Oyun İncelemeleri

Assassin’s Creed Odyssey

Assassin’s Creed Origins’le seriyi farklı bir rotaya yönelten Ubisoft, oyunculardan aldığı olumlu tepkilerin ardından “tamam sanırım artık doğru yolu bulduk” diyerek, Assassin’s Creed serisini açık dünya rpg oyunu olma yoluna doğru soktu. Bir senelik aranın ardından duyurulan Assassin’s Creed Odyssey, suikastçıların hikayesini oyunun “koklerinden” daha da geriye, Antik Yunanistan’a milattan önce 431 yılına taşıdı. İlk bakışta Assassin’s Creed Odyssey, Assassin’s Creed Origins’ten çok da farklı olmayan bir oyun gibi görünüyor. Seçimler de seçimler… Bu oyunun en büyük farkı, yaptığınız seçimlerin oyundaki kaderinizi değiştirecek olması diyen Ubisoft, bu konuda ne kadar haklı? Assassin’s Creed Odyssey, fark yaratmayı başarabilmiş mi, gelin bakalım.

Assassin’s Creed Odyssey İnceleme

Efendim Assassin’s Creed Odyssey’de hikaye, meşhur suikastçılarımızın kökeninden daha da eskiye gidiyor. Origins ile, meşhur Assassin’s organizasyonunun nasıl kurulduğunu görmüştük. Odyssey’de ise hikayede daha da eskiye gidiyoruz. Odyssey, milattan önce 480’de; meşhur 300 Spartalı’nın muzaffer komutanı Leonidas’ı kontrol ettiğimiz bir savaş sahnesi ile başlıyor. Leonidas Odyssey için önemli bir karakter. Tüm hikaye Leonidas’ın “kutsal” mızrağının çevresinde dönüyor. Babadan oğula aktarılarak, son olarak bizim kontrol edeceğimiz Kassandra ya da Aleksios karakterlerine ulaşan mızrak, gizemini hikaye ilerleyişinde saklı tutuyor. Daha sonra hikaye açıldıkça mızrağın neden bu kadar önemli olduğunu da anlıyoruz. Odyssey’in önemli yeniliklerinden biri de, iki oynanabilir karakterden birini seçip oyuna başlıyor olmamız. Bu karakter seçme durumu, daha sonra hikaye kurgusunda da bir temele oturtuluyor.

Ben oyuna erkek karakter olan Aleksios ile başladım. Karakter seçiminin ardından, yine bir başka yenilik olarak oyun size, Odyssey’i nasıl deneyimlemek istediğinizi soruyor. Guide ya da Exploration modlarından birini seçerek oyuna başlıyorsunuz. Guide modunda, oyunda yer alan tüm yardımcı simgeler açık oluyor. Yani alıştığımız bildiğimiz Assassin’s Creed simgeleri, harita göstergeleri, gideceğiniz yeri gösteren simgeler tamamen açık oluyor. Exploration modunda ise bu simgeler kapalı oluyor. Gideceğiniz yeri tarifle ya da ipuçları yardımıyla sizin bulmanız gerekiyor. Odyssey’in oyun deneyimini bu mod ile çıkartabileceğiniz de ayrıca not edilmiş. Bunda kastedilenin ne olduğunu daha sonra oyuna girince anlıyorsunuz. Konuştuğunuz, görev aldığınız karakterlerden ayrıntılı olarak görevin nerede olduğunu öğrenebiliyorsunuz. Konuşma seçenekleri de burada anlamlı hale geliyor. Görev aldığınız kişiye hacı ben anlamadım tam olarak nerede diye sorabiliyorsunuz. O da size, işte ilerde köşede camii var onun solunda, Faruk eczanesinin yanında! gibi ayrıntılı bilgi veriyor. Yani Exploration mod, diyalog seçeneklerini anlamlı kılıyor. Guide modda ise, zaten haritada gideceğiniz yer belli olduğu için, ne nerede, nasıl giderim oraya diye sorma gereği hissetmiyorsunuz.

