Aşağıda yer alan “Assassin’s Creed 3” hakkındaki güzel inceleme yazısı, Purblecak nick’li okurumuz Alper Kocamaz tarafından hazırlanmıştır. Kendisine katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz. Sizler de her türlü yazınızı mektup2@merlininkazani.com adresine gönderebilirsiniz. Yazı gönderme koşulları için tıklayın
Artılar: Dövüş sistemi, akıcı oynanış, hikaye ve hikayedeki sürprizler.
Eksiler: Bug’lar, Desmond’ın hikayesinin sonu daha iyi olabilirdi.
Grafikler: 9/10
Ses: 9/10
Oynanış: 9/10
Genel: 9.4/10
Rise
Bu nesilde başlayan belki de en iyi seri olan Assassin’s Creed’in üçüncü oyunu ile 12. yüzyılın Kutsal Topraklar’ında başlayan, sonrasında 15. yüzyılın İtalya’sında Rönesans’a şahit olduğumuz yolculuğumuzun son durak noktası 18. yüzyılın Amerika’sı oluyor. Tarihi olayları ve karakterleri kendi yarattıkları hikayeyle birleştiren serinin bu seferki amacı Amerikan Devrimi’ni gerçekleri çarpıtmadan, oyunun temel hikayesiyle tarih arasında düzgün bağlantılar kurarak oyuncuya aktarmak.
Oyununun Amerika’da geçeceğini ve oradaki özgürlük savaşını anlatacağını duyunca başta yadırgamıştım. Tarihi ve mimarisi çok daha zengin olan onlarca mekan varken gidipte Amerika gibi Assassin’s Creed’e zıt bir yer seçilmesi bana saçma gelmişti. Her ne kadar Ubisoft oyunda Amerikan propagandası yapılmayacağını belirtsede artık bu zamanda bu türden laflara inanılması pek kolay olmuyor.
Ama iyi ki Ubisoft benim bu düşüncelerimi boşa çıkardı. Endişelerimin büyük bir kısmı gerçekleşmedi ve günümüzde Amerikan progapandası yapan bir sürü oyun bulunurken
bunlara bir de Assassin’s Creed eklenmedi. Ubisoft, Assassin’s Creed III’te tarafsız kalmayı başarabilmiş ve olaya savaşın her iki tarafından da bakmamızı sağlamış.
Üstelik bu tarafsız kalma olayı sadece Amerika-İngiltere arasındaki mücadeleyle kalmamış oyunun temel hikayesi olan Assassin ve Templar arasındaki çekişmeye de sıçramış. Şimdiye kadar hep Assassin’lerin gözünden gördüğümüz hikaye AC III ile birlikte gerçekçi bir şekilde masaya yatırılıyor ve her iki tarafın sebeplerini öğrenip hangi tarafın haklı olduğuna kendimiz karar veriyoruz.
Yeni Karakterimizi Tanıyalım
Assassin’s Creed III ile birlikte yeni karakterimiz Connor oluyor. Yarı Kızılderili yarı İngiliz olan Connor, Altair’den de Ezio’dan da daha farklı bir karakter.
Hikaye içerisindeki Connor’ı çok sevdim. Çünkü kendisi olaylara toz pembe bakan ve çabuk sinirlenen biri. Bu sayede az önce anlattığım hikayedeki tarafsızlığa çok uyuyor. Ancak olaya karakter olarak bakacak olursak Connor’ı, Ezio kadar sevemedim. AC II’deki Ezio, genç bir delikanlıyken olaylara hırslı ve hafif sakar bir şekilde yaklaşıyordu. Oyunun gelişmesi ve ilerlemesiyle birlikte daha bilge ve usta bir karaktere bürünüyordu. Bunu da başarılı bir hikaye sunumu eşliğinde oyuncuya rahatça hissettiriyordu. Maalesef bu gelişim Connor’da yaşanmıyor. Ancak tekrardan belirteyim, Connor hikaye içerisine çok uyan bir karakter ama Ezio kadar derin bir karakter gelişimine sahip değil.
Oynanış Mekanikleri
AC III’ün oynanışından bahsedecek olursak en büyük değişikliğin dövüş kısmında olduğunu söyleyebilirim. Assassin’s Creed serisinin dövüş mantığı eskiden, savunma yapmak ve düşman saldırdığında atağını kesip karşılık vermek üzerine kuruluydu. Bu sistemin en büyük sorunu sürekli savunma yaptığımız için dövüşlerde ölmek çok zordu ve belli bir süre sonra aynı şeyleri yapmak insanı sıkıyordu. Brotherhood’da bu sorun büyük ölçüde çözülmüştü. Bir kişiyi öldürdükten sonra atak yaparak düşmanları seri bir şekilde arka arkaya öldürebiliyorduk. Ama yine de dövüş sisteminde bir değişikliğe gidilmesi gerekiyordu.
Assassin’s Creed III’te eski sistem tamamen değişikliğe uğrayıp Batman: Arkham serisindekine benzer bir sisteme geçilmiş. Düşman bize saldırdığı anda savunma yapıp ardından karşılık veriyoruz. Atak yaparken ise düşman savunur diye çekinmenizi gerek yok. Tek yapmanız gereken düşman çeşidine göre saldırı stilinizi değiştirmek.
Ekipmanızda kullanabileceğiniz tabanca, ok, rope dart gibi silahlarınız bulunuyor ve bunları dövüş esnasında seri bir şekilde kullanabiliyoruz. Tüm bunları kombine edip seri bir şekilde oynayınca ortaya çok keyifli sahneler çıkıyor. Batman: Arkham serisindeki dövüş sistemini alıp yapmaya çalışan bir sürü oyun gördüm ama bunu AC III kadar başarılı yapanı ilk defa görüyorum.
AC III’teki en büyük diğer değişiklik ağaçların üzerinde gezebilmek olmuş. Amerika daha yeni yeni gelişmekte olduğu için binaların boyları çok kısa ve artık gardiyanlar binaların üzerinde gezdiğimizde bizi daha rahat fark ediyorlar. Ağaçlar ise üzerinde gezmek için kullanışlı ve keyifli olmuş. Ancak şehirlerde çok fazla bulunmuyor. Ağaçları esas kullanacağınız yer ‘Frontier’ adlı bölge. Bu bölge Amerika’nın daha şehirleşmemiş yerlerinden. İçinde ufak tefek kasabalar bulunuyor. Geri kalan yerlerde ise doğayla iç içeyiz. ‘Frontier’ı oldukça beğendiğimi söylemeliyim. Assassin’s Creed 1′den beri seride bu tip bir bölge kullanılmamıştı. İlk oyundaki
‘Kingdom’ bölgesi sadece at koşturmak için yapılmış gibiydi. Ama ‘Frontier’, ‘Kingdom’dan fersah fersah daha ötede olmuş. İçi çok dolu: yapılacak çeşit çeşit yan görev, avlanılmayı bekleyen hayvanlar, toplanabilir eşyalar…
Bunların hiçbirini yapmadan bile ‘Frontier’da saatlerinizi harcayabilirsiniz. Boş boş gezmek hem çok eğlencili hem de alan çok büyük olduğu için keşfedilecek çok fazla yer var. Yapımcılar ‘Frontier’ ile bir Skyrim havası yaratmayı çalışmış ve bunu da başarabilmişler.
Binalar konusuna tekrar dönecek olursak ise her ne kadar eksikliğini hissetmesemde AC II’deki gibi görkemli ve uzun binalara tırmanabilmeyi isterdim. Ama bu konuda yapımcıları pek suçlayamam. Gerçeğe sadık kalmaya çalışmışlar. Amerika’da o dönemde görkemli binalar olmadığı için oyunda da bulunmuyor.
Yelkenler Fora !
AC III’te bir sürü yan görev bulunuyor. Bunların hepsini teker teker anlatmayacağım ama birinden bahsetmeden de geçemeyeceğim. Anlatmak istediğim yan görev, E3′te yayınlanan oynanış videosunda gösterilen Naval görevleri. Bu görevlerde Connor gemi kaptanlığına bürünüp dümenin başına geçiyor ve okyanusa açılıyoruz. Naval görevlerinin inanılmaz gözüktüğünü söylemeliyim. Geminin içerisinde oradan oraya koşturan tayfalar, dev gemiler ile kapışmak, fırtınalı havada hem hava şartlarına karşı mücadele etmek hem de düşmanları top yağmuruna tutmak…
Hepsi mükemmel olmuş. Bu görevleri hikaye içerisinde 1-2 defa yapıyoruz. Geri kalanı yapıp yapmamak ise oyuncunun tercihine bırakılmış. Naval görevleri de kendi içerisinde yan ve ana görev olmak üzere ikiye ayrılıyor. En azından ana görevleri bitirmenizi tavsiye ederim. Çünkü bunlar hem oyunun hikayesiyle ile bağlantı hem de diğer görevler arasında bir kaçamak yapmış olursunuz.
SONUÇ
Yeni bir karaktere ve zaman dilimine geçen Assassin’s Creed III’ten beklentilerimin karşılığını fazlasıyla aldığımı söyleyebilirim. Oyunda işlenen vahşi doğa teması çok başarılı olmuş ve seriye farklı bir hava katmış. Bu senenin en iyi oyunlarından biri karşınızda duruyor.
Yarın, Sarp Kürkçü’den’den Star Wars The Old Republic incelemesi sizlerle olacak…