Oyun İncelemeleri

Assassin’s Creed Chronicles: Russia

Bazen aklınıza çok güzel bir fikir gelir. Bu fikri bazen çok iyi bir şekilde kullanırsınız, bazen ise olabilecek en kötü şekilde hayata geçirirsiniz. İşte Ubisoft, Assassin’s Creed Chronicles yan serisini yaratırken tam olarak bunu yaptı. Üç güzel fikir, acımasızca çöp tenekesine atıldı.

Ubisoft, Assassin’s Creed serisini 2008 yılında başlatmıştı. Daha ilk oyunda anlamıştık; bu seri daha uzun bir süre bizimle beraber olacaktı. Oldu da. Assassin’s Creed serisi günümüze kadar çeşitli platformlarda, türlü türlü zamanları konu alarak evlerimize misafir oldu. Kimi zaman Venedik’te haylazlık yaptık, kimi zaman İngiliz Sanayi Devrimi’nin yönünü değiştirdik, kimi zaman Fransız İhtilali’ne bile konu olduk bu seri ile. Tarih kitaplarının sıkıcı sayfalarındaki olayları Ubisoft, yarı-gerçeklik ile biz oyunculara başarılı bir şekilde yaşatmıştı. Serinin kesinlikle en büyük özelliği, her ana oyunda dünyanın farklı bir yerinde, farklı bir zamanı ve insanları konu alıyor oluşuydu. En son Syndicate ile Londra’nın loş sokaklarına yaptığımız ziyaretten sonra Ubisoft, halihazırda var olan bir seriyi de devam ettirmek istedi; Chronicles serisi.

Assassin’s Creed serisi altın yumurtlayan bir tavuk gibi adeta. Seriden ne çıksa satıyor. İstisnasız, adı Assassin’s Creed olan her şey satıyor günümüzde. Ubisoft da bunu çok iyi bildiği için Montreal stüdyosu ile Climax’i birleştirip ortaya farklı bir oyun çıkarmak istedi. Adı yine Assassin’s Creed olacaktı, fakat biraz farklı bir şekilde. Chronicles serisi ilk olarak Assassin’s Creed: Unity’nin Season Pass içeriği olarak gelmişti. Fakat daha sonradan Ubisoft rahat duramadı ve Chronicles: China’nın, büyük bir üçlemenin ilk üyesi olduğunu açıkladı. Daha sonra gelecek olan üyelerin isimleri ise India ve Russia idi.

Chronicles serisinin tartışmasız en güzel yanı, oyuncuların hep hayalini kurdukları bölgelerde geçiyor olmasıydı. Assassin’s Creed seven insanları bir bölgeye toplasanız ve ‘seride hangi ülkelere gitmeyi istersiniz?’ diye sorsanız hiç kuşkusuz Çin, Hindistan ve Rusya büyük bir ölçüde oy alacaktır. Chronicles’da da tam olarak bu üç ülke işlendi. Peki ne oldu? Chronicles’ın tek düze, sıkıcı ve bir yerden sonra ‘bit artık’ dedirten oyun yapısı yüzünden bu üç mükemmel fikir tabiri caizse yalan oldu. Bugün, Chronicles serisinin son oyunu olan Russia’yı, inceleyebilmek için çok uzun bir süre oynadım. Fakat bitiremedim. Zorluğundan veya sistem hatasından falan kaynaklı değil, yanlış olmasın. Tamamen sıkıcı bir oyun oluşundan dolayı bıraktım, bitiremedim. Çok kızgınım Ubisoft’a böyle harika bir fikri yalan ettiği için. Gelin beraber bakalım neymiş bu fikir.

Noir neydi? Noir, emekti.

Noir diye bir terim vardır sinema dünyasında. Belki bilirsiniz. Hollywood’da 1940’lı yıllarda başlayıp yaklaşık 10 yıl boyunca süren Noir sinemasında olay, karakterleri karanlık ve itici bir dünyada suç teması ile çevrelemekti. Noir kelimesi daha sonra birçok alanda kullanılmaya başlandı. Siyah-beyaz, karanlık ve eski zamanlarda geçen birçok kurgu için Noir kelimesini sıkça duyar olduk. Ben Noir tarzının en büyük hayranlarından birisi olarak görmüşümdür kendimi hep. Sinemasını bayıla bayıla izlerim. Asıl ilgi alanım olan oyun dünyasında bu Noir havasına sıkça rastlayamadığım için hep bir burukluk hissederdim içime. ‘Ya şöyle güzel, Noir temalı bir oyun yapsalar da oynasak’ derdim. Daha sonra 2009 yılında Pandemic Studios ve Electronic Arts işbirliği ile The Saboteur adlı bir oyun çıktı ve beni benden aldı. ‘İşte sonunda gerçek, Noir temalı bir oyun!’ demiştim. Türünün belki de ilk ve son örneğiydi. Ama görünüşe göre öyle değilmiş.

Assassin’s Creed Chronicles: Russia da bizi tıpkı Saboteur’da olduğu gibi siyah-beyaz bir dünyaya doğru çekiyor. Zaten oyunun siyah-beyaz olacağını gördüğüm anda ‘bu sefer bir Chronicles oyununu seveceğim gibi duruyor’ demiştim. Ah, keşke öyle olsaydı.

Oyunda 1918 yılının Rusya’sına gidip Nikolai Orelov adlı karakteri canlandırıyoruz. Kendisi artık ailesi ile beraber bu tehlikeli hayatı bırakıp savaştan uzaklaşmak istiyor. Ama işi bırakmadan önce son bir görevi bitirmelidir… Çok esrarengiz bir hikaye değil mi? Bence de değil. 

