Atlantis Evolution
Ekim ve kasım ayları oyunseverler için her zaman şenlik havasında geçmiştir. Yapımını dört gözle beklediğimiz birbiri ardına resmi geçit yapar gibi raflarda yerini alırlar. Çok zaman hangisini alıp oynayacağımızı şaşırırız. Ama işin bir diğer yüzü var ki evlere şenlik. Büyük bir merakla beklediğiniz oyun büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Ve ne yazık ki Atlantis Evolution’da onlardan biri olmaktan çok fazla öteye gidemiyor.
Bir buçuk yıl kadar önce duyurulduğunda, konu itibarı ile adventure severleri çok cezbedecek bir oyunun hazırlandığını öğrenmiştik. Geçen süre içinde E3’te çıkan görüntüler, video’su derken ağzımızın sularını toplamakta zorluk çekmeye başladık. Bulabildiğimiz en ufak bilgileri bir araya getirerek merakımızı gidermeye çalıştık. Derken ekim ayının 17’si geldi ve oyun piyasaya sunuldu. Peki beklentilerimizin ne kadarına cevap verdi. Bundan sonrasında onlara bir göz atacağız.
Atlantis’in dağıtımını üstlenen Adventure Company’i Aura, Syberia II, Wanted: A Wild Western Adventure gibi birçok oyundan tanıyoruz. Bunların bir kısmı çok başarılı oldu, bir kısmı ise vasatın ötesine geçemedi. Ama oyunun yapımcısı Atlantis Interactive Entertainment ile ilk defa bu oyunda karşılayoruz. O yüzden önce yapmış oyunlar ile pekbir karşılaştırma yapma şansımız yok.
4 CD olarak çıkan oyunun kurulumundan sonra bilgisayarınızda 4 gb’lik bir yer kaplıyor. Atlantis açıldığı gibi oynamaya başlayamıyorsunuz. Bunun en önemli sebebi çokda kolay olmayan an giriş ekran sistemi. Nasıl başlayacağınızı bulmak çok kolay değil. Çeşitli resimler var, üzerine geldiğinizde renkleri değişiyor. Bastığınızda karşınıza yeni resimler geliyor ve yine üzerinde herhangi birşey yazmayan butonlar. Ama işin iç yüzünü biraz sonra fark ediyorsunuz. Butonların üzerinde mouse ile bekleyince ne işe yaradıklarını gösteren yazılar çıkıyor. Tabi bunu anlayana kadar değerli birkaç dakika kaybetmeniz işten bile değil. Neyse, oyuna biraz zorda olsa girdikten sonra demo ile karşılaşıyorsunuz. Hoş görüntüler. İyi tasarlanmış kurgu. Ama diğer bileşenler biraz zorlayacak gibi.
Yıl 1904 ama uçan cisimler var
Bundan sonrası nerede ise eziyet. Devamını anlatmadan önce oyunun konusu hakkında kısa bilgi vermek uygun olacaktır. Curtis Hewitt, NYC’de yaşayan bir gazete fotoğrafçısıdır. Patagonia’da ki çekimlerini bitirdikten sonra gemi ile ülkesine geri dönmektedir. Açık denizde yakalandıkları fırtına sırasında oluşan girdap, gemisinin batmasına sebep olmuştur. Gemi sona yaklaşmadan çok kısa bir süre önce tayfalardan birinin uyarısı ile kendini bir can kurtaran sandalına atan Hewitt, ertesi gün kendini süt liman bir denizde bulmuştur. Çevrede bulunan yaratıklar ile ilgilenirken hiçde bu dünyadanmış gibi gözükmeyen bir martı ziyaretine gelir. Çift başlı olan bu kuş ile sohbet ederken hikayemiz yavaştan başlıyor. 1904 yılında uçan varlıkların sadece kuşlardan ibaret olacağını bilen kahramanımız, farklı bir aracın içine çekildiğini farkına varmıştır. Bundan sonra hikayeye dahil oluyoruz. Gemi sırasında da ufak birkaç hareketimiz olsa da oyuna asıl bu noktadan başlıyoruz. Bu andan itibaren Yeni Atlantis denilen uygarlıktan kaçmak için elimizden geleni yapmaya başlayacağız.
Farklı gözüken hikayesi ile bana yeni bir DIG macerasını yaşatacağını inandığım Atlantis, bu noktadan sonra biraz işleri karıştırıyor. Kontrollerin biraz zorladığı ve ara geçiş süreçlerinin uzun olduğu için hızlı oyun akışı seven oyunseverleri zorlayacaktır. İlk anda mouse’un hangi tuşunu kullanacağını ya da nasıl kombine işlemlerini yapacağınızı çözmek daha doğrusu el alışkanlığını kazanmak biraz zorlayacak. Alıştıktan sonra zaten iki tuşla yapılabilecek maksimum harekete sahip olacaksınız.
İpucu: sağ tuş ile inventory’nizi açabilirsiniz. Kombine içinde eşyayı tutup diğerinin üzerine taşıyın. Örneğin lambayı yakamk için kibriti alın ve lambanın üzerine bırakın.
Sert adamlar kıvırtarak koşmaz ama…
Oyun bol miktarda karakteri içeriyor. Birçok muhafiz, köyle, uzaylı hatta heykeller ile bile konuşabiliyorsunuz. Bir sonraki adımınız için bulduğunuz herkes ile konuşuyorsunuz. Birçoğu çokda işinize yaramayacak bilgiler veriyor olmasına rağmen bütün konuşmaları yapın. Kimse sizinle konuşmak istemiyor aslında. Ama bir süre sonra yaptıkları işi bırakıp elinde ne varsa bırakıp yanınızdan çekip gidiyorlar. Kimi zaman bir ip kimi zaman bir sopayı sadece çenenizle elde edebilirsiniz. Ama gardiyanlara dikkat edin, fazla sıkılmaya gelmiyorlar. Ellerindeki elektrik silahlarının tadına bakmak çok işinize gelmeyecek. Ama belirtmeden geçemeyeceğim. Görevleri gereği kimi muhafızlar koşması gerekiyor. Bunu gördüğümde gülmekten yerlere yattım. Adamlar kıvırtarak koşuyorlardı.
İpucu: karşınızdaki kişiye bir konu hakkında birşey sorduğunuzda o konuşma ikonu renkli halden gri tonlu hale geçiyor.
Atlantis, bir adventure oyunundan beklediğimden daha kaliteli grafiklere sahip. Ortam etkileşimleri etkileyici olmasada orta seviyeden daha üst olduğu kesin. Özellikle oyunun başında geminin içinde kamaramızda otururken deniz dalgalı olduğu için sağa sola salınımlar hoşuma gitti. Ama atlanmış öyle bir detay var ki resmen hayal kırıklığına uğrattı. Beni bir oyunda en çok iten öğelerden biri vücudumun olmayışı ya da birbirinden ayrı parçalar halinde ortaya çıkmasıdır. Atlantis’te de bu var ne yazık ki. Yer ebaktığımızda ne ayak ne de bir göbek görebiliyoruz. Ya da birşeye tıkladığımızda o eşye animasyonu ile harekete geçiyor olsa bile elimiz ortada gözükmüyor. Kimi zaman elimize aldığımız lamba ise vücudumuzdan ayrı bir kol tarafından yönetiliyor nerede ise.
Bulmacalar karşılaştığım kadarı ile çok zor değiller ama eğlenceli sayılabilir. Özellikle tünellerde kullandığınız araç komik. Aynı anda hem haritan gideceğiniz yolu belirliyor hemde aracınıza yön veriyorsunuz.
Yazının girişinde belirttiğim oyunun sıradanlığını bozabilecek çok fazla bir etken yok. Ama adventure severlerden iseniz deneyebileceğiniz bir oyun. Kolay sayılabilecek bir akışa sahip olması Atlantis Evolution’u şu günlerde oynayabileceğimiz oyunlar sırasında ilk 5 olmasada 10’un içine sokabilir.