Hikayede, suikastçıların köklerinden de daha eskiye gidiyoruz Leonidas’ı kontrol ettiğimiz kısa girişin ardından, ana karakterimiz Aleksios’un hikayesini öğrenmeye başlıyoruz. Aleksios, daha çocuk yaşta babası tarafından bir savaşçı olarak yetiştirilmiş, ancak bir gece yaşanan spolier içeren olaylar sonrasında ailesinden ayrı düşmüş, derme çatma bir tekneyle birlikte, memleketinden uzaklaşmak zorunda kalmıştır. Can hıraş bir şekilde, İyon Denizinde bulunan Kefalonya adasında kıyıya vuran Aleksios’u Markos adındaki bir tacir himayesine alır. Aleksios’u besleyip büyüten Markos’un başını beladan kurtarmak temalı oyundaki ilk görevlerimiz de, böylece başlar. Daha sonra gizemli bir tüccarla tanışan Aleksios, ödül avcılığına soyunacak, Night of Spartan lakaplı, kendi gibi Spartan olan bir generalin peşine düşmek için küçük adasından ayrılıp denize açılacak, antik Yunanistan’ı ve köklerinin dayandığı gizemi keşfe çıkacaktır. Bu “yolculuk” Aleksios’a cevaplar değil daha büyük sorular getirecektir. Zira “Kozmoz Kültü” adı verilen gizemli bir örgüt, tüm antik Yunanistan’a yayılmış, kötü emellerini gerçekleştirmek için, politikacıları, sanatçıları felsefecileri, devlet kademesindeki önemli kişileri öldürmek adına, dünyaynın dört bir yanına katiller salmıştır. Aleksios hem ailesi ile ilgili gizemi çözmek hem de Kozmoz Kültü ile mücadele etmek için, Antik Yunanistan’ı bi baştan bir başa kat etmeye başlayacaktır.

Suikastçı değil, Savaşçı

Assasin’s Creed serisi, Origins ile birlikte ben artık başka bir oyunum diyerek, köklü bir değişime gitmişti. Odyssey’de de, artık bu değişimin tamamlandığını hissediyorsunuz. Assasin’s Creed Odyssey’in adında olan sadece tek bir şeyin karşılığı var oyunda. O da Odyssey kelimesi. Yani yolculuk… Artık ne bir suikastçı gibi hissediyorusunuz, ne de bir iman doğrultusunda bir ülküye bağlı olduğunuzu. Aleksios tam anlamıyla bir savaşçı ve bir gezgin. Assasin’s Creed Odyssey, tam anlamıyla bu dünyayı keşfe çıkmanız, haritaya serpiştirilen görevleri yaparken kendinizi bir maceracı gibi hissetmeniz için kurgulanmış bir oyun. Aleksios da bu keşifte zorlanmayacak bir karakter olarak çizilmiş. Eğlenceli bir mizaç, güçlü bir asker. Aleksios’un seslendirme sanatçısı oldukça iyi bir iş çıkartmış. Ancak seslendirme sanatçısının tiyatral seslendirmesine karşı, Aleksios’un odun gibi durması. Seslendirmedeki duygusal duruma karşı robotik hareketler yapması da biraz göze batıyor. Fatih Terim’in İtalyanca konuştuğunu ama o şahsına münhasır vücut dilini kullanmadığını, el kol hareketlerini yapmadığını düşünün. Hah Aleksios da size tam olarak böyle hissettiriyor. Yani bizim Aleksios içindeki enerjiyi dışarı yansıtmakta biraz zayıf kalıyor.

Ancak savaş konusunda durum böyle değil. Aleksios genlerinini de etkisiyle oldukça iyi bir savaşçı. Origins ile, farklı bir dövüş mekaniğine geçiş yapılmıştı. Odyssey’de de bu yoldan devam ediliyor. yine R1 tuşuyla hafif saldırı, R2 tuşuyla da ağır saldırı yapabiliyoruz. Origins’ten farklı olarak Odyssey’de R1 ve L1 tuşuna doğru zamanlamayla bastığımız zaman rakibin saldırısını kesebiliyoruz. Kare tuşuna doğru zamanda bastığımızda ise, dodge yapabiliyor ve anlık olarak zamanı yavaşlatabiliyoruz. Böylece savunması kırılan düşmana kafa göz dalabiliyoruz. Bu hareketleri yapmak önemli, zira özellikle kalkanlı düşmanlar oldukça zorlayıcı olabiliyorlar. Kalkanlı düşmanları alt etmenin ikinci ve daha etkili bir yolu da, L1 artı kare yuvarlak x ya da üçgen tuşlarına atadığımız özel yeteneğimizi kullanmak. Bu mekanik de Odyssey ile gelen yeniliklerden. Seviyeniz arttıkça kazandığınız yetenek puanlarınızı yetenek ağacında; gizlilik, yakın mesafe ve uzak mesafe savaşçı özelliklerinizi geliştirmede kullanabiliyorsunuz. Açtığınız yeni özellikleri, savaş sırasında aktif edebileceğiniz tuş takımlarına atayabiliyorsunuz. Özellikle, silahınızın geçici olarak ateş ve zehir hasarı vermesine yarayan yeteneğinizin oldukça kullanışlı olduğunu söyleyebilirim.

