Makale

BAKIŞ AŞISI #6

Yine bir Bakış Aşısı, yine bir Cuma gününde yine sizlerleyim. Bu haftanın konukları arasında Crash Bandicoot, Ezio ve…

Böyle olsa ya konseptimiz; Her hafta ünlü konuklar ağırlasak, dedikodu yapsak, yok Gaben’in kılçığı, Levine’ın balığı derken mutlu mesut yaşardık. Neden yaşardık onu da bilmiyorum, bu adamlarla eve mi çıkacağım ben?

Daha girişten saçmalama sınırlarını aştığıma göre bu hafta işimiz iş. Yağmur da yağıyor, Arap kızını beklerken Kratos bakmayaydı camdan iyiydi. Her şimşek gördüğünde küfür ediyordu. Neden böyle yapıyordu ben de çözemedim.

Sorunun kaynağını buldum: Twitch’de şu an dönen bir balık olayı var ve herkesi çıldırtmış durumda, hatta kafayı üşüttük diyebilirim. Neden insanlar bir balığın Pokémon oynamasını izliyorlar? Hayır, ben ne zaman açsam sol üst köşede takılıyor hayvancık, kimseye de bir zararı yok. Ofisten birisi düzenli aralıklarla kanala girip bize rapor veriyor:

“Daha ölmemiş abi.”

Balık yayını da izlediğime göre oyun dünyasındaki her şeyi görmüşüm gibi kabul ediyorum. Daha görecek tonla şey var demeyin bana! Balık, oyun oynuyor diyorum, BALIK! Deli misiniz yahu?

Geçen haftaya geri dönersek konuğumuz Mass Effect olmuştu. Burada hemen o güzel eleştirilerinize de cevap vereyim dedim.  Yazının yanlı ve taraflı olduğunu söyleyenleriniz oldu. Aslında bu dediğinize inanılmaz saygı duydum ama kaçırdığınız nokta beni çok üzdü.

İnceleme değil bu arkadaşlar, köşe yazısı. Daha başında Mass Effect avukatı iş başında diye yazmışım. Zaten taraflı olması için yazılan bir bölümdü. Aslına bakarsanız Bakış Aşısı bünyesinde genel olarak objektif aşıyı göremeyeceksiniz. Burada yazdıklarım benim fikirlerim, benim düşüncelerim, benim hissettiklerim. Lütfen artık birbirimizi fanboy olmakla suçlamayalım.

Çünkü tüm fikirler değerlidir. Sizin Mass Effect ya da başka bir oyun ya da herhangi başka bir yapım hakkında yaptığınız eleştiriler sandığınızdan çok daha önemlidir. Burada eleştirin, hem de sonuna kadar. Düşünceleri, fikirleri ileri taşıyan yegâne öğedir yapıcı eleştiri. Mass Effect’i beğenmemeniz, sıkıcı bulmanız ve nefret etmeniz kadar doğal bir şey olamaz.

Neden biliyor musunuz? Sevmek zorunda değilsiniz. Neyi sevdiğinize sizden başka kimse karar veremez. Sizin için oyun 150 puanı hak ediyordur, 150 puan alır, bu kadar basit!

Yeter ki sevdiğiniz şeyleri savunmayı ve doğru bir şekilde açıklamayı bilin. Mesela ben LoL adlı oyunu çok fazla sevmem, hatta tam bir Dota 2 fanboyuyumdur (farkındaysanız fontunu bile kalınlaştırmadım). Ben ne kadar eleştirirsem eleştiriyim LoL’ün değeri sizin için düşer mi?

Kesinlikle hayır, sizin için güzel olan, değerli olan şey dünyanın en harika şeyidir. Hiç kimse bunu değiştiremez.

Oyuncular olarak birbirimize saygı duymayı eninde sonunda öğrenmek zorundayız. Son 10 yılda bilmem kaç kat yükselen, eğlence sektörünün zirvesinde oturan bir kavramdan bahsediyoruz. Çok hızlı bir şekilde yükselip, tepeye oturması bazı yönlerden kötü oldu işte. Oyunlar mükemmel olsalar da diğer sanat dallarının geçtiği aşamaları sıçrayarak atlattılar. O yüzden henüz sanat mı değil mi tartışması bile yapamıyoruz.

Eşiklerde takılması gerekiyordu, tökezlemesi ve öğrenmesi… Ama hiç öğrenemedi. İşte biz oyunculara bu yüzden büyük iş düşüyor. Oyun firmaları üretirler, sunarlar ve gerisi bize kalır. Gerçekten onlara gereken değeri vermemiz gerekiyor. Bugün hala rastgele bir Facebook gurubunu açtığımda Skyrim’le ilgili tonlarca başlık görüyorum.

Skyrim indirimler ve Türkçe yama sayesinde belki de normalde ulaşabileceğinin 10 katı bir kitleyle tanıştı Türkiye’de. Bu insanların içinde ağır TES hayranları da var, daha önce RPG oynamamış oyuncular da var. Oynamaya, öğrenmeye çalışıyorlar. Bunun ne kadar harika bir şey olduğunun farkında mısınız? Elbette burada oyunu Türkçeye başarılı bir şekilde çeviren ekibe de en büyük teşekkürü etmek gerekiyor.

Peki, bu oyunculara olan bakış açısı ne? Size net olarak gördüğümü söyleyeyim: “Ya herkes oynuyor. Bilmeyen bile oynuyor.”

E oynasınlar işte. E ne güzel işte. Bu insanlar Skyrim’i oynadıktan sonra duracaklar mı sanıyorsunuz? Daha fazlasını isteyecekler. Bir gün dayanamayacaklar, ne kadar eski olursa olsun Fallout’a girip, inanılmaz bir evrenin kapılarını sonuna kadar açacaklar. Sonra Baldur Gate indirime girmiş deyip, ona da saldıracaklar. “Aaaa bu Grim Fandango da ne böyle?” deyip iyice zıvanadan çıkacaklar.

Ben oyunların belli bir kesime ait olmalarından her zaman nefret ettim. Ne bir FPS oyuncusuyum, ne platform, ne Adventure, RPG vs…

Denenmeye değer her güzel fikir benim için yeni bir deneyim anlamına gelir. İsterse dünyanın en sıradan, en düz oyunu olsun, hiç önemli değil. Playstation ve bilgisayarın büyüttüğü adamım ben, seviyorum yahu oyunları.

Konsol ve bilgisayar üzerinde öyle eşsiz deneyimler yaşadım ki size anlatamam. Aslında anlatmam gerekiyor çünkü kafamı kırarsınız (İşim bu!). Hani, insanlar bana yıllarca oyunlar boş iş, kaptırma kendini dedi ama inanın hiç dinletemediler. Merak etmeyin, benim de bilgisayar kablom saklandı, Playstation’ım dolaplara kaldırıldı.

Ben ne mi yaptım? Elbette her oyuncunun yapacağını: gittim yeni bir kablo aldım. Ne yani birde onu aramakla zaman mı kaybedeceğim. Bizim evde bir ara 2-3 Playstation, 10 tane filan da bilgisayar güç kablosu vardı. Satsam ne köşeyi dönerdim ha!

Yani, anca köşeyi dönerdim, yan mahalleye giderdim.

Bir dakika… Ben burada nereden geldim? En son fanboy düzleminden bahsediyorduk. Aynen! Fanboyu olduğum çok fazla oyun oldu. Hepsi şu an ayrı bir macera olarak zihnime işlenmiş durumdalar. İflah olmaz bir Neo Cortex hayranıyım! Laf edeni yakarım o derece. Aslında Naughty Dog bünyesinden çıkan her ürünün fanboyu olabilirim.

Biliyor musunuz bu benim bilgisayardan nefret etmeme neden olmuyor? Zaten bilgisayarımda sahip olduğum oyun sayısı konsolu fırlatıp atar. Gerçi, fırlatıp atmasın, yazık.

Düşünülmesi ve bence artık çözülmesi gereken bir durum fanboyluk meselesi. Bunda biraz da internetin suçu olabilir. Bize sunduğu özgürlüğü nasıl değerlendirdiğimiz çok önemli. Size bir sır vereyim mi? Bir insan Call of Duty’i çok sevip Battlefield’dan nefret edebilir, buna hakkı vardır. Söylediğim şey, tam tersi durum için de geçerli.

Dedim ya, dünyanın en güzel oyunu sizin en sevdiğiniz oyundur. Kimse bunun aksini iddia edip sizi suçlayamaz. Şunu oynamayan oyuncu olamaz, bunu bilmeyen oyuncu değildir gibisinden argümanları çöpe atmanın vakti geldi de geçiyor. Sorun bir taraf olmak değil, kendimizi taraf olmaya zorlamamız.

Sahip olduğumuz ürünü kollamak, ona büyük değer veriyor olmak kuşkusuz harika bir histir. Dijital oyuncaklarımıza her geçen gün daha fazla bağlanıyoruz, bağlanmaya da devam edeceğiz gibi görünüyor. Bir oyun firmasına, bir oyuna hatta oyuncaklarımıza böylesine sadık olmak o kadar çocuksu ve saf bir kavram ki size anlatamam. Böylesine güzel bir duyguyu insanlara saldırarak çirkinleştirmek doğru bir tercih mi?

Fanboyluk güzeldir. Fanboy olun, sevdiğiniz şeylere sonuna kadar değer verin. Onların oyun olması aranızda hiçbir bağ olmadığı anlamına gelmiyor. Eh, son 15 yılını Tamriel’de geçiren bir adamdan ne söylemesini bekliyordunuz?

Ben izninizle Dark Souls 2’ye yeniden başlamak istiyorum, evet aklımdan zorum var!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu