyi yeğlerim.
Gördüğüm bunca şeyden sonra benim beklediğim yapımlar Shinji Mikami önderliğinde çıkacak olan The Evil Within ve Hideo Kojima’nın Silent Hills’i olarak göze çarpıyor. Son yıllarda bağımsız yapımların haricinde, yukarıda da belirttiğim gibi büyük bütçeli şirketlerin de korku unsurlarını yeniden altın çağa taşımalarını istiyoruz.
Herkese korku dolu serüvenler!