Hikayeden ümidimi kestikten sonra atmosferle haşır neşir olayım biraz dedim. Oyunda siyah ve beyazın yarattığı harmoninin dışında bazen sarı ve büyük bir oranda kırmızı renkleri de dikkatimizi çekiyor. Climax oyunda nerelerle ilgilenmemiz gerektiğini bu renk paleti ile biz oyunculara başarılı bir şekilde belirtmiş. Atlayıp tutunabildiğiniz her yer kırmızı. Bu yüzden çoğunlukla nereye hangi yolla gideceğinizi kolay bir şekilde keşfedebiliyorsunuz. Bu da zaten yeterince tek düze oynanışa sahip olan Russia’yı daha da tek düze yapıyor. En nihayetinde bir platform oyunu olsa da, Chronicles yine de bir Assassin’s Creed oyunu ve oyuncuyu özgür bırakan önemli bir serinin üyesi. Bu seride düz oynanışa yer yok.



Tolga Abi, basıyorum ama Hugo çok geç zıplıyor!

Biz oyuncular Assassin’s Creed oyunlarını neden severiz? Bir önceki paragrafta da söylediğim gibi, bu seriyi sunduğu sınırsız özgürlük için severiz. Peki bu özgürlüğü sağlayan en önemli maddelerin başında ne geliyor? Hareket özgürlüğü! Serinin hangi oyununu oynarsanız, hareket özgürlüğünüz çok yüksek bir seviyededir. Düşünsenize, Ezio ile oradan oraya sıçrıyorsunuz ama bir sıçramayı yapmadan 1-2 saniye önce zıplamaya basmanız gerekiyor. Yoksa Ezio zamanında zıplayamıyor ve yere düşüyor. Düşünebiliyor musunuz ya? Kabul edilemez bir şey değil mi bu seri için? İşte Russia’da tam olarak bu sorun var!

Örnek vereceğim. Nikolai ile bir tren istasyonuna sızmanız gerekiyor ve önünüzde bir muhafız var. Sürekli aynı doğrultuda gidip gelerek devriye geziyor. Yerdeki mayınlar bu askerin üzerindeki bir cihaza duyarlı olduğu için o üstünden geçerken kapanıyorlar. Böylece asker de havaya uçmamış oluyor. Nikolai askerin arkasından sessiz bir şekilde giderek onunla beraber mayının üzerinden geçmeli ve diğer noktaya ulaşmalı. Ama bir sorun var. Önümüzdeki bu asker her 5 saniyede bir arkasına dönüyor. Yani Nikolai, her 5 saniyede bir yolun kenarında duran çöp kutularının içine saklanmalı. Çok güzel bir plan kurduk değil mi? Gelin işleyişine bakalım. Askerin arkasından eğilerek giderken, arkaya döneceğini anladığım anda çöp kutusuna girmek için atıldım. Ama Nikolai bu hareketi yaklaşık olarak 1 saniye bekledikten sonra yaptı. Hayır cihazımda sorun yok. Hayır oyunum da kasmıyor. Böyle yapmışlar. Paslı bir çark gibi ilerliyor Nikolai. Hareket ederken oyunda var olan o ‘ha gayret, olacak’ havasını alıyorsunuz kontrollerden. Üstelik bu sadece oraya buraya girerken olmuyor. Zıplarken, bir yere tutunurken, tutunduğunuz bir yerden diğerine atlarken de karşılaşıyorsunuz bu problem ile. Sonra ölüp, haritanın o bölümüne baştan başlıyorsunuz. Şimdi anladınız değil mi oyunu neden bitiremediğimi? Güçlü kalamıyorum…

Oyunda, serinin diğer iki oyununa göre ne yenilikler var diye soracak olursanız, pek bir şey yok. Kullandığı cihazlar, zamanına göre elbette değişik cihazlar. Batman Arkham serisinde karşılaştığımız kancanın neredeyse aynısı olan bir cihazımız var. Bu cihaz sayesinde karakterimizin ulaşamadığı bazı objeler ile etkileşime girebiliyoruz. Bunun dışında pek bir yenilik yok anlayacağınız. Serinin diğer oyunlarının maske değiştirmiş hali gibi adeta. Tanıdık geldi değil mi?



Lafı daha fazla uzatmadan Chronicles: Russia için son sözlerime gelmek istiyorum.

Oyun, serinin diğer iki üyesinin üzerine pek bir şey eklemiyor. Sıradan bir platform oyunu olmaktan ileri gidemiyor yani. Hem yavan hikayesi, hem de hantal ve sorunlu oynanışı ile bir yerden sonra büyük oranda sıkılmanıza sebep oluyor. Belki bir telefon oyunu olsa yeterli olabilirdi. Oyunun ciddi anlamda tek beğendiğim yanı Noir temasında olup bana Saboteur’u anımsatması oldu. Bu karanlık atmosferi dışında Russia’da dişe dokunur tek bir yenilik göremedim kendi açımdan. Oyunu oynarken; keşke Chronicles değil de, kendi başına, büyük bir Assassin’s Creed oyunu olsaydı dedim birçok kez. Kim bilir, belki Chronicles serisinde kullanılan mekanları ve karakterleri ileride büyük Assassin’s Creed oyunlarında da görürüz. Eğer platform oyunları ile aranız yok ve hızlı, uğraştırıcı, su gibi akan bir Assassin’s Creed oyunu istiyorsanız, Chronicles’dan, hatta özellikle Russia’dan uzak durun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu