Assassin’s Creed Rogue
“Kılıcını masum teninden uzak tut. Gözlerden ırak ol. Suikastçıların Kardeşliği’ni asla açık etme. Bunlar inancın temelleri. Eskiden, hayatımı adadığım prensipler. O zamanlar genç bir adamdım, 7 yıllık savaş başlamak üzereydi ve geleceğin neler hazırladığı hakkında bilgim yoktu. Benim adım Shay Patrick Cormac ve bu benim hikayem….”
Üstat Cormac
Assassin’s Creed serisi, insanlık tarihinde önce bir hikayeye ortasından başlayarak hayatımıza girdi. İlk oyunda, Alamut Kalesi kitabından bolca esinlenmiş bir Assassin tarikatı gördük. Altair, adam olmayı öğrenirken evrenin sırlarının çok ufak parçalarını tattık. Assasin’s Creed 2 ile birlikte Ezio’nun doğumundan itibaren yeni bir dünyayı keşfettik. Şimdiye kadar hep iyi çocuklar Suikastçılarken, Tapınak Şövalyeleri (Templar) acımasız, pislik karakterler gibi gösterildi. Assassin’s Creed evrenini, çizgi romanlar, kitaplar ve ek eserlerle takip ediyorsanız, hikayenin her yerini kurcaladıysanız Adem ile Havva, ilk Suikastçılardı.
Bizden Önce Gelenler diye bilinen ırk gelişmiş bir teknoloji ve refah içerisinde yaşarken, insan ırkı daha mağaralarından yeni çıkmaya başlamıştı. Adem ve Havva’nın düzenlediği operasyonla ilk Cennet’in Parçası (Pieces of Eden) olan elmayı ele geçirmesi tarihi değiştirdi. Bizden Önce Gelenler, insanların potansiyelini gördü ve onları yanına aldı. Ancak insanlar Bizden Önce Gelenler’in himayesi altındayken fikir ayrılığına düştüler. Kabil, düzenin kaostan doğacağına ve elmanın gücüyle mutlak kontrole ihtiyaçları olduğuna inanıyordu. Adem ve Havva ise, kurtuluşun özgürlükte olduğunu düzeni korumak gerektiğini düşünüyordu.
Aynı amaç için yola çıkan insanlık bu andan itibaren ikiye bölündü. Düzenin ve özgürlüğün koruyucuları esasiyun (assesiun) ismini alırken, Kabil’in takipçileri lanetlenmiş olanlar diye anılan tapınakçılar haline geldi. Bizden Önce Gelenler insanlara 2012 yılında yaşanacak güneş patlaması ve karanlık geleceği anlatmak için tanrıyı oynamayı seçti. Assassin’s Creed evrenine göre tüm mitolojilerin başlangıcı bu noktaydı. Yaşanan güneş patlamasında insan ırkı için kendini feda eden Bizden Önce Gelenler, Assassin ve Templar’lar için bir yol haritası bıraktı.
Laa shay’a waqi’un moutlaq bale kouloun moumkine
Tüm bunları neden mi yazdım? Önce ufak, bilgi tazelemesi yapmak istedim. Ayrıca Assassin’s Creed Rogue tüm bu senaryonun şekillenmiş hali. Bir zamanlar Assassin’s Creed oyunlarının sürükleyici olduğu ve içindeki gizemlerle sizi saatlerce uğraştırdığı dönemleri hatırlıyor musunuz? Ana senaryonun 5-6 saatte bitmediği ve ne olduğunu öğrenmek için ekranın başından kalkamadığınız zamanlar vardı.
Assasin’s Creed 1’i bitirmek için arkadaşımla ekran karşısından kalkamamıştık. İlk oyunda mekanik sorunlar olsa da senaryosu insanı kendine çekiyordu. Assassin’s Creed II’de Ubisoft çok ciddi kararlar alarak, serinin tonunu değiştirdi. AC2, haftalarca oynanınca tükenen bir oyundu. Her yerinden gizemler fışkırıyordu. Ezio’nun hikayesinin devam ettiği Brotherhood ve Revelations yine aynı derecede merak uyandıran hikayeler anlatıyordu.
Assassin’s Creed III’ten itibaren bu tempo giderek düşmeye başladı. Connor’ın hikayesi kopuk kopuktu ve karakter Altair ya da Ezio kadar etkileyici değildi. Haytham’lı bölümler birçok kişi için daha etkileyiciydi. Suikastçıların en karanlık çağlarından birinde geçen oyunda, ana hikayede tamamlandı. Yeni başlayan hikaye için Ubisoft elini acele tutmadı. Assassin’s Creed IV: Black Flag’te hikaye geçmişe döndü. Connor’ın dedesini oynadık. Teknik olarak birkaç bölüm dışında suikastçı bile değildik. Geçmişte, hikaye namına çok az gelişme yaşanırken, Abstergo içerisinde dolaşarak gerçek dünyada birçok önemli noktayı öğrenebiliyorduk. İkili zaman çizgisinde hep, Animus içindeki geçmişe önem verilirken, AC3 ve 4’te renkler değişti.
Laa shay’a waqi’un moutlaq bale kouloun moumkine, suikastçıların kendilerine belirlediği en temel motto. Hiçbir şey gerçek değildir bu yüzden her şey mümkündür diye çevirebileceğimiz bu motto, suikastçıların bizi kendisine çeken o hareketleri yapmasını sağlıyor. Bu mottoyla akıllarını serbest bırakan suikastçılar özgürlüğü savunurken, duvarlara tırmanıyor ve ölüme güler yüzle gidiyor. Ya da şimdiye kadar biz hep öyle sandık?
Madalyonun Öteki Yüzü
Al Muallim, Haytham Kenway ve Shay Cormac bu üç isim Assassin tarihinin en büyük ihanetçileri olarak geçiyor. Ancak Altair ve Ezio’nun da inançlarını sorgulayan ve suikastçı düzenindeki çelişkileri dile getiren fikirleri olduğunu biliyoruz. Assassin’s Creed Rogue, bir yandan AC3, 4 ve Unity arasındaki devasa senaryo boşluklarını keyifli şekilde doldururken öte yandan Assassin ve Templar kavramlarını tekrar sorgulamamızı sağlıyor.
Gelecekteki tapınakçılar Abstergo şirketi altında dünyayı yönetiyorlar. Tarihin öncesinde başlayan savaş en son bıraktığımızda tapınakçıların lehine gidiyordu. Tabii, AC3’te yaşananlar skoru eşitlemiş olsa da Abstergo’nun esas gücünü Watch Dogs’ta daha iyi anlayabildik. Dünyada tapınakçıların kontrolünden geçmeyen bir kişi bile kalmamış durumda.
William Miles’ın altında toplanan suikastçılar, Unity ve sonraki oyunlarda büyük bir devrim planları yapıyorlar. Tapınakçılar bu sırada ne yapıyordu? Abstergo, oyun yapma bahanesiyle insanların gen hafızasından geçmiş hakkında değerli bilgiler topladı.
Shay Cormac, Desmund Miles’ın gen hafızasıyla ortaya çıkmayan ikinci AC oyun karakteri. Diğeri de, Aveline de Grandpré adlı atarlı ablamızdı. Shay, kesinlikle seriye Avaline’den daha fazla katkıda bulunuyor etki bırakıyor. Öncellikle oyuna başlarken, Altair, Ezio ve Connor’a göndermelerle karşılaşıyoruz. Ekrana önce bir kartal (Altair ve Ezio’nun sembolü), sonraysa kurt sürüsü geliyor (Connor). Bu sırada yaşlanmış Cormac’ın hayatını sorgulayan laflarını duyuyoruz. En iyi dostunu ve ustasını avlamaya çalışan Cormac bizi ters köşeye yatırıyor. Amerikalı Assassin’lerin altın çağında bu tarz hareketler sadece şaka olarak yapılıyor.
Cormac bir öğrenci olduğu için yaklaşık 1 saat oynanışı öğreniyoruz. Karşımıza Connor’ın ustası olan ve Amerikalı Assassin’lerin mentoru Achilles çıkıyor. Genç ve espri anlayışı kuvvetli Achiles’i ise Edward Kenway’in kankası Adéwalé eğitmiş. Kendisi Black Flag’te belirli bir süre sonra suikastçı olmak için yanımızdan ayrılıyordu. Geçen zaman içerisinde Adéwalé yaşayan efsane haline gelmiş. AC2’deki gibi mutlu bir mesut yaşam süren suikastçıların nasıl çöktüğünü oyun boyunca anlıyoruz.
Bir Fiyatına İki Oyun
Cormac diğer suikastçılardan farklı bir yapıya sahip. Kendisi çok sabırsız ve bir an önce mentor Achillles’in gözüne girmek istiyor. Birkaç saatlik oynanış sonunda gerçek hikaye başlıyor. Assassin’s Creed Rogue tam anlamıyla, iki oyundan oluşuyor. Esas senaryoyu öğrenmek için en az 4 saatinizi ayırmanız gerekiyor. İlk zamanlarda Black Flag’e benzer bir sistemle Cormac’ı yönetiyoruz. Assassin, görevleri standart bilgi öğren, adam takip et tarzında değil. Daha çok birilerini öldürüyor ya da bir şeyler çalıyoruz. Kısacası gerçek bir suikastçı gibi davranıyoruz.
Deniz savaşları Black Flag’teki gibi önemli bir yere sahip. Tabii bu sizin seçiminiz, karşınızda bitirmesi 22 saati aşan derin bir senaryo var. Ubisoft, AC3 ve AC4’te es geçtiği derin senaryoyu bu oyunda geri getirmiş. Bu sırada eski dost ve düşmanların gençlik hallerini görüyoruz. Black Flag’te yaptıklarımızın birer efsane gibi anlatılması hoş detaylar arasında. Oyunun 4-5 saat arası süren Assassin hikayesi tamamen farklı bir oynanış sunuyor. Zaten çoğu şeyi yapamıyoruz bu sırada.
Gemideki, mortar ya da yanan variller gibi klasik özellikler bile açık değil. Cormac, bu sıralar Ezio gibi aksiyon arayışında bir Assassin. O dönemin en güçlü Templar’larını avlayarak Achilles’in gözünü giriyoruz. İşte bu andan itibaren Rogue’un esas senaryosu başlıyor. Achilles, Cormac’ın ilk ciddi görevini veriyor. Yaşanan olaylar sonucunda suikastçılara sırtımızı dönüyoruz ve kaderin cilvesi olarak en büyük düşmanlarımız olan tapınakçılara katılıyoruz.
Rogue, Black Flag 2 mi?
Ubisoft, Unity’de büyük devrimler yaparken eski nesil konsollar için hazırlanan Assassin’s Creed Rogue, Black Flag sistemini devam ettiriyordu. İlk çıkan videolarda oyunun Black Flag için genişleme paketi havasında olacağı düşünüldü. Hepinizin merak ettiği konu bu. Uzatmaya gerek yok, Black Flag ile Rogue arasındaki benzerlikler sadece birkaç saat sürüyor. Cormac tapınakçı olduktan sonra bambaşka bir oyunla karşılaşıyorsunuz. Suikastçılar hakkında derin bilgiye sahip olan Cormac, onları avlarken yeni yöntemler geliştiriyor.
Oynanış Black Flag’ten daha agresif bir dövüş sistemine sahip. Temel dinamikler, Brotherhood, AC3 ve Black Flag’ten alınmış. Bir oyun düşünün, daha önceki Assassin’s Creed’lerin en büyük özelliklerine sahip olsun. İşte Rogue’un özeti bu.
Brotherhood ve Revelations’ta şehir içerisinde tapınakçı mekanlarını ele geçirip gücümüzü artırmak için uğraşıyorduk. Burada Assassin’lerin yapısını sorgulayacak olaylara tanık olduktan sonra, tam tersi bir durumun içerisinde oluyoruz. Amerika’daki Assassin örgütlenmesi çok güçlü ve onların kulelerini ele geçirerek zayıflatmaya çalışıyoruz. Achilles, AC3’te neden bu kadar mutsuz ve hayattan kopmuştu hiç merak ettiniz mi? Cevabı kesinlikle Cormac.
Assassin’lerin, saldırı yöntemlerine karşı Cormac’ın geliştirdiği çözümler oynanışı tamamen değiştiriyor. Tapınakçı olarak çok farklı bir oyunla karşı karşıyayız.
Neler Değişmiş?
Öncellikle, Assassin’s Creed Rogue’un seride oynadığım en agresif ve karanlık yapım olduğunu söyleyebilirim. Cormac tam anlamıyla bir anti assassin olmuş. Gaz maskesi sayesinde suikastçıların dumanlı bombalarından etkilenmeden kurtulabiliyoruz. Suikastçılara bağlı paralı askerler halka eziyet ediyor ve biz onları avlayarak kahraman oluyoruz.
Cormac, Edward gibi iki kılıç kullanmıyor. Bir uzun kılıç ve kısa hançerle savaşıyoruz. Temel olarak combo sistemi aynı olsa da, dövüş animasyonlarında ufak farklılıklar var. Rogue, seride en fazla silah seçeneğine sahip oyun. Alışverişe gittiğiniz zaman, onlarca silahla karşılaşıyorsunuz. Üstelik fiyatlar diğer AC oyunlarından daha pahalı. İşte burada ticaret ve para kazanma sistemi devreye giriyor. İsterseniz, geminizle avlara çıkıp satış yaparak para kazanabiliyorsunuz. İsterseniz, şehirde yatırım yapıp zengin bir tapınakçı olmanın tadını çıkarıyorsunuz. Avcı ya da müteahhit olmak sizin elinizde. Ben hepsini yaparım diyorsanız da oyun size o parayı harcatacak içerikler sunuyor.
Belirli kostümleri açmak için, görevleri bitirmeniz lazım. Yan görev sistemi ise gerçekten farklı olmuş. Tapınakçı olarak, suikastçıların işlerine çomak sokuyor, onları avlıyor ya da güç kazanmak için uğraşıyorsunuz. Daha önce, amacınız şehri kalkındırmak ya da insanlara yardım etmekti. Şimdiyse tam tersine kendiniz için uğraşıyorsunuz.
Müteahhit olmak kolay değil, gemileri yağmalayıp taş gibi metaryaller almanız lazım. Yoksa binaları geliştirmek ya da satın almak mümkün olmuyor. Tabii yeterince paranız varsa, bunu dükkânlardan da alabiliyorsunuz. Oyun her türlü o parayı size harcatıyor. Serinin önceki oyunlarında bir süre sonra harcamayacağınız kadar bol para oluyordu. Sokakta, millete para atarak geziyordunuz.
Unity’deki gibi karakterimiz tüfek kullanıyor. Ama bu tüfek, pek bir teknolojik ses çıkartmadan insanları bayıltmak, delirtmek ya da öldürmek için kullanıyorsunuz. Çatapatlarla, insanları yakıp kaos yaratmak pek eğlenceli olmuş. Tapınakçı olunca, dövüş sistemi ve aldığınız önlemlerde acımasız oluyor.
Oyundaki en olumlu değişimler arasında yüzme sistemini var. Artık öyle saatlerce denizde kalmak yok, bir süre sonra donmaya başlıyorsunuz ve ölüyorsunuz. Oyun temel olarak Connor’ın takıldığı mekanlarda ve denizlerde geçiyor. Herhalde, küresel ısınma sandığımızdan daha hızlı etki yaratıyor. Açık denizlerde, karşımıza çıkan buz dağlarını kırarak, ekstra ödüller kazanabiliyoruz. Gemimiz artık iskele kısmından zincir değil alevli toplar atıyor. Bu toplar o kadar etkili ki, gemi savaşlarını çoğu zaman FPS açısıyla oynamanız gerekiyor.
Artık tapınakçı olduğumuz için pek gizlenmemize gerek yok. Önümüze geleni rahat rahat biçebiliyoruz.
Kaostan Doğan Düzen
Cormac’ın suikastçılara karşı olan öfkesini, kullanan tapınakçılar onu rahatça yanlarına kazanıyor. Bir süre sonra tapınakçı felsefesi karakterimize suikastçı inancından daha gerçekçi gelmeye başlıyor. Örgüt içerisinde yükselirken Haytham Kenway’in himayesi altına giriyoruz. Genelde büyük hikayelerde boşlukları doldurmak için yaratılan yan karakterler pek hoşuma gitmez. Bunlar pek yapay dururlar. Hikayeye zorla sokuşturulmuşlardır. Misal, Force Unleashed’teki Starkiller gerçekten sinirlerimi bozmuştu. Ubisoft Sofya daha önce Assassin’s Creed Liberation ile potansiyelini göstermişti. Genel serinin tek düze giden yapısından çoğu oyuncu şikayetçi Sofya bunu değiştirmeyi çok iyi biliyor.
AC: Brotherhood ile başlayan multiplayer sistemi bu oyunda senaryoya da uygulanmış. Davaya ihanet edince, suikastçılar peşinize düşüyor. Tıpkı multiplayer’daki gibi, insanlar arasında saklanıyorlar. Cormac onları hissediyor ve kartal gözü özelliğimizle bu suikastçıyı tespit etmeye çalışıyoruz. Karakterin altında çıkan dev çemberi tamamen mavi yapana kadar doğru noktaya doğru gitmemiz lazım. Eğer, bunu yapmazsanız yolda yürürken beklemediğiniz bir anda suikastçının kurbanı oluyorsunuz. Kısacası serinin diğer oyunlarında, tapınakçıları nasıl avlıyorsak, yapay zeka da sizi öyle avlıyor. Oynanışa renk ve heyecan getiren bu değişiklik bence büyük bir artı.
Gerçek dünya bu oyunda büyük önem taşıyor. Unity’deki olayların öncesini ve gelecek oyunlar hakkında detayları etraftaki bilgisayarları hack’leyerek öğreniyoruz. Gelecekteki suikastçı ve tapınakçı savaşı en kritik dönemlerinde. Abstergo oyunlarını test ederken, hayatının macerasına katılan isimsiz ve sessiz bir karakteri yönetiyoruz. Oyunun daha ilk dakikalarında, Abstergo bir virüs tarafından ele geçiriliyor. Bize de bunu temizlemeye çalışırken, şirket bilgisayarlarından gizli bilgileri öğrenmek kalıyor. Bu bilgiler eşiğinde, en az 5 tane daha Assassin’s Creed oyunu gelebilir diyebilirim.
Abstergo içerisinde, FarCry 3 ve Princes of Persia oyunlarının kapakları ya da figürlerini görüyoruz.
Ne Yaptın Sen Ubisoft?
Oyunun eksi yanlarını yazının sonuna sakladım. Öncellikle oyunda multiplayer yok, benim için sorun değil ama birçok oyuncu bu yüzden Rogue’u para hırsızı olarak görüyor. Gerçi, multiplayer’ın yokluğunu haftalarca sürecek single player içerikler kapatmış.
AC: Rogue, Unity sadece yeni nesil konsollara yöneldiği için yaratıldı. Haliyle Xbox 360 ve PS3 sahiplerine avunulacak bir oyun olarak çıktı. İçeriksel olarak avuntudan fazla olsa da grafikler gerçekten eskimiş gözüküyor. Eski nesil konsollar daha iyi grafiklere sahip olabilir. Grafikler Black Flag’ten daha kötü biraz daha AC 3’e yakınlar ve koyun tonlar hakim. En büyük sorunsa Unity’deki FPS düşüşleri Rogue’da da yaşanıyor. Yıllardır eski nesil konsollara oyun yaptıran Ubisoft, nasıl böyle bir saçmalık yaptı anlamak zor. Özellikle ara sahnelerde bazen FPS o kadar düşüyor ki, animasyon şovu izliyor gibisiniz.
Eski oynanışın üzerine oturtulan yeni kontrol dinamikleri bazen sinir bozucu hatalara neden oluyor. Oraya buraya takılıyorsunuz, karakter saçma sapan hareket ediyor. Oyunun tüm özelliklerini açmak saatler sürüyor. Zaten yıllardır gördüğümüz bu özelliklere ulaşmak için bu kadar uğraşmak biraz anlamsız. Müzikler ve seslendirmeler yine alıp sizi farklı diyarlara götürecek. Animasyonlardaki hatalarsa geri getirecek. O dişler nedir demek istiyorum? At gibi diş gösteren AC karakterlerinden vazgeçin.
Son söz olarak Rogue, tüm AC hayranlarının mutlaka oynaması gereken bir oyun. Özellikle Unity’in esas senaryosunu görmek için önce bu oyunu bitirmeye çalışın. AC4, AC3 ve Unity arasındaki senaryo boşlukları yaratıcı çözümlerle doldurulmuş. AC2 gibi senaryo odaklı bir oyun istiyorsanız Rogue size göre. Yeni nesil grafikler ve özel pazarlama taktikleriyle serinin en iyi oyunlarından biri olabilecek Rogue, AC evrenin gizli hazinesi olacak.