Ubisoft, bu zehir ve ateş dinamiğinin biraz daha taktiksel olarak kullanılması için, oyuna yeni bir dinamik eklemiş. Düşmanların ateşe, ya da zehire karşı direnci ya da zaafı olabiliyor. Düşmanın zaafına göre, kullandığınız silahınızı ve özel yeteneğinizi ayarlamanız gerekiyor. Böylece düşmana daha fazla hasar vurabiliyorsunuz. Bu dinamiği daha önce bahsettiğim, Kozmoz kültü üyelerini avlarken kullanmakta fayda var. Zira özellikle seviyeniz düşükse çok zorlayıcı olabiliyor bu mücadeleler.

Savaşlarda çok fazla asker öldürmeye başlarsanız, git gide dikkat çekmeye başlıyorsunuz. Spartalılar ve Atinalılar savaş içinde olduğu için, düşmana zarar verdikçe birileri sizin ortadan kaldırılmanızı istiyor ve üzerinize para ödülü koyuyor. Peşinize paralı askerler düşüyor. GTA oyunlarında yıldız arttıkça peşinize ordu takılması gibi bir dinamik bu. Tek tek peşinize düşen paralı askerleri ortadan kaldırabilecğiniz gibi, üzerinize para ödülü koyan kişiyi bulup, façasını çizerek de bu kaçma kovalamacadan kurtulabiliyorsunuz. Peşinizde sürekli birilerinin olması, gittiğiniz yerlere gelmeleri, köpeklerle okçularla size saldırmaları baya zorlayıcı olabiliyor. Peşinize düşen paralı askerleri Middle Earth Shadow War’ın Nemesis sistemine benzeyen Mercaneries menüsünden görebiliyor, hangi silahlara, hangi özelliklere zaafı olduklarına bakabiliyor, onlar sizi avlamadan siz onları avlayabiliyorsunuz. Bu dinamiğin oyuna farklı bir hareketlilik, zorlayıcılık kattığını söyleyebilirim.

Antik Yunanistan’da Atinalılar ve Spartalılar arasında çetin bir savaş sürüyor. Siz de bir şekilde bu savaşın içine dahil olabiliyorsunuz. Bölge ele geçirme, düşman üslerini basma ve düşman tedariklerini sabote etmek, o bölgenin National Power denilen seviyesini düşürüyor. National Power, sıfıra inince, Conquest Mode aktif oluyor. Bir meydan savaşı diyebileceğim Conquest modunda, iki birlik karşılıklı savaşa tutuyor, ne kadar çok adam keserseniz savaşı kazanma olasılığınız da o kadar artıyor. Savaşı kazanırsanız eğer, savaş sonunda değerli zırhlar, silahlar ve tecrübe puanı kazanıyorsunuz. Zırhlar ve silahlar önemli. Odyssey’in sevdiğim bir yanı da, zırh çeşitliliği oldu. Oyunda çok fazla farklı zırh var. Başlıklar, gövde zırhları, omuz zırhları, bel zırhları gibi farklı farklı bölgelere zırh takabiliyorsunuz. Origins’ten farklı olarak farklı kombinasyonlar yapabilmek, olumlu bir gelişme olmuş.

Dövüş mekaniği saydığım yenilikler dışında, Origins’ten çok da farklı hissettirmiyor. Genel olarak vuruş hissinde bir oturmamışlık hala mevcut. Böyle çatır çutur düşmanı kestiğinizi hissetmiyorsunuz. Özellikle oyunda geçirdiğiniz süre uzadıkça, sürekli R1, R2’ye abanmaktan gına geliyor. Dur şu adamları bir alayım da keyfe geleyim diyebileceğiniz bir dövüş mekaniği hala oturmuş değil. Olumlu gelişmeler var tamam, ama hala eksik hissettiriyor.

Sen geçerken sahilden sessizce gemiler kalkar Kefalonya’dan gizlice

The Witcher gibi daha pek çok oyunun oyun mekanklerini içinde barındıran Assassin’s Creed Odyssey, gemi savaşları konusunda çok da uzağa gitmemiş. Assassin’s Creed IV: Black Flag’ın gemi mekanikleri biraz daha arcade hale getirilerek oyuna aktarılmış. Odyssey Ege kıyılarında geçtiği için gemi savaşları oyunda önemli bir tutuyor. Sürekli o ada senin bu ada benim dolaştığınızdan, denizde karşılaştığınız gemilerle ister istemez savaşa tutuşuyorsunuz. Tabii top henüz icat olmadığı için, ok veya mızraklı saldırılar düzenleyerek düşman gemilerini alaşağı ediyor ya da gemilere borda ederek, değerli eşyaları yağmalamak için diğer gemiye atlayabiliyorsunuz. Gemi menüsünden, geminizi geliştirebiliyor hasar gücünüzü arttırabiliyorsunuz. Bir düşmana arkadan gizlice yanaştığınızda tabii seviyeniz yetiyorsa, düşmanı öldürme ya da kendi ekibine katma seçenekleri çıkıyor. Kısa bir ikna konuşmasının ardından, az önce kanlı bıçaklı olduğunuz düşmanı geminize tayfa olarak katabiliyorsunuz. Eğer rütbesi yüksek bir düşman geminize tayfa olursa, bu yeni elaman geminize artı sağlık yükselmesi dayanıklılık gibi ekstra özellik de kazandırabiliyor. Genel olarak Black Flag mekaniğini andırsa da, top atışlarının olmaması, devasa gemilerin bulunmaması nedeniyle Black Flag’deki kadar epik hissetirmiyor bu savaşlar. Gemi savaşları olmasa da olurmuş dedirtiyor açıkçası.

Seçimler seçimler, nedir bu seçimler?

Assasins Creed Odyssey’in görevlerini serinin diğer oyunlarından ayıran çok büyük farklılıklar yok. Dedektifçilik oynadığınız bazı enteresan yan görevler dışında genelde bir yerlere gizlice sızma, birilerini öldürme, bir hayvanatı katletme, birilerini kurtarma şeklinde cereyan eden sayısız görevle karşılaşıyorsunuz. Sayısız diyorum çünkü AC Odyssey’de gerçekten yüzlerce yan görev var. Harita’da ünlem işaretiyle görebileceğiniz yan görevler dışında, şehirlerde bulunan heykellerdeki ilan panolarında yer alan pek çok kontrat görevleri de alabiliyorsunuz. Bu yan görevler seviyenizi arttırmak için kritik önem taşıyor. Zira ana görevde ilerleyebilmek için, seviyenizin ana görevin istediği seviyeye gelmesi gerekiyor. Bu yüzden sırf ana göreve ulaşabilmek için saatlerce boş yan görev yapıyorsunuz. Bazı görevler enteresan olsa da, yaptığınız seçimlere göre olaylar farklı cereyan etse de, ana hikayeyi uzun süre takip edememek, hikayeyi takip etmenizi zorlaştırıyor. Kim bilir, belki de Ubisoft ana hikaye kurgusuna eskisi kadar önem vermediği için bunu kasıtlı olarak yapıyor da olabilir. Tabii burada akla nitelik mi nicelik mi sorusu geliyor. Az sayıda iyi hikaye mi, çok sayıda içi boş hikaye mi önemlidir? Ubisoft’un sıklıkla altını çizdiği seçimler mevzusu da burada devreye giriyor.

Seçimlerin hikayeye büyük etkileri olduğunu söyleyemem. Yani öyle bir The Witcher kurgusu beklemeyin hikaye seçimlerinden. Ters düştüğünüz bir karakterin daha sonra gelip size trip atması gibi derin kurgular aramayın. Hatta bir görevde, bir esnaftan ilaç almam gerekti, ya zorla alacaktım ya parasını ödeyecektim, ya da daha sonra bakarız o işe hacı gibi bir seçeneği tercih edecektim. İlk zorla almayı tercih ettim. Adam haliyle itiraz etti. Küçük çaplı bir münakaşa yaşandı, ilacı almak için öldürmem gerekiyordu. Diyalog penceresinden çıkıp ana oyuna döndüm. Adam yalvarır şekilde öldürmemi bekliyordu. Tam kılıcımı çekip adamı öldürmeye hazırlanıyordum, dur tekrar konuşayım bakayım ne oluyor dedim. Sonuç: Adam hiçbir şey olmamış gibi, oo yeğenim hoş geldin parasını verirsen ilacı alabilirsin dedi, sanki az önce ben ona o zaman ilacı cesedinden alırım dememişim gibi. Yani evet seçimler özellikle yan görev hikayelerini biraz daha takip etmenizi sağlamış, biraz daha merak ediyorsunuz bu görevleri, biraz daha olayların içindeymişsiniz gibi hissediyorsunuz. Birilerini öldürmek öldürmemek, birilerine yürümek yürümemek gerçekten de size kalmış ama, öyle bahsedildiği gibi “kaderini belirle” gibi bir durum da yok. Sadece ufak bir hareketlilik sağlamış hikayelere o kadar.

Antik Yunanistan Vatandaşı olmak

Şimdi gelelim teknik detaylara ve Odyssey’in dünyasına. Antik Yunanistan nasıl görünüyor? Hem karakterimizdeki ayrıntılar ve karakter animasyonları, hem de çevre grafikleri, ve detaylar çok hoş. Buğday tarlaların arasında yavaşça yürürken karakterin ellerini buğday başaklarına değdirmesi (Gladyatör filmine gönderme mi?) küçük ama hoş bir ayrıntı. PlayStation 4’te oynadığım Odyssey’in hem grafikleri, hem atmosferi, ışıklandırmaları hem de renk paleti, harika görünüyor. PC’de 60 Fps’te çalışan oyun akıcılık olarak PC’de çok daha akıcı ve grafik olarak daha doyurucu gözükse de, PlayStation 4’te de hiç de fena durmuyordu. 30 FPS, drop olmadan bugsız temiz bir açık dünya deneyimi sunuyor size Odysssey. Ubisoft oyun motorunu sonunda stabil hale getirmeyi başarabilmiş. AC Odyssey’in Antik Yunanistan’ı gerçekten göze çok güzel görünüyor. Ege’nin kendine has mavisi, çeşit çeşit adaları, şehirlerdeki mimari tasarımlar, devasa heykeller, doğal güzellikler gerçekten şahane görünüyor. Ege’de yaşayanlar, ya da o bölgeleri dolaşanlar bilir, güneşi bile farklıdır Ege’nin ve tabii bizim Batı Anadolumuzun da… Hah işte oyunda da Doğa Felsefecilerini doğuran topraklarda dolaşıyor, o coğrafyanın dünyanın hiçbir yerinde olmayan atmosferini soluyor, adadan adaya değişen renk tonunun, zeytin ağaçalarının verdiği huzurun tadını çıkartıyorsunuz. Bu konuda yine iyi bir iş çıkartılmış. Ubisoft’un sanat departmanının başında kim varsa takdiri hak ediyor. Aynı takdiri oyunun müziklerini besteleyen ekip de hak ediyor. Her AC serisinde olduğu gibi Odyssey’in müzikleri yine atmosfere uygun ve oldukça özgün besteler.

Yaşayan şehir hayatı, antik tapınaklar, Antik Yunanistan konusunda iyi bir iş çıkartılmış. Ayrıca Socrate’la tanışabileceğiniz başka bir oyun da yok.

Sonuç olarak Assasin’s Creed Odyssey, dövüş mekaniğine gelen bir kaç yenilik, çok da derin olmayan seçim yapma mekaniği ile farklı bir oyunmuş gibi dursa da, zaman ve mekan dışında, Assasin’s Creed Origins’ten çok da farklı bir oyunmuş gibi hissettirmiyor. Her ne kadar Kozmoz Kültü mensuplarının peşine düşsek de, seride artık Suikastçı temasından tamamen uzaklaşıldı diyebiliriz. Odyssey de, adından da anlaşılacağı gibi bu durumu pekiştiriyor. Odyssey tamamen bir gezgin kahraman oyunu. Antik Yunanistan’ı keşfet, gizemlerin peşine düş, yüzlerce görev yap, yeni zırhlar silahlar kovala, askeri üsleri bas, savaşlara katıl, mağaraların gizemlerini keşfet, denizlere açıl, bu arada hikayeye çok takılma ( biraz peace of eden göstereyim, günümüze döneyim de eski hayranlar tepki göstermesin) Pek çok oyundan oynanış mekaniği ödünç alan Assasin’s Creed Odyssey, Assasins Creed Origins’i seven oyuncuların daha çok seveceği bir oyun. 50 saat ve daha fazla sürecek bir oyun deneyimi sunuyor.

Ancak ben hikaye görmek istiyorum, bir hikaye görevi yapabilmek için 500 tane yan görev yapmak, 20 saatimi buna harcamak istemiyorum, diyen oyuncular için ise, gerçekten yorucu bir oyun olarak karşımıza çıkıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu