BAKIŞ AŞISI #21
Uzun bir tatil… Bakış Aşısı tatile gideli ne kadar oldu? Ben aslında saymam böyle şeyleri. Eh, son bölümün tarihine de bakmaya üşeniyorum. Ne yapsam bilemedim ki? O zaman kalsın önceki bölümler, isteyen bakar zaten. Bizim için ileriye bakma zamanı geldi, geçiyor.
21. Bölüm. Benim için anlamlı, çünkü insanların bir yazı dizisine 2014/15 gibi yıllarda (özellikle oyun sektöründe) sahip çıkıyor olması oldukça sevindirici. İnternet o kadar videoya dönük ki, yazılar genellikle ne amacına ulaşabiliyor ne de istediği kitleye.
Sorun kimde? Aslında kimsede değil. Tüketim dediğimiz şey, her zaman satan fikre gider. Hani bir fikir satmıyorsa (bahsettiğim maddi kazanç değil elbet)siz ne yaparsanız yapın, isterseniz dünyanın en güzel işini yapın, olmayacaktır.
Dünyanın en güzel işini yapmaya da gerek yok zaten. Çok fazla insana ulaşmaya da gerek yok. Sizi dinleyen bir kişi bile varsa, amacınıza ulaşmış sayılırsınız.
Bir şeyler karalamak her zaman benim için en rahatlatıcı olan şeydi. Dün Temple of Osiris’i oynarken farkına vardığım bir şeydi aynı zaamanda.
“Ne alaka?” diyenlere cevap: “Kel alaka!”
Bakış Aşısı’nı okuyorsunuz. Aklı selim işler bekliyorsanız çok fena yanlış geldiniz. Biz burada Merlin okurlarıyla deliliği harmanlıyoruz, tartışıyoruz. Ha, katılmak isterseniz, başımızın üstünde yeriniz var. Hani o kadar misafirperveriz, düşünün.
Osiris’te kalmıştık. Bundan bilmem kaç sene evvel, daha sümüklü bir ilk okul öğrencisiyken (sümüklü olan ilk okul öğrencileri değil, bizzat bana özel), annem bir kitap almıştı. Fafa ile Mimi. İsminin eğlencesi bir yana içerdiği hikaye ve anlatım belki de benim bütün hayatımı şekillendirmişti.
Osiris’in yeniden diriltilip, Seth’e karşı koyma hikayesi anlatılıyordu. İşin ilginç tarafı bu hikaye bir bilgisayar oyununda geçiyordu. Fafa benim aksime hayırsız bir veletti, kardeşi Mimi’nin saçlarını kesmek isterken Osiris tarafından durduruluyordu.
Adam, bildiğiniz bilgisayarın içinden çıkıp, Fafa’yı alıkoyuyor. Sonra da onu bilgisayarın içine, oyuna hapsediyordu. Mimi olayı bir gün sonra görüp, kardeşini kurtarmak için oyunu bitirmeye çalışıyordu ama elektrikler kesilince, Fafa hard diskin içindeki başka bir oyuna hapsoluyordu.
Bu gün bile her anını hatırladığım bir kitaptır. Mitoloji ve bilgisayar teknolojisini böylesine birleştiren başka bir esere (özellikle çocuk kitabı) bugüne kadar denk gelmedim. Hatta çocukken yazdığım ilk kitap dememem de Osiris’in hikayesini işliyordu.
O yazıları hiçbir zaman göremeyeceksiniz. Kimse dalga geçmesin diye sadece benim bulabileceğim güvenli bir üsse götürüldüler. Zaten kitabın sonrasında o kadar çok şey karaladım ki, neler yazdığımı hatırlamıyorum bile. Onları da asla göremezsiniz, çünkü ilk kitabımla aynı kaderi paylaştılar.
Aslına bakarsanız Karanlık Kardeşlik’e başlayana kadar hiçbir yazımı insanlara göstermedim. Yalan olmasın, çok nadir, sevdiğim bazı insanlara “Bak bakayım nasıl olmuş?” demişliğim vardır.
O yüzden Merlin okuru benim için her zaman özeldir, kafama çok vurmadığınız takdirde, genelde bir şey demem. Öbür türlü salak olurum çünkü.
2014 ile ilgili olarak daha önceden yine bu yazı dizisinde bir iki kelam etmiştim. Beklediğim gibi olmadı. Hem de hiç. Muhteşem sürprizler de vardı ama 2011’den beri şöyle muhteşem bir sonbahar geçiremedik. Haksız mıyım?
Belki de bu hayal kırıklığımın en büyük sebebi Destiny’ydi. İnanılmaz umutluydum, öyle böyle değil. İncelemiş olmak veya olmamak değil derdim, ben cidden çok fazla şeyi değiştireceğine inandığım bir oyun bekliyordum. ;Olmadı, olamadı.
Sonra TitanFall vardı. Efsanevi incelemeyi saymazsak (:P) bu yıl beklentilerin üzerine çıkmış olan nadir yapımlardan biri oldu. FPS mekaniklerine, süregelen oynanışa getirdiği yeni solukla uzun süre kendinden bahsettirecektir eminim. Xbox One’ın kısır çıkışına ilaç gibi gelmekle kalmadı, uzun süre konsolu sırtında taşıdı. Yine de ilk oyunun Xbox özel olması şu an bile hoş değil. PlayStation 4’te görmek istediğim oyunlardan birisiydi TitanFall. Neyse, PS4 umutlarımı TitanFall 2’ye bağladım.
The Elder Scrolls: Online, moralim bozulduğu için bıraktığım ilk oyun oldu. Eh, çalışan birinin MMO oynaması, hele ki ESO gibi bir MMO’yu oynaması oldukça zor. Ya başka oyun oynamayacaksınız, ya da işi bırakacaksınız. İki seçenekte işime gelmeyince, şimdilik ESO hesabım ölü durumda kalabilir. Yoksa orada çok fazla hikaye bıraktım ve geri dönüp toparlamam gerekiyor.
Wildstar yine aynı sebeple bıraktığım, fakat başka bir sebeple olay çıkarttım oyun oldu. The Game Awards 14’ü ne kadar takip ettiniz bilmiyorum ama Wildstar’ın müzikleri adaylar arasında bile yoktu. Yahu, hiç mi açıp dinlemediniz? Destiny’ye lafım yok diyelim, ama lütfen. Aday olmasına kesin gözüyle bakılan bir oyunun müzikleri orada nasıl olmaz?
Sonra bir ara Dark Souls 2 bilgisayara çıktı, beni benden aldı. 2-3 ay sıkılmadan oynadığım muhteşem bir oyun oldu. 3 ayın sonunda baktım başka oyun oynayamıyorum, bıraktım. Genelde sevdiğim oyunları böyle bırakırım zaten.
WoW’a başlayayım dedim, sormayın. Sardı bayağı. Hikaye ne yaparsa yapsın, ağzında kuş tutsun yine ilgimi çekemiyor. Herkes bayılır WoW lore’larına, ben ise sadece sıkılıyorum. Fakat oyunun sanat tasarımı, oynanışı filan halen çok sevimli, çok güzel.
Onu da zaten azar azar oynuyorum. Acelem yok. Şu sıralar 82-83 level civarında seyrediyorum. Genelde görev bölgesine gidip Alliance oyuncularını öldürmekle uğraşıyorum. Ezikken çok çektirdiler, intikam zamanıdır. Feral Druid’in OP’liği sağ olsun, acımam yoktur, ciğerlerini değişiyorum.
Sonra birileri “Hadi gel Dota atak!” diyor, nerede olursam olayım, kopup gidiyorum. Bugüne kadar bırakmayı en çok denediğim oyun oldu Dota 2. Yok olmuyor, mümkün değil.
Dota sanırsam asla bırakılmıyor, sadece ara veriliyor.
Genel olarak 5-6 oyun haricinde koca sene kendim için hiçbir şey bulamadım. Son dakika da Dragon Age yetişmese, omuzlarım çökecekti, hayata küsecektim.
Bilmiyorum, size de öyle gelmedi mi? Özellikle yeni IP’lerin bol olduğu bir yılda, sadece bir iki tanesinin beklentileri karşılaması normal mi? Benim için bu yılın en iyi iki yeni IP’si kesinlikle TitanFall ve Middle-Earth Shadow of Mordor’du. Kalanını çöpe atalım demiyorum ama kesinlikle beklentilerin altında kaldılar.
Yenilerin dışındakiler de zaten hep kendi serilerinde 3-5’e beşe oynayan oyunlardı. Kimi çok iyiydi, kimi berbattı.
Sonuç olarak, 2014 birkaç oyun dışında kesinlikle kötü bir oyun yılı oldu. Umudumuz -daha doğrusu umudum- 2015! The Witcher, Bloodborne, The Order ile başlayacak serüven, hiç bir iş yapmasa bile 2014’ten daha iyi olacağa benziyor.
Sizin için yılın özeti nasıldı. Gerçekten 2014’ün oyunlarından keyif aldınız mı? 2011 kadar beğendiniz mi?